@melankolilibiri
|
“Aflah” kulağındaki sese sırtımı döndüm, “aflaah fuu” biri saçıma dokununca irkilerek kalktım, kucağımdaki, hülya saçımla oynuyordu, “Hülya ablacım?” “Aflahh fuu” susamıştı ya kıyamam, “susadın mı balım?” Ağzımdan çıkan balım kelimesi, bana Eflah’ı hatırlattı; bal diyip duruyordu. “Ebet” dağınık saçlarını arkaya atmaya çalışan, Hülya’yı kucağıma aldım ve mutfağa girdik. Yine dünkü bardağa, su koyup eline verdim, yine nefes almadan bardağı bitirip bana uzattı ve “ehh” sesi çıkarmayı ihmal etmedi. Mutfağın köşesindeki koltuğa, oturttum ve bende yanına oturdum. “Ne yiyelim bu gün?” dedim ona bakarak, yine dudağını büzüp saçının bir tutamını eline alıp döndürdü, “patata” dedi.Patates demiş olmalıydı, “patates mi yiyelim?” “ebet.” Önüne, Ankara’dan gelirken aldığım oyuncakları koydum ve, buzdolabından iki büyük patates çıkardım. Patatesleri soğuyduktan sonra uzunlamasına kestim ve yağda kızartmak yerine, üç senelik air fryere attım.O pişirken, koltuğun önümdeki masaya, kahvaltılıkları yerleştirdim. Hülya elindeki bebeğin saçı ile uğraşırken, “aflah” dedi. “Efendim,” desemde cevap vermediğinde, öten air fryere baktım, pişmiş olan patatesleri bir tabağa koyup, masaya bıraktım. Buz dolabından, soğuk çayı ve sütü çıkarıp, Hülyanın yanına oturdum. Elindeki oyuncağı aldığımda, ikiletmeden verdi, önüne koyduğum tabağa patateslerini ve doğradım muzlardan koydum. Acıkmış olmalı ki, küçük elleri ile aldığını hemencecik yiyor ötekine geçiyordu. “Aflah..” ağzı dolu olduğu için daha bir farklı çıkmıştı sesi, “efendim, ablacım” dedim elimdeki peçete ile elini silerken. “Farka gidelim mu?” eline aldığı yeni patatesi ağzına atarken, bana bakıyordu, “yemegini bitirip, uslu durursan gideriz.” Dediğimde kocaman yanakları ile gülümsedi. Bana çabuk alışmıştı, bende ona.
★ Hülya’nın üzerine giydirdiğim, tişört ve tulumun üzerine birde kalın mı kalın bir mont giydirmiştim, son olarak botlarını da giydirdiğimde, sevinçten yerinde duramıyordu.Bende üzerime, kumas siyah bir pantolon ve kazak giymiştim; artık bakacağım bir kardeşim olduğu için hem kendime hemde ona iyi bakıyordum. Üzerime kahverengi trençkotumu giyerken hülya beni bekliyordu, botlarımıda giyip kapıyı çektim.
Asansörü çağırırken, hülya elimi tuttu. Elini sıkıca tutup, sıktım. Asansör geldiğinde ‘0’ tuşuna tıkladım, bir kaç saniye sonra zemin kata inmiştik. “aflah, beniymde arkadaşım olsun muh?” hülya’nın sorduğu masum soru yüzümü gülümsetti, “olsun tabiki, hemde birsürü” dediğimde apartmandan çıkmıştık. “Dünyalar kadar mı?” kollarını ike yana açıp, kendine has dünyasını göstermeye çalıştı. “Dünyalar kadar.” Dediğimde kaldırmdan yokuş aşağı yürüyorduk. Trençkotumun cebindeki telefon çaldığında boştaki elimi cebime attım, telefonumda yazan; Tuğkan ismi ile cevapladım. “Efendim?” dediğim an Tugkan abi derin bir nefes aldı, “ kızım nerdesin ya sen? Arıyoruz yoksun, eve geliyoruz yoksun.” Cenazeyi biliyorlardı ama daha erken geleceğimi söylediğim içindi bu endişe. “Bir misafirle geldim.” Dediğimde Tuğkan abi kurduğum cümlenin aynını başka birine iletti, “kim?” dediğinde gözüm etrafı inceleyen Hülyaya kaydı. “Hülya.” Hülya’yı tanıyorlardı hatta beraber gitmiştik doğumuna, ben zil zurna ağlarken, Büşra almıştı kucağına Hülya’yı. (Yaklaşık iki buçuk yıl önce; Ankara.) Genç kız geldiği hastanenin koridorunda bir ileri bir geri, yürüyüp duruyordu. Annesi, bu sefer babasından olmayan bir can getirecekti dünyaya. “Yok kesin bir şey oldu,” dedi genç kız duvara yaslanmış olan arkadaştan öte kardeşlerine bakarak. “Leyla Allah aşkına bir otur ya!” Büşra kolundan tutup oturtmaya çalışsada, Leyla kolunu kurtarıp yine bir ileri bir geri yürümeye devam etti, “bebek çıktı, annem nerde o zaman?” Biliyordu, bu bebeğin riskli olduğunu biliyordu. Anneside biliyordu ama her şeye rağmen dünyaya gelmek isteyen bir canı, yok edemezdi. Koridorun gürültüsünü iki kişi paylaşıyordu, Anneannesinin hıçkırıkları ve Leyla’nın ayağındaki ayakkabının sesi.“Dedim ben, derdim doğurma etme! Bebek babasız kalacak anasız da kalmasın dedim!” Leyla’nın attığı adımlar durdu, anneannesine doğru döndüğümde, anneannesi dizine vurarak devam etti, “Aldı şuncacık bebenin anasını babasını, hem öksüz hem yetim kaldıı” Gülşah hanım doğumun riskli olduğunu, biliyordu elbet anesine söylemişti, ama kızı Leyla’ya söylemişti. “Anaanne?” Leyla hızla yaşlı kadının önüne gidip, diz çöktü ve elini tuttu, “ Ne dedi annem sana?”Yaşlı kadın akıtamadığı, göz yaşları gözünde asılı kalmış duruyordu, zorlukla konuştu, son kez torununa bunu borçluymuş gibi konuştu. “Geldi, yanıma bana dedi bu bebe doğunca, hastalancam. Tamam dedim bakarız sana güçsüz düşsende burda varık dedim.” Gözüne zor tutunan bir yaş firar ettiğinde devam etti, “ bir daha gitti hastaneye, dedi ki; doğunca bebemi kucağıma alamacam, ölcem. Yapma dedim, aldır dedim, gelmesin bu dünyaya. Dinlemedi.” Sonra göz bebeğinde tuttuğu ne kadar göz yaşı varsa hepsi usulca döküldü. “Gülşah Durulay?” acil tarafından gelen ses ile Leyla hızla ayaklandı, tabii diğerleride, hepsi yan yana dizilerek karşısında durduğunda, “1. Dereceden yakını kim?” dedi.Annaanne ve Leyla elini kaldırdığında, her ikisininde bitkin yüzüne baktı, yaşlı kadın kaldıramaz diye düşündü ve Leyla’ya doğru konuştu; “isterseniz, özel olarak” demesine kalmadan Leyla sözünü kesti, “ burada söyleyin.”Doktor boğazını temizledi ve yine Leyla’ya bakarak konuştu, “ Bebeği kurtara bildik ama,” bu beklendik bir şeydi, az önce anneannesi Leyla’ya söylemişti, zaten ama bunu bu şekilde bilimsel olarak duyduğunda, saatlerdir zor tuttuğu bit damla göz yaşı aktı, gözünden. O sırada doktor devam etti; “ anneyi tüm çabalara rağmen kurtaramadık.” Leyla’nın o an tüm evi yıkılmıştı, bir depremin altında sanki sadece kendisi kalmıştı; ışığı arasada tüm ışıklar kapanmıştı, acıkmıştı ama evin içindeki her şeyle o sıcak yemeklerde onu terk etmişti. Ev yoktu, evin yolunu kaybetmişti. Elinde kalan tek şey ise annesin ona bıraktığı bir kağıt parçası ve bir de candı. ******* Leyla’ya;İlk arkadaşıma.İlk kızıma.İlk göz ağrıma. Leyla’m meleğim, özür dilerim sana bu hayatı yaşattığım için,seni böyle bir evde doğrduğum için ama bak büyüdün, seninle büyüdüm; büyüdük. Kurtulduk. Bu mektubu okuyorsan artık, bensizsin demek bu seni bıraktığım anlamına gelmiyor, aksine hep seninleyim artık. Bir fotoğrafımıza baktığında yada elin kalbime gittiğine hatta göğe baktığında. Seninleyim güzel kızım. Sana benden bir parça bıraktım, ismini Hülya koyun, okulun bitince de yanına al Hülya’yı. Hülya koymak isterdim senin ismini hep, ama olmadı işte Hülya sana iyi gelecektir. İyilik getirecektir. Daha söylemek istediğim çok şey var ama yeterli, bu mektubu bir kere okuduktan sonra sakla, belki bir gün Hülya da okur. Onu çok sevdiğimi bilir. Seni çok seviyorum, Hülyam. Sen ve ablan kurumuş o çöl topraklarıma yağmur serptiniz; çiçek açtı o topraklar sizinle. Sizinle var oldum ben, sizinlede yok olacagım. Leyla, sen çiçeklerin en güzelisin kardeşine iyi bak, beni her özlediğinde kardeşine sarıl, ona ben ol. Hülya, sende düşlerin en güzelsin, ablanı sakın üzme her beni özlediğinde, ablana sarıl. Bir gün olurda ayrı düşerseniz, aynı göğün altında olduğunuzu unutmayın, aynı yağmur teninize değiyorsa, birbirinizi sakın kaybettiğinizi düşünmeyin; sizi çok seviyorum, hep seveceğim. Anneniz; Gülşah. ****** (Günümüz.) “Aflahh beakk” hülya kaydıraktan kayarken, bana seslenip duruyordu, bende hep aynı heyecanla; “Vay canına diyordum,”on dakika önce geldiğimiz park çok kalabalık olmadığı gibi temizdi de. Tuğkan abi, restorandaki olayda sonra işi bırakmıştı ama bir hafta sonra yeni müdür, Tuğkan abiyi yine çağırmıştı, o nedenle bu akşam ben ve hülya restoranda gidecektik.Elimdeki telefonu, döndürürken nedensizceEflah’ın numarasının hala,05** olarak kayıtlı olduğunu gördüm ve ayarlar kısmına girdim. 05** numarasını Eflah😎, diye kaydettiniz. Yanına koyduğum emoji, ünlü bir iş adamı olmasından kaynaklanıyordu, aslında iş adamı olarak bilinsede kötü işler yaptığı çok açıktı. Doktorluğumu onun yanında yapmamı istemesine anlam veremesemde, bu mümkün değildi. Hem böyle karanlık bir adam, öylesine bir kadına neden gülümserdi ki yada neden kapısına gelip dururdu, buda akıl işi değildi. Derken telefonu ekranına bir bildirim geldi. Eflah😎: Kulağım çınladı, resmen. Siz: Nası? Bu mümkün olurmuydu? Eflah😎: Bilemiyorum, beni mi düşünüyorsun? Siz:Ne münasebet, sen kimsin ki seni düşüneyim? Eflah😎: Bilmem yüzünün bu hali, bir tek beni düşünürken böyle olsun isterdim. Siz: Yüzümün halini nerden biliyorsun acaba? Eflah😎: müneccim boku sağ olsun. Siz: Hay senin müneccim bokuna. Eflah😎: Tabii, hem sen niye gülümsüyorsun? Gülümsüyormuydum? EVET! Peki bunu nerden bilmişti, istemeden de olsa etrafıma baktım ama göremedim. Siz: gülmüyordum. Eflah😎: Öyle mi dersin? Siz: Evet! Eflah😎: fotoğraf* Fotoğrafta, ben vardım ve şuan ki gibi oturduğum bankta telefona bakıp gülüyordum. Yine kafamı kaldırdım ve bankın tam yanında onu gördüm, yine gelmişti. Üzerindeki takım elbise ve kabanla buraya çok tersti, kafasını yana yatırıp bana baktı, “gülüyormuşsun değil mi?” dediğinde yanıma oturdu. “Sen bu mahalleye mi heveslendin, hep buradasın ya” yüzüme bakmaya devam ederken konuştu, “heves bir yana hayran kaldım.” “Ne diye fotoğrafımı çekiyorsun ya?” Konuyu çok hızlı değiştirmiştim. “Kötü mü oldu? Gülümsemeni gördüm işte” sonra omzunu hafifçe silkti ve yine bana baktı, “yakından görmedik ama, olsun.” Delirmiş olmalıydı. “Aflaah, bak bak” Hülyanın sesiyle o yöne döndüm ve kendimi tutmaya çalıştım; gülümseme. “Bakıyorum, ablacım!” yine dediğim an kendini bıraktı ve güle güle koşarak yanıma geldi, “fu var mıh aflah” Elini uzattığında, yanımda duran çantaya baktım ve kapağı açıp, Hülyaya uzattım, “varmış ablacım.” Kafasına diktiği suyun çeyreğini içip bana uzattı. Yine koştur koştur oyun alanınadöndüğünde, Eflaha baktım, gülümsüyordu. Ama böyle olmazdı ki! Gamzesi vardı resmen. Ona baktığımı anlamış olmalı ki bana döndü, “Ne o gülmeme yeminin mi var?” “Gülmemi görmeni istemedim.” Omzunu silkip başka yöne döndüm. “Gördüm ama!” “fotoğraftan ama,” ona doğru döndüğümde, garip bir tebessümle konuştu. “Daha önce fotoğrafta olmayan, hemde daha güzel güldüğünü de gördüm" 😗 Eheheheh vay bee Gelecek bölüm Eflah analatacak biraz. Yorum yapıp oy atmayı unutmayın sevgiyle kalın. |
0% |