Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@meledoiess35

"Ne dersin kızım? Öğleden sonra işlerin erken biterse sana kışlık alışverişine gidelim mi?"

"Ay ne iyi olur anne biliyor musun? Herşeyimde bana küçülmüştü zaten.. benim eskileri de atmak yerine Mina'ya verelim, boşa masraf olmasın, olur onlar ona."

Adımın sohbette geçilmesi ile başımı elimde düzenlediğim dosyamdan ayırıp ablama baktım.

"Yok abla gerek yok var eşyalarım benim." Dediğimde ablamın karşı sandalyesinde oturup çayını yudumlayan annem konuştu.

"Var tabi onun eşyaları, şu karşı komşunun kızına verelim seninkileri yazık annesi çalışmıyor durumları yok."

"Sen nasıl istersen anne." Ablamla tekrar bir konuşmaya daldıklarında eşyalarımı çantama yerleştirip, spor ayakkabılarımı ayağıma geçirdim.

"Anne, abla çıktım ben." Diye seslendiğimde cevap gelmeyip, kendi aralarında ki konuşmaya iyice odaklandıklarını gördüğümde fazla beklemek istemeyip evden çıktım.

Bugün hava çok güzeldi. İçime derin bir nefes çekip hafif esintili havayla rahatladım.

Tıkış pıkış dolu olan metrobüsle okuluma gitmek için zorlu bir çaba verdikten sonra ineceğim durağıma geldiğimde hızla kendimi dışarıya attım.

İçime derin bir nefes çekip, çantamda ki parfümümü çıkarıp üzerime bir kaç fıs üzerime sıktım. Bazı insanlara gerçekten duş kavramını öğretmediklerini düşünüyordum.

Fakültemin önüne geldiğimde dersin başlamasına daha 20 dakika olduğunu görünce kendime bir kahve ve çikolata alıp amfiye öyle geçtim.

Malum sabah kahvaltı edemediğim için beni bir kaç saatliğine idare edebilecek birşeyler atıştırmam gerekiyordu.

Yüksek ve büyük olan amfinin içerisine girdiğimde hocayı rahat anlayıp odaklanabileceğim tarzda arka taraflara doğru yöneldim.

Elimde ki kahveyle çikolatayı masaya bırakıp bilgisayarımı açtım. Çikolatamdan bir ısırık alıp sıcak kahvemi yudumladığımda içeriye giren profesör hocamız ile anında derse başladık.

Anayasa Hukuku.

Ömrümden ömür alan bir ders olarak kara listeme kazıdığım bir ders olurdu kendileri.

Ben Eflin Mina Karael. 21 yaşında Hukuk Fakültesi 3. Sınıf öğrencisiydim. Hayallerini kurup, uğruna çaba gösterdiğim bölümümde okuyordum. Lise döneminden beri kazanmak için kendimden ödün verdiğim bölümdü bu benim.

Aslında ordan bakılınca okuduğum bölümümü haddinden fazla abarttığım söylenir benim fakat uğruna çaba gösterdiğim ve tek hayalim ve hedefim olan yeri ve bölümü kazanmışken sevincimi göstermekten ve her ne kadar dersleri zorlayıcı olsada bölümümü övmekten çekinmiyordum.

2.5 saatlik blok dersin sonunda eriyen beynime rağmen ayakta kalmayı başarabildiğim için kendimi tebrik edip masamda ki eşyalarımı toparlayıp bir sonra ki derse kadar tansiyonumu düzeltecek bir kaç lokma atıştırmak için okulun kafeteryasına indim.

Kendime burada tadını en beğendiğim olan şeyi yani soslu spagettiyi söyleyip yanına içecek alıp boş olan masalardan birine oturdum.

Okulun başından beri fazla arkadaşım yoktu, hatta direkt olarak arkadaşım yoktu. Sahte ve çıkar ilişkisi içerisinde olan bir arkadaşlığım olması yerine tek başıma gayet sakin bir şekilde takılmayı tercih ediyordum.

1. Sınıfın ilk zamanları birlikte vakit geçirdiğim bir arkadaşım olmuştu, olmamıştı diyemem ama kendisi notlarımı ve bana ait olan kişisel eşyalarımı sürekli olarak kullanmaya başladığında kendisi ile konuşmaya devam etmemiş o günden sonrada sınıftakilerle günaydın dışında bir samimiyete girişmemiştim.

Blok ders yüzünden saatlerdir sessizde olan telefonumu cebimden çıkarıp açtığımda mağaza bildirimleri dışında bir mesaj ve arama görmeyince dudaklarımı büzüp telefonu geri çantama attım.

Yemeğimi bitirdikten sonra lavaboya geçip işlerimi halledip ellerimi yıkadıktan sonra bugünün son dersi olan Borçlar Hukuku dersime girdim.

Hocalar bir istisna olmak dışında derslere hep dakikasında girip anında başladıkları için asla gecikmez ve elimden geldiğince ders saatlerini kaçırmazdım.

Şanslıydık ki bu hoca bugün fazla tutmayıp 1 saatin sonunda, vizelere çalışmak vasıtasıyla maillerimize örnek sorular atıp dersi erken bitirmişti.

Eşyalarımı toparlayıp fakülteden çıktığımda saat öğleyi çoktan geçmişti. Evim otobüsle yarım saat uzaklıkta kalıyordu buraya ve ben bugün dönüş yolunda tercihimi otobüsten yana kullandım.

Kartımı okutup arkalara doğru geçip oturduğumda kulaklığımı takıp camdan dışarıyı izlemeye başladım.

Kulağımda Göksel'in 'yalnız kuş' şarkısı çaldığında gözlerimi yumdum. Çok severdim bu şarkıyı. Ama her ne kadar sevsem de yalnızlığımı hep suratıma vururdu.

"Senin gökyüzünde benim yerim yoktu. Kuru dallarında kanatlarım kırılıp koptu. Senin toprağında benim evim yoktu . Kader ayrı sondu, yazdığı son hikaye buydu. Yanlış yerlerde geziyor bu kuş. Bu yüzden yanlız uçuyor bu kuş.."

Şarkının sözlerini sanki o kadar benim için yazmışlardı ki, her dinlediğim zaman sorguladım bu gerçekliği. Bir yere ait olamamayı..

Evin orada ki durağa yetiştiğimde kulaklığımı çıkarıp eve girdiğimde kimse yoktu evin içinde.

Kendime bir fırsat bilip hızla duşa girip iyice yıkandım. Duştan çıktığımda üzerime pijama takımlarımı geçirip, kahverengi uzun saçlarımı tarayıp kuruladım.

Hafif su dalgası şeklinde belimden aşağı dökülen saçlarımı serbest bıraktım. Mavi gözlerime baktığımda yorgunluktan kızarmışlardı.

İçeriye geçtiğimde annemgil daha gelmemişlerdi. Mutfaktan kendime annemin çıkmadan önce yaptığı çorbadan bir kaseden ısıtıp yerken dış kapı açılıp içeriye annemle ablam girdi.

"Ellerim koptu." Diye sızlandı ablam.

"O kadar da et sularıyla besledim halbuki ben seni Yıldız." Dedi annem gülerek dış kapıyı tekrardan kapatıp.

Kirliği tabağımı bulaşık makinesine atıp ellerimi yıkadığımda tam odama geçmek için yöneldiğimde ellerinde bir kaç parça kıyafet ile yanıma gelen ablamı görünce durdum.

"Mina al bunları biz annemle bugün sıfırdan dizdik dolabımı bunlar eskilerim." Diyip ellerinde ki kıyafetleri kucağına bırakıp odasına yöneldi. "Anne yardıma gelir misin? Dizemem ben bunları tek başıma."

Kucağımda ki kıyafetlere baktığımda gözümden bir damla yaş düşmüştü. Eski kıyafetlerini vermesi değil görünmemek, umursanmamak, sevilmemek zoruma gitmişti.

Elimde ki eşyaları banyoda ki kirli sepetine atıp odama geçip kapını kilitlediğimde yatağıma çöktüm.

Suçum, sorunum neydi bilmiyordum ama kendimi bildim bileli ne annem, ne ablam, ne babam tarafından sevilmiştim hep görünmeyen, umursanmayan kız olmuştum. Hiç bir şeyim merak edilmez, en ufak bir şey için teşekkür edilip, tebrik edilmemiştim.

Her ne kadar büyümüş olsam ve çaktırmamaya çalışsam da sevilmemek her yaşta koyuyordu insana.

Kafamı dağıtmak, canımı daha fazla sıkmamak için telefonumu film izlemek için açtığımda uygulama renklamlarına göz gezdirdim.

O an gözüme bir uygulama çarptı.

Arkadaş edinme için yazıyordu uygulamanın açıklamasında.

Sohbet, sesli arama, görüntülü konuşma hepsi bir arada olan ücretsiz bir uygulamaydı.

Dikkatimi çekti. Elim indir tuşuna gittiğinde düşündüm bir süre. En fazla dertleşir, günümü paylaşacağım bir arkadaş edinirdim, fena olmaz diye düşünüp kendi fikrimi onaylayıp indirdim.

Uygulamayı indirip kayıt olduğumda kullanıcı ismimi 'Siyah Kuğu." yapmıştım.

Eski dönemlerde siyah kuğu olmayanı ve imkansızlığı ifade edermiş çünkü o zamanlar tüm kuğuların beyaz olduğuna inanılırmış ve ihtimal dışı olan bütün olaylar o dönem siyah kuğu olayı olarak adlandırılırmış. Hikayesi hep kulağıma hoş ve istisna olarak geldiği için bu kullanıcı adını yakıştırmıştım.

Uygulamayı çözmek ve anlamak amacıyla biraz incelediğimde arkadaş edin butonunu görünce hemen üzene tıklayıp kayıtlı olan kişilere göz gezdirdim.

Gözüme o an "Acının Kralı." Diye yeni kayıtlı birinin profil çarpınca hemen sayfasına tıkladım, bir tane kedi resmi dışında fotoğraf görmemiştim. Elinde tutuyordu fakat yüzünü kesmişti.

Dikattimi çekmiş yazmak istemiştim.

Siz: Acının insanı olgulaştırdığı düşüncesine kesinlikle katılmıyorum. Yalnızlık ve acı insanı sosyal yaşamında ve hayatında öğreninceye ve acına eşlik edip dinleyen biri çıkancıya kadar sık sık yanlışlar yapmaya yöneltir.

Mesajı anlık bir gaz ve bilinçsizlikle gönderdiğimde dudağımı dişledim. Acaba hiç tanımadığım birine ve ilk defa keşfettiğim uygulamadan birine yazmakla hata mı yapmıştım diye düşündüm anlık olarak.

Olsun. En fazla ne olabilir ki? İki dertleşir, sohbet eder sonra da konuşmayı keseriz.

Hem belki bana ve şu kimsesiz ruh haline bürünen psikolojime sohbet etmek biraz olsun iyi gelirdi.

Telefonumu çeneme yaslayıp nefes verdim. Yapacaktım bunu, biraz olsun zevkine, psikolojime iyi geleceğini düşündüğüm şeyi yapacaktım.

Zaten telefondan yüzünü bile görmeyip öylesine sohbet edeceğim kişiyle hayatımda bir sorun ve sıkıntı yaşayacağımı zannetmiyordum.

Gözlerimi tavana diktiğimde mesajıma gelecek olan cevabı hayatımı ne denli değiştireceğini bilmeden beklemeye başladım.

Bundan sonrası Allah'a emanetti.

 

Loading...
0%