@melek3103
|
Otogarda elimizde valizlerle kalakalmıştık. Tatilimiz başlamadan mahvoldu diyebilirdik. Otogar ve yazlık arasında mesafe çoktu. Parayı da taksiye verirsek sonrasında yemek bile yiyemezdik. Otogardan dışarı doğru valizlerimizi çekiştirerek yürümeye başladık.
"Taksiye binelim işte Melek", "Yaa binersek paramız kalmaz. Azıcık yürüyelim. Sonra başımızın çaresine bakarız" güneşin altında sıcakta elimizde valizlerimiz ve annelerimizin kattığı yemekler sırtımızda sırt çantamız yürüyorduk. "Otostop mu çeksek?" dedim Buse'ye bakarak. "Oldu sonra bir de kaçırılalım" keşke daha küçük bir valiz hazırlasaydım bu çok ağırdı.
Yaklaşık iki saattir yürüyorduk. Ama ikimizde yorulmuştuk. Ölüyordum resmen. "Senin aklına uyanda kabahat" Buse söylenmeye başlamıştı bile. "Burada taksi bile geçmez", "Off tamam bekle ben halledeceğim" yolun kenarında otostop çekmeye başladım. Ama kimse oralı olmuyordu. Önümüzden hızla iki araba geçti. Siyah olan neredeyse üzerimden geçiyordu. O kadar hızlı geçmişti ki kalçamın üzerine düşmüştüm. "Önüne baksana gerizekalı!!!" düştüğüm yerden kalktım. "Piç!" Buse kolumdan tuttu.
"Yürü ya. Araba gitti hala küfrediyorsun", "Araba çok güzeldi ama..." kafama vurdu. "Yürü Melek", "O arabanın içinde olmayı isterdim. Ben okumaktan vazgeçtim ya. Zengin koca bulcam. Okusam böyle arabaya binmem imkansız" kafama yediğim ikinci darbeyle Buse'ye döndüm. "Niye vuruyorsun ya?", "Şu salak düşüncelerini bırakta yürü" tekrardan valizimin ucundan tuttum. Buse'nin peşinden yürümeye devam ettim. "O arabaya binen kesin tipsiz, kart herifin tekidir", "Ya sanane Melek. Sana ne. Güneşin altında saatlerdir yürüyoruz ve derdin bu mu?", "Off ya tamam beş dakikalık falan yolumuz kaldı" Buse bana tripleniyordu.
Yazlığa geldiğimizde bitmiştik. Saatlerdir yürümek kolay değildi. Şimdi sırada evi bulmak vardı. Otoparkta, neredeyse üzerime çıkmak üzere olan arabayı gördüm. Elimdeki anahtara bakıp sırıttım. Arabanın etrafında dolaştım. Çok da güzeldi. Ama düşmeme sebep olamazdı. Arabaya anahtarı yaklaştırırken Buse kolumu tuttu. "Sakın! Bak bir de karakolda uğraşmayalım" oflayıp Buse'ye döndüm. "Tamam hadi eve gidelim" valizi sürüklemeye başladım yine. O dangalak herif buralardaysa hesabını elbet sorardım zaten.
Eve girdiğimizde kendimi koltuğa attım. "Çok yorulmuşum ya", "Ben de" dedi Buse de yanıma otururken. "Eşyaları akşam yerleştiririz. Hadi giyinip denize gidelim. Rahatlarız biraz", "Bence yerleşelim. Sonra biraz uyuyalım. Gece de çok uyuyamadık", "O da mantıklı hadi odaya çıkalım" beraber merdivenlerden çıktık. Odaya girdiğimde bacaklarımın çok ağrıdığını hissetmiştim. Valizimi zorlanarak da olsa yatağın üzerine çıkardım.
Valizimi açıp kıyafetlerimi dolaba yerleştirmeye başladım.Çağan'ın tişörtü vardı bende. Onu da katmıştım valize. Bu tişörtü aldığım gün aklıma gelince utanmıştım biraz. Yanaklarımın kızardığına emindim.
"Odama geçelim mi?", "Olur da orada ne yapacağız?", "Film izleriz. Şimdi annem geldiğinde rahat edemeyiz", "Yok ya burada oturalım", "Odamda başbaşa daha rahat oluruz", "Peki odana gidelim o zaman" koltuktan kalktığında sırtına atladım. "Melek bıraksan mı şu çocuksu hareketleri. Sıkıyor da" sırtından indim. "Ben böyle düşündüğünü bilmiyordum", "Sen geç odaya ben geliyorum" yavaş adımlarla odasına yöneldim. Gıcıktı ya.
"Cips ve kola getirdim", "Şey ben susarım cips yerken", "Git mutfaktan al gel. Ben filmi açayım", "Korku filmi olsun" dedim gülümseyerek. Korku olursa ona sarılmak için bahanem olurdu hem. "Yok başka bir şey açacağım", "Tamam" dedim mutfağa yönelirken. Suyu alıp döndüğümde o çalışma masasında oturuyordu. "Ben nereye oturacağım", "Git mutfaktan sandalye getir" ben yatakta yanyana izleriz diye düşürken o olabildiğince uzaktı benden. Yanına oturdum.
"Çağan...", "Efendim aşkım", "Naim Süleymanoğlu'nun hayatını mı izleyeceğiz gerçekten?", "Ne izlemek istiyorsun Melek? Romantik aşk filmleri mi?" dedi sertçe. "Hayır ya. Aksiyon, korku, komedi bile olur", "Bu güzel", "Peki" başımı omzuna yasladım. Ama o kolunu omzuma bile atmadı. Filmin ortalarına doğru elini bacağımda gezdirmeye başladı. Bundan hoşlandığımı söyleyemezdim. Eli bacağımın iç kısmına giderken elini tuttum. "Yapma şunu", "Kusura bakma aşkım ya. Sadece dalmışım" cevap vermeden suyumu yudumlamak için başıma kaldırdım.
Aniden bardağın altını kaldırınca üstüme döküldü. Tişörtüm beyaz ve sütyenim siyah olduğu için içim belli olmaya başlamıştı. Islak olan kısmı tutup hafif kaldırdım. "Ben eve gitsem iyi olacak gibi", "Ne güzel oturuyorduk", "Böyle rahat edemem. Bana bir tişört verirsen kalabilirim" oflayarak kalktı. "Ne olacak sanki öyle dursan" diye mırıldandı. "İçimin belli olması hoşuma gitmiyor" dedim ben de bıkkınlıkla. Tişörtünü uzattı. "Al giy", "Teşekkür ederim sevgilim" dedim gülümseyerek. Odadan çıkacakken kolumdan tuttu. "Burada değiştir", "Ama sen varsın", "Ne olacak sevgilim değil misin?" yutkundum.
"Bakma ama" güldü. "Bakmam. Filmi durdurmamışız kaldığımız yeri açayım" ona arkamı dönüp tişörtümü çıkardım. Ardından direk onun tişörtünü giydim. Ona döndüğümde bana baktığını gördüm. "Ben eve gitsem iyi olacak. Abim gelmeden gideyim. Görüşürüz" dedim odasından çıkarken. "Kapıyı biliyorsun. Ben filmi çok beğendim devam edeyim" evden çıkınca kalbim hala çok hızlı atıyordu. Neye paniklemiştim. Burnumdan nefes alıp üçe kadar saydım. Nefesimi verdim. Sakin olmalıydım en fazla ne olabilirdi ki. Sadece sırtımı görmüştü.
Çağan'la biz neden diğer çiftler gibi tatlı olamıyorduk. O bazen çok soğuk oluyordu, bazense çok yapmacık oluyordu bu yüzden sıkıyordu. Eğer buraya geldiğinde aramız biraz daha düzelmezse bana sevgili olmadan önce yaptığı gibi davranmazsa ayrılacaktım. Ona sabretmek zorunda değildim. Odamın kapısı açıldı. Buse girmişti.
"Melek ne yapsak çağırsak mı bizimkileri? Akşama kadar anca gelirler", "Tamam çağıralım" telefonunu çıkarıp direk Kutay'ı aradı. Hoparlörü açtı. "Alo sevgilim", "Efendim sevgilim", "Napıyorsun?", "Öyle oturuyorum sen?", "Ben de aynı" dalga sesi geliyordu. "Neredesin sen?" diye sordu Buse. "Çağan'la deniz kenarına geldik kahve içiyoruz", "Şeyy biz Melek'le bu gece otobüse binelim diyoruz. Siz de yola çıkın istersen hem otele yerleşirsiniz", "Biz salı geceye bilet aldık bebeğim ya. Siz de salı gece binin otobüse", "Kutay iptal edin biletleri zor değil ki", "Biz otel rezervasyonunu da o zamana göre yaptık bebeğim. Siz yarın gece binin otobüse", "Tamam Kutay. Görüşürüz sonra" telefonu kapattı. İster istemez morali bozulmuştu.
Kolumu omzuna attım. "Sıkma canını ya. İkimiz eğleniriz" telefonu çıkardım. "Benim şerefsizi arayayım bir de" güldü. "Niye öyle dedin?", "Ya dünden beri düşünüyorum da. Sevgili olduktan sonra bana eskisi gibi davranmayı bıraktı", "Melek seni üzüyorsa hiç düşünme ayrıl ya. Kutay geldiğinde eğer hala böyle davranmaya devam ederse ben de ayrılacağım" yanağından öptüm. "Amaan onlara ihtiyacımız yok ki. Taş gibisin kızım. Elini sallasan beş yüz ellisi" güldü. "Sen de aynısın. Şu güzelliğe bak be. Kimin kız kardeşi" dedi yanağımdan öperken.
"Hadi kalk kahvaltı yapalım. Açım", "Restauranta mı gideceğiz?", "Hee hadi kalk gidelim", "Üzerimi değiştireyim", "Tamam beş dakikaya aşağıda buluşalım" dedim gülümseyerek. "Çağan'ı aramayacak mıydın?", "Aa doğru arayayım" oturduk yibe yatağın üzerine. "Alo Çağan", "Efendim prensesim", "Napıyorsun aşkım?", "Deniz kenarına koşuya geldim sen?", "Ben de valizimi hazırlıyorum. Çağan şey... Biz bu geceye bilet alalım diyoruz. Siz de gelsenize", "Salı geceye alın biletleri güzelim ya. Biz salı geceden önce gelemeyiz", "Tamam canım. Yalnız mısın koşuda?", "Evet güzelim", "Öyle mi? Görüntülü arayayım mı seni görmeyi özledim" Buse şaşkınca bana bakıyordu.
"Napıyorsun?" diye fısıldadı. Parmağımla susmasını işaret ettim. "Prensesim, şuan çok terliyim. Eve geçince arasam ben seni", "Tamam canım tamam eve geçince ara sen. Bay", "Öptüm aşkım" telefonu kapatınca sinirle nefes aldım. "Bize yalan söylüyorlar", "Nasıl yani?", "Kutay, Çağan'layım dedi. Çağan sahilde tek başıma koşuyorum dedi. Ama Kutay'ın sesi vardı", "Ne işler karıştırıyorlar?", "Bilmiyorum ama onun için üzülmek istemiyorum" dedim yataktan kalkarken.
"Melek üzülmeni istemem ama Çağan seni aldatıyor gibime geliyor. Bana düşmez ama bence seni haketmiyor", "Beni kimse haketmiyor bebeğim" dedim kendimi beğenmiş bir havayla. "Salak", "Hadi çık odamdan giyineceğim", "Tamam beş dakikaya aşağıda ol", "Taamaaam" dolabı açıp içinden kıyafetlerimi seçip aldım.
"Ooo fıstık gibi olmuşsun", "Sen de öylesin" telefonumu cebime koyup aynada son kez kendime baktım. Gayet iyi olmuştum. Evden çıktık. Yürüyorduk. Cebimden telefonumu çıkardım. İnstagrama girdim. Gelen mesajlara bakıyordum. Hepsi çok saçmaydı. Telefonumu kapatıp tekrar cebime koydum. Buse'nin beline sarılıp başımı ona yasladım.
"Noldu?", "İyiki hayatımdasın. Senin dışında hiç arkadaşım yok" o da bana sarıldı. "Var ya. Futbol takımı falan", "Öyle değil. Beni anlayan", "Ay Melek ağlatacaksın şimdi beni" gülüp geri çekildim. "Restauranta kadar yarışalım mı?", "Ne?", "Kaybeden hesabı öder. 3.2.1 başlaaa" dedim koşmaya başlarken. "Yaa yine hile yapıyorsun" onu dinlemeden koştum.
Restauranta vardığımızda ikimizde nefes nefeseydik. "Ben kazandım" dedim gülerek. "Hile yaptın" güldüm. "Tamam gel hadi" gülerek girdik restauranta. Buse'yleyken her an gülebilirdim. Çünkü çok neşeli bir kızdı, çok tatlıydı ve çok da güzeldi. Aramızda kalsın ama küçükken güzelliğini kıskanıyordum. Ama sonradan Buse hiçbir şekilde benden hoşlananlara pas vermediği için anlamıştım ki gerçek dostu. Güzelliği benim için tehlike teşkil etmiyordu. Buse ile bir buçuk yaşından beri arkadaşız. Yani Buse'nin bilmediği haltım yok. Tabi ben de onun her şeyini bilirim. Arada atışırız ama hiçbir zaman büyük kavgamız olmadı. Yani olduysa da birbirimizi hep affettik.
"Ben sosisli omlet istiyorum. Yanında da portakal suyu", "Bana da kaşarlı tost, domates salatalık, peynir. Yanına da portakal suyu ve çay" garson siparişleri alıp yanımızdan ayrılınca Buse'ye bakıp güldüm. "Çok acıkmışsın", "Acıktım tabi sen bir omletle doyacak mısın ki?", "Yoo. Bitince yenisini söyleyeceğim. Soğuk sevmediğimden öyle yaptım" güldü. Telefonumu cebimden çıkardım. "Poz ver bebeğim" Buse'yle selfie çekip abime ve Ayaz'a attım. 'Biz geldik kahvaltıdayızzz' yazıp yolladım.
"Sen Ayaz'a kendi fotoğrafını mı attın az önce?", "İkimizin fotoğrafıydı", "Ayaz'ın o fotoğrafta bana dikkat etmeyeceğine o kadar eminimki", "Ya Ayaz abim gibi. Mete'yle aynı benim için. Aramızda bir şey olamaz", "Aranızda bir yaş var. Nasıl abin sayılır ya?", "Buse benim sevgilim var. Abinle aramı yapmaya çalışma" güldü. Mesaj gelince telefonumu cebimden çıkardım. Mete Malı kişisinden bir yeni mesaj.
Mete Malı: İyi eğlenceler. Geç kalmışsınız? Ben: Az harçlık verdiğinizden taksiye binmek yerine yazlığa kadar yürüdük Mete Malı: Salak kardeşim sırt çantana ekstradan para koydum ya. Çok bilmiş gerizekalı Ben: Sensin gerizekalı. Seloşcuğuma selam söyle Mete Malı: Selin'in yanımda olduğunu nereden biliyorsun? Ben: Kızı beş dakika yalnız mı bırakıyorsun sanki? Neyse kahvaltı yapacağız byeeee
"Kim?", "Mete", "Ne diyor Mete abi?", "Çantama fazladan para koymuş. Haberim yoktu", "Mal boşuna mı yürüdük o kadar yolu?", "Biraz öyle oldu" yine mesaj geldi. "Kimden?", "Bakayım" Ayazcığım kişisinden bir yeni mesaj.
"Ayazcığımdan", "Sizden çok tatlı bir çift olur be", "Yengen olmam Buse. Boşuna uğraşma" güldü. "Buse..", "Noldu?", "Şu yan masadaki çocuğa baksana daşş" diye fısıldadım. "Hangisi?", "Çaktırmadan bak. Yan masada karşısında sarışın çocuk olan" başını aniden çevirince çocuklar bize bakmıştı. "Gerizekalı" diye fısıldadım. Çocuklar bize bakıp aralarında bir şeyler konuştular. Gelip yanımıza oturdular. "Selam!" dedi kahverengi gözlü olan. "Selam" dedim ona dönerek. "Yalnız mısınız?", "Öyleysek ne olacak?" dedim kaşımın birini kaldırarak. Yeşil gözlü çocuk Buse'ye bakıyordu.
"Sevgilileriniz sizi buraya yalnız göndererek hata yapmış" alayla güldüm. "Sen bu ucuz numarayla sevgilimiz olup olmadığını mı öğrenmeye çalışıyorsun?", "Sabahtan beri bizim masayı kesen sendin" gözlerimi şaşı gibi yaptım. "Şaşıyım ben yanlış anlamışsınız", "Az önce değildin" güldüm. "Sevgilimiz var. Hadi uzayın" dedi Buse. "Öyle mi neredeler?", "Kalkmazsanız taciz ediyorlar diye bağırırım. Hayatında yemediğin dayağı yersin. Kalkın masadan", "Bu kadar mı yapabileceğin?" Buse'nin yanına oturan Buse'nin omzundaki saçını yavaşça geriye itti. Yanımdaki şortumun askısını omzumdan kaydırınca Buse ile gözgöze geldik. Birbirimizi onaylayınca Buse elini tutup çevirdi, dizine vurduğunda yere yapışmıştı. Ben de yanımdakinin kolunu tutup sırtında tutup kafasını masaya yapıştırdım.
"Gidiyor musunuz beyler?", "Kusura bakmayın" dedi dişleri arasında. Bıraktığımızda yanımızdan kalktılar. Buse'ye yumruğumu uzattığımda yumruklarımızı tokuşturduk. Kick boksa gitmemiz işimize yaramıştı. Yemeklerimiz gelmişti.
Her zamanki gibi ağzım dolu dolu yiyordum. "Ayazcığın ne yazmış?", "Aaa bon onu onottom", "Ağzın doluyken konuşma", "Tomom" telefonumu alıp mesajı açtım.
Ayazcığım: Afiyet olsun güzellikler Ben: Teşekkür ederiiiz
Yazıp telefonumu kapattım. "Afiyet olsun güzellikler yazmış", "Ayaz sana açılsa yani seviyorum dese ne yaparsın?", "Demesin ya. Bak ben kıramıyorum. Kabul ediyorum. Çağan'la da öyle oldu. Sonra ona karşı bir şey olmaya başladı" Buse güldü. "Kızım manyak mısın sen ya?", "Var ya yakında kırmayayım derken orospu olacam az kaldı", "Mal mısın sen ya?", "Ama Ayaz'ı reddederim ya", "Niye?", "Çünkü ondan ayrılırsam hiçbir şey eskisi gibi olmaz. Yani sonra yüz yüze geldiğimizde birbirimize kızarız. Mesela Çağan'dan ayrılsam yüzüne bakmam olur biter. Ama Ayaz... Ayaz'ı üzmek istemem", "Peki daha fazla bu olaya karışmıyorum" omletimden bir parça daha götürdüm ağzıma.
"Bu gece clube gidek mi?", "Almazlar 17 yaşındayız", "Alırlar tanıdık var barmenlerden", "Nasıl?", "İnstagramdan ekledim barmenleri. Biriyle geç saate kadar konuştuk. Gelince aldırır mısın beni içeri dedim. O da olur gel dedi", "Kızım sen manyaksın", "Bilmediğim bir şey söyle" ikimiz de güldük. "Hadi kalkalım", "Doydun mu?", "İştah bırakmadın hadi", "Ne yapacağız şimdi?", "Denize gireriz. Güneşleniriz", "Tamam hesabı ödeyelim" kalkıp kasaya gittik.
... "İyiyiz abi. Güneşleniyoruz", "Orada da yaramazlık yapma Melek. Bak kavga etmek yok", "Aa Mete rahat bırakı kızı", "Seloşum be canım benim" dedim sevgili yenge adayıma. Selin her şeyi biliyordu. Yani Çağan ve Kutay'ın geleceğini falan. Buse ve benim başımız sıkıştığında gittiğimizdi Selin. Abimin bütün öfkesini alırdı. Ve bize tavsiyeler verirdi.
"Abi bak Buse de yanımda. İkimiz öylece güneşleniyoruz", "Her yeri göster bakayım" arka kameraya alıp etrafı gösterdim. "Bak orada it kopuk çok olur dikkat edin kendinize. Geceleri dışarı çıkmak yok", "Tamam be. Beni tanımıyorsun sanki", "Tanıyorum. Gece bir de camdan kaçmaya çalışmıştın", "Busegile gidecektim o zaman ve on yaşındaydım", "Cezalıydın küçük hanım", "Neden cezalıydım abicik? Mahallede anneme küfreden çocuğu dövdüğüm için. Şimdi hiç bana kızamazsın. Biliyorsun bana yavşayan olursa anasından doğduğuna pişman ederim" abim gururla gülümsedi.
"İyi eğittim kız seni. Aferin böyle devam. Sana yanaşana sakın yüz verme", "Köpeğinmişim gibi iyi eğittim falan deme bana abi", "Melek sizin yaşınızdaki erkeklerin niyeti neydi abicim?", "Kızlardan faydalanmaktı abi. Tamam bunu ezberledim artık", "Abim iyiliğin için diyorum güzelim", "Biliyorum abi. Ama artık sıkıyorsun", "Abim kendinize dikkat edin", "Tamam abi. Kapatıyorum" telefonu kapatınca yan tarafıma koydum. Portakal suyumu elime alıp yudumlamaya başladım.
"Melek çok uykum geldi", "Benim de uykum geldi ya. İyice mayıştım" esnedim. "Uyuyalım o zaman" havlularımızı alıp şezlongdan eşyalarımı alıp eve doğru yürümeye başladık. Kızlarla voleybol oynayan iki çocuğu Buse'ye gösterdim. "Melek bana birilerini gösterip durma. En son kavga ettik", "Haklısın. Ama şey diyecektim. Çağan ve Kutay geldiğinde biz de onlarla oynayalım mı?", "Olur. Ben çok severim voleybol", "Ben oynayamıyorum ama Çağan'la normal çiftler gibi vakit geçirmek istiyorum", "Senin uğraştığın kadar o uğraşmıyor ilişkiniz için. Sen öyle ona ılımlı yaklaştıkça o kendini bir şey sanıyor", "Ayrıl mı diyorsun?" dedim şaşkınca.
"Ayrıl demiyorum. Seni üzmesine izin verme", "Vermem be. Kimse beni üzemez" dedim gülerek. "Deniz kenarındayken Kutay'ı aradım o da bakmadı ya", "Sen de kendini üzdürme. O dingilden daha iyisini bulursun" güldü. "Arada içine Ayaz kaçıyor" güldüm. "Evde iki tane Ayaz'ın hemcinsiyle yaşıyorum" gülerek yürüyorduk.
Kafama çarpan topla yere düştüm. "Ahh!!" hayvan gibi atmıştı topu. O tarafa döndüğümde gülüyordu bir de şerefsiz. "Yuh Ayı!!!", "Sen kimsin de bana ayı diyorsun lan!!" dedi üzerime yürürken. Karnına tekmemi geçirince kavga büyümüştü. Diğerleri onları tutuyordu. Buse de beni. "Hayvan", "Bana bak kızım gebertirim seni", "Melek kavga büyürse Antalya'ya dönmemiz gerekecek. Hadi dönelim odamıza", "Öküz!" diye bağırdım. Ardından arkamı dönüp Buse ile yürümeye devam ettim.
"Ruh hastası psikopat" diye mırıldandım. "Kavga etmesen şaşardım", "Kafam kopacaktı ya", "Kopmadı ama" dedi bıkkınlıkla. Eve girince merdivenlere yöneldik. "Ben hemen uyumak istiyorum" dedim odamın kapısını açarken. "Ben dee" dedi yorgun sesiyle. İkimizde odalarımıza girdik.
... Ayaklarımı sehpaya uzatıp kitabın ilk sayfasını açtım. Yaklaşık bir aydır başlayamadığım kitabıma başlayacaktım. Suç ve Ceza klasiklerdendi. Ama kitabın ismi cezbetmişti beni. Çünkü her suçlunun bir bedel ödemesini yani ceza çekmesini istiyordum. Hiçbir zaman bana yapılanı intikamımı almadan unutmamıştım. Hatta bir defterim vardı. İkinci sınıftan beri o defterin arkasına bana yapılanları yazıyordum ve defterimi asla yanımdan ayırmıyordum. Annem bunun hoş bir şey olmadığını söylese de bunu bırakmamıştım.
Kindar değildim. Sadece beni üzen insanların hiçbir şey olmamış gibi yaşamasını istemiyorum. Bana ne yaşattılarsa aynısını onlar da yaşasın istiyordum.
"Suç ve Ceza ha? Fazla uzun değil mi ya?" başımı ses gelen tarafa çevirdim. "Ne?", "Kitap diyorum fazla uzun değil mi?" güldüm. "Bu ilk sayfayı milyonuncu okuyuşum ama hala ikinci sayfaya geçemedim" güldü. Elini uzattı. "Ben Emre bu arada", "Ben de Melek", "Hangisi? Azrail olan mı?" güldüm. "Neden öyle dedin?", "Benim bildiğim Melek'ler sarışın oluyor ve beyaz giyiniyor. Azrail siyah giyinir" güldüm. "Şakacı çocuk seni" dedim gülerek.
"Suç ve Ceza okuyan bir arkadaşım daha var. Ama o en az on defa okumuştur bu kitabı", "Hiç tanışmak istemem", "Neden?" dedi kaşlarını çatarak. "Genelde okuduğum kitaplarda olanlara bakış açım başkalarından farklı oluyor. Bu yüzden kitaplar hakkında konuşmayı sevmem. Kitaplar kendi dünyam gibi", "Vay iyiymiş. Ama o da öyle oturup sana saatlerce kitaptan bahsedecek biri değil" dedi aradaki korkuluğa otururken.
"Tatile mi geldin?", "Arkadaşımla bir kaçamak yapalım dedik. Erkek arkadaşlarımız da gelecek yarın", "Yarından itibaren sesten uyuyamayacağız o zaman", "Yok. Onlar burada kalmayacak otelde kalacaklar", "Biz şimdiden özür dileyelim o zaman. Gece ses falan gelirse", "İğrençsiniz" güldü.
"Meleeek!", "Efendiiim" diye seslendim içeri. Buse yanıma verandaya çıktı. "Benim güneş gözlüğüm nere..." Emre ile göz göze gelince sustu. İkisi de birbirlerine bakıyorlardı. "Off çok fena elektrik çarptı beni. İçeri gireyim bari" Buse bana ters bir bakış attı. "Kendimi elektrik santralinde gibi hissediyorum" dedim alayla. "Ben Emre" dedi elini uzatırken. Az önceki alaycı çocuk gitmişti sanki. "Ben de Buse. Melek içeri bak" deyip içeri girdi.
"Normalde bu kadar vahşi değildir" dedim alayla. "Arkadaşın baya güzelmiş" güldüm. "Daş gibidir", "Emree az yürüdün kıza" diye seslendi biri. "Yürümedim kardeşim. Ama tam senin yürüyeceğin türden", "Tür? Pitbull, golden?" güldü. "Hemen yanlış anlama ya", "Yok kardeşim esmer sevmem. Ben sarışın, uzun bacaklı, büyük göğüslülerden hoşlanıyorum. O tipim değil" saydıklarına bakınca cidden benim tam zıttımdı. İçerideki çocuğu çok merak etmiştim. Kesin ayını teki. Genelde kendi egolarını kızlar üzerinde tatmin etmeye çalışan mallardandı.
"Kusura bakma biraz patavatsızdır", "Meleeek hadii" diye seslendi Buse. "Emre hadi amınakoyim oyunu açtım!!" diye seslendi diğer salak çocuk. "Gireyim içeri. Tanıştığımıza sevindim. Kafa kızsın", "Sen de çok kafa çocuksun ama kankam çok" dedim gülerek.
"Söyle güzeller güzelim", "Az önce yaptığın neydi öyle? Sevgilim var benim", "Ayrılırsın", "Melekk!!", "Çocuğa nasıl baktığını gördüm. Kutay'a hiç böyle bakmadın", "Çocuğun adını bile dikkate almadım", "Emre", "Ne?", "Adı Emre. Çok güzel olduğunu söyledi", "Melek her önüne gelene yürümesen daha iyi olacak" gözlerimi devirdim. "Yürüdüm sanki. Kitap okumaya çıkmıştım ben", "Çocuğun yanında elektrik çarptı dedin ya. İğrenç bir espriydi", "Kutay piçine göre daha iyi birine benziyor Emre", "Bıse Kıtay çık yıkışıklı sını çık sıvıyır. Inın çıkmı tıklıfını kıbıl et" dedi beni taklit ederek.
"Ne bileyim o zaman sizi çok yakıştırıyordum", "Arada ikizler misin diye düşünüyorum" güldüm. "Acıktım ben ne yiyeceğiz?", "Git yeni arkadaşlarınla ye Melek" güldüm. "Orada da başka bir gerizekalı var. Hiç oraya gidemem", "Gidecektin yani?", "Giderdim ne olacak bir yemek yer gelirim", "İçersin de...", "Belki", "Melek! Ya bak saçmalıklar yapıpta geri dönüşü olmayan şeyler yaşama", "Ne olabilir ki en fazla?", "Bunu sen mi diyorsun? Çağan'ın öpmesine bile izin vermedin", "Belki geldiğinde ben öpeceğim onu", "Sen Çağan'ı öpeceksin ha? Güldürme beni" iş inada binmişti. Ne olacaktı öpecektim bitecekti.
"Görürsün. O geldiği an dudaklarımızı birleştireceğim" gözlerini devirdi. "Bana inat edip yapma. Seviyorsan öyle", "Umurumda değil. Çekip öpücem", "Mallaşma istersen", "Belki de gecelerimi onunla geçiririm. Sonuçta iki hafta burada olacağız", "Yuh o kadar da değil. 17 yaşındayız Melek. Alkol, sigara bile satmıyorlar bize" bakışlarımı kaçırdım.
"Yemek işini ne yapacağız?", "Annelerimizin kattıklarını yiyelim şimdilik. Sonra hallederiz ben zaten bu gece Çağan için en sevdiği kurabiyelerden yapmayı deneyeceğim", "Aşıksın sen aşık" güldüm. "Onunla vakit geçirmeyi seviyorum. Motorda gezmeyi. Bilmiyorum ya zamanla ona alışıyorum galiba" Buse çantalardan eşyaları çıkarmaya başlamıştı. "Kanka sarmalar harika görünüyor", "Aynen. Çok acıkmışım" o annelerimizin kattıklarını çıkarırken ben de tabak ve bardakları çıkarıyordum. Kolalarımızı doldurdum.
"Masaya değil sandalyeye otur", "Böyle daha rahat" dedim ayaklarımı sallayarak. O sandalyede ben masada yemeğe başladık. "Emre'yle yakışırsınız aslında", "Sana sevgilim olduğunu kaç defa daha hatırlatmam lazım", "Kutay'ı sevmiyorum. Sürekli kendini bir halt sanıyor. Sana daha yakışıklısını bulmamız lazım" güldü. "Melek sus", "Benim tipim değil. Eğer benim tipim olsa yürürdüm" kafama vurdu. "Melek sevgilinle tatile geldin geldiğin andan beri başkalarına yürüyorsun", "Playgirl olacağım ben", "Canan teyze de cellatın olacak", "Mezarıma Christian Grey gelsin. Cenaze namazımı o kaldırsın" dedim alayla. Buse bıkkınlıkla gözlerini devirdi.
"Ah Edward'ım yakışıklı vampirim de gelsin. Hardin'im de gelsin", "Hardin?", "Hero işte ya. After'daki", "Ben sana söyleyeyim mezarına babaannen ve gün arkadaşları gelecek", "Edwardcığım geleydi bari", "Melek alay edeceğine acaba gerçekleri mi düşünsen?", "Gerçek ne? Öldüm mü hayır? Hem babaannem birkaç seneye ölür", "Tövbe de be", "Bi bunak bulsam babaannemi direk verecem. Evlensin gitsin ya", "Manyak mısın sen ya?", "Bıktım valla ya. Melek o etek ne? Melek bu saatte dışarı mı çıkılır? Annen eğitememiş seni. Yine mi düştün? Hep böyle ya. O beni kendi beğendiği biriyle evlendirmeden benim onu kendi beğendiğim bir dedecikle evlendirmem lazım" Buse güldü. "Manyak mısın kızım sen ya?", "Normal olmadığım kesin" ikimiz de kahkahalar atıyorduk. Buse'yle olmanın en sevdiğim yanı buydu. Hep gülüyorduk. Eğlenecek şeyler buluyorduk kendimize.
"Dur selfie çekinelim. Abime ve Ayaz'a atalım merak etmesinler" telefonumu kaldırdım. İkimiz de poz verdik. "Televizyondan film açalım film izliyor gibi birkaç foto çekinelim. Abim görüntülü aradığında filmin ortasında arama der fotoğrafları atarız", "Senden korkulur", "Valla aile sıkı olunca insan kendini geliştiriyor" güldüm. Televizyondan bir şey açtım. Buse fotoğraflarımı çekti. Sonra ben Buse'nin fotoğraflarını çektim. Ardından birkaç tane selfie çektik.
"Hadi giyinelim. Sonra da çıkalım", "Ne giyeceğiz?", "Seloşcuğumla gizlice valizima kattığımız elbiseleri", "Nasıl yani?", "Bekle göstereyim" dolaptan elbiseleri çıkardım. "Baaak", "Oha bu elbiseler mükemmel", "O çocuklar size tekrar aşık olacak dedi bunları verirken", "İnsanın manken yengesi olması ne güzelmiş ya", "Seloşcuğum dünyanın en harika yengesi. Abim iyi ki ona çok aşık" Buse elbiselerin askılarından tutup kaldırdı. "Bu harika. Bu benim" dedi siyah olanı alırken.
"Gri de benim" dedim elbiseye sarılırken. "Ee hadi giyinelim. Benim de harika küpelerim var" Buse elbiseyi alıp odadan çıktı. Üzerimdekileri çıkarıp elbiseyi giydim. Selin giyinmeyi biliyordu valla. Tamam abimle sevgili olduğundan beri pek açık giyinemiyordu ama yine de abimi pek karıştırmazdı.
Buse saçlarımı düzleştiriyordu. Ben de makyajımı yapıyordum. Bordo rujumu da sürdüm. Buse saçımı tepemde at kuyruğu yaptı. Hazırdım. Buse'ye döndüm. "Olmuş muyum?", "Göğüs kısmı biraz açık mı?", "Açık da seninki de aynı", "Selin harika ya" Buse'nin saçlarını maşalamaya başladım. Buse çok güzeldi zaten ve şuan elbise de harika durmuştu. Saçlarını bitirdiğimde ona baktım. Çok güzeldi. Kapı çaldı. "Ben bakayım sen makyajını yap", "Tamam" halka küpeleri elime aldım. Bir yandan küpelerimi takıyordum. Kulağımda delik çok olduğundan küpeleri takmak uzun sürüyordu.
Emre'ydi kapıyı çalan. "Noldu?", "Duj jeliniz var mı diyecektim? Biz getirmemişiz", "Çilekli var ama... Bekle getireyim" geri dönüp banyoya girdim. Duş jelimi alıp geri döndüm. "Şey sadece bu var sorun olmaz değil mi?", "Yok sorun değil, teşekkürler. Siz bir yere mi gidiyorsunuz?", "Kulüp varmış burada bir tane. Çok güzel dediler. Eğlenmeye gideceğiz", "Hills mi?", "Aynen çok güzelmiş", "Arkadaşımın babasının mekanı", "Hangisinin? Sabahki hödüğün mü?" güldü. "İyi çocuktur ama sevdiği bir kız var. Onunla problemleri var o yüzden diğer kızlara tepkili", "Çok da umurumda değil arkadaşın", "Meleeek! Olmuş muyum?" Emre'nin dudakları aralandı. Buse'ye hayranlıkla bakıyordu.
"Bunu büyülediğine göre olmuşsun" Emre yutkundu. "Erkek arkadaşlarınız çok şanslı" güldüm. "Tabii ki şanslılar. Acayip güzeliz" Emre tepkime güldü. "Alem kızsın", "O neden gelmiş?", "Duş jeli istedi de ben de verdim", "Hee tamam. Hadi çıkalım", "Bekle bir saniye telefonumu alayım" içeri girip telefonumu aldım. Hem ikisi de biraz birbirlerine bakabilirlerdi. Telefonumu alıp geri döndüm.
"Emrecim bir fotoğrafımızı çeker misin?" dedim telefonumu uzatarak. Emre telefonu aldı. Buse ile yanyana durup poz verdik. Selinciğime eserlerini atmam lazımdı. Emre telefonumu geri uzattı. "Teşekkür ederiz" dedim kapıyı kilitleyip anahtarı çantama koydum.
Buse ile Emre'nin yanından geçip gittik. "Çocuk sana bitti kızım", "Amaan çok da umurumda" güldüm. "Yanyana yakışırsınız bence ya", "Melek bir daha görmeyeceğimiz bir çocuk işte ya" kulüp biraz uzaktı ama yürürdük sorun yoktu. Ayakkabılarımı çıkarıp elime aldım. Yavaş yavaş yürüyorduk.
İçeri girdiğimizde yoğun ter ve yoğun alkol kokusu ile irkildim. "İğrenç kokuyor" diye mırıldandım. "Ne içeceğiz?" dedi bana bakarak. "Bilmem alkollü bir şeylerin tadına bakalım", "Kokteyl?", "Olur sen sipariş ver. Ben bir lavaboya gideceğim", "Tamam" lavaboyu bulmak için insanların arasından geçiyordum. Sert bir bedene çarptım. Bakışlarımı yukarı çevirdiğimde karanlıktan yüzü belli olmuyordu. Ama uzun olduğu kesindi. "Pardon", "Ufaklıkları ne zamandan beri alıyorlar buraya?" dedi alayla. "Sandığın kadar küçük değilim", "Öyle mi? Evcilik bu tarafta oynanmıyor haberin olsun. Senin bu saatte yatağında uyuman lazım" gözlerimi devirdim. "Evcilik oynamıyorum. İnan bana sandığının aksine geceleri uyanığım", "Öyle mi?" suratını görmeye çalışıyordum. Ama olduğumuz kısım karanlık olduğundan yüzünü bir türlü göremiyordum.
"Dışarıda sigara içiyor olacağım. Eğer geceleri gerçekten uyanıksan bu gecede benim gecemin yıldızı ol. Yarım saat beklerim gelirsen daha öncekilerden daha güzel bir gece yaşatırım sana", "Daha yeni geldik arkadaşımla. Yarım saat eğlenmek için az", "Yarın gecede burada olacağım. Yarın gece beklerim", "Erkek arkadaşım gelmezse çok bekletmem", "Görelim bakalım", "Yüzünü görmedim. Seni yarın nasıl bulacağım", "Ben seni bulurum", "Tamam" az önce tanımadığım bir adama ertesi gece için randevu vermiştim. Yüzünü bile görmediğim bir adama...
"Noldu geç kaldın?", "Ukalanın teki ile çarpıştım", "Kavga etmedin değil mi?", "Hayır. Yarın gece için sözleştik", "Gece ne için?" yutkundum. "Şey...", "İnanmıyorum sana Melek", "Adımı bile bilmiyor. Hem gitmek zorunda da değilim", "Melek yaramaz görünmeyi niye bu kadar istiyorsun?", "Bana velet muamelesi yaptı", "İnanmıyorum sana ya", "Neyse boşver hadi içelim biraz", "Bak yavaş yavaş içeceğiz tamam mı? Hızlı içersek çabuk sarhoş olurmuşuz" Buse'yi dinlerken arkasında gördüğüm kişilerle gözlerim kocaman açıldı.
"Çağan ve Kutay burada", "Ne?" arkasına döndü. "Gel gidelim yanlarına" dedi. "Tamam" onlardan tarafa yürüdük. Çağan direk ayağa kalktı. "Aşkım..." dedi kollarını açarak. "Siz gelmeyecektiniz?", "Size sürpriz yapmak istedik sevgilim. Sizi buraya gelirken görünce takip ettik" gülümsedim. "Nasıl olmuşum?", "Taş gibisin" gülümsedim. "Gelin oturalım" kolunu omzuma attı. Çağan'a sokuldum. "Hayatım bu elbise yeni mi?", "Selin verdi. Güzel olmuş muyum?", "Mükemmelsin" bakışları aşağı kayınca elimi çenesine koyup bakışlarını kendime çevirdim.
"Ayıp" güldü. "O kadar güzelsin ki gözlerim kayıyor" başımı omzuna yasladım. Buse ve Kutay da çok tatlılardı. Kutay'ın eli Buse'nin belinden kalçasına inince Buse hemen elini düzeltti. "Yapmaa..." dedi gülümseyerek. Çağan'ın elinden tuttum. "Hadi dans edelim" yüzünü buruşturdu. "Dans etmeyi sevmem", "Ama ben severim" ayağa kalkıp şarkıya kendimi bıraktım. Buse'nin elinden tutup kalkmasını sağladım. Delicesine dans ediyorduk. Telefonum çalınca huzursuzca çantamı elime aldım. Mete Malı Arıyor...
Saate baktım. Gece ikiydi. Çalışı bitene kadar bekledim. Bitince mesaj attım.
Ben: Ne istiyorsun gece gece? Uyuyordum ya Mete Malı: Napıyorsunuz diye merak ettim abim. Niye bakmadın telefona? Ben: Uyandığımda telefon kapanmıştı. Özür dilerim. Ama şimdi uyumak istiyorum Mete Malı: İyi geceler prensesim Ben: İyi geceler abicim
Telefonumu çantama koyunca Buse'ye döndüm. "Eve gidelim mi?", "Olur. Uykum geldi benim de" Çağan bana döndü. "Gece beraber uyuyalım mı?" şaşkınca ona döndüm. "Şey daha sonra beraber uyusak. İki hafta buradayız sonuçta", "Tamam sevgilim" suratı düşmüştü. Yanağından öptüm. Bordo rujumun izi çıkmıştı. "İyi geceler biz gidelim artık" dedim yanından kalkarken. "İyi geceler" dedi bozulmuş bir halde. Buse ile beraber Hills'ten çıktık. Ayaklarımın üzerinde zor duruyordum.
"Aldatılıyoruz" dedim huzursuzca. "Ne?", "Buraya geleceğimizden haberleri yoktu. Erken geldiler", "Belki başka bir şeydir", "Bilmiyorum. Umarım öyledir"
... Akşama kadar Çağan ve Kutay'la vakit geçirmiştik. Saat on bir olunca onlar otele dönmüşlerdi. Biz de eve. "Buse ben gidiyorum Çağan'ın yanına", "Emin misin? Bak geri dönüşü olmayan bir şey yapma sakın", "Yapmam korkma" dedim ayakkabılarımı giyerken. "Dikkat et kendine", "Tamam abim ararsa duşta dersin", "Tamam bak çok dikkatli ol", "Tamam ya olurum" Buse'ye el sallayarak çıktım. Çok heyecanlıydım.
İlk defa abim dışında bir erkekle uyuyacaktım. Kalbim çok hızlı atıyordu. Otele gelince heyecanla asansöre bindim. Aynada kendime baktım. Çok güzeldim. Odaya yürüdüm yavaşça. Belki de bu gece bir ilk olurdu ve öpüşürdük. Heyecanla kapıyı çaldım. Kapı açıldığın da şaşkınca bana bakıyordu.
"Sürpriiz" dedim boynuna atlarken. Üzerinde sadece havlu vardı. "Melek? Bu saatte ne işin var?", "Beraber uyumaya geldim", "Şey bu gece olmaz", "Niye?" dedim kaşlarımı çatarak. Cevap vermeyince onu itip içeri girdim. Yatakta gördüğüm kızla yutkundum. "Açıklayabilirim", "Aldattın mı beni?", "Melek...", "Ne?", "Açıklayabilirim", "Neyi? Nasıl aldattığını mı?" tam tokat atacakken kolumu tuttu. "Şu vazgeçilmez tavırlarından sıkıldım. Bıktım tamam mı? Bu dünyada tekmişsin gibi davranmandan bıktım!!" diye bağırdı yutkundum.
"Öptürmüyorsun, birlikte olamıyoruz. Git veletlerle sevgili ol sen" cevap vermeden kolumu elinden çektim. "Bir şey demeyecek misin?", "İkimiz de kaybettik Çağan", "Sen bu saçmalıklarla beni kaybettin Melek", "Hayır Çağan. Sen beni kaybettin, ben ise zamanımı" odadan çıktım. Gözlerim dolmuştu. Nasıl yapardı bunu ya? Bunu bana nasıl yapabilirdi?
"Melek noldu?", "Aldatıyormuş şerefsiz", "Melek ağlama lütfen" dedi Buse bana sarılırken. "Seviyor sandım ben ya" Buse'den kendimi ayırdım. Yukarı çıktım koşarak. "Nereye?", "Yalnız kalmak istiyorum" üzerimdekileri çıkardım. Selin'in verdiği payetli elbiselerden birini giydim. Saçlarımı salıp dudağıma bordo rujumu sürdüm. Makyaj yapsam de göz makyajım gözyaşlarımla akıyordu.
"Melek ne yapacaksın?", "Sadece yalnız kalmak istiyorum", "Sakın yapma onu", "Sadece sahilde yalnız başıma oturacağım", "Ben de gelsem?", "Lütfen yalnız kalayım", "Lütfen saçma bir şey yapma", "Tamam" yavaş adımlarımla dünkü kulübe yürüyordum.
Telefonumdan Ayaz'ın numarasını bulup aradım. Bana hep iyi gelmişti. Yine iyi gelebilirdi. "Alo Ayaz", "Melek... İyi misin sen?", "Değilim. Senin sesini duymak istedim", "Ağlama. Sorun ne?", "Abim bilmesin ağladığımı", "Noldu?", "Kendimi çok kötü hissediyorum. Yazlığa gelir misin? Yazlıkta bizimle vakit geçirir misin? Birlikte vakit geçirsek", "Tamam ama sen ağlama olur mu? Ben senin yanına gelirim", "Teşekkür ederim. Kapatıyorum şimdi" telefonu kapattım.
"Hey dur!", "Ne var?", "Tek giremezsin", "İçeride bekliyor" adam bana baktı. "Tamam gir" içeri girince bara yaklaştım. "Sarhoş edecek bir şey?" adamın uzattığı bardağa baktım. Bir yudum alınca yüzümü buruşturdum. Buse'nin dün gece dediği aklıma geldiz başıma diktim. İkinci bardağı dikince başım dönmeye başlamıştı. Sanırım ilkten bu kadar yüklenmemeliydim kendime.
Ayağa kalktım. Ayakta duramıyordum. Belimde bir el hissettim. "Beni mi arıyorsun?", "Sanırım" yüzünü görmeye çalışıyordum ama yine çok fazla belli değildi. "Niye geldin?", "Çağırdın geldim" başımı göğsüne yasladım. "Nereye gideceksek gidelim" ellerini belimde hissettim. Beni kaldırıp kucağına almıştı. Başım dönüyordu. Onunla mekandan çıktık. Başım acayip dönüyordu. Ara ara gözlerim kararıyordu. "İyi misin?" dedi arabaya bindiğinde. "Aldattı beni. Tabi Melek kim ki? Kim sever ki Melek'i?", "Melek mi senin adın?", "Hı hı" başımı salladım gözyaşlarım arasında. "Ağlamayı kessene" dedi sert bir tavırla. Gözyaşlarımı sildim. "Gözlerin..." ona baktım. "Gözlerim ne?" hiçbir şey demeden yola bakmaya başladı. "Gözlerim ne?", "Çok ağlarsan kör olur", "Körmüşüm zaten... aldattığını bile fark etmedim" cevap vermedi. Aniden durunca sarsılmıştım.
Arabanın kapısı açıldığında kolumdan tuttu. Arabadan inmeme yardım etti. Kulübe gibi bir yere girdik. Elini belime koyup beni kendine çekti. Dudakları boynumda gezmeye başladı. Korkuyla geriye doğru çekilmeye çalıştım. Elleri bedenimde geziyordu. Aniden yatağa ittiğinde yatağa düşmüştüm. Yüzünü görmek için dirseklerimin üzerine doğruldum. Karanlıktı hala. Yüzünü göremiyordum. "Yüzünü hala göremiyorum", "Siktir et yüzümü" dedi tişörtünü çıkarırken.... |
0% |