Yeni Üyelik
7.
Bölüm

7.BÖLÜM : TOPLANTI

@melekaydinn_56

Çocukluk, bütün hayatımın en büyük yarasıydı.

 

Bazen hiç unutamayacağımız anlar, hiç hatırlamak istemeyeceğimiz anlara dönüşebiliyordu. Benim için neredeyse bütün anılar buna değerdi. Ne unutmak istediğim anılar zihnimden siliniyor ne de bir an olsun beni yalnız bırakmıyordu.

 

Bununla yaşamak her ne kadar zor olsa bile bir yerden sonra alışmaya başladığımı hissediyordum. En azından bu şekilde katlanmak her yönden bana daha iyi geliyordu.

 

Lise yıllarında katıldığım bir gruptaki erkeğe karşı bir şeyler hissetmeye başlamıştım. Beni görsün diye çırpınmış, beni sevsin diye kendimi değiştirmiştim. Ne o dönüp göz ucuyla bana bakmıştı ne de ben onu sevmeye devam etmiştim. Çünkü insanlardan hemen soğuyan tarafım, birine karşı uzun süre sevgi beslemeye engel oluyordu.

 

Sungur Alp Karakum

 

Hakkında ne düşündüğümü, ne hissettiğimi bilmediğim adam. Bana olan davranışları, bakışları, gel gitleri o kadar kafa karıştırıyordu ki bana karşı gerçek anlamda ne hissediyor oluşu hakkında hiçbir tahminde bulunamıyordum.

 

Öyle bir an geliyordu ki benden gerçekten ölesiye nefret ettiğini düşünüyordum. Öyle iğrenir bakıyordu ki, bakışlarının altında eziliyordum. Bazen de bana öyle bir bakışı oluyor ki, sanki beni yıllarca tanıyor da kim olduğumu biliyor gibiydi.

 

İlgisinin çektiğimin farkındaydım. Bana olan bakışları kendini ele veriyordu ancak bunun basit bir şey olduğunun kanattindeydim çünkü o duygusuz, bencil bir katildi.

 

Ondan nefret etmeme egosu yeterdi.

 

Şimdi ise hiç beklemediğim bir insanla, hiç beklemediğim bir anda, hiç beklemediğim bir konumdaydım. Ne düşünmem, ya da ne yapmam gerektiğini bilmiyordum.

 

Gözlerim dehşetle açılırken, hızla elimi ağzıma kapattım. Çığlık atmam muhtemel olduğu için sertçe elimi ısırdım. Benim ne işim vardı burada? Neden bu kadar yakındık? Neden sarmaş dolaş halde birlikte uyuyorduk?

 

Hızla aşağıya baktım. Derin bir nefes verirken rahatladım. Kıyafetlerim üstümdeydi. Ardından tekrar gerildim. Ne işim vardı benim burada?

 

Güneşin vurduğu yüzüne baktım. Uyurken bile bu kadar çekici görünmesi inanılır gibi değildi. Elleri hala belimde duruyor, gözleri kapalı bir şekilde huzurla uyuyordu. Güneşin vurduğu teni, ışık altında parlıyor, siyaha çalınan saçları tel halinde alnına dökülüyordu.

 

Yutkunarak yüzüne bakakaldım. Bu kadar yakışıklı olması gerçek anlamda can sıkıcıydı. Bakışlarımı odada dolaştırdım, ardından tekrar yüzüne baktım. Dudaklarımı dişleyerek yüzüne bakarken ne yapmam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu.

 

Kendimi zorlayarak, aynı zamanda uyanmasını engelleyerek yavaş hareketlerle kolunun arasından çıktım. Bakışlarımı kocaman lüks odada dolaştırdıktan sonra çekmecenin üstünde bulunan su dolu bardağı elime aldım. Bakışlarım Sungur'a dönerken içimde zerre tereddüt yoktu.

 

Elimdeki su dolu bardağı yüzüne boşaltmak üzereydim ki gözlerini açmadan, "Aklından bile geçirme!" demesiyle olduğum yerde bir kez daha kalakaldım.

 

Ben şaşkınlıkla tepesinde dikilirken, gözlerini yavaşça aralayıp okyanus gözleriyle bana baktı. Yeni uyanmış olmanın mahrumluğu ile kısa bir an bana baktıktan sonra gözlerini ovuşturdu ve yatakta oturur pozisyona geldi.

 

"Sen!" dedim öfke ile yüzüne bakarken. "Nasıl böyle bir şey yapabilirsin?!"

 

Bakışları tamamen bendeyken yüzünde hiçbir değişiklik olmadan, ifadesizlikle bana baktı. "Neyi?"

 

Sinirle güldüm. Bir de anlamamazlıktan mi geliyordu? Benimle dalga geçiyordu şu an? Derin bir nefes verdim sakinleşmek amacıyla. Yoksa her an üzerine atlayabilirdim.

 

"Dalga geçiyorsun?" diyerek sesimi yükselttim. "NE İŞİM VAR BENİM BU ODADA!"

 

"Ben de sana aynısını soracaktım," diyerek sakince konuştu. Ardından yataktan kalktı. Heybetli vücudu tam önümde durduğunda yüzünü görebilmek için başımı kaldırmak zorunda kaldım. "Benim yatağımda ne işin var?"

 

"Bak," dedim derin bir nefes alıp sakinleşmeyi dilerken. "Ben sabırlı bir kadın değilim Sungur, ya bana neler olduğunu söylersin ya da-"

 

"Ya da ne?" diyerek yüzüme eğilince kelimeler lokma misali boğazıma dizildi. Hırçın kediden aniden uysal kediye dönüşmeme sebep olan şey yüzlerimiz arasında olmayan mesafeydi. "Ne yaparsın?"

 

Yüzlerimiz arasında neredeyse hiç mesafe yoktu. Verdiği nefes dudaklarıma çarpıyor, değdiği yerin uyuşmasını sağlıyordu sanki.

 

Bana bir adım attığında, istemsizce bir adım geriye attım. Bunu korktuğum için değil, refleks olarak yapmıştım. Bana doğru yürümeye başlaması ile bende geriye doğru ilerlemeye başladım. Göz temasını hiç kesmeden bana doğru ilerlemesi üzerine sırtım duvara yapışınca, kalp atışlarım aniden hızlanmaya başladı.

 

Bir elini duvara yerleştirip kaçmamı engellediğinde yutkunarak alttan alttan yüzüne baktım. Bana doğru eğilerek, "Cevap versene?" dediğinde bakışları hiç olmadığı kadar deliciydi. "Gecenin köründe yanıma gelip yatarak neyi amaçladığını gerçekten merak ediyorum."

 

"Ben böyle bir şey yapmam." dedim. Sesim zar zor duyulan bir fısıltı gibi çıkmıştı ve ben bunu durduramadım.

 

"Yaptın," dedi kendinden emin bir şekilde. "Ben gelip sana dokunmam. İzni olmayan hiçbir kadına dokunmam. O kadar şerefsiz değilim."

 

Konuşurken sözleri gerçekten o kadar içten ve samimiydi ki şaşkınlıkla yüzüne bakakaldım. Çünkü hakkında bildiğim bir şey varsa asla yalan söylemediğiydi.

 

"Hatırlamıyorum!" dedim kaşlarımı çatarak. "Böyle bir şeyi asla yapmam!"

 

"İsteyerek yapmazsın evet," diyerek aniden çekildiğinde boşluğa düşmüş gibi hissetmeye engel olamadım. Bana bakmadan banyoya doğru ilerlerken, "Uyur gezer olan ben değilim Meva." Kapıyı kapatırken dönüp yüzüme bakmadı.

 

Ellerim şaşkınlıkla ağzıma gittiğinde ne diyeceğimi bilemedim. Çok küçükken uyur gezer hastalığım vardı ancak yıllardır bunu yaşamadığım için ihtimal vermemiştim. Eğer dediği gibi gerçekten de böyle bir şey yapsıysam ve bunun için onu suçladıysam bu gerçekten berbat olurdu.

 

Arkasından şaşkınlıkla bakarken hissettiğim utanç ile oldugum yerde daha fazla kalamadım ve hızlı adımlarla odadan çıktım.

 

Odama kesinlikle bir kilit takmalıydım!

 

Hiçbir şeyi umursamadan yürürken bir anda ayak bileğime saplanan acı yüzünden iki büklüm oldum. Bedenim beni daha fazla taşıyamayınca olduğum yere çöktüm. Her ne kadar boşlamış olsam da sanırım ayağım gerçekten berbat bir durumdaydı.

 

"Hay içine sıçayım!" diye homurdandım sinirle. Bir yerlerimin ağrımasından ve bana engel olmasından nefret ediyordum. Ayağa kendi başıma kalkamayacağımı anladığımda, "MARİA!" diyerek yüksek sesle bağırdım.

 

Gür bir sesim vardı. Çocukken mahallede ne zaman oyun oynamak istesek komşular çok bağırdığım için rahatsız olur, beni anneme şikayet ederlerdi. Şu an ise durum tamamen aynıydı. Sesim evin içerisinde yankılanmıştı resmen.

 

Maria koşarak merdivenleri çıktığında kısa bir an bakıştık. Hızlı adımlarla yanıma geldi ve yanımda eğildi. "Iyi misiniz Meva Hanım?" dedi beni incelerken. Hasar tespiti yapmaya çalışıyor gibiydi.

 

"Bileğimi burktum!" dedim öfke ile. Bu öfkem tamamen kendimeydi. Patavatsızca davrandığım zamanlar sonuç her zaman lehime oluyordu. "Odama gitmeme yardımcı olur musun?"

 

Kısa bir an duraksadı. "Kusura bakmayın ama yapamam." Ona olan şaşkın bakışlarımı umursamadan ayağa kalktı ve üstten üstten bana baktı. "Ben sadece Sungur Beyden emir alırım-"

 

"Alp Bey diyeceksin." diyerek asansörden çıkan kişi ise Alihan'dan başkası değildi.

 

Üzerinde beyaz bir atlet, siyah bir şort vardı. Kollarına sardığı beyaz bandanayı açarken ölüm kadar ıssız bakışları aramızda gidip geldi. Spor yapmış olmalı ki ter içinde kalmıştı. Tam önümüzde durduğunda ise şanlı abisine bakıyor gibi hissetmiştim. Birbirlerine çok benziyorlardı.

 

"Sen, abimin yakını değil bu evde bir hizmetçisin Maria. Haddini bil!" derken hiç olmadığı kadar ciddiydi. Karşısındaki kadının mora dönen suratını umursamadan bana doğru eğildi ve yüzlerimiz aynı mesafede olunca bana baktı. "İyi misin?"

 

Sevdim seni pikaçu.

 

Başımı dikleştirdim ve şaşkın bakışlarımı kenara attım. "Hayır, değilim. Bu evde olduğum sürece iyi olacağımı sanmıyorum."

 

Derin bir nefes verirken bir elini bana uzattı. "Yardım etmemi ister misin?" diye sordu. Kendi başıma kalkamayacağım için el mecbur kabul ettim.

 

Beni hiç zorlanmadan kucağına aldığında gökdelene çıkmış gibi hissettim kısa bir an. Bunlarda uzun boylu olmak genetikti sanırım.

 

Beni hızla adımlarla kendi odama doğru ilerleterken omzunun arkasına kalan manzaraya baktım. Maria gözleri dolmuş, öfkeli bir ifadeyle bana bakarken, arkasındaki beden ile duraksadım.

 

Sungur odasının kapısında, yüzünde hiçbir ifade barındırmayarak bana ve kardeşine bakıyordu.

 

Sebepsiz bir şekilde gerildiğimde Alihan'ın beni odama bırakması ile bakışlarımız birbirinden ayrıldı. Alihan dikkatli bir şekilde beni yatağa otururken, canımı yakmamaya dikkat ediyordu.

 

Ardından benden uzaklaştı ve kapıdan çıkmadan önce bana kısa bir bakış attı. "Doktoru arayacağım, bacağına bir baksa iyi olur."

 

İtiraz edecek kadar aptal değildim. Durumun ciddi olduğunu bildiğim için başımı sallamakla yetindim. O, odadan çıkarken benim aklım hala bize olan bakışlarındaydı. Yüzü hiçbir duyguyu ele vermiyordu ancak gördüğü görüntü hoşuna gitmemişti. Bunu anlamıştım.

 

Alihan odadan çıktıktan sonra sıkıntılı bir nefes vererek elimi pantolonumun cebine attım. Küçük not nefreti hala cebimde duruyordu. Dün geceden beri okumaya gücüm olmasa bile yanımdan asla ayırmamıştım. Şimdi ise bunu bu kadar önemli kılan şeyin ne olduğunu delicesine merak ediyor, bir an önce öğrenmek için can atıyordum.

 

Defteri çıkardığımda kısa bir süre inceledim. Oldukça küçük, kahve rengi ve eski bir defterdi. Bu küçük şeyde önemli olan şeyin ne olduğunu merak ettiğimden daha fazla duramadım.

 

İlk kapağını açarken derin bir nefes aldım. Tam içinde yazan şeye bakmak üzereydim ki odanın kapısı aniden açılınca bakışlarım oraya döndü.

 

Sungur, Alihan ve yanlarında beyaz önlük ve gözlüğünden anladığım üzere bir doktor bulunuyordu. Kaşlarım istemsizce çatılırken, zamanlamalarına içten içe küfür ettim. Defteri kapattım ve karşımdaki üç adamın bakışları altında defteri tekrar cebime attım.

 

Doktor ayağıma bakmak için yanıma gelince bakışlarımı ondan çekip önüme baktım. Doktor dikkatli bir şekilde neredeyse morarmış ayak bilegimin önünde durdu ve kocaman gözlüklerinin arkasından merakla bana baktı. "Nasıl oldu bu?"

 

Dudaklarımı birbirine bastırdım. "Evi temizlemedigim için sevgili eşim Sungur sopayla dövdü!"

 

Doktorla beraber iki kardeş de donakaldığında kendimi role iyice kaptırarak dudaklarımı büzüp sorun yok derecesinde gülümsedim. "Bakmayın öyle, alıştım ben artık. En azından artık beni aç bırakmıyor." Masum masum göz kırpıştırdım.

 

Doktor, eli havada yüzünde dehşet bir ifadeyle bana bakakalmıştı.

 

Alihan bir elini ağzına kapatmış, şok içinde bana bakarken gözleri canavar görmüş gibi açılmıştı.

 

Sungur ise, kızgın bir boğa gibiydi şu an. Yüzündeki sinir kendini buradan bile belli ediyordu. "Meva," dedi dişlerinin arasından. Ardından, "Sevgili eşim," diye ekledi beni taklit ederek. "Böyle şakalar yapmamalısın!" Kendini zor tuttuğu belliydi.

 

"Tamam kızma hemen sevgili eşim," dedim ve korkar bakışlarla yüzüne baktım. "Bu akşam beni kemerle dövmezsin değil mi?"

 

"ALİHAN!" dedi Sungur neredeyse bağırarak. Öfkeden deliye dönmüş ama aynı zamanda kendini dizginlemeye çalışıyordu. "Doktoru al ve aşağıya in!"

 

"Ay yok!" diyerek hemen doktorun koluna yapıştım. Tüm bedeni korkudan gerildi. "Beni çiğ çiğ yer bu adam, lütfen gitmeyin!" Yalvarır gibi yüzüne bakarak, "Hamileyim ben!" dedim. "Bebeğimi öldürecek, lütfen!"

 

"Yok daha neler!" dedi Alihan araya girerek.

 

Doktor ise transa girmiş gibi donmuş bir şekile bana bakıyordu. Alihan hemen doktorun kolundan tuttu ve hızlı adımlarla odadan çıkardı. Sonunda ikimiz yalnız kaldığımızda ban olan bakışlarını görünce hafif bir tırstım.

 

"Niye gitti ki?" dedim masum masum. Ayağımı havaya kaldırdım. "Henüz tedavi etmemişti oysa."

 

"Meva, Meva, Meva!" dedi sinirle bana doğru adımlamaya başlarken. İçten içe gerildim. Sanırım şakanın dozunu biraz arttırmıştım.

 

"Tamam dur!" diyerek tek elimi kaldırdım ve aramızda görünmez bir engel çizdim. "Tamam, çok ileri gittim özür dilerim!" Dudaklarım titrerken, alttan alttan masum bakışlarla yüzüne baktım.

 

Umursamadı. Öfke ile bana gelince işin ciddiyetini o an fark ettim. Bu durum onu neden bu kadar kızdırmıştı hiçbir fikrim yoktu ama tam dibime geldiğinde, "Daha fazla yaklaşma lütfen,"dedim sessizce "Korkuyorum."

 

İşte şimdi durmuştu.

 

Korktuğumu söylemem, sanki ona ağır bir küfür etmişim gibi bana bakmasına sebep olurken derin bir nefes çekti içine. Yükselen kaslı göğsü ile bakıştık kısa bir an. Çatık kaşları düzelirken, sinirli yüz hatları yavaşça gevşemeye başlamıştı.

 

Ama ters bakışları sürüyordu. "Bunu bir daha yapma."

 

Meraklı bir ifade ile ellerimi iki yandan yatağa koyup yüzüne baktım. "Neden bu kadar zoruna gitti ki?" diye sordum. "Mafyasın sen, katilsin. İğrenç işlerle uğraşıyorsun. Bir kadına el kaldırmak sana neden bu kadar garip geldi? Kim bilir şimdiye kadar kaç kadının-"

 

Bir anda beni kolumdan tutup ayağa kaldırması üzerine ayak bileğime saplanan ağrı yüzünden düşmemek için koluna tutunmak zorunda kaldım. Yüzünü yüzüme eğdiğinde sıcak nefesi yüzüme çarptı. "Hakkımda ne düşündüğün ya da düşüneceklerin umurumda değil. Senin karşında arkadaşın yok. Benim karşımda bu kadar rahat davranamazsın. İstediğim kadar pis işlere bulaşmış bile olsam şimdiye kadar bir kadına ne el kaldırdım ne de kaldırırım! Beni bir daha böyle bir şeyle sınama!" Gerçekten öfkeliydi.

 

Tırnaklarım benden bağımsız tenine saplandı. Başımı dikleştirdim ve hiç olmadığım kadar ciddi bir ifadeyle yüzüne baktım. "İlk açığını buldum Karakum. Bana karşı dikkatli olmalısın."

 

Onu alttan alttan tehdit etmemi umursamadan bana doğru biraz daha eğildiğinde düşmemek için kolunu daha sıkı kavradım. Bakışlarını gözlerimden ayırmadan, "Sen benim düşmanım değilsin, olamazsın."

 

"Neden?"

 

Sustu. Bakışları yüzümün her zerresinde dolaşırken bulunduğumuz konumun son anda farkına vararak onu kendimden uzaklaştırmak istedim. Kollarımı çektiğim an dengemi kaybedeceğim aklıma gelmemişti.

 

Her şey bir anda oldu o an. Kimse ne olduğunu anlayamadan dengem bozuldu ve geriye doğru düşerken tutunacak tek dal o olduğu için elimi koluna sardım. Ancak o bunu beklemiyor olmalıydı ki boşluğuna denk gelince bu sefer ben yatağa, Sungur da üzerime devrilmişti.

 

Nefes nefese bakıştık kısa bir an. Gözlerimi kırpıştırarak yüzüne baktığımda kalbim boğazımda atmaya başlamıştı sanki. Ellerim sıkıca omuzlarında, onun elleri ise yatakta iki yana durmuş, beni hapis almıştı.

 

Altında o kadar küçük kalmıştım ki bedenimi bir örtü misali kaplamıştı bedeni.

 

Kaşları çatılırken tam konuşmak için ağzımı aramamıştım ki aniden açılan kapıyla ikimizin de bakışları oraya döndü. Alihan şok olmuş gibi bir ifadeyle bize baktı. Gördüklerine inanamıyor gibi birkaç kez kırpıştırdı gözlerini. Ardından açtı. Hala aynı görüntüyü görünce bu sefer ağzı da açıldı.

 

"Oha."

 

Sungur toparlanarak hızla üzerimden kalktı. Ben şaşkınlıkla birkaç saniye kaldıktan sonra tekrar oturur pozisyona geldim. Bakışlarım Alihan'dayken o klasik cümleyi kurdum. "Açıklayabiliriz."

 

Alihan'ın konuşmasına fırsat vermeden, "Doktoru çağır." dedi ve bana bir kez olsun bakmadan hızlı adımlarla odadan çıkıp gitti Sungur Alp Karakum.

 

Odada Alihan ile yalnız kaldığımda ters ters yüzüne baktım. "Senin zamanlamanın içine edeyim." Daha çok şok oldu.

 

Hoşumuza gitti yalan yok.

 

Yalan çok.

 

☠💀☠

 

Doktor ayağımda ciddi bir şey olmadığını söylemiş, burkulduğunu söyleyerek bandajlamıştı. Birkaç krem yazdıktan sonra bir şey demeden hızlıca evden çıkıp gitmişti. Bu süreç boyunca başını yerden kaldırmaya cesaret edememişti.

 

Doktor gittikten sonra odamdan çıkmamıştım çünkü aklıma yatmayan şeyler vardı.

 

Maria gibi.

 

Sungur Alp Karakum tüm cemiyette insanları ismiyle bile korkutabilen bir mafya lideriydi. Birinin değil ona karşı çıkması, istemediği bir şeyi yapması bile intihar sayılırken Maria nasıl oluyordu da onun evinde bu kadar rahat davranabiliyordu?

 

Aklımda bulunan milyonlarca seçenek vardı ancak emin olmadan konuşmak istemiyordum. Çünkü bundan daha önemli konular vardı.

 

Cebimdeki defterin ben ne olduğunu anlayamadan ortadan kaybolması gibi.

 

Sungur üzerime düştüğü anda almış olabilir miydi? Ya da bunu neden yapsındı? Tamam benim görevim o defteri alıp ona vermekti ancak okumam gereken bir şey olduğunu kendisi söylemişti. Onun aldığını biliyordum.

 

Derin bir nefes alarak ayağa kalktım. Doktor ne yapmıştı hiçbir fikrim yoktu ancak yalpalayarak da olsa yürüyebiliyordum. Yavaş adımlarla duvardan destek alarak yürümeye başladım. Odamdan çıkarken göz hapsim, koridorun sonundaki odasındaydı.

 

Birkaç dakika sonra yavaş dahi olsam sonunda kapının önüne gelmiştim. Tam tıklatacağım sırada kapının zaten hafif aralık olduğunu gördüm. Kaşlarım istemsizce çatılırken içeriden yükselen konuşmalar yüzünden yerimde dikleştim ve tüm dikkatimi içeriye verdim.

 

"Bundan sıkıldım!" diyordu öfkeli bir kız sesi.

 

Bu ses, Maria'nın sesiydi.

 

"Dayanmak zorundasın." dedi Sungur ifadesiz bir sesle. Sadece onu görüyordum. Ağır adımlarla ilerledi ve koltuğun üzerinde bulunan bir dosyayı alıp Maria'ya uzattı. "Ama eğer yapamam diyorsan imzala ve git."

 

"Neden?" dedi Maria ağlamaklı bir sesle. "Nasıl bu kadar acımasız olabilirsin? Yıllarca sana beslediğim hislerin farkındaydın. Sen beni sev diye ben bu evde hizmetçi olmayı bile kabul ettim. Neden? Beni sevmeyen bir adam yüzünden. Şimdi aniden bir kız çıkıp geliyor ve sen bana bir kez olsun göstermediğin toleransı bu kıza gösteriyorsun!"

 

Sungur elindeki dosyayı Maria'nın eline sertçe bırakırken öfkeli bir ifade tutunmuştu. "Kendini Meva ile bir mi tutuyorsun?"

 

Dudaklarımı birbirine bastırarak konuşmaları dinlemeye devam ettim. Maria daha fazla dayanamıyormuş gibi bir elini Sungur'un göğsüne koydu ve onu sertçe itti. "NEDEN?" diye bağırdı. Yüzümü ekşittim. "Neden bu kadar önemli bu kız! İstediğin şey hırsız olsun ben senin için katil bile oldum! Ne var bu kızda yıllardır vazgeçemiyorsun! Yıllardır Neden bu kızın peşindesin sen! Aşık mısın sen bu kıza!"

 

Gözlerim şok içinde açılırken, nefes almak haram gibi geldi bir an. Bedenimdeki tüm organlar çalışmayı bıraktı da öldüm gibi hareketsiz kaldım bir an. Kalbim heyecanla sıkışırken Sungur'un ağzından çıkacak tek bir kelimeyi dikkatle bekliyordum.

 

"Bağırma!" dedi Sungur da ters bir ifadeyle. Daha çok küfür eder gibiydi. "Sen kimsin de ben sana açıklama yapıyorum? O sesini alçalt benim asabımı bozma!"

 

"Söyle o zaman!" dedi Maria sessizce. Hıçkırarak ağlıyordu. "Bana onu sevmediğini söyle."

 

"Dışarı çık!"

 

Maria yaşlı gözlerle yüzüne baktı. "Ne?" Şok olmuş gibiydi.

 

"Bir daha tekrar etmeyeceğim." dedi Sungur. Onu daha önce hiç bu kadar öfkeli görmemiştim. Maria'nın söylediği her şey onu zıvanadan çıkarmaya yetmişti.

 

Maria öfkeli adımlarla kapıya yönelirken hızla karşı odaya rastgele girdim. Küçük bir kütüphane gibi bir yerdi burası. Her yerde raflar ve içinde düzinelerce kitaplar bulunuyordu. Maria topuklu adımlarını yere sertçe vurarak uzaklaştığında kapıdan başımı uzatarak gidişini izledim.

 

Benim odamın kapısının önünden geçerken duraksamış, nefret dolu gözlerle oraya bakmıştı.

 

Birkaç dakika olduğum yerde bekledim. Zihnim hala duyduklarımı tam anlamı ile kavramış değildi. Daha sonra hepsini düşünecektim ama önce yapmam gereken başka bir şey vardı.

 

☠💀☠

 

Hafiften çiseleyen yağmura huzurlu bir ifade ile baktım. Yağmurlu günleri gerçek anlamda çok seviyordum. Bakışlarım kararmak üzere duran gökyüzünde gezinirken bir otobüs daha durağın önünde durdu. Bakışlarımı otobüse çevirdim. İnsanlar hızlı bir şekilde binerken ben olduğum yerde rahat bir şekilde onları izliyordum.

 

Otobüs gittiğinde boş cadde ile bakıştık kısa bir an. Derin bir nefes verirken telefonu açıp saate baktım. On dakikadır buradaydım. Telefonu uçak moduna aldığım için gelen hiçbir bildirimi göremiyordum.

 

Bir anda durağın önünde duran siyah araba ile bakışlarımı telefondan kaldırıp oraya baktım. Arabanın arka kapısı benim için açılırken derin bir nefes sesli bir şekilde verirken ayağa kalktım.

 

Beklemeden arabaya bindiğimde önümdeki yaşlı adam bana gülümsedi. Araba hareket etmeye başlarken, gözündeki gözlüğü çıkardı ve elindeki gazeteyi yan koltuğa bıraktı. Ben ifadesiz bir şekilde onu izlerken, o koltuğuna rahat bir konuma gelip bana baktı tekrardan. Ardından beyaz sakallarının zor gösterdiği ağzını araladı. "Cihaz nerede?"

 

Bacak üstüne atarken bende onun gibi rahat bir konum aldım ve alayla gülümsedim. "Sana da merhaba Cemal Sevilmiş."

 

Yüzündeki ifadeyi bozmadı. "Cihaz nerede?"

 

"Ebenin-"

 

"Meva!" dedi sert ve uyarıcı bir sesle. "Cihaz nerede dedim?"

 

Boş bakışlarla yüzüne bakmaya devam ettim. Bir cevap vermeyeceğimi anladığında, derin bir nefes çekti içine. Sinirli olduğunu anlamak zor değildi ama buna inat gıcık bir gülümseme süslüyordu iğrenç dudaklarını.

 

"Sana bir görev verdim." dedi. "Ve sen bana ihanet mi ettin?"

 

"Sen bana görev verdin." diyerek dediğini onayladım. "Ama ortak olmadık. Yani mantıken sana ihanet etmiş olmuyorum. Kelimelerini doğru seç ihtiyar."

 

"Onunla ortak mı oldunuz yani?" Bu, sinirini bozmuş gibi kaşlarını çattı.

 

"Hayır. Ben kimseye güvenmem, ortak da olmam. Sadece bana vaat ettiği şeyler seninkinden daha cazip geldi."

 

Bakışları kısa bir an dışarıya döndü. Dişlerini sıktığı için çenesi gerilmişti. "Hata yapıyorsun!" dedi sonunda konuşabildiğinde. Bakışları aniden bana döndü. "Benimle düşman olmak istemezsin."

 

"Sen kimsin ki?" dedim küçümser bir şekilde. "Bir en fazla iki yıla kalp krizi geçirip ölürsün. Ömrünü yeterince yaşadın bence, bu tarz işler sana göre değil dedecim. Ellerinden öperim demek isterdim ama midem kaldırmaz o yüzden arabayı durdur ve bir daha beni ayağına çağırmaya kalkma."

 

Kısa bir an duraksadı. İçine derin bir nefes daha çekerken, "Arabayı durdurun." dedi adamlarına ithafen. Araba şehrin merkezine yakın bir yerde durduğunda inmek için kapıya yöneldim. Arabadan indiğimde kapıyı kapatmak üzereyken dönüp ona baktım.

 

"Ailene umarım bir şey olmaz."dedi. Bu alttan yaptığı bir tehditti.

 

"Umarım olmaz." diyerek gülümsedim. "Sonra içimdeki canavar ortaya çıkıyor ve bu durumdan ben hariç herkes genelde rahatsız bile olamadan geberiyor. Yazık olur, daha yaşayacak üç dört ayın kalmıştır elbet!" Kapıyı suratına kapattım.

 

Arkama bile bakmadan yürümeye başladığımda tüm bedenim öfke ile kasılmıştı. Nasıl saçma bir şeyin içine düştüğüm hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama olacak şeylerin şimdiden canımı sıktığı barizdi. Önümde uzun bir yol vardı ve ben çoktan yorulmuştum. Ama devam etmek zorundaydım.

 

Telefonumu uçak modundan çıkardım ve telefonumda düşen önce onlarca cevapsız arama bildirimlerini görmezden gelerek hızlı bir şekilde Victor'un numarasına tıkladım. Hemen açtı.

 

"Meva?" dedi telefonu açtığımda. "İstediğin şeyleri buldum."

 

Karşıdan karşıya geçmek için trafik ışığını beklerken, "Anlat." dedim.

 

"İsmi Maria, 26 yaşında özel öğretmen. Sungur'un evinde yaklaşık 5 yıldır hizmetçi konumunda görev yapıyor. Ancak aldığım bilgilere göre bundan önce de lise yıllarında aynı okulda okumuşlar. Biraz zor oldu ama derine inince asıl kimliğini buldum. O evde hizmetçi gibi görünebilir ama aslında bir seri katil. Sungur'un ona verdiği isimleri aynı gün içinde hiçbir iz bırakmadan yok ediyor."

 

Ardından devam etti.

 

"İki yıl önce okuduğun üniversiteye, daha önce çalıştığın yerlere falan hep seni sormuş. Yani bu demek oluyor ki Sungur Alp Karakum yıllardır senin peşinde. Bunun sebebini ne kadar çok çabalasam bulamadım."

 

Bunlar tahmin ettiğim şeylerdi. Sabahki konuşmadan sonra bunları kendi kafamda değerlendirmiş ve sonuca varmıştım. Ama ben de bunun için bir neden bulamamıştım. Benden ne istiyordu?

 

"Victor," dedim çevirdiğim bir taksiye binerken. Adam sürmeye başlarken ben de acele ile konuştum. "Sungur'un evinde ya da şirketinde herhangi bir adamın var ?"

 

"Şirkette bir adamım var." dedi ve duraksadı. "Bunu neden sordun?"

 

"Bana onun bilgilerini at."

 

"Tamam ama, sen güvende olduğundan emin misin?" diye sordu korumacı bir tavırla. "Dinle, tam olarak senden ne istediklerini bilmiyoruz ve sen onların ininde yaşıyorsun. Orada can güvenliğin yok. Bu oyunu durdur. Yanlarında olmak zorunda değilsin ben istediğin her imkanı sağlarım."

 

"Hayır, onların yanında olursam planlarını daha iyi anlarım."

 

"Peki, sen bilirsin." dedi. "Ama unutma, ne zaman yardım istersen bir telefon uzağındayım."

 

"Teşekkür ederim." dedim sessizce. Bakışlarımı kısa bir an dışarıya çevirdim. Victor olmasa buralara bile zor gelirdim.

 

"Teşekkür etme. Kendini hayatta tut yeter." dedi ve telefonu yüzüme kapattı. Onun bu hallerine alıştığım için herhangi bir tepki vermedim ama dudaklarımda oluşan sahici gülümsemeyi durduramamıştım.

 

Telefonu kapatıp tekrar uçak moduna aldım. Başımı cama yaslarken kasvetli düşünceler beni bekliyordu. Tam derin düşüncelere dalmak üzereydim ki taksicinin sesi ile kendime geldim.

 

"Nereye süreyim efendim?"

 

"Karakum Holding."

 

☠💀☠

 

"Seni çok seviyorum!" dedim içime dolduramadığım sevgi ile karşıma bakarken. Hayran hayran bakışlarımı tüm her yerinde gezdirdim. "Seni yıllardır bekliyorum bebeğim." Derin iç iç çektim. Sevgim içime sığmıyordu.

 

Çünkü kendime bir adet Tesla almayı başarmıştım.

 

Arkamdan demir kapının açıldığını duysam da dönüp bakmadım. Zira karşımdaki manzara her şeye bedeldi. Arkamdan gelen adım sesleri oldukça yaklaşınca omzumun üzerinden gelen kişiye baktım. Sungur ellerini cebine yerleştirerek öfkeli bakışlarını yüzüme dikti.

 

"Neredeydin?"

 

"Sanane?"

 

Bakışları arabaya döndü kısa bir an. Ardından tekrar bana döndü. Öfkeli olduğu için çenesini çıkmış, yüz hatlarını ön plana çıkarmıştı. Gözle görülür bir sinirle bana bakarken, sorusunu tekrar etti. "Neredeydin?"

 

Elimle arabamı hafifçe okşadım. Ardından arabaya yaslanarak gözümdeki gözlükleri çıkardım ve bakışlarımı ona diktim. "Papağan gibi aynı şeyleri tekrar etmeyi kes. Sana hesap vermek zorunda değilim."

 

"Öylesin!" dedi ciddi bir sesle. Kendini zor tuttuğu belliydi. Ardından arkasını döndü ve kapının önündeki adamlarına baktı. Hiç olmadığı kadar ölümcül bir sesle, "Meva bu evden rahat bir şekilde çıkarken siz ne yapıyordunuz?" dedi.

 

"Efendim!" dedi diğerine nazaran daha uzun olan bir adım önce çıkarak. "Sabaha kadar gözümüzü bir kez olsun kırpmadık desek yeridir. Hanfendi kapıdan çıkmadı. Buna eminim."

 

"Açım ben!" diyerek aralarına girdim. Elimdeki arabanın anahtarını bir anda Sungur'a attığımda havada yakaladı. "Arabaya bir şey olursa bu evi başınıza yıkarım." dedikten sonra salına salına bahçeden içeriye girdim.

 

Sungur birkaç adımda yanıma geldi ve beni kolumdan tutarak kendine doğru çekti. Yüz yüze geldiğimizde öfke ile yüzüme baktı. "Sana olan sabrım taşmak üzere Meva, bu saçma hareketlerine bir son ver!"

 

"Vermezsem ne olur?" diye yüzüne diklendim. Başımı yana eğerek yüzüne baktığında bir anda yüzünü bana doğru eğdi. Bu ani hareket karşısında kalbim heyecanla çarpmaya başlarken, dudaklarını kulağımın yanına getirdi.

 

"Hiç istemeyeceğin şeyler." diye kısık sesle konuştu.

 

Ben olduğum yerde kalakalırken benden uzaklaştı ve eve doğru ilerlemeye başladı. Öğle saatlerinde olduğumuz için Maria bahçeye kahvaltı hazırlarken göz ucuyla bana bakmış, ardından tekrar önüne dönmüştü.

 

Hiçbir şey olmamış gibi evin içine doğru girerken, "Maria!" diye seslendim. Ona bakmadan içeriye girdiğimde, "Bana güzel bir kahve yap şekerim." derken sesimi gıcık tutmaya özen göstermiştim.

 

Sungur asansöre bindiğinde hızlı adımlarla yanına ilerleyip bende asansöre bindim. Bana kısa bir bakış attığında, ona göz kırptım. Başını umutsuzca iki yana salladı.

 

Asansör durduğunda ikimizde asansörden indik. Sungur kendi odasına doğru ilerlerken ben de peşinden ilerlemeye başladım. Odasına girdiğinde ben de arkasından girdim ve kapıyı kapattım. İlerleyip koltuğa oturdu ve üzerindeki ceketi çıkarıp bir kenara attı. Odada bulunan bir koltuğun üzerine oturdu ve ayaklarını masanın üstüne doğru uzatıp bana baktı.

 

"Ne istiyorsun?"

 

"Gerçekleri." dedim duygudan yoksun bir sesle. Geçip yanındaki koltuğa oturdum ve ayaklarımı onun ayaklarının üzerine uzattım. Buna bir şey demesini beklesem de tek yaptığı gömleğinin yakalarını daha geniş açmak oldu.

 

Yanıyormuş gibi.

 

"Hangi gerçekleri?" diye sordu.

 

"Tüm gerçekleri," dedim çok normal bir şeyden bahseder gibi. "Defteri benden niye aldın mesela? Bundan başlayabilirsin."

 

"O defter bana ait." dedi gözlerini gözlerimden bir an olsun ayırmadan. "Şu an olması gereken yerde."

 

"İstediğim cevap bu değildi." dedim.

 

"Benim de öyle." Başını yana eğdi. "Kendine araba alacak parayı nereden buldun?"

 

"Çalarak." dedim bir de soruyor musun dermiş gibi. Yüzümde sahici bir gülümseme oluştu. "Canım arabam."

 

"Sen her önüne gelene hırsızlık mı yaptın?" diye sordu kaşlarını kaldırarak.

 

"Hem de herkese."

 

Kısa bir an duraksadı. Gözleri ilgi ile yüzümde dolaşırken, "Neyseki benim şirketimden çalmak gibi bir hata yapmamışsın. Çünkü seni anında yakalardım." dedi buna emin olarak.

 

Dudaklarımı birbirine bastırıp alttan masum bir bakışla yüzüne baktım. "Yapmadığımı nereden biliyorsun?"

 

Duraksadı. Bu ihtimali aklında ölçer gibi bana baktı. Sonra imkansız bir şey söylemişim gibi alayla güldü. "İmkansız."

 

Tam o sırada Alihan aniden içeriye girince bakışlarımız aynı anda ona döndü. Telaşlı bir ifade ile konuştu. "Abi, şirketten dün gece 1 milyon dolar çalınmış!"

 

Sungur, kelimenin tam anlamı ile bakakaldı. "Ne?"

 

"Oww," diye araya girdim. Kendimi tutamayarak büyük bir kahkaha attım. "Çok kötü olmuş. Alan kişinin eline sağl- yani geçmiş olsun." Dudaklarımı birbirine bastırıp gülmemek için kendimi zorladım.

 

Sungur gözlerini yumdu. Derin bir nefes aldı. Gözleri hala kapalıyken, "Alihan."dedi. "Dışarıya çık."

 

"Dur Alihan bende geliyorum." diye ayaklanmak üzereydim ki bir ayağını kaldırıp iki ayağı ile ayaklarımı arasına aldı. Kaçmam için yaptığı bu hamle ile, "Otur, Meva." dedi gayet sakin bir sesle.

 

Alihan sanki bunu bekliyormuş gibi aniden dışarıya çıktı ve beni abisinin gazabı ile baş başa bıraktı. Ona olan yalvaran bakışlarımı umursamadan kapıyı da kapattı.

 

"Ayaklarımı serbest bırakır mısın? Kendimi savunmasız hissediyorum." dedim gülümsemeye çalışarak.

 

Koltuk L şeklindeydi. Ortada ise bir masa ve üzerinde hapis alınmış ayaklarım vardı. Sungur bir anda ayağımdan tutup beni kendine çekince üzerine devrildim. Elleri belime dolanırken, yüzüm göğsünün ortasına düşmüştü.

 

Başımı yavaşça kaldırıp alttan alttan yüzüne bakarken midemde bulunan kelebekler halay çekmeye başlamıştı sanki. Eğlenceler olsundu. Bu bana yapılır mıydı?

 

"Ay!" dedim şaşkınlıkla. "Napıyosun be?"

 

Üzerinden kalkmaya çalıştım çünkü hoş bir konumda değildik. Resmen adamın üzerindeydim. Kendimi geriye çekmeye çalıştığımda, elleri belime daha sıkı dolandı. "Rahat dur."

 

"Bıraksana be adam!" derken göğsüne yumruğumu geçirdim ama onda hiçbir etki yaratmadan aynı ifadeyle bana baktı.

 

"Durmayı düşünüyor musun?" dedi sonunda beni iyice hapis altına alıp hareket etmemi engelleyerek.

 

Bu yakınlık yeni dank etmiş olmalı ki hırçın Meva bir anda ortadan kayboldu ve yerine uysal Meva geldi. Yutkunarak alttan bakışlarla yüzüne bakarken bu sefer kelimeler tükenmiş gibi tek kelime edemedim.

 

"Sana ceza veriyorum." dedi. "Benden nefret etmiyor musun?" dedi sanki bu gerçek canını yakıyormus gibi bir ifadeyle. "Bana tahammülün yok mu? Bana yakın olmak seni rahatsız ediyor öyle değil mi?" diye sordu.

 

Sesli bir şekilde verdiğim nefes boynunda gezinince adem elması hareket ederek yavaşça yutkundu. Çenesini sıkarak yüzüme baktığında, "Bana verdiğin ceza?" dedim sorarcasına. "Senin ödülün mü yoksa?"

 

Yüzüme bakakaldı. Konuşmak için ağzını araladı ama bir şey söylemeyince tekrar kapattı. Ne diyeceğini bilemiyor gibiydi. Ardından ellerini belime yerleştirip beni üzerinden kaldırdı koltuğa bıraktı. Hızla ayağa kalktı ve bana bakmadan odadan çıkarken, "Bu akşam cemiyet toplantısı var. Tüm liderler burada olacak. Ona göre hazırlan."

 

Arkasından bakakaldım.

 

💣

 

Güçlü hislerim vardı. Ve ben hissediyordum. Bu akşam bir şey olacaktı.

 

Sungur gittikten sonra hızla odama girmiş ve olan biten her şeyi göz önünde bulundurarak değerlendirmiştim. Her şey daha da karmaşık hale gelmeye başlamıştı ve ben bundan zerre hoşlanmamıştım.

 

Ailem neredeydi? Sungur yıllardır neden peşimdeydi ve benden ne istiyordu? O defterde ne vardı?

 

Lanet sorular bitmiyor, aksine gün geçtikçe daha da artıyordu.

 

Sıkıntılı bir nefes verirken ayna karşısına geçip çıkan görüntüye baktım. Üzerimde siyah, dizlerimin birkaç karış yukarısında biten saten bir elbise vardı. Askılıkları gerdanıma kadar iniyor, dekolte sağlıyordu. Belinde aynı renk kemer ve dizlerimin hemen üzerinde biten bir eteği vardı. Fazla şık değildi ancak göz alıcıydı.

 

Dudaklarımı kan kırmızısına boyamış, yeşil gözlerimi ortaya çıkaran hafif bir göz makyajı yapmıştım. Saçlarımı düzleştirip bıraktıktan sonra işim bitmişti. Övmek gibi olmasın ama kendimi gerçek anlamda çok beğendiğim nadir anlardan biriydi.

 

Kapının çalınması ile bakışlarımı aynadan çekerek içeriye giren kişiye baktım. Maria, üzerinde beyaz bir gömlek ve siyah bir etekle her zamanki gibi görünüyordu. Güzel bir kadındı, çekici ve güzel bir yüzü vardı. Iki yandan ördüğü sarı saçlarının dipleri biraz siyahlamıştı.

 

"Ne istiyorsun?" diye sordum soğuk bir sesle.

 

Sungura olan hislerini öğrendikten sonra içten içe ona daha da gıcık kapmaya başladığımın farkındaydım.

 

"Alp Bey sizi bekliyor." dediğinde bu cümleyi kurmak ona ağır gelmiş gibi yutkundu. Bakışları üzerimde dolaşırken dudaklarını birbirine bastırdı. "Göz alıcı görünüyorsunuz." diyerek afallamama sebep oldu.

 

"Teşekkür ederim." dedim bakışlarımı kaçırırken.

 

Telefonumu da elime alarak odadan çıktığımda, Maria da arkamdan geliyordu. Asansörü beklemek yerine merdivenlerden inerken,kısa bir an duraksamış, ardından o da arkamdan inmeye başlamıştı.

 

Sonunda merdivenler bittiğinde camın önünde sigara içen adama baktım. Üzerine geçirdiği siyah gömlek ve siyah pantolon yine her zamanki gibi görünüyordu. Yakışıklı.

 

Adım seslerini duyunca omzunun üzerinden bana baktı, ardından tekrar önüne döndü. Sonra aniden başını çevirip tekrar baktı. Bu sefer başını çevirmeden uzun uzun inceledi beni. Bakışları baştan aşağıya her santimimimde gezinirken sertçe yutkundu.

 

Gözleri bende öyle bir takılı kalmıştı ki sigrasının külü eline dökülünce bile dönüp bakmadı. Hala bana bakıyordu.

 

Anlamsız bir sızı belirdi o an kalbimde. Yıllar önce donup öldüğünü düşündüğüm kalbim tekrar atmaya başlıyordu sanki. Gözleri öyle bir görünüyordu ki buradan, siyaha yakın bir lacivert rengi ilk defa bu kadar çekici geliyordu.

 

Tam önünde durduğumda kalbim kıpır kıpırdı. Beklenti içinde yüzüne bakarken ellerimi iki yana açtım ve başımı hafif bir açıyla yana eğerek okyanus gözlerine baktım. "Nasıl olmuşum?"

 

Sustu. Bir kez daha yutkundu. Boğazındaki çıkıntının hareket edişini izledim bir an. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmazken elinde sönmeye başlayan sigaraya uzandım. Hiçbir tepki vermedi. Öylece bana bakarken elindeki sigarasını aldım ve yere atarak üzerine bastım.

 

"Dilini mi yuttun Alp?" diyerek ona takıldım yüzümdeki gülümseme ile.

 

"Sungur." diye düzeltti. O an zaman bir anda durdu gibi hissettim. Dudaklarım tebessümü yerli yerinde korurken gözlerim şaşkın bakmaya başladı.

 

Bir anda kendine gelmiş gibi başını iki yana salladı ve yanımdan geçip gitti. Az önce olduğu yerdeki boşluk ile kısa bir an bakışınca, kaşlarım çatıldı istemsizce. Bu hareketi kalbime saplanan bir kıymık kadar küçük olsa da acısı bu kadar küçük değil, dayanılmazdı.

 

Arkama döndüğümde geçip koltuğa oturduğunu gördüm. Bakışları tekrar bana dönerken, "Birazdan burada olurlar." dedi. Sesi, yeni uyanmış biri adamın tonu kadar çatallamış gibiydi. "Onların yanında çok konuşmamaya çalış. Sana sordukları sorulara cevap verme."

 

"Neden?" diye sordum salonda ağır ağır ona doğru ilerlerken. Maria o sırada yerdeki sigara külünü temizliyor olsa da bizi dinlediğini biliyordum. "Onlara neden görünmek zorundayım ki? Madem tehlike oluşturuyorum, odamda kalsaydım."

 

"Burada olduğunu biliyorlar." dedi.

 

"Bu geçerli bir sebep değil."

 

"Zekana ihtiyacım var Meva." dedi bir anda ve bu ona şaşkınlıkla bakmama sebep oldu. "Her ne kadar istemesem de o masada bulunmalısın."

 

💣

 


Önündeki manzaraya bakarken ayaklarını sık sık sallıyor, parmak etlerini ısırarak bıkkın bakışlarını saklama gereğinde bulunmuyordu Meva Özdemir.

 

Cemiyette bulunan herkes gelmişti. Epey kalabalık oldukları için isimlerini aklında tutmamış, bu sebeple herkese bir meyve ismi vererek aklından kodlama yapmıştı.

 

Bahçeye kurulan kocaman yuvarlak masanın üzerinde bulunan yiyeceklere bakarken ağzı sulandı. Yaklaşık bir saattir yemek faslına geçmeyi bekliyordu ancak istediği şey bir türlü olmuyordu.

 

Sungur ve adamlar Almanca konuşarak bir şey hakkında tartışırken havuzun önündeki koltuğa ilerledi ve oraya yerleşti Meva. Şu an odasına çıkıp uyumak ona daha cazip geliyordu.

 

Yanına yaklaşan adım seslerini duyunca başını kaldırdı ve merakla gelen kişiye baktı. Kızıl saçları dalgalar halinde omzuna dökülen, beyaz tenli ve güzel bir kadın elinde tuttuğu iki tane bardakla yanına yaklaşıyordu.

 

Yanına geldiğinde elindeki bir içeceği Meva'ya uzattı. Meva elinden içeceği alırken sorgu dolu bakışlar almayı ihmal etmedi. Kadın bu bakışların farkında olarak güldü ve konuştu. "Neslihan ben."

 

"Meva." dedi Meva kısaca.

 

"Tanıştığıma memnun oldum." dedi Neslihan. Meva cevap vermeyince tekrar konuştu. "Sıkılmış gibisin."

 

"Sıkıldım çünkü."

 

Tekrar güldü. "Bir yerden sonra alışıyorsun." dedi. "Ben Enes'in eşiyim." diyerek kendini tanıttı. "Yıllardır sürekli toplantılarda olduğum için alıştım bu duruma."

 

Enes, cemiyette önemli bir konuma sahipti. Sungur Alp Karakum'dan hemen sonra sözü geçen ikinci liderdi.

 

"Ben o kadar kalıcı değilim." dedi Meva buna inanmak isterken.

 

Kız güldü. "Başta bende böyle söylemiştim."

 

Bahçedeki herkes bir anda yemek masasına yerleşmeye başlayınca, Meva derin bir nefes verdi. Sonunda istediği kısıma geçmenin rahatlığını yaşadı. Oldukça açtı. Kimin kimin eşi olduğu ilgisini çekmiyordu.

 

O sırada bahçenin en güzel yerinde adamlarla iş konuşan Sungur'un gözleri her zamanki gibi yine onun üstündeydi. Sonunda herkes masaya yerleşirken, Sungur ve Meva iki farklı uçta karşı karşıya oturmuşlardı.

 

"Sen Alp'in neyi oluyorsun?" dedi hemen yanındaki Neslihan merakla.

 

"Herkes gibi işte," dedi Meva omuz silkerek. Bakışları karşısındaki adamdayken, "Ona çalışıyorum." dedi.

 

Herkes yemeğe başlarken, cemiyette bulunan bir adam merakla Mevaya baktı. "Bu güzel bayan da kim?"

 

Meva ağzına götürmek üzere olan kaşıkla beraber adamla bakıştı birkaç saniye. Sonra ise dudaklarından şunlar döküldü. "Bayan babandır."

 

Bütün kadınlar kahkaha atmaya başlarken, diğer adamların da onlardan aşağı kalır yanı yoktu. Sungur da kısa bir an gülmek istese de kendini tutup ciddiyetini korudu.

 

Masada bulunan alman bir adam gözlerini Meva'dan çekmeden, "Cenetten düşmüş gibisiniz." dedi. Türkçesi çok kötü olmasa da aksanından yabancı olduğunu anlamak zor değildi.

 

O an Sungur'un başına ince bir ağrı saplandı. Son zamanlarda saklanan migren yine ortaya çıkmıştı. Öldürücü bakışları adamın üzerindeyken başını yana doğru eğdi. Sertçe nefesini verdi. Sinirlenmişti.

 

Meva içinden 'acaba geçen yılki açık arttırmada milyonlarca ödediği elması benim çaldığımı bilse yine böyle söyler miydi' diye düşündü kısa bir an. Ardından bu ona komik gelmiş gibi güldü.

 

Adam hayran hayran Meva'ya bakarken onu güldürdüğünü düşünüp gururlandı.

 

Masanın diğer bir kısmında olan biteni izleyen Alihan, "Ich empfehle dies nicht." dedi. Bunu yapmanı önermem. Abisinin öldürücü bakışlarının farkındaydı.

 

Meva konuşulanları anlamadığı için kaşlarını çatarak onlara baktığında, ne olduğunu anlamaya çalıştı.

 

"Wovon?" dedi adam merakla. Neden? "Oder ist es ein Sperrgebiet?" Yoksa yasaklı bölge mi?

 

Meva ne konuştuklarını bilmese de onun hakkında olduğunun farkındaydı. Bu sebeple içten içe merakla onlara bakıyor, ne dediklerini anlamaya çalışıyordu.

 

"Alp?" dedi adam Sungura dönerek.

 

Sungur'un bakışları o an Meva'ya döndü. Yeşil gözlerine, küçük burnuna, kırmızıya boyanmış dolgun dudaklarına bakarken yutkundu. "Ja." dedi mükemmel aksanıyla. Evet. Gözlerini Meva'nın yeşillerinden ayırmadan konuştu. "Sie weiß es noch nicht, aber sie gehört mir." Henüz haberi yok ama o bana ait..

 

Bölüm Sonu 🧭

 

Evetttt, nasıl buldunuz yeni bölümü????

 

Bir sonraki bölümde sizi çok güzel sahneler bekliyor. Sungur ve Meva arasında artık büyük bir kıvılcım oldu ve bunun ateşe dönüşünü izleyeceğiz.

 

Sizce Sungur yıllardır Meva'dan ne istiyor olabilir?

 

O defterde ne yazıyordu?

 

Peki ya Maria? Onun hakkında ne düşünüyorsunuz?

 

Yeni bölümde görüşmek üzere hoşçakalın, seviliyorsunuz <3

 

MELEK AYDIN

 

Loading...
0%