Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8.BÖLÜM : BEKLENMEYEN MİSAFİR

@melekaydinn_56

Heyecan.

 

Bu duygu yıllardır beni terk etmeyen tek şey olabilirdi. İlk hırsızlık yaptığımda, ilk birini sevdiğimde, ilk düştüğümde, ilk ayağa kalktığımda bile her zaman yanımdaydı.

 

Ama ilk defa bu kadar güçlü hissediyordum.

 

Şu an hissettiğim duyguları bu kelimeye sığdırmak saçma olurdu zira kelimeler yetersiz gibiydi şu an.

 

Gözlerimin içine bakarak kurduğu cümle, ne dediğini anlamadığım için daha da merak etmemi sağlıyordu. Söylediği şeyden sonra nkan ses, onu daha da çekici kılıyordu. Ne söylediğini bilmiyordum ancak bunu bana bakarak söylemiş olması bile kalp atışlarımı arşa çıkarmaya yetmişti.

 

Kaşlarım usulca çatıldı. Benim hakkımda bir şey söylediği aşikardı ama ben ne dediğini anlamamıştım ve bu gerçek beni ilk defa bu kadar rahatsız ediyordu.

 

Sungur bakışlarını benden çektiğinde, derin bir nefes verdi. Az önce bana yürüyen adam ise bana bir kez olsun bakmadan yemeğine gömüldü ve ecel terleri dökmeye başladı.

 

Hızla yanımda bulunan kızıl saçlı kıza, yani Neslihana döndüm. "Ne dedi?" dedim hemen. "Ne dedi o bana? Küfür mü etti? Ne dedi?"

 

Bu halime hafifçe güldüğünde Kaşlarım daha da çatıldı. Herkes bir olmuş bana mı oynuyordu şu an? Ona ters ters bakmaya başladığımda elindeki içecekten bir yudum aldı ve bana döndü. "Ben de bilmiyorum." dedi ama yalan söylediği o kadar belliydi ki bunu saklama zahmetinde bulunmadı.

 

"Kesin öyledir." diyerek önüme döndüm. Ters bakışlarımla masaya bakarken tüm iştahım kaçmıştı. Değil bir şey yemek, şu an görmek bile istemiyordum.

 

Meraklı bir kızdım ve bu beni her zaman zorluyordu.

 

Bakışlarım masanın önünde ellerini önünde birleştirmiş kıza döndü. Maria gözleri dolu dolu, nefretle bana bakıyordu.

 

Bu bakış bana rahatsız hissettirdi. Her ne kadar istesem dahi ben ona hiçbir şey yapmamıştım. Sungur'a olan hisleri benim suçum değildi. Onu istemeyen bir erkek için kendini bu hale sokan oydu. Ona olan bakışlarımı masaya çevirmeden ayağa kalkmamla herkesin bakışları bir kez daha beni buldu.

 

Sungur sorgulayıcı bir ifadeyle bana bakınca, "Odama gideceğim." dedim ve bir şey demesine fırsat vermeden hızlı adımlarla eve doğru ilerledim.

 

Maria'nın yanından geçerken ona kısa bir bakış attığımda, nefret ve kıskanç dolu gözleri beni buldu. Başını yana eğip bana baktığında göz devirdim ve önüme dönerek yürümeye devam ettim.

 

Sonunda odama geldiğimde yaşanılan hiçbir şeyi umursamadan kendimi yatağa attım. Her şey çok daha karmaşık bir hal almaya başlamıştı.

 

Aynı evin içinde hem mafya hem de o mafya için katil olan bir kız ile yaşıyordum. Can güvenliğim gerçekten de hiç yoktu ve bu durum canımı sıkmaya başlamıştı.

 


Kendimi banyoya attığımda, hiçbir şeyi umursamamak için yüksek sesle şarkı açtım. İçini doldurduğum küvete girerken, tüm duygularımdan arınmış gibi hissettim. Başımı soğuk fayansa yaslayarak gözlerimi yumduğumda, karanlık beni ele geçirdi.


Bir süre öylece tavanı izleyerek düşündüm. Önümde belli başlı parçalar ve büyük bir tahta vardı. Bu parçalar ile bir bütün oluşturmam gerekiyordu ancak yetersizdi. Elimde olan bilgiler her ne kadar önemli bile olsa, gerçekleri öğrenmem için daha fazlasına ihtiyacım vardı.

Sonunda uykum gelmeye başladığında küvetten çıktım ve kısaca durulandıktan sonra üzerime bornoz geçirerek odaya döndüm. Saçlarımı havlu ile kurutmaya çalışsam da hala nemliydi. Başım ağrıyordu ve bu saatte saç kurutma makinesinin sesini kaldıramazdım.

Umursamadan dolaba yöneldim ve kendime siyah saten bir şort ve beyaz bir tişört aldım. Üzerime hızlıca geçirdikten acıktığımı hissettim ve sonra bir şeyler atıştırmak için odamdan çıktım. Saat gece yarısına gelmek üzereydi. Tüm misafirler çoktan gitmişti ve ev her zaman ki gibi boş, sessizdi.

Merdivenlerden inerken kollarımı iki yana açarak kaslarımı gevşettim. Hızlı adımlarla mutfağa geldiğimde Maria ve daha önce gördüğüm bir kız bulaşıkları yıkıyorlardı. Benim geldiğimi gören kız hızlı başını eğdi ve selam verdi. "Merhaba, Meva Hanım. Bir istediğiniz mi vardı?"

Kız güzel bir kızdı. Esmer teni, zeytin gözleri ve küçük burnuyla kusursuz bir yüzü vardı. Saçlarını sıkı bir topuz yapmış, üzerine beyaz gömlek ve siyah etek giyinmişti. Dar kıyafetleri güzel fiziğini ortaya çıkarırken, kısa boyu ile çok minnak duruyordu.

Kızın konuşması ile Maria bana kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndüğünde onu görmezden geldim. "Selam," dedim gülümseyerek. "İsmin ne senin?"

Kız da gülümsedi. "Sude Nur."

"Memnun oldum Sude," dedim gülümseyerek. Ardından bulaşıklarla dolu olan mutfağa kısa bir bakış attım. Bugün birçok kişiyi misafir ettikleri için tonlarca kirli bulaşık vardı hepsini sadece iki kişi yapıyordu. İşleri zaten başlarından aşkın olduğu için bir de benle uğraşmalarını istemedim.

"Sungur nerede?" diye sordum onlardan bir şey istemek yerine. Ancak bu soru, Maria'nın sert bir nefes vermesine sebep olmuştu.

"En son çalışma odasındaydı efendim." dedi Sude kısa bir an düşünerek.

"Tamam, size kolay gelsin." dedikten sonra mutfaktan çıktım ve yukarıya çıktım. Gerçek anlamda aşırı acıkmıştım ama bu durumda gidip onlardan bir şey istemeye vicdanım el vermezdi.

Sungur'un çalışma odasının önüne geldiğimde kapıyı tıklatma zahmetinde bulunmadan kapıyı açtım ve içeriye girdim. Odada kimse yoktu, bu da demek oluyordu ki kendi odasına gitmişti.

Bu sefer adımlarımın yönü odası oldu. Yine kapıyı çalmadan içeriye girdiğimde beklediğim görüntü bu değildi.

Sungur üzerinde sadece siyah bir eşofman altı ile yüz üstü yatağa uzanmış, mışıl mışıl uyuyordu. Yüz üstü uzandığı için gerilen sırt kaslarına baktım bir an. Odanın ışığı kapalı bile olsa, pencereden yansıyan ay ışığı ortama loş bir renk katıyordu.

Genzimin yandığını hissederken sertçe yutkundum ve sessiz adımlarla ona doğru ilerlemeye başladım. Daha yakına geldiğimde kendime engel olamayarak sırtını inceledim. Kaburgalarından beline kadar uzanan bir bıçak yarasını görünce kalbimde hissettiğim acı tarifsizdi. Yine de bu ize rağmen, bir manken gibi görünüyordu.

Penceren içeriye sert bir rüzgar esince derin bir nefes verdim. Dışarıdaki ağaçlardan gelen yaprak sesleri ile içimi bir huzur kapladı. Sonbahar mevsimini her zaman sevmiştim.

Bakışlarım tekrar Sungur'a dönünce önünde yavaşça eğildim. Yüzünün yarısını yastık kapatıyor, yarısını ise ay ışığı ortaya seriyordu. Yakışıklı yüzüne bakarken hayret ettim kısa bir an. Uyurken bu kadar doğal ve savunmasız durması inanılır gibi değildi.

Elimi yavaşça kaldırıp omzuna bıraktığımda, dokunduğum yerin karıncalandığını hissettim. Dudaklarımı zorlukla aralayarak, "Sungur," dedim kısık bir sesle uyanması için. Hiçbir tepki vermedi.

Omzunu dürttüm hafifçe. "Uyansana." Tepki vermedi.

Oflayarak başımı çevirdiğim sırada yatağın hemen yanında duran komodinin üstünde siyah bir kalem gördüm. Beyaz kağıt yığınının üzerinde duran kalemi elime aldığımda oyunbaz bir gülümseme oluştu dudaklarımda.

Bakışlarım bir elimdeki kaleme, bir de uyuyan adama döndü. Zihnime fısıldayan şeytanlara uyarak sinsice gülümsedim. Ben iflah olmazdım.

💣

 

Bakışlarım karşımdaki sanat eserinde gezinirken, gülmemek için dudaklarımı birbirine bastırdım sıkıca. Zor bir süreç olmuştu. Yaptığım her bir dokunuşta uyanmaya başlıyor, ben yerimde hareketsiz kalınca tekrar uykuya dalıyordu. Sonunda bitirdiğimde ise ayağa kalkmış ve eserime bakıyordum.

 

Çünkü Sungur'un yüzüne çizdiğim şeylerle artık bir kedi olmuştu. Kedi Sungur.

 

Bu düşünce ve görüntüye daha fazla dayanamayarak gülmeye başladım. Gülmek neydi ki, resmen kahkaha atıyordum. Bunu durdurmak için elimi ağzıma kapatsam dahi olmadı. Şu an karşımdaki görüntü, öylesine yok sayabilecegim bir şey değildi.

 

Daha fazla gülmeye başlayınca Sungur yerinde kıpırdandı birkaç kez. O kadar çok gülüyordum ki ayakta daha fazla duramadım ve olduğum yere çöktüm. Başım geriye düşerken kahkaha atıyor, onu görünce daha da çok gülmeye başlıyordum..


Sungur ise bu kadar sesli gülmeme dayanamayarak yavaşça gözlerini araladı. Önce birkaç saniye bana bakıp, burada ne işim olduğunu sorguladıktan sonra kaşları hafifçe çatıldı. Dirseklerinin üzerinden doğrulup bana baktığında, yerde gülme krizi eşiğindeydim.

"Meva?" dedi anlamayarak bana bakarken. O, bunu çok ciddi söylemişti ama yüzündeki resimden dolayıp görüntüsü yüzüme daha komik geldiğinde daha çok gülmeye başladım.

"Sen-" dedim ve tekrar güldüm. Adam karşımda resmen kedi yüzü ile duruyordu. Gülmekten nefesimin tıkandığını hissettim yavaşça.

"Neye gülüyorsun?"dedi huzursuz bir sesle. Sanki bu kadar çok gülmem onu tedirgin etmiş gibiydi çünkü şu an bana bir deliye bakar gibi bakıyordu

Bakışları elimde tuttuğum kaleme döndüğünde kısa bir an donakaldı. Sanki neden bu kadar çok güldüğümü anlamış gibi başını kaldırıp bana bakınca gülüşüm aniden kesildi.

"Sakın!" dedi son derece ciddi bir sesle. Hızlı bir şekilde yataktan kalkarken, "Sakın bunu yapmış olma Meva!" dedi.

Dolabın önündeki boy aynasının önüne gelip kendine baktığında gözleri irice açılmış, kulakları sinirden kızarmaya başlamıştı. Aynadan kendine bakarke, bu halde olduğu için kendini öldürmek ister gibi bir yüz ifadesi olduğu için istemsizce gerildim.

Sungur bir elini sinirle aynaya bastırıp, gözlerini yumarak başını eğdiğinde bunu bir fırsat olarak bildim. Hızla yerimden kalkıp odanın çıkışına doğru ilerliyordum ki, "O kapıdan çıkarsan, buna pişman olursun." diyen tehlikeli sesini duymam ile adımlarım çivi misali yere çakıldı.

Dudaklarımı birbirine bastırıp ayak uçlarım ile yavaşça ona doğru döndüm. Hala aynı pozisyonda bekliyordu. Bunu ise daha çok sakinleşmek için yapıyor gibiydi. Her an patlamaya hazır bir bomba olduğu için istemsizce korktum. Sanırım bazı şeylerin bokunu çıkarmakta üstüme yoktu.

Gözlerini açıp elini aynadan çektiğinde kalp atışlarım o kadar şiddetli çarpmaya başladı ki, odanın sessizliği içerisinde duyulur diye korktum bir an. Sungur tamamen bana dönerek ölümcül bir ifadeyle baktığında, olduğum yerin yarılmasını ve beni içine çekmesini diledim içten içe.

"Buraya gel."dedi. Bunu bir rica gibi değil, bir emir gibi sert söylemişti. Ondan şu an feci halde korkuyordum ama karşı çıkacak cesaretim de yoktu. Bu yüzden pıtı pıtı adımlarla yavaşça ona doğru ilerlerken buldum kendimi.

Göz göre göre ölüme gidiyordum sanki.

Bir tek dram müziği eksikti.

Tam önüne geldiğimde yüz ifadesi komik değildi artık. Korkutucuydu. Ellerimi önümde birleştirerek, suçlu bir çocuk gibi alttan alttan yüzüne bakarken, içten içe kaçmayı istiyordum.

Başını eğip okyanus gözlerle bana bakarken, "Bu ne?" diye sordu. Sesindeki sertlik yerimde hafif bir titrememe sebep oldu. "Neden yaptın bunu?" derken çocuğuna kızan ebeveynler gibi değil, hesap sorar gibiydi.

Önce kısa bir an sustum. Ne desem her türlü yine sinirlenecekti. Bu yüzden istemeyerek kısık bir sesle, "Şaka," diye mırıldandım. Sesim, zor duyulurdu.

"Şaka?" dedi kaşlarını kaldırarak. Gerçek anlamda kendini zor tutuyor olmalı ki burnundan soluyordu. "Sence bu komik bir şaka mı?"

Öyleydi. Şu ana kadar.

"Ben güldüm," diyebildim zorlukla ama anında pişman oldum çünkü zaten sinirli olan yüzü bu cümlem yüzünden daha da öfke doldu.

"Öyle mi?" Sesi kurbanını arayan bir avcı gibiydi. Ve birazdan beni anlayacağını bakışlarıyla belli ediyordu. "Birazdan da ben sana güleceğim."

Şaşkınlıkla yüzüne baktığımda ben daha ne olduğunu anlamadan bir anda eğildi ve bacaklarımdan tutarak beni omzuna attı.

Dünya ters bir şekilde çıplak sırtı ile bakışırken yaşadığım şoktan dolayıp gözlerimi kırpıştırdım. Tepki vermeme gerek kalmadan banyoya girdiğinde tüm tüylerim diken diken oldu.

"Beni boğacak mısın?" dedim ağlamaklı bir sesle. Hala omzundan sarkıyor olmam beni daha da korkutuyordu. "Ama daha hiç arabamı sürmedim."

Beni bir anda uzun lavabonun üstüne oturttuğunda şaşkınlıkla ona baktım. Elleri hala belimde duruyor, beni yerimde sabitliyordu sanki. Gözlerini benden ayırmadan eline bir bez alıp, yan tarafımda bulunan musluk ile ıslattığında bile hala bakışıyorduk.

Sonunda bezi suyun altından çekip elleriyle sıktı. Gerilen kol kaslarına bakarken buldum kendimi. Ardından onun beni izlediğini fark edince hızla bakışlarımı oradan çektim. Kaslarına bakarken yakalanmak istemiyordum.
Bezi elime bıraktığında ise anlamayarak baktım yüzüne.

Ellerini iki yanıma koyup beni hapsine aldığında kalp atışlarım hızlanmaya başladı. Yüzünü eğerek benimle aynı hizaya geldiğinde, verdiği nefesi tenimde hissetmek içimde bir yangın çıkmasına sebep oluyordu.

"Temizle şunu," diyerek boğazından gelen bir sesle konuştuğunda nefes almayı kestim.

Şaşkınlık bir zehir gibi hızla tüm vücuduma yayıldı. Ben mi temizleyecektim?

İrileşen gözlerimle bir elimdeki beze, bir de yüzüme eğilen adama baktım. Bu kadar yakınımda olması bana cezaydı. Sessizce yutkunduğumda ne yapacağımı bilemez gibi bir halim vardı.

Bana bağırıp çağırmasını beklerken bu yaptığı beni derinden gafil avlamıştı.

"Ben mi?" dedim şaşkınlıkla. Uzaylı görmüş gibi karşımdaki adama bakarken, "Ciddi misin?" diyebilme gayretinde bulundum. Benimle dalga geçmiyordu değil mi?

"Sana," dedi tek seferde. Dudağından çıkan nefes dudağıma çarptığında ağzımdan titrek bir soluk kaçtı. "Temizle dedim."

Otoriter bir tavırla kurduğu cümlenin ardından bir kez daha yüzüne bakakaldım. Bu kadar yakınımda olup bana emir verirken, ben konuşamayacak duruma gelmiştim.

Ellerim, o an benden izinsiz havalandı.

Bir elimi omzuna bırakıp, diğerini de bezle havaya kaldırdığımda şaşırma sırası ondaydı. Nemli bezi çizdiğim yerlerin üzerinden geçirip resmi silerken bakışlarımı ondan ayırmıyordum.

O bacaklarımın arasında, beni lavaboya oturtmuş, üzerime eğilmiş bir haldeyken mantıklı düşünmeye veya dikenlerimi çıkarmaya mecalim yoktu. Verdiği her bir nefesin tenimle buluşması, yakınlığımızın ne kadar tehlikeli olduğunu gösteriyordu.

Elimdeki bezle yüzünü silerken o kendini tamamen bana bırakmıştı. İster istemez, "Özür dilerim." diye fısıldadığımda bunu beklemediği için şaşırdı. Hatamı kabul etmeyi her zaman bilmiştim.

Sonunda yüzü tertemiz olduğunda hala aynı pozisyonda durmaya devam ediyorduk. Sungur başını eğip, "Meva, Meva, Meva." dediğinde dudaklarımı birbirine bastırdım. Ardından başını kaldırdı ve bana baktı okyanus gözlerle. "Gecenin bu saati, odama şaka yapmak için mi geldin?"

"Evet." dedim kısa bir an boşlukta bulunup. Ardından hemen kendimi toparlayarak, "Yani, Hayır!" dedim.

Ne saçmalıyordum?

Kaşları havalandı. Hala aynı pozisyonda olmamız ise kalbime zarardı. "O halde neden geldin?" derken buna inanmışa benzemiyordu.

"Şey," dedim tırnaklarımla oynamaya başlayıp başımı bir suçlu gibi eğerken. Utanarak, "Acıkmıştım." dediğimde gizleyemedigi bir şaşkınlık ile yüzüme baktı.

"Ne?" dedi şaşkınlıkla. "Mutfağın yerini biliyorsun Meva, gece gece neden beni rahatsız ediyorsun?" Uykusunu alamadığında sinirleniyordu demek.

"Rahatsız mı ettim?" dedim kirpiklerimin altından masum masum yüzüne bakıp utanmazca.

"Yok, haşa! Şeref verdin!" diye sinirle söylenerek üzerimden çekildiğinde kendimi tutamayarak güldüm.

Sungur öldürücü bakışlar ile bana bakınca aniden gülmeyi kestim ve yine masum masum yüzüne bakmaya başladım.

"Çık dışarıya şimdi." dedi başıyla banyonun kapısını işaret ederek. Ses tonu sakin çıkmış olsa da aslında sinirli olduğunu anlamak zor değildi.

"Ama ben hâlâ açım?" diye kısık sesle konuştuğumda mermer kadar sert olan bakışları bir kez daha bana döndü. Uzun lavabonun üstünden yere atladım ve ona doğru yürüyerek tam karşısında durdum. "Boşuna uyandırmadım ben seni, beni yemek yemeye götür."

Başını eğip sinirli gözlerle bana baktıktan sonra kısa bir an gözlerini sabır dilenir gibi yumdu. "Meva," dedi gözlerini açmadan. "Beni mi sınıyorsun?"

"Ya ben açım diyorum sen sınır mınır diyorsun. Kalk bana yemek ya be adam!" diye yükseldim en sonunda hakkım varmış gibi.

Gözlerini açtığında okyanus irisleri ile karşılaştım. "Hayatım," dediğinde neye uğradığımı şaşırarak baktım yüzüne. "Seni ihmal mi ettim sevgilim?" Eliyle yanağımı okşadı. "Kusura bakma güzelim bir daha olmaz."

"Ha?" Far görmüş tavşan gibi alık alık yüzüne baksam da kalbimin hızlanmasına engel olamadım. "Ne diyorsun?"

"Bilmem!" dedi yine sinirle elini çekerek. Derin bir nefes seslice bıraktı. "Sanki sevgilimmişsin gibi davranıyorsun ya! Banane acıktıysan Meva! Git mutfağa istediğini söyle, yapsınlar!"

Kural 1 : Sakın bir daha onu uykusundan uyandırma.

"İyi," dedim çenemi dikleştirerek. "Sen yat zıbar. Ben giderim yemek yemeye! Sonra beni evde bulamayınca havlama da!"

Arkama dönüp banyodan çıktım. Arkamdan geldiğini adım seslerinden duyuyordum. Kolumu tutup beni hızlıca kendine çektiğinde yine burun buruna geldik ama bu sefer ikimizde öfkelydik.

"Sakın," dedi yavaşça. Nefesi tenime vururken gözlerini gözlerime mıhladı.
"Beni bununla vurma."

"Noldu zoruna mı gitti?" dedim bende aynı öfke ile. "Sen beni aşağılayınca sorun yok ama ben-"

"Beni kendinle sınama Meva." dedi sözümü keserek. Bu cümle, dehşet içinde yüzüne bakmama sebep oldu.

Bazen onu anlamıyordum. Ne istediğini, ne hissettiğini gerçekten bilmiyordum. Bana o kadar karışık geliyordu ki hakkında bir yorum bile yapamıyordum. Şimdi de öyleydi mesela. Bu cümleyi neden kuruyordu? Bende yarattığı etkinin farkında mıydı? Bu da mı onun oyunlarından biriydi?

Şaşkınlıkla yüzüne bakmaya devam ettiğimi görünce arkasını döndü ve derin bir nefes verdi. "Aşağı in, beni bekle."

Bir kez daha kalakaldım. Bu davranışlarını neye yormam gerektiği hakkında en ufak bir fikrim yoktu ama bu hareketlerinin kafamı ütülediğinin de farkındaydım.

"Gerek yok," dedim arkamı dönerek. Odadan çıkarken, "Yeterince doydum ben, sağol." dedim ve yüzüne bir kez olsun bakmadan kapıyı kapatıp çıktım.

Arkamdan gelmedi. Gelmesini de beklemiyordum zaten ancak içimdeki burukluğun nedenini bilememek canımı sıkıyordu. Sözleri ve davranışları umurumda olmamalıydı ama öyleydi. Ve ben bunu zerre sevmemiştim.

Kendi odama girdiğimde ışıklar kapalı olduğu için hiçbir şey görünmüyordu. Kapıyı arkamdan kapatıp ışığı açacağım sırada bir el hızla kolumu tutarken, diğer el de bağırmamam için sıkıca ağzımı kapattı.

Tam atak yapmaya geçiyordum ki arkamdan, "Sakin ol," diyen ses ile duraksadım. "Benim." Ardından ellerini yavaşça üzerimden çekti.

"Işığı neden açmıyorsun?" derken sinirle ona doğru döndüm. Yüzünü göremesem de şu an bana nasıl baktığını hayal edebiliyordum.

"İzleniyorsun çünkü Aptal." dedi ve yavaşça yürüyerek pencerenin önünde durup oraya oturan bedenini ağır bir silüetle gördüm. Şimdi eğer bizi izleyen biri varsa onu göremezdi.

Işığı açmak yerine geçip karşısına oturdum. Şimdi bende kadrajdan çıkmıştım ve pencereden yansıyan ay ışığı sayesinde yüzünü görebiliyordum.
Kaşlarımı çatarak yüzüne baktım. "Neler oluyor Sude?"

"Maria," dedi göz devirerek. Başını duvara yaslayıp seslice nefesini verdi. "Seni baya kıskanıyor, bu işi ciddiye almalısın."

"Beni mi izliyor?"

"Evet." dedi. "Bu iş için nişancı tutmuş, her an her yerde kadrajındasın."

Dedigi şey karşısında şaşkınlığımı gizleyemeden yüzüne baktım. "Sen bunu nereden biliyorsun?"

"Victor aradı, ilk o fark etmiş. Sonra zaten senin tehlikede olduğunu anlayınca direkt bana haber verdi. Daha önce Maria ile birlikte çalıştığımız için sorgulamadan beni işe aldı. Sungur ona gerçekten güveniyor olmalı çünkü beni hiç sorgulamadı."

"Ne zaman çalıştınız?"

"Bir görev için restoranda garsonluk yapıyordum. Maria da aynı görev için oradaydı ama o benim ajan olduğumu bilmiyordu. Ben de ona biraz sırnaşıp yalakalık yapınca gözüne girmeyi başardım." derken kısa bir an bana baktı. "Sonra da onu aradım, iş lazım diye. Buraya aldı beni."

"Sence de bu işte bir terslik yok mu?" dedim şüphe ile. "Sana birçok yerde iş bulabilirdi neden burayı seçti?"

Hafifçe güldüğünde bakışlarım kısıldı. Dudaklarını birbirine bastırdı ve alaylı gözlerle bana baktı. "Çünkü senin için tuttuğu suikastçıyı öldürdüm ve o bunu gördü." Dehşet içine yüzüne bakmama aldırmadan, "Onu gördüğümü görmedi, yani hala iyi kız rolü yapıyor ama alttan alttan seninle olduğunu biliyor."

"O zaman beni izleyen kim?"

"Kimse," dedi ve kıkırdadı. Ayağa kalkıp ışığı açtıktan sonra ellerini iki yana açıp bana baktı. "Ortam gergin olsun diye yaptım."

"Senin şu şakalarından bıktım!" dedim sinirle ayağa kalkarak. Kendimi yatağa attım ve tekrar yüzüne baktım. "Maria seni öldürebilir biliyorsun değil mi?"

"Ben kendi canımı koruyamazmıyım?" dedi başını eğip bana bakarken. "Benim için endişelenme, senin için buradayım."

"Daha çok para için." dedim göz devirerek. Victor ona bunun için büyük bir ödeme yapmış olmalıydı.

Odanın çıkışına doğru ilerlerken, "Bunun için bana alınmaya hakkın yok Meva," derken gülüyordu. "Altınlarımı çaldığını hala unutmadım. Parayı en çok sen seversin." Ve odadan çıktı.

Kendimi tutamayıp gülümsedim. Arkamdan her zaman Victor'un olduğunu bilmek güvenli hissetmemi sağlıyordu.

•○●•●•○○•●•○●••●

 

Meva düşüncelerle uykuya dalarken, içinde yaşadığı evde neler olduğunu az çok tahmin ediyordu. Maria onun için birini tutmuş ve izteliyordu. Bu sinirini bozmuş, aynı zamanda içindeki öfkeli ateşi ortaya atmıştı. Daha sonra ise günün yorgunluğunu üzerinden atmak için uyumuştu.

 

Sude, onun için oradaydı ve Maria'nın denetimi altındaydı ancak kimse onun gerçekte kim olduğunu bilmiyordu. Hayatı boyunca sadece iki kişiye güvenmişti ve şimdi onları korumaya çalışıyordu. Meva ile ne kadar kavga ederlerse etsinler eninde sonunda onlardan kopamıyordu.

 

Maria, kendi odasında oturmuş, başını duvara yaslayarak içiyordu. Yıllarını verdiği adam onu görmezden geliyor ve dönüp yüzüne bakmıyordu. Hafife alınmayacak bir öfkesi vardı ve bu gittikçe büyüyordu. Bir gün patlayacaktı ve o gün herkes ondan korkacaktı.

 

Sungur ise ayrı bir alemde gibiydi. Düşünceler ip gibi boğazına dolanmış , içten içe onu boğuyor ve öldürüyordu. Sadece o, bunun farkında değildi.


Önündeki bilgisayara tamamen odaklanmış bir şekilde koltuğunda otururken, camdan içeriye vuran rüzgar onu serinletiyordu. Üzerinde siyah bir eşofman ve yine aynı renk bir atlet vardı. Dağınık saçları tel halinde alnına dökülüyor, pusulu okyanus gözleri dikkatle ekranda geziniyordu.

Parmakları ustaca klavye üzerinde hakket ederken gözleri hızla ekranı tarıyor, gördüğü her bir bilgiyi zihnine kazıyordu. Masanın üstünde dumanı tüten kahvesinden bir yudum aldıktan sonra bilgisayarın ekranını kapattı.

Son zamanlarda baş ağrısı oldukça artmaya, kendini ben buradayım dermiş gibi belli etmeye başlamıştı. Başını koltuğun sırtına koyup gözlerini yumdugunda tek istediği şey birkaç dakikalığına kafasını dinleyip, yorgunluğunu atmaktı.

Ancak hafifçe gıcırdayarak açılan kapı yüzünden hiçbiri olmadı.

Sungur gözlerini açıp tavana bakmaya başladı. Kimin geldiğini tahmin edebiliyordu. Zira dünya üzerinde kapısını çalmadan odasına girebilmeye cesaret edebilen tek bir insan vardı.

Meva.

Gözleri açıktı, ancak uyuduğunu biliyordu. Üzerinde dizlerine kadar gelen bol, beyaz bir tişört ve aynı boyda siyah bir şort vardı. Saldığı saçları dalgalar halinde omzuna,kollarına doğru dökülürken, yeşil gözleri ayakta uyuduğu için fazla hissiz bakıyordu.

Sungur yerinde zerre kıpırdamadan odaya giren kızı izledi. İlginç, uyuyor olabilirdi ama buna rağmen başı yine dik ve kendinden emindi. Bakışları merakla onun üzerinde dolaşırken, Meva yavaş ve düz adımlarla ilerlemeye başladı.

Sungur kollarını göğsünde birleştirerek nereye gideceğini izledi. Ancak Meva göz göre göre duvara doğru ilerlerken, çarpmasına az kalmıştı. Bunu gören Sungur hızla yerinden kalktı ve duvar ile arasına girdi. Bu sayede Meva, duvara değil, duvar kadar sert olan adamın göğsüne çarpmıştı.

Meva yere yığılacakken, Sungur buna izin vermedi ve elini yavaşça narin beline doladı. Bunu yaptığı için içten içe kendine kızsa da, sonunda bunu yapmak zorunda olduğunun farkındaydı. Diğer elini bacaklarının altından geçirdi ve onu beklemeden kucağına aldı.

Meva, bulduğu rahat yerin etkisiyle onaylayan bir mırıltı çıkardı ve üşüyen kedi misali, Sungura yorganıymış gibi abandı. Başını göğsüne yaslarken, eli aşağıya sarkmış, attığı her bir adımda sallanıyordu. Son zamanlarda düşman toprağında olsa bile uykusu inanılmaz rahat ve güzel geçiyordu.

Sungur onu kendi yatağına yaptırdığında Meva hala uyuyordu ve uyanmaya da niyeti yok gibiydi. Yattığı yerden hoşlanmış gibi yatakta iyice yayıldı ve uyumaya devam etti. Sungur, üşümemesi için üstünü örttükten sonra tekrar koltuğuna oturdu.

Eline sıcak kahvesini alıp, bacaklarını masaya uzatarak bir süre yatağında uyuyan kıza baktı.

Onu kendi odasına götürse bile yine buraya geleceğini biliyordu. Sebebini bilmiyordu ama onu buraya çeken bir şey vardı ve o burada kendini huzurlu hissedip uyuya kalıyordu.

Bilgisayarı kapatıp, ışıkları da söndürdükten sonra iri bedenini koltuğa sığdırmaya çalışarak uzandı.

Her zaman insanlara rahatsızlık verip korkutan bu adam, sabah beraber uyanırlarsa Meva'nın tepkisinden korktuğu için koltukta uyuyakaldı. Yeri rahat değildi, ama bu ilk defa umurunda değildi.

•○○●•○●•○●•○●•○●

 

Odada duyulan tek şey nefes sesleri iken, güneş dünyayı selamlamış, ışıklarını bir umut gibi her yere saçıyordu.

 

Meva, huzurlu uykusundan yavaşça uyanırken hiç olmadığı kadar dinç ve güzel hissediyor oluşunun yanında, rüyalarında kabus görmemeye başlaması onu pozitif sabahlara uyandırıyordu.

 

Yeşil gözlerini yavaşça açan Meva, muhtemelen ya sarıldığı bir yastık ya da boş beyaz bir tavan görmeyi bekliyordu.

 

Ancak kendini küçük bir koltukta, Sungur ile koltuk arasında kalmış, iki büyük bedenin arasında kaybolmak üzereymiş gibi uyanmayı beklemiyordu.

 

Koltuk çok küçük olmasa da çok büyük de değildi. Sungur koltuğun sırtına doğru dönmüş, arasında uyuyan kızı rahatsız etmeden bir elini koltuğa doğru atmış ve küçük bir hapis yaratmıştı.

 

Meva koltuk ve Sungur arasında küçücük kalmış, neredeyse hiçbir mesafe olmadan önündeki adama yaslanmış bir şekilde uyandığı için kısa bir şok geçirmenin ardından, ağzına gelen bütün küfürleri içten bir şekilde saymaya başladı.

 

Meva iri gözlerle yüzleri arasında neredeyse hiçbir mesafe olmayan adama bakarken, karnında kelebekler uçuşuyor, zihni kendini yeniliyordu sanki.

 

Sungur'un yüzüne vuran güneş tenini patlatıyor, uykuda olmasına rağmen yakışıklı bir model gibi.

 

'Yine mi?' Diye düşündü Meva içinden. Büyük bir utanç dalgası aynı şeyi ikinci kez yapması üzerine bütün bedenine yayılırken ne yapacağını bilemez bir şekilde kalakaldı.

 

Sungur uyanmadan kollarının arasından çıkıp gitmesi gerekiyordu ancak bu kadar sıkışık bir halde duruyorken bunu nasıl yapacağını bilemiyordu. Tedirgin gözlerle duvardaki saate baktı. En fazla yarım saat sonra alarm çalardı ya da Sungur kendiliğinden uyanırdı.

 

Önce kollarını yavaş hareketlerle çıkardı. Ardından bir bacağını çekip çıkardı. Diğer bacağı ise Sungur'un bacağının altında kalmıştı. Diğer bacağını çıkarmaya çalışırken o kadar odaklanmıştı ki, gözünü açıp onu izleyen adamı fark etmemişti.

 

"Ne yapıyorsun?" dedi Sungur. Meva olduğu yerde donakaldı.

 

Başını kaldırıp yüzüne baktığında yüzlerinin arasında bir karış mesafe olduğunu gördü. Heyecandan hızlı atmaya başlayan kalbini göz ardı etmeye çalışarak sertçe yutkundu.

 

"Çıkmaya çalışıyorum." diye mırıldanırken suç işleyen çocuklar gibi alttan alttan yüzüne bakıyordu.

 

Sungur nefesini vererek koltuktan kalktığında, Meva arkasından ne yapacağını bilemeyerek hızla doğruldu ve oturdu.

 

"Buna bir çözüm bulsak iyi olur." dedi Sungur bakışlarını koltukta oturan kıza çevirerek.

 

"Bencede-" dedi Meva. Utandığı için başını kaldırmaya mecali yoktu.

 

"Meva?" dedi Sungur. "Başını kaldır."

 

"Ne?" Yüzünü kaldırmadı.

 

"Yüzüme bak." dedi Sungur.

 

"Ya git!" dedi Meva öfke ile. Başını önünden kaldırmadan hızla ayağa kalktı. Önüne bakmadan kapıya doğru ilerlerken, arkasındaki adamın bakışlarını göremedi.

 

•○●°••●○••○•••○•°••

 

Önümdeki çatalı zeytine batırırken başımı kaldırmasam da, üzerimde olan gözlerin farkındaydım. Geceden beri olduğum için durmadan yemek yemiş ve en sonunda midemi doldurmayı başarmıştım.

 

Alihan, "Meva?" dediğinde başımı kaldırıp yüzüne baktım. Meraklı bir ifade ile bana bakıyordu.

 

"Ne?" dedim ters bir şekilde.

 

Masaya çay koyan Maria bana kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. Onu umursamadan Alihana bakmaya devam ettim. Bu sabah olanlar yüzünden hala öfkeli hissediyordum. Öfkem kendimeydi. Bir hatayı birden fazla kez yapınca her zaman böyle oluyordum.

 

"Sakin ol," dedi gülerek. "Sabahtan beri bir ters davranıyorsun, bir şey mi oldu?"

 

"Oldu!" dedim yükselerek. Sungur elindeki çayı masaya bırakıp gözlerini bana dikti. "Bir anda ailemin yaşadığını öğreniyorum, sonra onu bulmak için abine hizmet etmek zorunda kalıyorum ve gel gör ki günlerdir elime geçen şey sıfır! Koca bir sıfır! Benim bu evde ne işim var? Siz benimle dalga geçiyorsunuz?"

 

Alihan suspus olup bana bakakaldı. Maria göz devirerek bana baktığında, bu sefer de ona diktim sert bakışlarımı. "Sana ne oluyor? Ne bu bilmiş tavırlar? Sen bu evde hizmetçisin, haddini bil!"

 

Tam ağzını açıp bana cevap verecekti ki Sungur, "Meva," dediğinde ikimiz de susup ona baktık. "Sesini yükseltme."

 

"Ben ne yapayım biliyor musun?" diyerek ayağa kalktığımda kaşlarını çattı. "Ya sen şu an bana ailemin yerini söylersin ve ortaklık devam eder, ya da ben buradan çıkıp Cemal Sevilmiş ile orta yolu bulmak zorunda kalırım çünkü benim sabrım kalmadı."

 

Cemal Sevilmiş'i işine katmam onu öfkelendirdi. Sebebini bilmediğim bir şekilde o adama karşı büyük bir nefret besliyordu. "Sözlerine dikkat et." Uyarıcı bir ses tonu, gözümden kaçmamıştı.

 

"Sen de karar ver o zaman!" dememle bir anda bahçeye giren siyah bir araba bir oldu.

 

Sungur kaşlarını çatarak arabaya bakarken, Alihan yerinden kalktı. Maria sanki kimin hediyeni biliyormuş gibi başını eğip olayı izlemeye başlayınca kaşlarım çatıldı.

 

Cemal Sevilmiş arabadan indiğinde bize tehlikeli bir gülümseme gönderdi. Arkasından çıkan kişiyi görünce donakaldım. Cemre, üstü başı kan içinde ağlayarak bize bakıyor, gözleriyle yardım diliyordu.

 

Cemal hiç düşünmeden silahı Cemre'nin kafasına yaslarken, zamanın yavaşça durduğunu hissettim.

 

"Sana intikamımı alacağım demiştim Alp?" dedi alaylı bir sesle. "Şimdi seçim senin! Ya kardeşini kurtarırsın, ya da Meva'yı bana verirsin?"

 

Bakışlarım Sungur'a döndü. Kalp atışlarım dışarıdan duyulacak derecede hızlandığında, ne yapacağımı bilemeyerek donakaldım.

 

Sungur ise ilk defa ne yapacağını bilemez gibi görünüyordu. Bakışları kardeşine döndüğünde yutkundu. Elleri yumruk olurken, buna sebep olan kişiyi öldürmek istediğini bakışları ile belli ediyordu.

 

Ardından bakışları bana döndü. Gözleri yüzümde dolanırken ne hissettiğini anlayamadım.

 

"Ne saçmalıyorsun?" dedi Sungur. Bunu söylerken bakışları bendeydi. "Bu olaydan sonra seni sağ bırakacağımı düşünüyor musun?"

 

Cemal cevap vermeden güldü. Silahın namlusunu Cemre'nin başına bastırdığında Cemre korkarak çığlık attı. Burnundan ve kanayan dudağından oluk oluk kan akıyordu. Bunu görünce ister istemez canım yandı. Ona ne yapmıştı?

 

Kardeşinin çığlığını duyunca gözlerini sıkıca yumdu Sungur. Kendini zor tuttuğu her halinden apaçık belliydi.

 

"Tık tak, tik tak." dedi Cemalin sesi. "Zaman daralıyor Alp? Son kez soruyorum. Kardeşin mi? Meva mı? Seçim senin."

 

Bölüm Sonu 🌌

 

Öncelikle, hepinize merhabaa. Bölüm nasıldı???

 

Sizce Sungur kimi seçecek?

 

Size şunu söylemek istiyorum, yeni bölüm olaayyyyy...

 

Kitap ilerleyişi hakkında düşünceleriniz?

 

Yeni bölüm hafta içi gelir :)

 

Sizleri seviyorum, kendinize iyi bakın. Yeni bölümde görüşmek üzere hoşçakalın....

 

Sevgilerle, Felipe 🙃

 





 

 

Loading...
0%