@meleklerucar
|
Neredeyse kalpten gidecektim.
"EVET" diye çığlık attım bildiğin, hiç düşünmeden.
Meriç'in yüzünün mutluluk ile aydınlanması ve kalkıp beni kucaklamasi, kaldırıp etrafında döndürmesi bir oldu.
Yere indiğim an daha görüşüm netleşmeden başımı döndüren bir öpücüge tutuldum.
Sonunda ben öpücükten uzaklaşınca beni sıkıca sardı, bundan sonra bir daha üşümeyecegimi anladım.
Ben de ona sıkıca sarıldım ve kafamı göğsüne yasladım, kalp atışlarını duydum, heyecan ve mutluluktan küt küt atıyordu.
Benim de kalp atışım küt küt atıyordu ama onun kalp atışıyla birleşip ikimizi de rahatlattı.
"Ne zaman evlenecegiz?" Diye sorduğumda kahkaha attı.
"Biraz fazla mı heveslisin sanki?" Diye sordu.
Neden bilmiyorum ama biraz utandım.
"Hevesli olmam normal değil mi, sonuçta bundan sonra hep seninle yaşayacağım, aile olacağız sonuçta" dedim.
"Biz zaten hep birlikte yaşadık" dediginde haklı olduğunu farkettim.
"Dogru" dedim, tüm hevesimi kaçırdığı için somurtup geriye çekildim.
"Tamam tamam, haklısın sonuçta aile olacağız" dedi.
Yine de somurttum.
Beni kendine çekti ve yanağımı öptü.
İstemsizce biraz yumuşadım.
Gülümsedim, "ama sonuçta her şey güzel olacak, sonsuza kadar birlikteyiz" dedim.
"Haklısın" diye yanıtladı.
"Tekiz ama yine de bu gün ani kalsın istedim" dedi Meriç.
Ben Gülümserken o da arabaya doğru yürüdü, ne yaptığını anlamadım ama arabadan bir kamera ile geri dönünce biraz daha anlamaya başladım.
"Fotograf çekinelim bol bol anı kalır" dediginde anladım, belki güzel fotoğraflar çıkar diye heveslendim.
En ilk Meriç beni bir suru güzel fotoğraf çekti, sonra ise ben Meriç'i güzel güzel fotoğraflar çektim.
Sonra iste kamerayı arabaya sabitleyip saniye ayarladık ve çok güzel video ile fotoğraflar çektik ama en önemlisi ise çok eğlendik.
Tamamen bitirince kamerayı elimize alıp kaç video fotoğraf var bakmak istedik, yaklaşık 200 küsür vardı.
Hepsine bakmak bir asır tutmuştu ama hepsi o kadar güzeldi ki değerdi.
Çok komik ama Meriç 1 tane küçük ay çiçeğini kökünden kopartti, evimizin bahçesine diyeceğim dedi, ben de ona ben varım ya dedim ve ikimiz de güldük.
Bu gün benim için dünyanın en güzel günü olabilirdi ama şimdilik çünkü daha düğün günümüz de var.
_____________________
Sonunda eve varınca Meriç, Miraç geleceği için sofra hazırlamaya başladı ve ben de üstümü değişip dinlenmeye başladım.
Artık tamamen onların evine taşınmaya karar verdim, zaten evlenince sonsuza kadar birlikteydik.
Miraç gelince yemek yedi ama bize sürekli tuhaf tuhaf baktı.
"Neden bu kadar mutlusunuz?" Diye sordu bize.
İlk önce Meriç'e baktım belki söylemek ister diye, ama sonra o da bana pasladı.
Miraç'ın boyuna eğildim ve gülümsedim.
"Hani iki insan aşık olunca hayatlarını birleştirip evlenirler ve aynı evde yaşarlar ya, biz de öyle yapmaya jarar verdik, yani kısacası evleniyoruz" diye açıklamaya çalıştım.
Miraç en ilk bana iri gözlerle baktı Sonra ise sevindi ve yerinde zıpladı, ardından ise boynuma atlayıp sarıldı ki neredeyse düşüyorduk.
Güldüm ve ona sarılıp kucağıma aldım, ayağa kalktım.
"Yani sonsuza kadar bizimle mi yaşayacaksın?" Diye sordu.
"Evet" diye yanıtladım.
Sonra kucağından yere indirdim.
Gün geçtikte istemsizce düğün hakkında konuşmaya ve düşünmeye devam ettim, duramadım.
En sonunda, en başkan düşünmeye karar verince aklıma isteme geldi, bir an donup kaldım.
Beni kim isteyecekti ki? Annem yoktu, babam zaten belli o günden sonra asla görüşmedim.
Miraç benim mutsuz gözüktüğümü görünce duraksadi ve kaşlarını çatıp bana baktı.
"Ne oldu güzelim?" Diye sordu.
"Bizim isteme nasıl olacak?" Diye sordum.
O da yutkundu, bana üstün körü ailesinin olmadığını söylemişti.
Ben de kimsesizim, Meriç de kimsesiz, bizim istememizi kim yapacak ki?
Biz birbirinden başkası olmayan iki kimsesizdik.
Meriç'e baktım Bulanık gördüğümü fark ettim, gözlerim dolmuştu.
Meriç beni belimden tutup kendine çekti ve anlima öpücük kondurdu.
Parmağının tersi ile yanağımı nazikçe okşadı ve düşüncelere daldı.
Keşke annem olsaydı, keşke bu günü görseydi, keşke bu günleri görseydi, keşke düğünümde ve daha sonrasında olsaydı, keşke yaşlılık ile ölseydi.
Keşke, keşkeler beni öldürmeseydi.
Ağlarken boğuk hıçkırıklarım da bana katıldı ve meric beni kendine çekip iyice sarmaladı, sanki bana kalkan oldu.
Biraz sakinlestigimde Meriç bana "bak ne yapalım biliyor musun?" Diye sordu.
"Ne yapacağız?" Diye sordum.
"Senin kız arkadaşların kız tarafı olsun ve ailen olsun, erkekler ise benim erkek tarafı olsun ve ailem olsun ben seni onlardan istemeye geleyim" diye fikir sundu.
Başka seçenek var mıydı ki? Yine de Meriç hep çözüm odaklı birisiydi.
"Tamam, denemekten zarar gelmez" diye yanıtladım.
Eğilip boynuma bir öpücük kondurdu ve geri çekildi.
"Tamam o zaman arkadaşların ile konuş" dedi Meriç.
"Tamam" dedim ve biraz daha geri çekilip telefona yöneldim.
Bahçeye çıkıp ilk önce Elisa'yı aradım.
Durumu kısaca anlattım ve hemen kabul etti hatta anne olmak istedi, zaten onda hep anne sıcaklığı ve şefkati vardı belki de anne olduğu içindir, sonra ise zümrüt'ü aradım, o da hemen kabul etti, onda ise hep bir kardeş ve ya abla sıcaklığı vardı, sahiplenici bir yani vardı.
Gözlerim rehber kısmında Masal'a takıldı.
Onu ararsam ayıp olur muydu ki? Aslında en yakınım oydu ama bu durumda ayıp olmaz mıydı? Onların ilişkisi benim yüzümden bitmiş gibi hissediyordum, hala üzgün müydü ki? Sonuçta geçmişte kaldı değil mi? Onu da aradım ve konuştum, seve seve kabul etti, asla mutsuz değildi.
_________________________________________
Meriç akıllısı düğün tarihini alınca ve 1 ay bile olmayınca her şey o kadar aceleye geldi ki ne yaşandığını bile anlayamadım, sürekli üzerimde tatlı bir telaş vardı.
Mağaza mağaza gezmek, elbise denemek, beğenmek, karar vermek ve almak ve diğer her şey için de aynı şey o kadar yorucu ama güzeldi ki.
Ben daha zaman ne kadar hızlı geçti anlayamadım bile ama İsteme günü geldi çattı bile, kızlar bizim evimizde ve erkek tarafını bekliyoruz.
Kapı çalınca ilk aynaya baktım, pembe şık ama sade elbiseye baktım.
Aynaya gülümsedim ve kapıya heyecanla gittim.
Kapıyı açınca lacivert takim elbise giyinmiş olan Meriç elindeki çiçek buketini bana uzattı, çiçekler içinde küçük Ayçiçekeri vardı ve başka çiçekler ile süslenmişti.
Gülümsedim ve onu içeri aldım ardından ise diğer erkekler içeri girdi.
Hepimiz içeri gelince herkes salona geçip oturdu ve annem ile ben yani Elisa ile ben mutfağa gittik.
"Elisa siz evlisiniz, sizin aileniz var, siz iztemeniz olmuştur, isteme nasıl olur?" Diye sordum heyecanla ama Elisa'nin yüzü düşünce kaşlarım çatıldı.
"Yalnış bir şey dediysem özür dilerim" diye mırıldandım, Elisa gülmeye çalıştı.
"Evet ailemiz var ama biz de kimsesiziz" dedi, hem anladım ama hem de anlamadım.
Ne kadar anlasam da anlamazdım.
"Ne?" Dedim tam anlayamadığım için.
İç çekti, onu daha çok üzdüğünü fark edince içimden kendime lanet ettim.
"Evet benim annem babam var, evli ama sadece evliler, ne birbirlerine sevgisi var ne de bana, evlenmemize de çocuğuma da karşı çıktılar" diye anlattı.
Şimdi daha iyi anlamıştım.
"Belki de küçüktün diyedir, sadece sahip çıkmak istemişlerdir" dedim, ama Elisa'nın gözlere bakınca anlamadığımı fark ettim.
"Ama hiç bir zaman sahip çıkmadılar ki o zaman cıksınlar" dedi, yutkundum.
Babamın eksikliği olsa da annem bunu hissettirmez ve bana bolca sevgi verirdi, sevgi ne demek bilirdim, ama Elisa bunu bilmiyordu.
"Ama sonra o çıktı karşıma; Bora, onunla aile olmayı ve sevgiyi öğrendim, bir çok şeyi öğrendim; fedakarlık, şevkat,özlem her şeyi onunla öğrendim, en güzel duygularımı da... en kötü duygularımı da." Dediginde buruk şekilde gülümsedim.
"Ay kız seni de mutlu gününde mutsuz ettim hadi bu gün sadece mutluluk var" dedi Elisa.
Ona güldüm ve cezveyi ocaktan alıp fincanlara boşalttım.
8 tane fincan, tepsiye koyduğum fincana baktım, tuz mu koyacaktım? Bu kadarını biliyorum en azından.
Düşündüklerim sayesinde kendi kendime güldüm.
"Neye gülüyorsun ya? Yoksa o geceyi mi düşünüyorsun?" Diye ima etti.
Hemen ona hafif dirsek attım. "Sus kız, ne alaka"
Kendi kendine kıkırdadı ama ben ise dolaba gittim ve tuz yerine bal aldım.
Kahveye bal koymak istedim ki bundan sonraki hayatımız bal gibi tatlı geçsin.
Elisa'nin bakışlarını üstümde hissettim.
"Neden bal?" Diye sordu en sonunda.
"Tatlı bir hayatımız olsun diye düşündüm" dedim, bana nazikçe gülümsedi.
"Güzel düşünce ama inşallah bal akşam hararet yapmaz" dedi sırıtarak.
"Ya kızım bak seni ayağımın altına alacağım he! Neden hep böyle şeyler düşünüyorsun!?" Dedim sitemle.
Ufak bir kahkaha attı ve sonra ciddileşmeye çalıştı.
"Tamam tamam, ben odaya gidiyorum sen kahveler ile gelirsin" dedi ve arkasını dönüp gitti.
Kahvelere sonra kapıya baktım, mutfakta yalnız kalmıştım, bir anda beni bir duygu seli ele geçirdi.
Kaygı, heyecan, hüzün, öfke,umut.
Hepsini bir anda yaşarken karnımda bir ağrı hissettim, stresten olmalıydı.
Bir yanım mutlu ve heyecanlıyken, bir yanım eksik ve kırıktı.
Annemi o kadar özlemiştim ki, keşke burada olsaydı.
Bu duygusal andan odadan bağıran "hadi kahveler buz kesti" sesi ile kendime geldim.
Balı kahveye karıştırdım ve tepsiyi elime aldim, elim bir anda titremeye başladı.
Derin nefes alıp verdim ve odaya doğru yürüdüm, salona girdigim an tüm gözler üstüme döndü ama hepsi beni rahatlatmak ister gibiydi.
Tek tek hepsine kahveyi verdim ve en son Meriç'e kahvesini verip yanına oturdum, zümrüt bizim fotoğraf ve videomuzu çekerken gülümsedim ve heyecanla Meriç'in kahveyi içmesini bekledim.
Zümrüt hep, her zaman fotoğraf çeken kişi olurdu, anıları biriktirmeyi çok severdi.
Meriç kahveyi dudaklarını götürdü ve bir yüzüm aldı, çok yakınında olduğum için saniyelik şaşırdığını gördüm ama sonra rol yapıp yüzünü buruşturdu, sanki tuz kalmışım gibi, seni numaracı!
Herkes Meriç'e gülerken Meriç'de kahveyi bitirdi ve suyu içti.
Sonra erkek tarafından Bora lafa girdi;
"Allah'ın emri, Peygamberin kavli ile kızımızı oğlumuza istiyoruz” diyiverdi.
Elisa bir düşündü, bir nazlandi.
"Biliyorsunuz kızımız çok değerlidir, çok güzeldir, çok naizktir, çook hamarattır" diye söze girdi, beni neden övüyor ki? Yine de komik gelmişti.
"Kızım benim iki gözümün çiçeği, onsuz ne yaparım ben?" Diye sordu Elisa, ortamı dramatize ederken.
Kahkaha atmak üzereydim, ya stres ya heyecan bilmiyorum, ama artık şunu uzatma Elisa!
"Hiç emin değilim, biricik kızım o benim" dedi Elisa ve devam etti;
"Oğlumuzun mesleği işi nedir, maaşı nedir? Evi var mıdır? Kimdir? Kimdendir?" Diye sordu.
Bora içinden sabır çekti ve Meriç'e baktı.
"Oğlumuz aşçı, çok güzel yemekler yapar, hem hanımına da yemek yaptırmaz ha! 2 evi var, birisi istanbul'da birisi de bu ev, bir de arabasi var, hanımefendiyi asla yürütmez, Oğlumuz aklı başında işine düşkün sevgi dolu nazik bir beyefendidir" diye tanıttı Meriç'i.
Sanki evcilik oynuyorlar da birbirlerine mal satıyorlar, çok komiğime gitmişti.
Elisa da sanki satılık ürünü satmış gibi benim için "verdim gitti" diyince kahkahamı bastırmak zorunda kaldım.
Herkes ayağa kalktı ve birbiri ile sarılıp, tokalastı, yanaktan öpüştü.
Sonra ise Zümrüt bana yüzük olan tepsiyi getirdi ve ortamızda olan masaya koydu, geri çekilip tekrar fotoğraf makinesini aldı.
Bu sefer Masal geldi yanımıza ilk önce Meriç kendi yüzüğünü ben de kendi yüzüğümü taktım, yüzükler birbirine beyaz, pembeye kaçan bir kurdele ile bağlıydı.
"Hayırlı uğurlu olsun, bir ömür boyu mutlu olun" dedi Masal, gülümseyerek ona baktım, Masal masada duran makası aldı ve kurdaleyi kesti, herkes alkışlarken ben de mutlu şekilde alkışladım.
Sonra ise elimde olan Meriç'in bana evlilik teklifi ettiği yüzüğe baktım, kesinlikle bu olmadan önce elim bomboştu ve çok çirkindi.
|
0% |