@melez__
|
Sarı Gül… Alp denen çocukla konuşmayalı yaklaşık üç saat olmuştu. Ben hala dakika başı yazmış mı diye kontrol ederken onun umurunda bile olmadığım gerçeği yüzüme çarpmaya başlamıştı. Onu suçlayamazdım. İnsanlar benim gibi yalnız olmak zorunda değiller ve arkadaş çevreleri var… Tekrar herhangi bir mesaj gelmiş mi diye kontrol ettikten sonra sonuç yine değişmeyince oflayarak oturduğum koltukta kıpırdandım. Moralimin bozulduğunu gören Bihter zıplayarak yanıma geldi ve kucağıma kuruldu. Tam tekrar kontrol edecektim ki durdum. Ne yapıyordum ben? Yalnızca iki gün konuştuğum biri yazmadı diye dertleniyordum. Şu ana kadar çok fazla terk ediliş yaşamıştım. Çok fazla ihanete uğramıştım. Onlarca kez hayal kırıklığına uğramıştım ama yine de akıllanamamıştım. Ve burada suçlu bendim. Hayat bana insanların acımasızlığını en kötü gemicilerle en ağır fırtınaları yaşatarak öğretse bile ben sığınacağım liman için yine bir gemiciye güveniyordum… Kime güvenirsem güveneyim, hangi sözler verilirse verilsin, hangi anılar birikirse biriksin final hiç değişmiyordu. Üzülen siz oluyordunuz. Gerçi işin başında biliyordunuz finali ama senaryo hoşunuza gidiyordu. Her seferinde ‘bu sefer birileri beni seviyor, birilerinin en değerlisiyim’ deyip daha sonra o her şeyiniz yaptığınız insanın hiçbir şeyi oluyordunuz. Bir an durdum. Burada tek suç hayatın mıydı? Veya tek suç benim miydi? Hayır, kesinlikle değildi. Benim ailem öğretmişti bana kimseye güvenmemeyi. Çocuk bakmayı eline para verip ne yaparsan yap demek sanıyorlardı ama çocuk bakmak eline para vermekle değil, o paraya nasıl muhtaç kalınmayacağını öğretmekle olurdu. Belki de bu yüzdendi kimsenin beni sevmemesi. Kendi annem bana yıllar önce ‘hayatın boyunca kimse tarafından sevilmeyecek ve yalnız geberip gideceksin. Biz de kurtulacağız senden.’ Dediğinde üstüme yapışmıştı bu lanet olay. Gerçekten bir kişi bile sevmemişti beni. Yalnızca işlerine yarayacağımda dostları oluyordum onların… Ben düşüncelerimle boğuşurken telefonuma bir bildirim geldi. Dolan gözlerimi kolumun tersiyle silip telefonun ekranını açtım. Ben ‘’alp:’’ hesabının yazdığını düşünürken yazan kişi tanımadığı bambaşka biriydi. Mesaja bakmadan önce hesaba tıkladım. Bu sefer yazan kişi Efe diye biriydi. Fotoğraf bölümünde kendi fotoğrafı vardı. Fotoğrafta kumral saçlı bir çocuk vardı. Yanlış görmüyorsam ela gözlüydü ve kameraya bakıp garip bir poz veriyordu. Enerjik biri gibi duruyordu ancak bana soracak olursanız en çok acı eken kişiler hep mutlu olanlardır. Hesabı yeterince inceledikten sonra gelen mesaja baktım. ‘’Selam gizemli kraliçe…’’ ‘’Efe ben.’’ ‘’Efsun bende.’’ ‘’Nasılsın?’’ ‘’İyi, sıkıldım biraz o yüzden yazdım.’’ ‘’Sen nasılsın?’’ ‘’Duymak istediğini mi söyleyeyim gerçeği mi?’’ ‘’Hiç yorma kendini anladım ben.’’ ‘’Kim üzdü anlat.’’ ‘’Tanımadığın birine dertlerini anlatmak daha kolaydır.’’ ‘’Çünkü o da seni tanımadığı için yargılayamaz.’’ ‘’Anlatabileceğim bir şey yok ki.’’ ‘’Olay hayatım boyunca ailem tarafından bile sevgi görmeyip böyle saçma uygulamalardan medet ummam.’’ ‘’Saçma değil ya.’’ ‘’Sarıyor bence. Biz arkadaşlarla buradan rastgele birine yazıyoruz.’’ ‘’Sonra o kişi soğuyana kadar sohbet muhabbet.’’ ‘’Şu an beş arkadaşım var yanımda. İki tanesiyle buradan tanıştım.’’ ‘’İyiymiş.’’ ‘’Nerede yaşıyorsun?’’ ‘’Kayseri. Sen?’’ ‘’Manisa.’’ ‘’Kayseri’ ye bir kere gittim. O da kış mevsimiydi. Kışın aşırı güzel oluyor.’’ ‘’Manisa’ ya gelirsem haber veririm Efsun.’’ ‘’Hadi ben kaçtım film izleyecekmişiz.’’ ‘’Sıkılınca yaz bana.’’ ‘’Tamam. İyi eğlenceler.’’ Efe denen çocuğun mesajıma kalp işareti bıraktığını görünce tebessüm ettim. Uygulamadan çıkıp bir film izlemeye karar verdiğim esnada ise ‘’alp:’’ hesabından mesaj geldi. Hemen mesajın üstüne tıklayıp mesajı okumaya başladım. ‘’Çok özür dilerim.’’ ‘’Vallahi yazacaktım ama bizimkiler salmadı.’’ ‘’Şimdi de gizlice yazıyorum.’’ ‘’Film izlerken telefona baktığımı çocuklar görürse kızarlar.’’ ‘’Sakin biraz.’’ ‘’Sıkıntı yok. Ne olacak.’’ ‘’Alt tarafı üç saattir uygulamada gezinip yazmanı bekliyorum.’’ ‘’Hayır ya bekleme o kadar.’’ ‘’Ben yazınca bildirim geliyor zaten.’’ ‘’Hayatım boyunca beklemeye alışan biri olarak söylüyorum.’’ ‘’Seni beklemek büyük bir zevkti…’’ ‘’Yalnız biraz daha yazmasaydın engelleyecektim.’’ ‘’Konudan alakasız ama en sevdiğin çiçek ne?’’ ‘’Siyah lotus çiçeği…’’ ‘’Niye ki?’’ ‘’Bir gün buluşursak hatırlat sana sarı gül alayım.’’ ‘’Bence sana anlamı ölüm olan bir çiçekten daha çok yakışır.’’ ‘’Bana anlamı ayrılık olan bir çiçek almak istemen çok tatlı.’’ ‘’Sağ ol, çok incesin.’’ ‘’Bakıyorum da ters günümüzdeyiz?’’ ‘’Eyvah. Öldüm ben. Bittim. Bak selam okunuyor şu an.’’ ‘’Ne oldu?’’ ‘’Alp?’’ ‘’Ölme ya.’’ ‘’Daha geç yazdın diye ters yapacaktım…’’ Alp hesabından bir türlü mesaj gelmeyince sırıtarak telefonu önümdeki sehpaya bıraktım. Elime kumandayı alıp bir film açtım ve izlemeye başladım. İzlemek yerine öylece açmak daha mantıklı olur çünkü filmin ilk yirminci dakikasından sonra kapanan göz kapaklarıma esir oldum. Uykuya dalmadan önce son hatırladığım şey Bihter’ in önümdeki vazoyu devirip içindeki sarı ve siyah çiçekleri etrafa saçmasıydı… |
0% |