@meliha
|
Korku, bazen birkaç küçük merdiven, bazen uzun bir koridor, kalabalık bir sıra, bazen ıssız bir sokak, karanlık bir yol, bazen bir ‘’seni seviyorum’’ olabiliyor ve hepsinde de aynı çaresizliği hissedebiliyoruz. En sevdiklerimiz bizi hep paramparça edebiliyordu. İsteyerek veyahutta istemeyerek. Beklentiler insanları yok ederdi. Beklentilerin karşılanmadığında kırılırdın. Belki hayatında hiç çiçek almadın diye üzülmezsin ama o çok sevdiğin kişiden çiçek bekleyip alamadığında paramparça olabilirsin. Şuan da da öyle bir durumdaydık. 7 yılımı verdiğim adamın karşımda çok başka bir insan olduğunu öğreniyor, onu belki de ikinci kez tanıyordum. Evimiz de, belki de bana hiç yuva olamayacak büyük, bahçeli, hayallerimizde ki o evimiz de ve karşımda canımdan çok sevdiğim, kendimden bile daha iyi tanıdığımı sandığım eşim. Belki de beni hiç sevmemiş olan o adam, yerlerde düğün fotoğraflarımız, 2 saat önce ona hevesle yıl dönümümüzü kutlamak için hazırladığım yemek soframızın parçaları, ellerimde özenle hazırladığım onun da en sevdiği yemekler, düğünümüz de patlatmayıp yıldönümü için ayırdığımız şampanyanın parçaları, etrafta onun kanı, parçalanmış eli, gözlerinde ki anlamsız nefret ve kin. Geldiğinden beri hem etrafı hem de beni darmaduman etmiş ama hala durmadan karşımda bağırarak bir şeyler anlatıyordu ama benim ne söylediğiyle ilgili en ufak bir fikrim dahi yoktu. Çok sarhoştu, doğru düzgün ayakta bile duramıyordu. Üzerinde, gömleğinin kenarında kırmızı bir ruj izi. Onu saatlerdir fark edememiştim, ona doğru adımlar atarken o da ne yaptığımı anlamazcasına aniden susup yaptığım hareketleri izliyordu ve ben, sanki gözüm başka bir şey görmüyormuş gibi gözümü ruj izinden ayırmayarak ona doğru adım atıyordum. Aramızda bir karış mesafe kalmışken önce dudaklarımı ıslattım, gözlerimi ruj izinden gözlerine doğru çıkarırken sanki anlamış gibi eliyle orayı kapatmaya çalıştı. Gözlerimde ki o büyük çaresizlik ve hayal kırıklığıyla ona bakmaya devam ederken konuşmaya başladım. ‘’Bunun için miydi her şey?’’ ‘’Her yeri yıktın parçaladın, en çok da beni. Hepsi onun için miydi? En güzel günümüzü mahvettin, senin için sabahtan beri uğraşıyorum. Sırf sen mutlu ol diye bir sürü şey yaptım.’’ Kırdığı döktüğü ve mahvettiği evimizi göstererek konuşmaya devam ettim. Ben konuştukça o kafasını daha çok eğiyor benimle göz teması kurmaktan kaçınıyordu. Suçlu bir çocuk gibi. Dayanamadım ve en sonunda bağırarak ona haykırmaya başladım. ‘’Konuşsana, cevap ver bana! Tüm her şeyi mahvettin bir gecelik, anlık bir tutkuyla mı? 7 seneyi 2 saatte yok mu ettin? Konuş bana cevap ver artık!’’ İşte o an gözlerini gözlerimle buluşturacak cesareti bulmuş ve dakikalardır içinde biriktirmeye çalıştığı o pis özgüveniyle beni parçalayacak cümlelerini kurmuştu. ‘’O 7 senede hissettiremediğin her şeyi 2 saate hissettirdi Sena ve belki bu 1 sene de bana veremediğin o babalık hissini de o 2 saate bana verecek. Olmuyor, görmüyor musun? Yapamıyoruz Sena, bizden olmuyor. İstemiyorum anlasana artık seni istemiyorum. Seni sevmiyorum, yapamıyorum Sena. Çok zorladım kendimi ama olmuyor. Lütfen uzatma olur mu? Bırak gideyim.’’ O an ağlamak hiç istemezken gözlerim benim isteğim dışında hareket ederek bir bir damlalar halinde feryadını duyuruyordu. Canımı neyin yaktığını bildiği halde yine de hiç düşünmeden hiç vicdanı sızlamadan benim hayallimi bir başkasının gerçekleştirebileceğini dile getirebiliyordu. Konuşmama bile müsaade etmeden cam kırıkları arasında yürüyerek dış kapıya doğru gitti. 2-3 saniye kapıda öylece durdu. Son kez dönüp kapıdan eve doğru baktığına o kadar çok emindim ki geriye dönüp bakmadım bile ve o an kapının açılma sesiyle kapanma sesi aynanda kulağıma dolarken dizlerim kendi kontrolüm dışında beni yere atmıştı bile. O cam kırıkları içine çıplak dizlerim temas edince canımın acımasından camların dizlerime battığını anlayabiliyordum ama kendimi kaldıracak kadar gücüm kalmamış olacak ki uzun bir süre o şekilde kalarak kafamı koltuğa yasladım. Kocaman camımızdan bahçeye kurduğumuz çocuk oyun alanına gözlerim dalmıştı. Birlikte ne hayallerle kurduğumuz bahçemizi ve evimizin, birlikte geçirdiğimiz tüm anıları zihnimde tekrar ederken, o adamın nasıl bu adam olduğunun farkına varamayacak kadar kör olmuş gözlerime lanetler okuyordum. Orda kaç saat bunları düşünüp ağladığımı hatırlamıyorum bile. Tek bir gecede bütün bir hayatımızı, hayallerimizi yok etmiş, 7 seneyi 1 gece de silip atmıştı. Beni çok sevdiğinden emin olduğum o adamın, vicdanına ve iyi kalbine âşık olduğum adamın, tüm vicdansızlığını ve kalpsizliğini bir gece de görmüştüm. O çok sevdiğim adamla ikinci kez tanışmış ve o halinden de nefret etmiştim. Bazı insanlarla bu hayatta iki kez tanışırdık, eğer ilk tanıştığın kişinin ikinci haline aşık olamıyorsan hayatın boyunca ya bunu bir ders olarak kabul edip hayatına devam edecektin ya da uçurumun kenarında ölümünü seyredecektin. Ben o ilk kişilerden olamamış ve uçurumun kenarında kendi ölümümü izler olmuştum. Aylarca o boş evde durup onun gelmesini beklemiştim, her gece o çok sevdiği yemeklerden yapıp pişman olacağı ve bana, evimize geri geleceği günü beklemiştim ama o bırak geri gelmeyi bir daha evin yolunu bile kullanmamış hatta unutmuş bile olabilirdi. Bir gün o evin kapısı aylar sonra ilk defa çalınmıştı. Onun geldiğinden o kadar emindim ki küçük bir çocuk gibi koşarak kapıyı açmaya gitmiştim. Büyük bir heves ve umutla açtığım o kapının arkasında beklediğim o adam dışında başka bir adam vardı. Anlamsız ve hayal kırıklarımla adama bakarken, afalladığımı fark edercesine, gülerek ve yüzüne taktığı mahcup bir ifadeyle konuşmaya başladı. ‘’Merhaba, iyi günler. Satılık ev ilanı için gelmiştim. Eviniz hala satılık mıdır acaba?’’ Adam konuştukça yüzümde oluşan şaşkınlık ifadesi gittikçe büyüyordu. ‘’Pardon anlamadım, ne satılık evi beyefendi? Ben evimi satmıyorum ki!’’ adam bu cevabı beklememiş olacak ki afallayarak konuşmaya devam etti. ‘’ Emin misiniz hanımefendi? Ben bu evi satılık ev ilanlarında buldum.’’ Cebinden telefonunu çıkararak bana ilanın fotoğrafını gösterdi. Şaşkın ve bir o kadar öfke dolu bakışlarımla adamın elinden telefonu alıp, evim için yapılan o ilana baktım. ‘’Bu ilanı kim paylaştı? Ben evimi ilana falan vermedim. Bakın beyefendi ben evimi satmıyorum! Bu ilanı kim paylaştıysa da onun telefon numarasını bana verin lütfen bir yanlışlık olmuş olmalı.’’ Yüzümdeki ciddiyetten midir yoksa öfkenden mi emin değilim ama adama nasıl baktıysam mahcup ve afallamış bir şekilde özür dileyerek bana ilan sahibinin numarasını vermiş ve kim bilir kaçıncı özür dileyişiyle arabasına binip evden uzaklaşmıştı. Adamın ayrılmasının ardından, hızla ilanı gözden geçiriyordum. Bu ilana gelen tekliflere ve yorumlara bakarak daha çok sinir oluyordum. ‘’3+1, aile kurmaya uygun? Aile kurmaya uygun diye bir ev mi olur, bu nasıl bir saçmalık? Ha bir de huzurluymuş. Allah Allah bak sen, ne huzur ama abi? Huzurdan öldük burada!’’ lanetler okurcasına ve ne saat gözümden akmaya başladığını bilmediğim gözyaşlarımla, bıkarcasına ve yeniden yıkılmış bir şekilde bunun ondan başka kimsenin işi olmadığını sonunda kabul etmiştim. Yaptığı onca şey yetmezmiş gibi bir de evimizi satılığa çıkarıyor. Hem de bana hiç sormadan bak sen şunun özgüvenine, bu evi ben çıplak ellerimle uğraşa uğraşa yaptım. Bir şerefsizin, adi itin aldığı bir kararla satacağımı sanıyorsa çok yanılıyordu. Hızlıca adamın bana vermiş olduğu numarayı tuşlayarak emlakçiyi aradım. 2, 3. Arayışta telefonuma sonunda bir cevap gelmişti. Adamın konuşmasını hiç beklemeden sanki ev ilanını görmüş gibi ve evi almak isteyen bir müşteri edasıyla telefona cevap verdim. ‘’Alo merhaba, ben ilanını vermiş olduğunuz bahçeli yer evi için aramıştım. Bahçesinde çocuklar için bir çocuk parkı vardı.’’ Sesimi olabildiğince inceltmiş ve öfkemi belli etmemeye çalışarak cevap vermeye çalışmıştım. 2 saniye ardından karşı taraftan da bir ses duyulmuştu. ‘’Alo merhaba efendim, hangi ilan için aradığınızı şimdi anladım. Buyurun lütfen bir sorunuz mu vardı yoksa evi görmek mi istersiniz?’’ telefonun başındaki adam olabildiğince kibar ve sorgular bir şekilde cevap verirken, hızlıca ve aceleci bir şekilde söze atılmış ve evi çok beğendiğimden ve evi hemen görmek istediğimden bahsetmiştim. Evin, çok pardon şuan içinde bulunduğum evimin hiç bilmediğim ve benim de yeni duyduğum bilgileriyle şaşırıyordum. Sahi, biz evin çatı katını ne zaman tamir ettik ve orayı güzelce değerlendirdik? Ne büyük hayallerle kurmuştum bu evi şimdi bir yabancı gibi onu ziyaret etmeye, üçüncü bir gözle evimi talep etmek için gidiyordum. Adam önde ben arkada onu takip ederek, evime, hayallerime ve benim mezarım olan o yuvaya gidiyorduk. O kadar zor bir andı ki o an, o eve bir yabancı olarak girecek olmam. Uzun bir yolun ardından şehrin dışında küçük bir kasabada olan evimize, evime varmıştık. Eve geldiğimiz de emlakçinin o evi nasıl açacağını, evimin bir anahtarının onda olup olmadığını anlayacaktım ama olaylar hiç benim düşündüğüm gibi olmamıştı. ‘’ Sena hanım, Ferdi bey yani ev sahibi birazdan burada olacak evi açmak ve evi benden daha iyi bir şekilde anlatmak için. En ufak bir sorunuz olursa ona sormaktan hiç çekinmeyin. Ev hiç kullanılmamış yepisyeni duruyor.’’ evet çünkü o 1 sene de 3 kez sadece bu eve gelebilmiştik. Son gelişimiz de ise…. ‘’Sena hanım dilerseniz ferdi beyi beklerken evi dışarıdan gezebilir ve evin alanını öğrenebiliriz hem çocuk parkını da küçük havuzunu da görmüş olursunuz.’’ Derin bir nefes aldım ve sakince başımı sallayarak bu teklifi kabul etmiş oldum. Ben eve uzaktan bir yabancı gibi bakarken, 7 yıllık aşkımla şuan aylar sonra karşılaşacağımın farkına varıyor bunu idrak etmeye ve kabullenmeye çalışıyordum. Biz evi gezerken emlakçi Hakan bey evi tanıtıyor ve evle ilgili fikirlerini söyleyerek, evde yapabileceğim değişiklerle ilgili kendince fikirler veriyordu. Çok geçmeden Ferdi evimize, beni terk ettiği evime, onu satabilmek için veya satma umuduyla gelmişti ama onunda hiç beklemediği bir şey vardı ki. Karşısında eski karısı, beraber yaşamak için kurdukları yuvalarını satın almak adı altında geri gelmiş olmasıydı ama onun da hiç bilmediği bir şey benim o geceden sonra bu evden hiç gitmemiş olmamdı. Beni görünce yüzünde ki o aptal gülüşü kesilmiş ve afallayarak, emlakçinin söylediklerini hiç duymadan bize doğru yavaş adımlarla yürümeye devam etmişti. İşte o an bende karşımda onu görmeyi hiç beklemiyordum. Siyah saçlı, uzun boylu, adeta bir manken edasıyla, karnı burnun da çok güzel bir kadının ferdiye doğru hızlıca yürüyüp koluna girişine şahit oldum. Benim şaşkınlığım ve hayal kırıklığım yüzümden okunuyordu. Büyük bir hayal kırıklığıyla gözlerimi kadının karnından alamıyordum. Ferdi’nin yüzüne baktığımda onun da aynı şekilde mahcup ve şaşırmış yüzünü görmem ondan daha çok iğrenmeme sebep olmuştu. Ben hamle yapmadan yanındaki kadının elini uzatıp kendini tanıttığını çok sonradan fark edebildim. Afallamış bir şekilde bir yüzüne bir eline bakarken, kendini tekrarlar nitelikte, tatlı ve samimi bir ses tonuyla kendini tanıtmayı ihmal etmedi. ‘’Merhaba ben Elif, nişanlımla birlikte evi daha yenile ilana verdik. Evin içinde daha henüz hiç oturmadık ve nişanlım daha büyük bir ev istediği için evi satmaya karar verdik.’’ Anlamaz bir ifadeyle yüzüne bakarken büyük bir merakla ona sorumu sormadan durmazdım. ‘’Nişanlınızla?’’ kadın afallamış bir şekilde hem bana hem yanındaki adama bakarken garipseyen bir ses tonuyla cevap verdi. ‘’ Evet nişanlımla.’’ Karnını göstererek ‘’çokça belli değil mi?’’ diye sorup benden cevap ister gibi yüzüme baktı. ‘’Gayet iyi bir şekilde anladım. Evi almak da satmak da istemiyorum. Beyefendi acaba siz bu evin tapusunu, kimin üzerine olduğunu ve satmak isteyen adamın hangi sıfat veya hangi durum çerçevesinde satmaya çalıştığını incelediniz mi?’’ herkes gözlerini dikmiş Ferdi’den cevap beklerken, Ferdi’nin gözleri sadece benim üstümdeydi. Gözlerindeki o anlamsız bakış, zorlandığını ve zor bir durumun içinde olduğunu gayet iyi bir şekilde açıklamaya yetiyordu. Şuan da içinde bulunduğum bu durumu anlatmak gerçekten çok zor. Tüm hayatımı geçirmek istediğim adam karşımda başka bir kadının elini tutuyor, hem de bu kadın benim tüm hayallerime sahip oluyordu. Büyük hayallerle tasarladığım, her bir tuğlası için emek harcadığım eve bir yabancı olarak gelmek ve evimi benden habersiz satmaya çalışması hiç zor değilmiş gibi bir de karşımdaki mutlu aile tablosunu da sindirmem gerekiyordu. Aylarca kocamandan, eski kocamdan, Ferdi beyden boşanmaya çalıştım. Tek sahip olduğum mal varlığım olan ve her bir taşı, her bir toprağı için günlerce uğraştığım evimi bile bana vermeyi çok görmüş ve tek mal varlığımı da benden almıştı. Beni aldatmasından ve hamile olan yeni nişanlısına rağmen yine de açtığım davayı onun kazanmış olması, para ve mevkinin bu dünya üzerinde ki etkilerini tekrardan bana hatırlatmaya yetmişti. İşte kocaman hikayenin başlangıcı da böyle, kendimden bile daha çok sevdiğim deli gibi aşık olduğum ve beni hiç sevemeyen hatta aynadaki yansımamdan bile nefret etmemi sağlan o adamın bir kadını, kendine aşık olan adamın kendinden daha çok sevişini seyrettim. Yıllarca beni sevsin diye çırpındığım, çırpınırken aynadaki yansımamdan bile nefret etmeme neden olan adamın bir kadını, başka bir kadını sevişini seyrettim ve belki de tam o gün onun bir kalbi olduğunu ve birilerine sevebileceğini ama o birilerinin ben olmadığımı daha iyi anladım ve o gün büyüdüm. Ben o gün büyüyebildim ve o gün anladım. Sorun ne bendim ne de sorun ondaydı. Sorun bizdik. Sorun onun beni sevemeyişi değil, beni sevmediğiydi. Ben mi? Kaldığım yerden hayatımı yaşamaya devam ettim, yani en azından denedim. Çok sevdiğim mesleğime mimarlığıma geri dönmek için bir sürü başvuru da bulundum prestijli prestijsiz bir sürü iş yerine Cv’mi gönderdim ama ne yazık ki bir tanesinden bile bir geri dönüş alamadım. Bekledim. Bekledim. Bekledim…. En sonunda küçük bir mimarlık ofisi bana geri dönüş sağlamıştı ve yeni hayatıma başlamak için attığım en büyük adımın filizleri de canlanmaya başlamıştı, aynı benim gibi.
|
0% |