@melike_313
|
3
Aradan yine haftalar geçmişti ve o haftalarda birleşip ay olmuştu. Biz konuşmaya başlayalı bugün tam beş ay oldu. Benim artık her günümün adı Nehirdi. O günden sonra her ne kadar gün içinde konuşmasak da artık her gece telefonla konuşuyorduk. Her gece sessiyle uyuyordum. Konuşamadığımız zamanlarda uyku tutmuyordu. Her anını bana anlatmaya geliyordu. Gün içinde yaşadığı her duyguyu biliyordum. Ben artık Nehirsiz bir Atlas düşünemiyordum. Sadece sesiyle, yüzünü hayal ediyordum. O beni görmüştü. Uygulamada profilim vardı. Onun yoktu. O gün çarpıştığımızda yüzünü göremediğim için sürekli kendime kızıyordum. Şuan onunla ilgili bildiğim en iyi şey kokusuydu. Artık ona anlatamadıklarımı bir kâğıda yazmaya başlamıştım. Ona söylemeye korkuyordum. Sevgim onu üzerse diye...
Kavuşuncaya kadar yaşayacağız...
Yolları yaralarla dolu olan bir kalbin gidilemeyen kapısına yürümüşüm. Seni sevmek dolanıyor dilime gelmiyor sonrası. Bu sözler hayatımın yeniden doğuş sahnesi gibi. Aklım sende kaldı izin ver geleyim. Şimdi bir serçenin gözyaşlarında saklı sana olan sevgim. Ne zaman aklıma gelsen el ele hayallerde buluyorum bizi. Söyle bana sevdiğim Kalbine giden yollar hep mi kapalı?
Kapattım defterin kapağını. O güne dönelim şimdi. Gözlerini gördüğüm o güne...
21 Mayıs 2021
Yine bir gece ve biz yine telefonla konuşuyoruz. Her gece sesini duyup uyumaya öyle alışmıştım ki. Ben konuşurken o sadece dinliyordu. Dayanamayıp sordum.
"Nehir iyi misin? Neden konuşmuyorsun."
"Yapamıyorum Atlas."
Kalbime bir yumruk yemiş gibi hissettim. O an hissettiğim tek his onu kaybetme korkusuydu. Tereddütle sordum.
"Neyi yapamıyorsun?"
"Kaldıramıyorum. Sürekli geçmişim aklıma geliyor. Korkuyorum. Geleceğimde mi böyle olacak. Yirmi yıldır şu lanet olaydan kurtulamıyorum. Yarattığı travmaları atlatamıyorum."
Ağlıyordu. Oysaki sevinmiştim bu gece ağlamayacak diye.
"Sakin ol. Nefes al. Sana söz veriyorum Nehir geleceğin böyle olmayacak öyle güzel düzeleceksin çok güzel bir hayatın olacak sana geçmişini unutturacağım."
Sana söz veriyorum, seni iyileştireceğim.
"Geçmiş unutulmaz sadece alışacağım olaylara ama ben k-artık kötü olaylara alışmaya çalışmak istemiyorum. İçimde kalan hayallerim, yaşamadıklarım ne olacak peki bana çocukluğumu kimse geri veremeyecek."
Haklıydı ona çocukluğunu kimse geri veremezdi. Ama en azından yaşayamadıklarını ona yaşatacaktım.
"Atlas ben çocukluğu boyunca kaçarak, herkesten korkarak yaşamış bir kızım. Hayatımda kim varsa herkes bana zarar verecek korkusuyla insanlardan kaçarak hep evde oldum ben. Kendi evimde bile güvende değildim. Her zaman uyurken kapımı kilitlerim biliyor musun, biri gelir de bana zarar verir diye. Uyumaktan korkuyorum çünkü rüyalarımda hep birinin beni boğduğunu ya da o küçük halimi görürdüm. Çaresiz, suskun o küçük Nehir'i."
Onun yaralarını dinlerken kalbimde yaralar açılıyordu sanki. Gözlerimin dolmasına engel olamadım. Konuşmadım içini dökmeliydi. İçine attıkları bana anlatmalıydı. Hıçkırarak ağlamasını dinledim. Onun döktüğü her gözyaşını yere düşmeden tutmak istiyordum. Benim için öyle değerliler ki. Derin bir nefes alıp devam etti.
"En kötüsü de ne biliyor musun Atlas. Parkta oynayan çocukları izlemek zorunda bırakıldım. Ben hayatımda hiç kaydıraktan kaymadım. Salıncağa binmedim. Hala da bazen durup parktaki çocukları izliyorum. İnsanlardan öyle korktum ki."
İnsanlar hala korkunç Nehir'im. Keşke sana her şey değişti diyebilseydim. Ama her şey geçecek diyeceğim. Ben seni bu kirli dünyaya inat tertemiz seveceğim.
"Sana söz veriyorum. Bunu unutma bir gün elinden tutup seni parka götüreceğim. Kaydıraktan kaymanı izleyip, salıncakta sallayacağım."
Burnunu çekerek konuştu.
"Bulutlara da dokunabilecek miyim?"
Gülümsedim.
"Evet, bulutlara dokunman için seni tüm gücümle sallayacağım."
Gözlerimi açtığımda güneş ışığı odamı doldururken saate bakmak için telefona uzandım. Arama açıktı. Sanırım ikimizde gece uyuya kalmıştık. Telefondan gelen nefes sesleriyle gözlerimi kapattım.
Biraz işe geç kalsam sorun olmazdı. Uyurken öyle sakindi ki. Genelde hiç kıpırdamadan derin nefeslerle uyurdu. Hayatımdaki tek insan lütfen sende gitme olur mu?
*
Öğleye doğru gelen siparişler arttıkça bendeki stres de çoğalıyordu. Hiç telefonu elime alamamıştım. Nehir yazdıysa ve ben cevap veremediysem diye sürekli onu düşünüyordum. İş yerindekiler bugün bana değiştiğimi söylediler. Çok sakinmişim. Genelde hep sinirli herkese bağıran insanlara tahammül edemeyen biriydim. Ama Nehirle konuşmaya başladığımdan beri sakinleşmiştim. Garip bir şekilde bütün gerginliğim, stresim, sinirim o olunca geçiyordu.
Telefonum çalınca gelen bir siparişi daha alıp sonunda telefonumu elime almıştım. Arayan Nehirdi. Şaşırmıştım. Gündüz konuşmazdık genelde. Hemen açtım. Alo dememe kalmadan konuşmaya başladı.
"Atlas biri beni takip ediyor!"
"Ne! Kim"
Konuşmaya devam ederken önlüğü çıkarıp bir kenara bıraktım.
"Bilmiyorum. Ben dışarı çıktım. Bir yere gidecektim. Yolumu değiştirdim uzun zamandır arkamdan geliyor. Lütfen benimle konuş."
"Tamam, tamam sakin ol neredesin sen söyle bana hemen orada olurum."
"Bilmiyorum yolumu değiştirip duruyorum. Ne yapacağım Atlas!"
Delirmek üzereydim. Soyunma odasına gelmiş ortada dönüp duruyordum.
"Hemen bir markete, bakkala ne varsa gir bekle o adam gidene kadar tamam mı?"
Ses gelmiyordu.
"Alo! Nehir"
Hala ses yoktu. "Nehir cevap ver orada mısın?"
Sakince konuştu.
"Buradayım."
"Ne oldu? İyi misin?"
"Ben, ben hiç iyi değilim."
"Ne oldu Nehir!"
"Adam aslında evine geliyormuş. Binaya girdi camdan çocuğu seslendi. Ben öyle sanmışım. Atlas ben kafayı yiyeceğim."
Ben derin bir nefes alıp rahatladım. Ona bir şey olacak diye delirecektim.
"Sen kafayı yemedin kim olsa öyle düşünürdü. Ama ben kafayı yiyecektim. Çok korktum sana bir şey olacak diye."
"Özür dilerim ben, sadece bilmiyorum ne zaman dışarı çıksam her şeye aşırı tepki verip korkuyorum. Yanlış anlamışım ve aklıma direk sen geldin."
"Özür dileme nehir. Tabi ki beni arayacaksın."
"Özür dilediğim için özür dilerim."
Güldüm.
"Ne yapacağım ben seninle acaba."
"Ben kendimle bile başa çıkamazken sen benimle nasıl baş ediyorsun."
"Sen gel birde onu kalbime sor..."
O gün böyle bir şey yaşanmıştı. Aslında bu onda hep oluyordu ama ben ilk kez şahit olmuştum. Şuan her kadın bu duyguyu fazlasıyla yaşıyordu. Diyemedim 'sen kafayı yemedin dünya böyle bir yer' diye.
Akşam eve gelirken yolda bir mağaza ilişti gözüme. Anlamlı takıları olan güzel bir yerdi. Camın önünde duran kolyeye iyice baktım. Gümüşten bir dört yapraklı yonca kolyesiydi. Öylesine güzeldi ki aklıma Nehir'in boynunda ne kadar güzel duracağı geldi. O hiç göremediğim boynuna çok yakışırdı. Gözlerimi kapatıp hayal ettim bir an. Dayanamayıp içeri girdim. Ve ona ilk hediyesini aldım. Belki bir gün verebilirim umuduyla.
Heyecanla eve gelirken kendimi yatağa attım. Hemen uygulamaya girip Nehir'e yazdım.
"Saçlarını toplar mısın? Hediyeni takacağım."
Heyecanla görmesini bekliyordum. Şuan küçük çocuklardan farksızdım.
Çevrimiçi... Yazıyor
"Ne hediyesi?"
"Ben sana bir şey aldım."
"Nedir?"
"Dört yapraklı yonca kolyesi aldım. Hayatına şans getirsin diye ne zaman eksik hissedersen bunu avucuna al gözlerini kapat ve yalnız değilim de beni yanında hisset. Belki bir gün verebilirim bunu sana."
"Çok teşekkür ederim Atlas bu beni nasıl mutlu etti anlatamam. Ama o şimdilik sende kalsın hazır olduğum gün verirsin olur mu?"
"Tabi ki öyle sen ne zaman hazır olursan, iyi hissedersen güvenirsen o zaman görürüm seni. Ama o zamana kadar beni hep yanında hisset."
"Her zaman yanımda gibi hissettiriyorsun zaten merak etme :)"
Ben tam bir şey yazacakken yazdığı şeyle kalp ritmim hızlanmıştı.
"Belki gerçekte şimdi değil ama resmimi şimdi görebilirsin."
"O nasıl olacak peki burada resim yollanmıyor ki."
"Evet, ama gönderi şeklinde paylaşabilirim."
Numarasını vermemesini ve buluşmamasını anlıyordum. Güvensizdi. O hazır hissedene kadar ben bunları istemeyecektim.
"Emin misin peki?"
"Eminim Atlas."
"Peki, öyleyse bekliyorum."
Kalbim duracaktı neredeyse. Nefesim kesilir gibi oluyordum. Avuç içlerim terlemişti. Gelecek bildirimi beklerken onu ilk defa görme düşüncesi kalbimi durduracak gibiydi.
Nehirnaz36 bir gönderi paylaştı.
Durdu. Kalbim telefon kullanmayı unuttum sanki. Tutmuyordu parmaklarım. Bildirime tıkladığım an karşıma çıkan bir resim. Donup kaldım. Sadece gözlerine bakakaldım. Öylece izledim bakışlarını.
Buruk ve masum bakışlar. Upuzun kirpikler. Siyaha yakın bir göz rengi. Sonra kaydı gözlerim kaşlarına. Kalem gibi çizilmiş gibiydi. Yine simsiyah kaşları gözleriyle uyum içerisindeydi. Sonra hafif pembemsi o dudaklar. Yumuşacık görünen yanaklar ve küçük bir burun. Şuan ona bakmak dünyanın en güzel manzarasını izlemek gibiydi. Ama manzaradan daha güzeldi. Huzurun vücut bulmuş hali gibiydi. Gözlerimi gözlerinden alamazken tek bir cümle çıktı dudaklarımın arasından. Ceylan gözlüm...
Aklım kaldı gözlerinde, alabilir miyim gözlerimi gözlerinden.
Kalbim kaldı kalbinde, girebilir miyim kapısından.
Gözlerim değince gözlerine durmadı kalbim. Daha çok attı yaşamak için.
Yaşayabilir miyim seninle yeniden? |
0% |