@melikeafel
|
2010/Ocak
Geçmiş, kalıntılarını üzerimizde bırakan yaralardır. İlk kesildiğinde acır, uyuşur. Sızının verdiği hisse karşı koymak güçtür. Kesilen yer açılır, kan akmaya başlar ve sonunun gelmeyeceğini düşünürsünüz. Durup sarmalamak istersiniz onu. Suç dolu yaranın etrafına bir zincir geçirirsiniz ve iyileşeceğine inanırsınız. Fakat sonra kan durur, izi kalır. Ve o anda, aslında kanarken daha az acı verdiğini anlarsınız. Akan kanı özler ve dönmesi için tutuşursunuz ama dönmez. Yara yavaşça acısını söndürür, habersizce kabuk bağlamaya başlar. Zihniniz, ruhunuz, kalbiniz her zaman o yaranın acısını hafifletmek için çabalar fakat acı çoktan geçip gitmiştir. Arkasında bıraktığı izi silmeye başlar ve siz artık içten içe kanamaya başlarsınız. Kabuk bağlayan yarayı söküp atmak istersiniz, zehirli bir ip bağlayıp o yarayı kesmek istersiniz. Ancak yara, kalıntılarını ruhumuza bırakan geçmişimizdir.
Geçmiş yok olmaz. Çünkü yaşadığımız her an, geçmişimizdir.
Geçmişin yaşlı ruha bıraktığı derin acıyla, o gün hava hiç olmadığı kadar soğuktu. Birbirine yapışık olan evlerin bulunduğu sokakta ay ışığı haricinde hiçbir ışık yoktu. Sokak lambaları sönmüş ve sessizliğe gömülmüştü.
Dünün ve bugünün verdiği tüm hisleri sahiplenen sessiz sokak, çığlıklarını fırtına için saklıyordu. Karanlık, sokağı avuçlarının içine alıp, ana hapsetmişti. Esen rüzgar, esir olan sokak için çırpınıp duruyordu sanki. Bir çıkış kapısı olmadığını biliyor, yine de deniyordu. Yavaş ama bir o kadar da hırçın rüzgar, yağan kara eşlik ederek küçük kızın simsiyah saçlarının arasından sessizce geçti.
Küçük kız hissettiği ürpermeyle olduğu yerde kıpırdandı. Kenarında durduğu kaldırımın üzerinde dengesizce sallandı ama düşmedi. Ufak bedenine büyük gelen ruhu da onunla birlikte titremişti. Ruhuna sessiz olmasını söylediğinde, yaşlı ruh küçük kızı dinledi ve hislerini bulunduğu zamana kapattı.
Dar sokakta, karşısında duran koca cüsseli adam, ellerini arkasında bağlamış, karla kaplı yerin üzerinde bir sağa, bir sola dönüp duruyordu. Küçük kız bakışlarını yere indirerek adımlarını izledi adamın. Alışkın olduğu adımlar ritimle olduğu yerde dönüyordu. Başlarda sert hareket ettiği için başını döndürmüştü fakat zamanla aşina olmuş, ezberlemişti.
Koca adam yavaşladı ve ritimsiz hareket etmeye başladı. Ellerini arkasında daha sıkı bağlayarak, küçük kızın tam önünde durdu. Kızgın ses tonu, esir sokakta yankılandı. "Bana bak, Karmen!"
Karmen, kulaklarına dolan sesin emirlerine ayak uydurup, başını yavaş hareketlerle yukarıya doğru kaldırdı. Kaldırırken boğazında düğümlenen acı, seslice yutkunmasına neden olmuştu. Gözlerini birkaç defa kırparak baktı adama. Neredeyse üç katı olan adam, aralarına beyazlar karışmış kaşlarını çatmıştı. Yüzündeki kızgın ifade, küçük bedeniyle karşısında duran Karmen'i hedef alıyordu.
Uzun siyah saçlarının arasından bakıyordu Karmen. Hafif çekik gözleri, üzerine yağan kara karşı koymaya çalışıyordu, soğuktan sulanmaya başlasa bile onları kapatmadı ve küçük bedeniyle dik durdu. Adam başını hafifçe eğerek tam gözlerinin içine baktı. "Ben sana eğer benim kurallarıma uymazsan cezalandırılırsın dememiş miydim, aptal çocuk." Tok ve sert ses tonu, Karmen'in yaşlı ruhunu bile ürkütmüştü.
"Özür dilerim, baba." döküldü dudaklarından. Çıplak omuzları soğuğa direnmeye çalışırken titriyordu ama bakışları sabitti. Babasının karşısında yenilmek istemiyor gibiydi. Tekrar sert bir şekilde yutkunarak araladı kuruyup çatlamış dudaklarını. "Bir daha yapmam, söz." Koyulan kuralların birer söz olduğunu sanıyordu küçük Karmen. Yaşlı ruhu, onu bu sözlere karşı korumak istese bile karşısında duran koca adam buna izin vermiyordu. Ruhu bile kurtaramıyordu artık onu.
Adam dudağının kenarını hafifçe kıvırarak, alayla güldü. Yedi yaşındaki kızını bile kendisine düşman görüp onu alt etmek istiyordu. "Bu sefer sağ ayağını kaldır." dedi. "Ama merak etme, seni daha büyük bir ceza bekliyor olacak."
Eğilen vücudu geri çekildi ve dikleşti. Ancak bakışları hâlâ aynıydı. Hiç geçmeyen bir yara gibi işliyordu küçük kızın, yaşlı ruhuna.
Karmen, ellerini iki yanına koyarak sağ ayağını yavaş hareketlerle kaldırdı. Kaldırırken sarsılan vücudu birkaç saniye sonra sabitlendi ve titremeyi bıraktı.
İki yanında duran elleriyle, üzerindeki kısa kollu tişörtünü çekiştirdi eteklerinden. Bir şeylere tutunmak ona iyi geliyordu, var olduğunu hatırlatıyordu.
Babası bu sefer kollarını önünde bağlayarak birkaç adım geri gitti. Sanki bir tablo inceliyormuş gibi uzun uzun izledi küçük kızı. Daha önce hiç bu kadar normal bakmamıştı ona. Bu kadar sakin ve sorunsuz. Sonra kollarını indirerek dudaklarını araladı. "Bu iş için çok zayıfsın." dediğinde Karmen söylediklerini anlamadığından hafifçe kaşlarını çattı. Anlamaya da çalışmamıştı.
Babası olduğu yerde kıpırdandıktan sonra "Elimi sık." dedi. Öne doğru adımlar atarak Karmen'in önünde eğildi. Bakışları ifadesiz fakat korkutucuydu. Direkt olarak gözlerine baktığı kızının elini tuttu ve kendi elinin üzerine koydu. "Tüm gücünle sık." dedi tekrarlayarak.
Karmen anlamasa bile söylediğini tekrarlatmamak için hızla ona söyleneni yaptı. Çünkü vücudundaki korku, yapmazsa ne olacağını bildiği için onu uyarıyor gibiydi. Küçük parmakları, babasının sert ve koca elini sıktı. Tüm gücüyle sıkmıştı.
Babası ilk önce ellerine sonrasında da kızının gözlerine baktı. Kaşları şaşkınlıkla havaya kalktı fakat çok belli etmek istemiyormuş gibi hemen ifadesini düzeltti. "Zayıfsın ama güçsüz değilsin." diye fısıldadı dudaklarının arasından. Kızı için söyleyeceği tek güzel bir söz bile onu tiksindiriyormuş gibi elinden geldiğince kısık sesle konuşuyordu.
Küçük kız gözlerini kırpıştırarak bakışlarını ellerinden alıp babasına çevirdi. "Sıkmaya devam edeyim mi?" diye sordu titrek bir sesle. Babasının bakışlarında hiçbir değişme olmamıştı ama konuşmaya gerek duymadan elini geri çekmişti. Küçük parmaklarının arasından kayan koca ellere daldı kızın gözleri. Keşke bu eller, bana karşı değil de benim için kullanılsaydı, dedi içinden. Keşke bu koca eller, yaşlı ama narin ruhumun duvarlarını yıkmadan onu korumak için kullanılsaydı. Keşke bu sert eller, küçük bedenimi incitmek için değil de, onu iyileştirmek için kullanılsaydı diye haykırıyordu yorgun ruhu. Keşkelerini ayırmıyordu zihninden. Keşke yaşamak için sevgiye muhtaç olmasaydım, diye yanıt verdi küçük kız ruhuna. Keşke tüm bunlar bir rüyanın en kötü bölümü olsaydı.
Küçük kız zihninden bunları geçirirken babası hızla ayağa kalktı. O ise hâlâ tek ayak üzerinde duruyordu. "Baba," dedi ince bir cesaretle. Cesaretine korku yayılınca bakışlarını kaldırıp babasına baktı. Vereceği tepki, kalbini hızlandırmıştı Karmen'in. Yine de sordu. "Ne zaman eve gideceğiz?"
Babası alaylı gülüşünü tekrar takındı yüzüne. Ama bu her zamankinden farklıydı. Bu bir zafer gülüşü gibiydi.
"Artık senin evin, burası değil. Ben değilim." dudaklarının arasından dökülen her cümle birer ızdırap gibiydi Karmen için. Söylediklerini anlamak için küçük aklını patlatmak istiyordu. Hiçbir zaman olmadın ki. diye geçirdi içinden. Ancak bunu yüzüne söylemeye cesareti yoktu. Kızının sorgulayan bakışlarına cevap vermek için eğilerek ellerini dizlerine koydu. "Gidiyorsun." dedi mutlu bir edayla. Hangi insan, kendi ruhundan kopan bir parçadan bu kadar nefret edebilirdi ki?
Aralarındaki soğuk savaşa bulanan başka bir ses daha vardı. Bu ses ise, tüm enkazı görüp susmayı tercih eden dilsiz bir şeytana aitti. "Bu sefer ne yaptı, Agir?" Yaşlı adam alaylı bir ses tonuyla konuşurken aynı zamanda ellerini arkasında bağlamış sallanarak yürüyordu. Yüzünde eğleniyormuş gibi bir ifade mevcuttu. "Dizlerinin üzerine çöksün yoksa tekrar yapar, benden söylemesi." bu sözleri, Karmen'in bütün vücudunu yakıp kül edercesine bir hisse buladı. Bu adamdan ölesiye nefret ediyordu.
Babası cevap verdi. "Artık gerek kalmayacak, Tuncay Amca." o da gülümsüyordu.
Tuncay çoktan onlara yaklaşmış, hatta yanlarından uzaklaşmaya başlamıştı. "Nedenmiş o?" diye sordu kaşlarını çatarak. Ama gülümsemesini soldurmamıştı. "Onu bir eğitim merkezine gönderiyorum. En azından bir işe yarasın."
Tuncay sokağın sonuna gelip dönecekken durdu ve bir elini kaldırıp onaylarcasına işaret etti. "En iyisini yapıyorsun, zaten bundan hiçbir şey olmaz." dedikten sonra sokağı döndü, gözlerden kayboldu.
Tüm bu konuşulanlar, Karmen'in yaşlı ruhunu daha da yormuştu. Artık ruhu bir sedyede yatıyordu ve kollarında onlarca serum vardı. Ancak o serumlar bile onu kaldırmaya yetmiyordu.
Karmen başını babasının olduğu yöne doğru çevirip gözlerini kıstı. "Eğitim merkezi, neresi baba?" diye sordu. Sadece ay ışığının aydınlattığı sokakta babasının yüzünü göremiyordu artık. Babası dudaklarını aralayacaktı ki durdu.
Karmen'in durağan beyni babasının sözlerini anlamaya çalışırken karanlık sokağa başka bir ses daha misafir oldu. Ses, küçük Karmen'in kulaklarını acıtınca elleri hızla kapandı kulaklarına. Bakışlarını babasından alıp sesin geldiği yöne doğru çevirdi.
Sokak artık karanlık değildi. Çünkü kulaklarını rahatsız eden ses bir arabaya aitti. Arabanın farları önlerini aydınlatıyordu. Karmen bundan rahatsız olup gözlerini kısmıştı. Önünde duran babasının hareket ettiğini anladı fakat bakışlarını oraya çevirmedi.
Tereddüt etse bile babasının dikkati başka bir yerde olduğundan cesaretini toplayıp ayağını yere indirdi. Karın üzerine basan ayağı hışırtılı bir ses çıkartmıştı. Babası bunu anladı ama tepki vermedi.
Araba yavaş hareketlerle sokağı dönerek onlara doğru yaklaştı ve durdu. Durduktan sonra herhangi bir kıpırdanma olmadı. Ses, gürültü yapmaya devam etti.
Karmen, suratında parlayan ışıktan arabanın sahibini göremese bile gözlerini bir umutla oraya dikti.
Bir süre sonra arabanın sürücü koltuğundan takım elbiseli genç bir adam indi. İndiği tarafın kapısını yavaş ve temkinli hareketlerle kapattıktan sonra üzerindeki kabanını çekiştirerek düzeltti ve gözleri, önünde duran baba ve kıza kaydı. Adamın bakışları ilk olarak Karmen'in babasını, sonrasında da Karmen'i buldu. Bakışlarını Karmen'e çevirdiğinde kaşları çatıldı. Esen rüzgarın altında, küçük kızın üstünde sadece kısa kollu bir tişört ve pantolonu vardı. Genç adam bunu garipsese bile sesini çıkarmadı.
Birkaç saniye daha bakışlarını kızın üzerinde gezdirdikten sonra gözlerini hızla kırpıp arkasını döndü. Genç adam elini kaldırarak arka koltuğun kapısını nazikçe açtı. İnce parmakları arabanın kapısını geri çekti ve diğer eli sanki birine yol gösteriyormuş gibi yana doğru uzandı. Bunları yaparken başını hafifçe eğmişti.
Karmen, ellerini kulaklarından çekerken arabadan inen diğer adama baktı. Bu adam diğerine nazaran daha büyüktü. Orta yaşlarında olduğu birkaç adım öteden anlaşılıyordu.
Orta yaşlı adam öne doğru adım attığında, genç adam arkasından arabanın kapısını kapattı ardından adamın gerisinde durmaya başladı.
"Hoş geldin, Reha." kısa bir sessizliğin ortasına bir çığ gibi düştü babasının sesi. Arabaya odaklandığı için dikkati dağıldı ve korkuyla titredi Karmen.
Arabanın yanından birkaç adım atarak yaklaşan adamın yüzüne baktı. Memnuniyetle gülümsüyordu, adam. Adımları hedefini bulduğunda orta yaşlı adam elini havaya uyuşuk hareketlerle kaldırarak daha çok gülümsedi. "Hoş buldum, Agir." Agir'in yüzünde ise adamın olduğundan daha samimi bir gülümseme vardı. Küçük Karmen, babasının ilk defa böyle güzel gülümsediğini görüyordu.
Reha, gözlerini Agir'den onun yanındaki küçük kıza çevirdi. Babasının aksine samimiyetsiz duran gülümsemesi küçük kıza dönünce bir anlam kazanmış gibiydi. Karmen, adamın gözlerindeki parlaklığı gördüğünde içinde belirgin bir huzur doğdu. Ve o huzuru hiçbir zaman kaybetmek istemedi. Onu aldı, yuvası yaptı.
Reha güzel gülümsemesinin arasından dudaklarını araladı. "Merhaba." dedi sevimli bir tonda. Kendinden yaşça büyük olan bu adam, onu hem korkutuyor hem de içini ısıtıyordu. Bu karmaşa dilinin tutulmasına neden oldu Karmen'in. Reha, küçük kızın odağına tamamen girebilmek için hafifçe eğildi. Küçük kız gelecekten bir anı hatırlıyormuş gibi hissetti. Sanki şu an, başka bir hayatta gerçek bir şeyler hisediyormuş gibi.
Karmen, boşta kalan ellerini tekrar tişörtünün eteğine götürerek sımsıkı tuttu. O bunu yaparken, Reha ise elini ona doğru uzatmıştı. "Ben Reha." dedi adam. Sanki ismini ezberletmek istiyor gibiydi. "Reha Akgün." diye tekrarladı.
Bakışları Karmen'in elini tutmasını beklercesine eğildi. Karmen ise korkunun verdiği hazla başını yukarı doğru kaldırarak babasının bakışlarıyla karşılaştı. Ve o bakışların altında ezilmek istedi.
Başını eğdi ve tekrar Reha'nın gözlerine baktı. Ardından hızla küçük ellerini uzatarak Reha'nın elini sımsıkı tuttu. Tuttuğu anda yaşlı ruhunun ayaklandığını hissetti. Sanki ruhu, sevinçle dans ediyordu. Bu el babasının elleri gibi değildi. Onu üşütmüyor, canını yakmıyordu. Bu eller ona ağır gelmiyordu. Onu korkutmuyordu. Bu eller, onun ruhunu ısıtmıştı.
İçine doluşan tüm duyguların verdiği heyecanla eli biraz daha sıktı. Hiç bırakmak istemiyor gibiydi. İçinde oluşan bu sonsuz huzuru tatmayı, hiç bırakmak istemiyor gibiydi.
"Adını söylesene güzel kızım." diye seslendi Agir arkadan. Karmen, babasının sesini duyunca bu ellerin verdiği hissin etkisinden çıktı ve gözlerini ona çevirdi.
Babasının bakışlarındaki sertlikle karşılaştığında hızla ondan ayrıldı ve Reha Akgün'e döndü. "Bende Karmen Olca." diye mırıldandı çatallı ve kısık sesiyle. Reha dediklerini anlamadığı için kaşlarını çattığında, küçük kız boğazını temizledi ve tekrar etti. "Bende Karmen Olca." daha net çıkmıştı sesi.
Reha Akgün'ün yüzünde tekrar o masum ve sıcak gülümsemesi yankılandı. Bu gülüşün verdiği huzur, bulunduğu yeri terk etmek istemiyormuş gibiydi.
"Tanıştığımıza memnun oldum, Karmen." dedi ve ayaklandı Reha Akgün. Elleri Karmen'in küçük elinden ayrıldığında Agir'e döndü. "Artık gitmemiz gerekiyor." Agir'le konuşurken biraz daha sertti tonu. Sesinde şefkât yoktu.
Agir başını sallayıp Karmen'in arkasına doğru yürümeye başladı. Herhangi bir evin önüne bıraktığı çantayı aldı ve tekrar yanlarına döndüğünde elindeki çantayı Reha'ya uzattı. "Tüm eşyaları burada." diye açıklama gereği duydu.
Reha çantaya bakıp, küçüklüğü karşısında kaşlarını çatsa bile uzatmadan Karmen'e geri döndü. "Hadi küçük kız, gitme zamanı."
Karmen, ilk önce Reha Akgün tarafından ona uzatılan ele baktı. Sonrasında kaşlarını çatarak babasına döndü. Neler oluyor, diye geçirdi içinden. Bu adam kimdi? Ve neden beni götürmeye çalışıyordu?
"Babanla vedalaşmak ister misin?" dedi ona uzattığı eli geri çekerek. Küçük kız anlamsız ve afallamış bir ifadeyle bir babasına bir de Reha'ya bakıyordu. Reha ise onun bakışlarına karşın, sakince bekledi ve düşündü. "Ona anlatmadın mı?" diye sordu, Agir'e. Agir olumsuz anlamda başını salladığında Reha sinirli bir nefes verdi. Gerilmişti ama bunu belli etmek istemiyor gibiydi.
Bir dizinin üzerine çökerek, Karmen'in kollarını kavradı. "Bak güzellik," diye başladı söze. Sonunun iyi gelmeyeceği belliydi. "Sen ve ben bir süreliğine uzaklara gideceğiz." böyle cümlelerin sonu hiç güzel bitmezdi. "Ve bu yüzden babandan ayrı kalmak zorundasın."
Bu cümlenin kendisinde nasıl bir his uyandırdığını düşündü, Karmen. Üzülmüş müydü?
Yoksa tam tersi mutlu mu olmuştu babasının kendisine yaptıklarından kurtulacağı için.
Yoksa hüzün mü kaplamıştı içini, bu anılarla dolu evi terk edeceği için.
Yoksa sevinçli miydi, bu anıların hepsinin kötü sonuna şahit olduğu için.
Önünde eğilen adama baktı. Babasının hissettirdiklerini hissettirmiyordu. Bu iyi bir şey mi, bilmiyordu. Ne hissetmek istediğine karar veremiyordu ama gözlerinin babasına değdiğinde bunun zorunda olduğunun farkına varacağını biliyordu. O korkunç bakışlar altında ezilmek isteyecekti. O bakışları kendine bir mücevher yapıp gömecekti topraklarına.
"Babam benim gitmemi mi istiyor?" sorduğu soru, hislerini anlatamasa da hissettiriyordu.
Reha kaşlarını çattı ama ardından hızlıca gülümsedi. "Hayır güzellik, sadece babanın biraz dinlenmeye ihtiyacı var." dedi ve durdu. Yalan söylüyordu. Yalan söylemek Reha Akgün için zordu. "Bizde bu süre içinde biraz ders çalışacağız, tamam mı?" son cümlesi ise, toz pembe bir yalandı.
Karmen de onun gibi kaşlarını çattı ama aynı anda başını salladı. Babasına bakamıyordu, göreceği bakışların azabından korkuyordu. "Tamam, babam dinlensin o zaman." dedi masum sesiyle.
Küçük bir çocuğun hayallerini, zihnini kirletmek bu kadar kolaydı işte. Onu kendi kara dünyanıza çekmek bu kadar kolaydı, bembeyaz bir kağıdın üzerine dökülen kırmızı, acı, kanlı bir mürekkep gibi kolayca kirlenirdi.
Reha aklından bunları geçirirken istemsizce gülümsedi karşısında duran masum kıza. Ne acılar sığdırdın bu küçük bedenine güzel kızım, ne hisler doldu taştı bu küçücük yüreğine. diye geçirdi içinden bütün düşüncelerinin arasında.
Yavaşça ayağa kalktığında tekrar elini Karmen'e doğru uzatmıştı. Karmen ise bu sefer sesini çıkarmadan kendisine uzatılan eli tuttu. Ve içinde yine o hislerin kıpırdandığını hissetti.
"Babana sarılmak ister misin?" diye sordu Reha. Karmen ise ne diyeceğini bilemediği için gergince bekledi. İstemiyordu. Kendisine zarar veren o elleri tutmak, sesini duyduğunda saklanmaya çalıştığı o adımların önünde durmak, bembeyaz kalbini kirleten o siyah kalbe başını koymak istemiyordu.
Gözleri babasına kaydığında yüzünde belli belirsiz bir sakinlik vardı. Bu ifadeyi anlayamamıştı. Kızıyor muydu, bilmiyordu.
"Gel kızım." babasının dudaklarından dökülen sözleri idrak etmeye çalıştı zihni. Fakat o düşünürken avucunun içindeki sıcaklık kaydı ve sırtında bir baskı hissetti. Reha onu Agir'e doğru itekliyordu.
Agir ise kollarını hafifçe açtığında Karmen adımlarını çalıştırmaya başladı ve birkaç adım ötesinde duran babasının yanına gitti. Önce ne yapacağını bilemedi. Nasıl sarılmasını gerektiğini bilmiyordu. Çünkü en son annesine sarılmıştı, kollarında sıcaklık hissettiği en son kişi, annesiydi. Ve üzerinden çok uzun zaman geçmişti.
Birden babası eğilerek onu soğuk ve büyük kollarıyla sarmaladı. Çok sıkı sarılmasa da bedeninde onun varlığını hissetmek onu rahatsız hissettirdi. Huzursuzdu. İnsanlar sarıldığında, mutlu oldukları insanları hissederlerdi. Güzel hissederlerdi. Ama Karmen hiç güzel hissetmiyordu.
O da cılız kollarını babasının gövdesine sardığında, Agir başını Karmen'in omzunun üzerinde kulağına doğru çevirdi. "Reha abinin söylediği her şeye, harfi harfine uyacaksın." kulağına fısıldıyordu. Fısıltısı Karmen'in kulaklarını çınlatmıştı sanki. Patlayacaklarmış gibiydi. "Eğer herhangi olumsuz bir şey duyarsam." derken daha da bastırdı ellerini. "Dizlerinin üzerinde bana yalvarırsın." dedi son cümlesini kurarak.
Karmen tehditlerine alışıktı ama bu seferki tüylerini diken diken etmiş, ruhunu dondurmuştu. Yaşlı ruhu ayaklandı ve zihninin derinliklerindeki bir köşke saklandı. O bile oradan çıkmak istemiyordu.
"Tamam baba." diye fısıldadı Karmen de cevap olarak. Babası cevabını duyunca sert elleriyle bastırdığı bedenini serbest bıraktı ve dikleşti. Ve bu sarılmadan sonra Karmen'e bir daha bakmamıştı. Karmen ise gözlerini onun korkutucu duruşundan alamıyordu.
"Gidelim, Karmen." arkasındaki Reha'nın sesini duyunca kendine gelip ona doğru döndü. Reha çoktan elindeki çantayı şoförüne vermiş, o da arabaya koymuştu. İnce parmaklarını tek tek birbirine vurmaya başladı Karmen. Bir yandan da fısıldıyordu. "Bir, iki, üç..." parmaklarına odaklanarak saymak, onu sakinleştiriyor ve dikkatini oraya vermesine neden oluyordu. Bunu fark ettiğinde ise, bu alışkanlığını hiç bırakmamıştı.
Bir eliyle parmaklarını sayarken diğer eliyle Reha'nın eline tutundu. Bu sımsıcak eller, onun buzdan yaşlı ruhunu bile, ürkütmüyordu.
Babasıyla bir daha konuşmadan hızla arabaya bindiler. Şoför, küçük kızdan gözlerini ayırmak istemiyor gibi sürekli onu takip ediyordu. Arabaya bindiklerinde bile gözleri dikiz aynasıyla, yol arasında gidip geliyordu.
Agir onlar arabadayken yaklaştı ve Reha'nın açık camından onlara doğru seslendi. "Umarım, işinize yarar Reha." sözleri Reha'yı sinirlendirmişti.
Tiksintiyle ağzını buruşturdu ve kaşlarını çatarak cevap verdi. "Ondan bir malmış gibi bahsetmekten vazgeç, Agir." dediğinde gözleri bir Karmen'e bir de Agir'e bakıyordu. "O senin kızın." dedi sanki fark etmesini istiyor gibi.
Karmen ise arabanın diğer tarafına oturmuş camdan dışarıyı izliyordu. Gözleri sürekli kimin olduğunu bilmediği evin, camında duran beyaz lalelerdeydi. Bu sokağın, bu hayatın ve bu dünyanın onca kasvetine, kötülüğüne rağmen onlar capcanlıydı. Acı ve kedere karşı savaşıyordu, inat ediyordu sanki. Beyaz laleler onun için, harabe bir evin içinde yeşermeyi bekleyen çiçeklerdi. Beyaz laleler, Karmen'in umuduydu.
Dikkatini verdiği çiçeklere, arabanın hareket etmesiyle bakmayı bıraktı. Başını istemsizce çevirerek Reha'nın olduğu cama doğru baktı. Babası Agir, sanki bir şey kutluyormuş gibi gülümsüyordu.
Reha, camı kapattı ve Karmen'e döndü. Onun da bakışları çıplak kollarına kaydığında gülümsedi. "Soğuğa alışkınsın demek?" dedi sorarcasına.
Karmen aynı tepkiyi vermedi. "Babam alıştırdı." bunu bir başarıymış gibi söylemişti. Reha'nın ise yüzündeki gülümseme yavaşça hüzüne bulaştı ve üzerindeki ceketi çıkararak Karmen'in omuzlarını örttü. "Bazen alışkanlıklarımıza ara vermek, ruhumuza iyi gelir." dedi bunu yaparken.
Karmen ise tepki vermeden camın ötesindeki dünyayı izlemeye devam etti. Araba hareket ederken, yaşadığı bu sessiz ve karanlık sokaktan hatırlamak istediği tek şey, beyaz lalelerdi.
Giriş son... Merhabalarrr, ben Melike daha önce yazmış olduğum kitabımın bölümlerini burada paylaşmak istedim, malum uygulama kapandığından... Umarım beğenirsiniz, bu bir giriş bölümüydü. Lütfen takipte kalınnn. |
0% |