Yeni Üyelik
3.
Bölüm

2. Bölüm-Kritik Sınav

@melikemn

“Kuşkuyla yaşanmaz, kuşkuyla düşünülür.”

-Rene Descartes

💣

Bütün duvarların beyaz ışıkla kaplı olduğu boş, uzun koridorda gidip geliyordum. Sağlık kontrolüne girecektim ve sonrasında sınav başlayacaktı. Her ay yapılan rutin sağlık kontrollerimizin bu sonuncusuydu. Buna sevinmem gerekirdi çünkü doktorlarla da aram pek iyi sayılmazdı ama içimde gram mutluluk yoktu. Korku bütün bedenimi ele geçirmiş beni yiyip bitiriyor ve başka hiçbir duygu seline izin vermiyordu.

Kapı açıldı ve hemşire etrafa bakındıktan sonra beni gördü.

“Gelebilirsin Güneş.”

Asel benimle yaşıttı ve yalnızca birkaç aydır burada çalışıyordu. Tatlı bir kızdı. Hemşire olmak için fazla naif olduğunu düşünüyordum aslında ama kabul etmem gerekiyordu, işini iyi yapıyordu. Eli inanılmaz hafifti ve iğnelerinin vücuduma girdiğini hissetmiyordum bile.

“Nasılsın?” diye sordu ben içeri geçerken. Biraz düşündükten sonra, “Gergin.” Diye yanıtladım onu. “Oldukça.”

Gülümseyerek doktorun odasını işaret etti. “Merak etme. Doktorumuz seni muayene ettikten sonra rahatlatıcı bir iğne yapacağım. Öğrencilerin heyecana dayalı hatalar yapmalarını en aza indirmek için böyle bir uygulama var.”

Şu an ihtiyacım olan şeyin tamda bu olduğunu fark ettiği belliydi. Onu başımla onaylayarak kapıyı tıklatıp içeri girdim. Beni görünce sıkıntıyla derin bir nefes alan yedi yıllık doktorumuz Çınar Bey’in bu tavrına gülmemek için dudağımı ısırdım. Zaten üç günde bir yanındaydım ve artık benden bıktığını gizlemeye dahi lüzum görmüyordu anlaşılan.

Tam ağzını açmıştı ki gözlerini morarmış elime çevirdi. Ardından canından bezdiğini belli eden bir ifadeyle derin bir iç çekti. “Uzuvların senden nefret ediyordur eminim.”

Komik adamdı.

“Bende onlardan nefret ediyorum. Biraz daha dayanıklı olup işimi kolaylaştırabilirlerdi.” Dedim umursamaz bir tavırla. Çınar bey ikinci kez derin bir nefes alıp verdi. Onu gerçekten hayattan soğuttuğumu düşünmeye başlamıştım.

“Eline bakmamı ister misin? Gireceğin bazı testlerde başına bela olabilir.”

Konuşmayarak başımı hayır anlamında, sağa sola sallamakla yetindim. O da ısrar etmeye gönüllü sayılmazdı. Gördüğünüz gibi, bana bayılmıyordu.

Geçip sedyeye oturdum ve beklemeye başladım.

İnsanların benden hoşlanmıyor olmaları işimi oldukça kolaylaştırıyordu. Ortak hiçbir paylaşımımız olmadığı için onlara dair özleyeceğim pek bir şeyim yoktu mesela. Area’dan çıktıktan sonra nerede olacağım önemsizdi. Buradan kaç insanın benimle aynı yerde olacağı da… Birini sevmek yanında bir ton başka sorun getirirdi. Endişe, korku, özlem... Bunu biliyordum çünkü her saniye aklımda yalnızca bu vardı.

Bir.

Hayatımda değer verdiğim insan sayısı birdi ve bu bile beynim patlayacakmış gibi hissetmeme sebep oluyordu. Bu yüzden Area’da yarattığım soğuk ve insancıl olmayan imajdan aslında memnumdum.

Doktor Çınar, hızlıca rutin kontrolleri yaptıktan sonra elime birkaç tüp tutuşturdu. “Asel kanını alacak ve değerlerine bakılacak. Sen aşamaları bitirene kadar sonuçların hazır olur.” Dedi hızlıca. Tekrar masasına dönüp oturdu ve önündeki bilgisayara bir şeyler yazmaya başladı. Aniden benim varlığımı tamamen unutmuş gibiydi. Muhtemelen son seansımızı da atlattığı için şükrediyordu.

Sözlerine karşılık beklemediğine kanaat getirerek sessizce odadan çıktım ve hemen ardından Asel’le göz göze geldim. “Al bakalım bunlar senin.” Dedim tüpleri uzatarak. Elini sırtıma koyup beni yönlendirdi. “Gel şöyle.”

Koltuğa oturup ceketimi çıkardım ve bluzumun kolunu kıvırdım. “Nasıl hissediyorsun?” diye sordu Asel.

Berbat hissediyordum ama tabi ki bunu onunla paylaşmayacaktım. Yine de iyi hissetmediğimi düşündüğü için bu soruyu sorduğunu zaten biliyordum.

“Üç saniye sonra koluma iğne sokup kanımı alacağın için mükemmel hissediyorum Asel.” Dedim alaylı bir tonlamayla. Gözlerini devirdi. “Sınavı kastetmiştim Güneş.” İnsanlarla sohbet etmeye, kendimi anlatmaya çok alışık değildim. Buraya geldiğimde Asel’le kısa konuşmalarımız oluyordu elbette ama bunlar hep üstün körüydü ve hiçbiri benimle ilgili değildi. Bu yüzden şu an ona duygularımı açmak kolay görünmedi.

Hem, ne gerek vardı değil mi?

“Sıradan. Herkes gibi işte.”

Bana inanmadığı bakışlarından belli oluyordu. Yine de uzatmadı. “Biliyor musun bence seninle çok iyi anlaşırdık. Daha sosyal bir ortamda karşılaşmış olsak mesela.” Dedi. İlginçti. Ayaz’dan başka kimsenin bana arkadaşça davranacağını düşünmezdim ama Asel’in kibar ve samimi tavırları karşısında savunmasız kalmıştım. İçimden ona karşı ters bir söz söylemek ya da onu kendimden uzaklaştırmak gelmiyordu. Galiba onu önemsiyordum ve bu ihtimali düşünmek az daha kalp krizi geçirmeme sebep olacaktı.

“Heyecanımı yatıştırmak için konuyu değiştiriyorsun. Çünkü titrediğimi görüyorsun.” Bakışlarımı onun yüzünde gezdirdim. Mavi gözleri kısıldı. Tek eliyle omuzlarına dökülen sarı saçlarını kulağının arkasına attı. Ardından da gizli bir iş yaparken yakalanmış gibi dudağını ısırdı. O elindeki iğneyle bana damar yolu açarken zafer kazanmış bir edayla gülümsedim. “Beni hafife alıyorsun Asel. Hayatımın dörtte üçünü eğitimde geçirdim. İnsanlarla ilgili çok fazla şey biliyorum.”

Birinci tüpü eline alırken başını salladı. “Teoride evet.” Dedi. Birinin yalan söylediğini anlamak için pratiğe ihtiyacım mı vardı ki? Psikoloji, iletişim, beden dili ve sosyal psikoloji derslerini tam üç yıl almıştım. Bu konuda öğrenecek pek bir şeyim kalmamıştı bence.

Asel son tüpü de doldurduktan sonra damar yolunu kapattı. Tam ayaklanıyordum ki aceleyle beni durdurdu. “İğne.” Yutkundu. “Sakinleştirici iğne yapacaktım ya.” Sesi tereddütlüydü. Ne kadar aksini iddia etse de herkes gibi o da benimle konuşurken tedirgin oluyordu belli ki. Benim için yabancı bir tepki değildi ancak bunu düşünmek moralimi bozdu. Sadece, “Tamam.” Demekle yetindim tekrar yerime oturarak.

“Kusura bakma. Sabahtan beri sürekli birileri gelip gidiyor. Büyük gün sonuçta. Kafam biraz dağıldı.” Aynı gün içinde onlarca insanla muhabbet etmek zorunda kaldığımı düşündüm. Muhtemelen daha iki saat geçmeden kendimi pencereden atmış olurdum. “Sorun yok.” Dedim omuz silkerek. “Çok haklısın.”

İğneyi koluma batırırken hafif bir acı hissettim. Asel derin bir nefes alıp geri çekildi. “İşte bu kadar.” Doğrulup iğneyi çöpe attı. “Çok şey başaracaksın Güneş.” Diyerek kapıyı açtı. “Çünkü sen çok güçlü bir kızsın.”

Beni bu kadar az tanıyarak nasıl hakkımda bu kadar çok yorum yapabildiğine şaşırmıştım doğrusu. Herkesin hakkımda bir fikri vardı ancak hangisinin gerçek ben olduğuna, kendim bile karar veremiyordum. Belki de insanların beni tanımaları için önce benim içimdeki Güneş’le tanışmam gerekiyordu.

Asel’e cevap vermedim. Nasıl bir cevap vermeliydim, açıkçası pek bilmiyordum. Daha önce Ayaz’dan başka kimsenin hakkımda iyi bir şeyler söylediği olmamıştı ve bu konuda biraz acemiydim.

Odadan çıktıktan sonra boş olan koridorda kafamda binlerce düşünce eşliğinde yürümeye başladım.

Çember’in gerçek anlamda içinde olmayı istiyordum ancak bunun sebebi diğer herkes gibi bu sisteme veya başkana hayran olmam değildi. Meraklıydım, şüpheciydim ve birazda korkularımla yüzleşmenin peşindeydim. Hayatım boyunca aradığım tüm gerçeklerin orada olduğunu biliyordum. Neden Minus’ların bir tanesiyle bile tanışamadığımızı öğrenmeliydim mesela. Ya da onların Area’dan mezun olduktan sonra ne yaptıklarını? Aranya’da başarısız olmanın bedelinin ne olduğunu bilmek, başarısız olma ihtimali olan insanların hakkı değil miydi? Benimle sınava girecek yüzden fazla kişi vardı. Dahası bu sınavlar her sene yapılıyordu. Şimdiye kadar binlerce kişi Area’dan mezun olmuştu. Geleceğimizdeki üçüncü seçenekten de haberdar olmamız gerekmez miydi?

Aklımdan geçenleri, eğitmenlerimizden biri duysa kim bilir bana bu defa nasıl bir ceza verirlerdi?

Birkaç dakika sonra yazılı sınavın yapılacağı bölümlerin önüne ulaşmıştım. Beklememiz için duvar kenarlarını koltuklarla kaplamışlardı ancak sanırım sonlara kaldığımdan olsa gerek oturacak boş bir yer bulamadım. Tam karşımda yan yana altı farklı kapı vardı ve ben üçüncü salonda sınava girecektim. Area’nın bu bölümüne çok fazla gelmezdik. Sadece yılda bir kez yapılan yazılı sınavlar için uğrardık o kadar.

Bulduğum ufacık bir boşluğa sırtımı yasladım. Herkes birbiriyle sohbet ediyordu ve ortamda tahammül edilemez bir gürültü vardı. Ayaz’ı bulabilmek için etrafa göz attım ama sanırım daha gelmemişti.

“Güneş?”

Kime ait olduğunu bilmediğim bir ses duyunca kafamı o yöne çevirdim. Yüzü tanıdık olan ama adını hatırlayamadığım esmer oğlana baktım. Manasız gözlerimi üzerine diktiğimi fark edince şaşırdı. “Ayaz’ı arıyordum da. Burada göremedim. Sana sormak istedim.”

Ah, Ayaz ve yersiz arkadaş edinmeleri…

“Tabi bana soracaksın. Çünkü ben onun bekçisiyim.” Son cümlemde sesim sertleşince irkildi. Benden korkuyor muydu?

“Aranızdan su sızmıyor ya hani. Bileceğini düşündüm.” İmalı sözleri üzerine ona yumruk atmak çok eğlenceli olurdu ama elimin yumruk atamayacak durumda olduğunu hatırlayıp sakinleştim. Bu kadar şiddet yanlısı olmamın Area’dan çıktıktan sonra başımı belaya sokacağından neredeyse emindim.

Az ilerde Ayaz’ın bize doğru yaklaştığını görünce dikkatimi oğlanın üzerinden çektim. Daha fazla beni sorguya çekemeyeceği için ikimizin de memnun olduğu ortamda oluşan ürpertici havadan anlaşılıyordu. Ayaz yanımıza gelirken yüzünde yarı şaşkın bir gülümseme belirdi. “Bak geliyor işte.” Dedim oğlana bakmadan. Homurdandı. Hah. Sanki ben saatlerce burada durup onunla sohbet etmek için can atıyordum.

Bakışlarımı Ayaz’a diktim. “Seni sordu.” Dedim hızlıca.

“Neden?” gözleri oğlanın üzerine döndü. “Bir sorun mu var Burak?”

Tabi ya. Adı Burak’tı.

“Laboratuvarda seninle eşleşmişiz. Önceden birkaç fikir alışverişi yaparız diye düşünmüştüm.” Diyerek benden uzaklaşmaya başladı Burak. Ayaz’da bir şey söylemeden çaresizce onu takip etti. Onlar az ilerimde hararetli bir konuşmaya dalarken etrafı izlemeye koyuldum. Acaba ben kiminle eş olmuştum? Umarım öncesinde canını sıktığım biriyle yan yana gelmek zorunda kalmazdım. Birden Ayda veya Pars’la çalışmam gerekebileceği aklıma geldi. Herhâlde bu kadar insan varken payıma ikisinden biri düşmezdi. Dün yarım kalan işimizi tamamlama peşinde değildim ancak açıkçası karşılaştığımızda sakin kalabileceğimi de söyleyemezdim. Olayı hiçbir eğitmenimiz duymamıştı. Bu yüzden son gecemizde ceza almamıştık. Bunun için şükrediyordum ancak söylediklerini de aklımdan atamıyordum. Mükemmel bir öğrenci, arkadaş veya insan olmayabilirdim ama hiçbiri de öyle değildi zaten. Ayaz’ın benimle olan ilişkisini sorgulamak kimseye düşmezdi.

Ah. Keşke Ayda’yla daha çok dövüşme şansım olsaydı da ona olan sinirimi bir nebze daha azaltabilseydim. Onunla daha öncelerde de birkaç sürtüşmemiz olmuştu ama hiç böyle bir kavgaya dönüşmemişti. Genelde bana derste sataşırdı ve belki de bunun için eğitmenlerimiz bizi özellikle ringe birlikte çıkarmamıştı. Bunca sene içinde iki kez falan karşı karşıya geldiğimizi hatırlıyordum o kadar.

Area’da eğitmenlerimizin çoğunluğu Kulmen’di ve her zaman sert ve soğuk görünürlerdi. Bu yüzden kiminle dövüşmek istediğinizi seçmek öte dursun, merhaba demeye dahi cesaret edemezdiniz. Onlar ne derse, sorgusuz sualsiz yapmak zorundaydınız. Sırf çok fazla soru soruyorum diye kaç defa ceza aldığım bile olmuştu.

Ayaz’ın Burak’la olan konuşması sona ermiş olacak ki bana doğru hareketlendi. Bende kafamdaki olumsuz düşüncelerden uzaklaşıp ona gülümsedim. Benim yüzümün aydınlandığını görünce dudağının kenarı hafifçe yukarı kıvrıldı. “Seni görmeden içeri gireceğimi düşünmedin değil mi?”

Düşünmemiştim…

“Benim şans öpücüğüm olmadan hiç şansın yok ki.” Dedim bilmiş bir tavırla.

Suratındaki tebessüm genişledi ve sol yanağındaki gamzesi ortaya çıktı. Ela gözleri parlıyordu ve bunun sebebinin ben olduğumu biliyordum.

Onunla aramızdaki ilişki çok farklıydı. Area’da sevgili olduğumuzu düşünenler vardı ama öyle değildi. O kadar basit değildi. Aramızdakilere hiçbir zaman bir isim koymamıştık. Koymamızı gerektirecek bir adım dahi atmamıştık birbirimize. Sadece hep çok yakındık. Sanki birlikte var olmuş, birlikte yok olacakmış gibi…

“Heyecanlı görünmüyorsun.” Dedi saçlarımı karıştırırken. Bu defa ona engel olmadım çünkü bununda son olabileceğinin farkındaydım.

“Öyleydim ama saçma düşüncelerim onun önüne geçti.” Omuz silktim. “Ve ne olduğunu bugünden sonraki ilk görüşmemizde sana anlatacağım.” Şu an bunları konuşacak kadar zamanımız kalmadığını biliyordum.

Kolunu omzuma attı. “Anladım. Kafamı karıştırıp bir rakibinden kurtulmaya çalışıyorsun demek.” Dedi. Ona gözlerimi devirdim ama umursamadı ve “Güzel taktik.” Diye ekledi. Güldüm. “Sohbetimizin yarıda kesilmesini istemiyorum o kadar.”

“Biliyorum baş belası. Şu an konuşmamız gereken tek şey Area’dan çıktığımızda neler yapacağımız.”

O kadar uzun zamandır buradaydık ki, dışarıda nasıl bir hayat olduğunu çoğumuz hatırlamıyorduk. Ayda bir Çember’in özel servisleriyle Patara’da gözleme çıkardık ama sürekli görevlilerin kontrolünde olurduk ve insanlarla aramıza belirli bir mesafe koyulurdu. Haftada bir kez de Çember’in belirli bölümlerinde dolaşmamıza izin veriyorlardı. Bahçe’ye çıkabiliyor, birkaç kedi sevip, ağaç gölgesinde oturabiliyorduk ve bu bizim için dünyada sahip olabileceğimiz en değerli şeydi. Şimdi önümüzde bizi bekleyen şey ise bunun kat kat fazlasıydı.

Gerçek bir hayatımız olabilirdi. Aranya’yı keşfedebilir, orada yaşayan insanları tanıyabilirdik. İçinde bulunduğumuz düzeni gerçek manada çözebilirdik.

Başarırsak…

“Bunu da daha sonra konuşmaya ne dersin?” diye önerdim. Sonra da konuyu değiştirmek için aklıma gelen daha az moral bozucu ve geleceği düşünmek zorunda kalmayacağımız bir soru için, beni cevaplamasına izin vermeden devam ettim. “Sağlık kontrolü nasıldı?”

Ayaz çok anlamsız bir soru sorduğumu düşündüğünü ima eder gibi kaşlarını kaldırdı. “Her zamanki gibi.”

Omuz silktim. “Sakinleştirici iğne falan yapıldı ya. İyi oldu değil mi? Açıkçası tamda böyle bir şeye ihtiyacım vardı.” Dedim. Muhtemelen saçmalıyordum. Ona bir gün gerçekten içimden ne geçiyorsa söylemek istiyordum ancak her zaman kötü ihtimaller üzerine düşünen bir insan olmuştum. Eğer konuşursam içimdeki karamsarlığımı ona da yansıtmaktan korkuyordum.

Bu defa bana daha da inanamaz bir ifadeyle baktı. “Bana iğne falan yapılmadı ki.”

Beynim bu cümleyi birkaç saniye evirip çevirdi.

Asel’in herkese yapılacağını söylediği iğne, neden Ayaz’a yapılmamıştı?

“Sen mi istemedin?” diye sordum. Onun böyle şeylere ihtiyacı yoktu sonuçta. Zaten her zaman sakin ve kendinden emin olurdu. Muhtemelen Asel iğneden bahsettiğinde, alay etmişti.

“Kimse bana böyle bir tercih sunmadı. Güneş iyi misin?”

Pekâlâ.

Sanırım bilmediğim bir şeyler oluyordu ve ben bilmediğim şeylerden nefret ederdim. Asel’in iğnesi sandığım gibi sakinleştirici değilse neydi ve Ayaz’ın bundan haberi dahi yoksa neden bana herkese yapılacağını söylemişti? Keşke başkalarına da sorabilecek vaktim olsaydı.

Sınav salonlarının kapılarının açıldığını haber veren anonsu duyunca konuşmamız yarıda kesildi. Umarım onunla başka konuşmalarda yapabilecek zamanı bulabilirdik.

Ayaz hızlıca bana döndü. İlk defa onun da yüzünün endişeli olduğunu gördüm. İçten içe ayrılacağımızı hissediyor gibiydi ama bunu asla dile dökmüyordu. “Yarın, tekrar karşılanana kadar şunu aklında tutmanı istiyorum Güneş.” Sıcak dudaklarını anlıma yasladı ve bana sarıldı. “Seni seviyorum.” Dedi şefkat dolu sesiyle.

Benim ona karşılık verecek zamanım olmadı çünkü kelimeleri ağzından döküldüğü anda kapıların açılmasıyla etraf kalabalıklaştı. İçeriye girmeye çalışan insanların arasında kaldık ve istemsizce birbirimizden uzaklaştık. Son kez kafamı ona çevirdim ve onun da uzaktan bana baktığını görünce dudaklarımı oynattım. “Bende seni seviyorum.” Sonra da kalbimde kalan ince sızıyla birlikte, sınava gireceğim salona yöneldim.

Salonda yirmi kişiydik. İçeridekilerin çoğunun ismini anımsamıyordum ama o an gelen ani bir dürtüyle, “Bol şanslar arkadaşlar.” Dedim. Şaşkınlıkla bana çevrilen on dokuz çift göz karşısında ise saniyesinde konuştuğuma pişman oldum.

Birkaçı “Sana da” deme nezaketini gösterdi. Kalanlar ise kendi kendilerine söylenerek önlerine döndü. İnsanların bana böyle davranması yabancı olduğum bir durum değildi ama ilk defa canımı sıktı.

Kulmen olan eğitmenlerimizden ikisi içeri girdi ve ellerindeki tabletleri bize dağıtmaya başladılar. Kafamın içinde dolaşan o kadar çok düşünce vardı ki bulunduğum ortama ayak uyduramıyordum. Ekrandaki sayaç geriye doğru akıyorken, Ayaz’ın bakışları zihnime süzüldü. Onu son kez görmüş olabileceğim fikri kalbimin teklemesine sebep oluyordu. Güçlü durmam gerektiğini, kendim için olmasa bile onun için buradan en iyi şekilde çıkmam gerektiğini biliyordum ama bir türlü o inancı içimde bulamıyordum.

Bu defada Asel’in sözleri aklımda belirdi. Benimle ilgili anlamsız bir şekilde çok fazla şey biliyordu ve bunu o an yeterince sorgulamamış olmama kızdım. Tüm bunları düşünmek için çok yanlış bir zamandı ama kendime engel olamıyordum. Gözümün önünde akıp giden sayılara odaklanamıyordum.

10.. 9… 8…

Ortada sebebi belirsiz bir iğne vardı ve belki de ne olduğunu öğrenme şansım dahi olmayacaktı. Sadece Ayaz’a söylemeyi falan unutmuşta olabilirdi gerçi. Çok yoğun olduğum için kafam dağınık demişti. Bunun aklından çıkması şaşılacak bir durum değildi. Neden her şeyi bu kadar düşünmek ve irdelemek zorundaydım ki? Bu huyumdan nefret ediyordum!

7…6…5…

Burada on beş yıl geçirmiştim. Nasıl veya neden olduğu şu an önemsizdi. Onca sene sonra bende herkes kadar başarılı olmayı hak ediyordum. Asel’i veya Ayda’yı aklımdan çıkarmam gerekiyordu.

4… 3… 2…

Şey… Birde Ayaz’ı…

1…

Pekâlâ, bugünü sorunsuz atlatırsam, her şeyi çözecektim. Sonuç ne olursa olsun en azından ben elimden geleni yapacaktım.

0.

Önümde sorular belirince kusacakmış gibi hissetmekten kendimi alıkoyamadım. Yıllardır tekrar tekrar gördüğüm her şey önümdeydi ve ben hepsini biliyor ama kımıldayamıyordum.

Başımı ellerimin arasına aldım. Tek ayağımı kesintisiz sallıyor, parmaklarımı sırayla anlıma vuruyordum. Ah… Hadi ama. Yıllarımı burada geçirmiştim. Herkes yapıyorsa, bende yapabilirdim. Bu düzene güvenmiyor olmam, ona yenileceğim anlamına gelmezdi.

Ne kadar yetenekli olduğunun farkında değilsin…

Ayaz… Nasıl her fırsatta düşüncelerimin arasına sızmayı başarıyordu? Onu hayal kırıklığına uğratamazdım. Üstelik bir bilinmezliğe sürüklenmeye hiç niyetim yoktu. Söylediği gibi içimde bir yerlerde daha yetenekli bir Güneş varsa, onu ortaya çıkarmak için bundan daha iyi bir zaman olamazdı.

Derin bir nefes alıp kendimi toparlamaya çalıştım. Gözlerimi ilk sorunun üzerinde gezdirdim. Başlangıçta algılamam için üç kez okumam gerekti ancak yapabildiğimi fark edince kendime güvenim arttı. Birkaç soru sonrasında ise her şey çok daha kolaydı.

İki saat geçti ve tüm sorular bittiğinde, beklediğim sonuç hiç de fena değildi. Bundan sonrası çok daha zordu ancak ben daha sakindim. Üstelik iğnenin bedenimde bir değişiklik yarattığı falanda yoktu. Belki de ben fazla paranoyaktım. Garip bir şekilde böylesine inanmak daha iyi hissettiriyordu.

İlk aşamayı bitirmiş olmanın verdiği rahatlamayla salondan ayrılırken sonrasının koca bir felakete dönüşebileceğini söyleyen iç sesimi susturmaya çalışıyordum.

💣

Loading...
0%