Yeni Üyelik
24.
Bölüm

2. Kitap (Zaman Çukuru)-Giriş

@melikemn

🔥

Öfkeli adam; kalabalığın biraz uzağında, yağan yağmurun ıslaklığına rağmen oldukça sıcak olan toprak zeminin üzerinde bağdaş kurmuş oturuyordu. Gözlerini fısıldaşıp duran arkadaşlarına dikmiş, ahmaklıkları karşısında suratını ekşitmekten ötesine gidememişti. Onlara akıl vermeyi bırakalı çok olmuştu. Evrenin düzenine meydan okumanın bir sonuç doğurmayacağını yüzyıllar önce fark ettiğinde, bunu arkadaşlarına da ispatlamak için çok çaba harcamıştı ancak ne yazık ki diğerleri onun gibi değildi. Bir hiç uğruna çaba harcamaktan zevk alıyorlardı sanki ve önlerindeki sonsuz ömrü tek bir amaç için heba etmekten çekinmiyorlardı.

Kafasından geçen düşünceleri omuz silkerek yanıtladı adam. Ne halleri varsa görebilirlerdi. O kısılıp kaldıkları bu canlı mezarında, ölmenin bir yolunu bulana kadar hepsinden uzakta yaşamayı sürdürecekti.

“Samuel!” diye bağırdı sarışın kadın. Her zamanki gibi onu duymazlıktan geldi adam. Onlardan uzakta oturmaktan memnundu ve bu yeni bir haber de değildi aslında Sarmenler için ama kadın onun için çabalamaktan hiç vazgeçmemişti. Adımlarını hızlandırdı. Diğerlerinden uzaklaşıp, soluğu âşık olduğu adamın yanında aldı.

“Sarsıntıyı hissetmedin mi?”

Adamın boş bakan mavi gözleri kadının kahverengi gözleriyle çarpıştı. “Hayır Deren. Çünkü muhtemelen yine bunu uyduruyorsunuz.”

Deren başını hayır anlamında sağa sola salladı. “Bu defa gerçek. Bir şeyler oluyor. Gel benimle. Hissetmezsen istediğin kadar kızabilirsin.” Usulca elini uzattı Samuel’e. Samuel ise hiç kıpırdamadan durmayı sürdürdü. “Neden pes etmiyorsun? Tüm bu umut dolu dünyanızdan tiksindiğimi fark etmen için ne yapmalıyım daha?” diye sordu ifadesiz yüzünü hiç bozmadan.

Ne kadar zaman geçtiğini bile hatırlamıyordu Deren ancak ona olan aşkı bir gram dahi sönmemişken, ne diye onun için çabalamaktan vazgeçecekti ki? Tarih tekerrürden ibaretti. Elbet buraya kapandıklarında olduğu gibi, bir gün buradan çıkacakları kadar büyük bir enerji doğuracaktı evren ve o gün geldiğinde Samuel onu eskisi kadar çok sevecekti. “Sen peki? Sen neden bu kadar inatçısın? Sadece kalkıp benimle iki adım yürüyecek, ağaçtaki hareketliliği izleyeceksin. Ölmezsin ya!” sona doğru yükselen sesi kendisini de şaşırtmıştı ama pişman değildi. Samuel bazen gerçekten onu çıldırtacak noktaya getiriyordu.

“Anlamadığında bu. Ölmek istiyorum ben.” Diyerek yanıtladı onu Samuel en soğuk tonlamasıyla. Öfkeyle dişlerini birbirine kenetledi Deren. “Şansına küs o zaman. Çünkü bu asla gerçekleşmeyecek!” Yüzyıllar geçmişti. Nasıl oluyordu da hala aynı düşünebiliyor, aynı inadı sürdürebiliyordu aklı almıyordu. Ona olan aşkının kendi laneti olduğundan emindi artık. Yoksa bu sonu gelmez çekişmenin başka açıklaması olamazdı.

“Git ve olmayan enerjinin tadını çıkar.” Dedi Samuel. “Belki yeteri kadar yalvarırsanız Abasis size acır.” Ayağa kalkıp, tersi yöne yöneldi. “Beni rahat bırak.” Yavaş ancak büyük adımlarla uzaklaşırken, arkasına dönüp bakmadı. Bir zamanlar deliler gibi sevdiği kadına karşı yaşadığı bu duygusuzluk onu da bazen şaşırtıyordu ancak kendini kapana kısılmış hissederken ve bunun bir sonu olmadığını bilirken nasıl mutluluğu seçebilirdi ki? Kendini tanrı sanan bir büyücünün iki eline bağlı hayatını nasıl bir lütuf gibi yaşamayı sürdürebilirdi?

Ölmeliyim. Diye düşündü bir kez daha. Diğer dünyalarla aralarındaki duvarlardan nefret ettiği için değil, Her şeyin o bencil büyücünün istediği gibi olamadığını göstermek için belki de… Öfkesi arkadaşlarına da değildi. Deren’e de… Onun öfkesinin tek bir sahibi vardı.

Abasis…

Gökyüzü bir kez daha yağmur damlalarını serpmeye başladığında derin bir nefesi ciğerlerine doldurdu.

Bir gök gürültüsü duyuldu. Ardından şimşek çaktı. Bir anda her yer karardı. Durdu Samuel. Aklının almadığı bir koruma güdüsüyle az önce sırtını döndüğü Deren’e baktı. Hala bıraktığı yerde dikiliyor, gidişini izliyordu. Güneşin çekip gittiği ve kara bulutların esir aldığı Sarmen Adası’nda çok sık yağmur yağardı ancak pek şimşek çaktığına şahit olmamışlardı.

Deren koşar adımlarla bir kez daha Samuel’in yanına ulaştı. “Bir gariplik var.” Dedi sorgularcasına. Gözleri sevdiği adamınkilerle buluştuğunda uzun zaman sonra orada öfke dışında bir şeyler bulabilmişti. Sevgi ya da mutluluk değildi ama sonuçta farklı bir duyguydu.

Şaşkınlık.

Bulutların arasından süzen beyaz bir ışık ikisinin ortasında patladı. “Neler oluyor?” diye sordu Samuel inanamayarak. Beyaz hep onun rengiydi çünkü ama yine de konduramamıştı. “Söyledim sana.” Dedi büyük bir özgüvenle Deren. Hemen önlerinde ışıktan bir kapı belirdiğinde Samuel’in uzun zaman sonra gülümsediğini gördü. “Gidip diğerlerine haber vereyim!” diyerek hareketlendi ancak Samuel kadının eline yapıştı. “O kadar vaktimiz olmayabilir. Büyü bittiğinde geçit yok olabilir.”

Kafası karışmıştı Deren’in. Birlikte yüzyıllardır umut ederek beklediği arkadaşlarını geride bırakmasını mı istiyordu yani? Bu… Bencillik olmaz mıydı?

“Ama…”

Samuel, Deren’e döndü. “Benimle geliyor musun? Gelmiyor musun?”

Bir seçim yapması gerekiyordu kadının. Yıllardır hiç vazgeçmeden çabalayıp durduğu adamla mı gitmeliydi yoksa birlikte mücadele ettiği arkadaşlarının yanında mı olmalıydı? Stresle iç çekti. Ardından Samuel’in gökyüzü mavisi gözlerine baktı. Ona olan aşkı, bu evrendeki her şeyin üstündeydi. Herkesin de aynı zamanda…

“Tamam.” Dedi tereddüt etmeden. “Hadi gidelim.”

🔥

Loading...
0%