@melikesayin
|
Güneşin doğuşunu izledim bir süre. Gecenin sonsuza dek sürecekmiş gibi duran zifiri karanlığına karşı usul usul doğan ve etrafı aydınlatan o cılız ışığı. Miray koltukta konuyla ilgili araştırma yaparken uyuyup kalmıştı. Çınar odasına gittiğinden beri sesi çıkmıyordu, ki büyük ihtimalle o da uyuyordu. Tek başıma Miray'ın ilk geldiğimde dışarı baktığı pencerenin önünde tahminimce iki saatten fazladır oturuyordum ve vücudum hareketsizlikten ötürü artık hissedemediğim bir taş yığınına dönüşmüştü. Sanırım beni buradan kazıyarak almaları gerekecekti. Kendi kendime söylediğime gülerken hala kafamda dönüp duran konular bir hayli canımı sıkıyordu. Burada oturduğum süreden bu yana tek yaptığım o hesaptaki kişiyle iletişim kurup kurmamak arasında gidip gelen düşüncelerimin karmaşasını dinlemekti. Düşüncelerimin kendi başına bir hükmü olmadığını fark edip olaya el atmaya karar verdim. Yoksa ilerleyen süreçte bu karmaşalar kaosa dönüşebiliyordu. Hiç insanın düşünceleri birbirleriyle savaşır mı? Benim düşüncelerim bunu yapmayı bir an olsun kesmiyorlardı. Telefonumu büyük bir endişe ile elime alıp Miray'ın bana gönderdiği linkten hesabı açtım. Nasıl olur da beni takip ediyor olmasına rağmen hiç böyle bir hesabın varlığını fark edememiştim anlayamamıştım. Bir süre hesabın mesajlarında vakit geçirip ne yazmam gerektiğini düşünürken gözümün önünde parlayan ampul ile mesajlardan çıkıp hesabın sayfasına geri döndüm. Profilde hesabın kuruluş tarihini görebileceğimiz bir kısım vardı. Kısa süreli bir araştırmanın ardından bulmanın haklı mutluluğuyla gülümsedim. Hesap bundan iki yıl önce kurulmuştu. Geçirdiğim kısa süreli şokun ardından kesin olarak mesaj atma kararı almıştım. Eflal-) "Kimsin?" Yazıp gönderdim. Bu saatte mesajımı göreceğini düşünmediğim için telefonu yanıma bırakıp oturduğum koltuğa uzandım. "Hayat'ı kendi ellerinle gömdün, şu an içinde sulamaya başladığın çiçekleri bir bir kendi ellerinle koparacaksın." İçimde benim haricimde yaşayan dört kişi daha olduğunu düşünüyordum. Bir yanım benden nefret ederken bir yanım onunla savaşacak kadar çok seviyordu beni. Bir taraf çok çocuksu iken onu durdurmaya çalışan ölü bir tarafın ağırlığında eziliyordu. Telefonumdaki titreme ile gözlerimi araladım. Oizzys-) "Uzun zamandır bu anı bekleyen birisi." Gelen mesajla bir süre bakıştım. Titreyen ellerimle ekranı yukarı kaydırıp mesajı açtım. Ne cevap vereceğimi bilmiyordum bu yüzden üzerinde çok düşünmek yerine bu olayı direkt olarak çözmeyi hedefledim. Eflal-)"Benden ne istiyorsun?" İçimdeki heyecana kendi kendime lanetler savururken telefonun ekranını kapatıp cevap beklemeye başladım. Çınar'ın söylediklerini bir süre düşündüm. Ya ben yanılıyorsam ve Çınar haklıysa? Şayet söylediği gayet mantıklıydı. Filmin ortasında orada çalışan biri neden işini yarıda kesip çıksın ki? "Bak Eflal, seni tanımıyorum lakin en azından bugün başına bir şey gelmeden güvenilir bir yere ulaşman konusunu kafama takmış durumdayım." Sözleri de tanımadığı bir insan için çok fazla samimi türdendi. Neden tanımadığı bir insanın başına bir şey gelip gelmeyeceğini önemsesin ki? Parka gittiğimde de benim dönmemi beklemesi oldukça ilginçti. Bir süre Devran ile olan anları tekrar tekrar düşündüm. Telefonumu düzenli aralıklarla elime alıp mesaj gelip gelmediğini kontrol ediyordum ancak ne görüldü vardı ne de yeni bir mesaj. Karşıdaki kişinin uyuduğunu düşünerek ben de bir süre gözlerimi kapattım lakin bu gece uyuyamayacağım kesin bir gerçekti. Saat ilerledikçe yüzüme vuran güneş ışığının rahatsızlığıyla yerimden kalktım. Saat çoktan 07:30 olmuştu bile. "Miray, uyan derse geç kalacaksınız." Uzanıp yandaki koltuktan kolunu dürttüm. Ne kadar derin bir uykusu olduğunu Çınar'dan duymuştum. Bu yüzden onunla vakit kaybetmeyip Çınar'ın odasını bulmak için salondan ayrıldım. Yukarıya doğru çıkan merdivenlere ilerleyip üst kata göz attım. Karşılaştığım manzarayla gülmemek adına dudaklarımı birbirine bastırdım. Yukarıda toplamda 4 oda vardı ve kapıların her biri farklı renktelerdi. Uzun ve geniş koridorda yürürken kendimi gökkuşağının ortasından ilerliyormuş gibi hissediyordum bu da içimde bastırdığım gülme isteğini daha da tetikliyordu. Mavi renkli kapının Çınar'ın odasına ait olduğu düşüncesiyle kapıyı çalıp seslendim. "Çınar?" Bir süre ses gelmesini bekledim fakat gelmedi. Kapıyı birkaç kez daha tıklattım fakat ses önümdeki odadan değil arkamdan geldi. Geriye dönmemle zor tuttuğum kahkahamı patlattım. "Ne oluyor ulan sabah sabah?" Çınar üzerinde turuncu pijamaları ile pembe kapıyı açıp söylenerek dışarı çıktı. "Günaydın prenses." Gülerek zar zor kurduğum cümleyi anladığından bile şüpheliydim. Bir süre bana ardından pijamalarına bakıp sanki çıplakmış gibi ellerini önüne siper etti. "Eyvah, yakalandık." Dedi aynı benim gibi gülmeye başlarken. "Tam daha fazla şaşıracağım ne olabilir derken bir fazlasıyla karşılaşıyorum gerçekten." Kendimi biraz olsun toparlayıp girdiğim gülme krizini sonlandırmaya çalıştım. "Seni burada görmeyi beklemiyordum sadece." Dedi zaten dağınık olan saçlarını daha fazla dağıtırken. O sırada bir süre Çınar'ı izleme fırsatı buldum. Uykulu ve şişmiş gözleriyle oldukça tatlı bir çocuktu aslında. Yakışıklı olduğu gerçeği de göz ardı edilemezdi tabii. "Derse geç kalıyoruz, Miray'ı uyandıramadım." Yüzünde oluşan sinsi sırıtışla ne yapmak istediğini az çok anlayabiliyordum. Odasına girip masasının üzerinde duran bir bardak dolusu suyu eline alıp geri döndü. "Bu arada çaldığın kapı Miray'ın odasının kapısı." Merdivenlerden aşağı koşar adımlarla inerken bir şey söyleme fırsatı bulamamıştım. "Kaç kızım, savaş çıkacak." Henüz iç sesim cümlesini tamamlayamadan aşağıda duyulan Miray'ın çığlığı ile avucumu alnıma hafifçe vurdum. Kavga Çınar'ın üzerime doğru son hız koşup arkama saklanması ve Miray sakinleşene kadar orada kalmasıyla sonuçlandı. Miray bir süre sonra pes edip hazırlanmaya gitti, biz de Çınar ile onu beklerken atıştırmalık bir şeyler hazırladık. Sabah kahvaltı alışkanlığım olmadığı için Çınar bana kocaman bir bira bardağında kahve yapıp vermişti. "Korku filminden fırlamış gibi görünüyorsun, hiç mi uyumadın?" Kahvemden büyük bir yudum aldım. "Uyumadım." Saçlarımı geriye doğru ittim. "Çünkü bizim meşhur gizemli kişimize mesaja attım." Gözlerini kocaman açıp karşımdaki sandalyeye oturdu. "Kim olduğunu anlayabildin mi?" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Çok kısa bir konuşmaydı, sonrasında cevap vermedi." "Eninde sonunda kim olduğunu bulacağız, biliyorsun değil mi?" Gülümsedim. "Umarım." Kulağıma dolan Miray'ın ıslığıyla başımı kapıya çevirdim. "Senin için odaya kıyafet hazırladım, onları giyebilirsin istersen." Masanın etrafından dolaşıp tezgaha yaslanarak Çınar'ın onun için hazırladığı kahveyi eline aldı. Bir süre kahvemi yudumlayıp bu gizemli kişiden gelecek mesajı düşündüm. Sonunda hüsrana uğramak istemiyordum, bu yüzden içimde oluşan her bir umut parçasını ellerimle öldürüyordum. Ayağa kalkıp bardağımı tezgahın üzerine bıraktım. "Ben de üzerimi değiştireyim, çıkalım." Çınar başını salladı. Üst kata çıkıp olabildiğince hızlı şekilde Miray'ın yatağın üzerine bıraktığı kıyafetleri denedim. Ben Miray'a göre daha zayıf olduğum için muhtemelen ona tam olan kıyafetler bende oldukça salaş durmuştu. Saçlarımı yukarıdan sıkıca toplayıp oyalanmadan aşağı indim. "Bu kız olmamış, en az otuz saat bekletmeyen kız mı olur?" Göz devirdim. "Makyaj yapmak insanın ömründen o kadar süre yiyor işte, doğal güzelim ben." Deyip saçımı yana doğru havalı olduğunu düşündüğüm biçimde savurdum. Sesli bir gülüş attıktan sonra koluma girdi. "Daha fazla haklı bulduğum çok az şey var." Evden çıkıp arabaya doğru ilerledik. Çınar kapıyı açıp binmemi bekledikten sonra sürücü koltuğuna geçti. Derse yetişmek için 20 dakikamız vardı. Miray koşarak arabaya bindikten sonra kapıyı sertçe kapatması üzerine Çınar'ın çığlığı kulaklarımı doldurdu. "Kırsaydın Miray, öyle yavaş oldu." "Ay geç kalıyoruz sür şu arabayı." Çınar dikiz aynasından Miray'a dil çıkarıp arabayı çalıştırdı. Bu halleri beni güldürürken telefonuma arka arkaya gelen birden fazla bildirimle kalbim tekledi. Vücudumu bir anda saran heyecanla telefonumu elime alıp ekranı açtım. Mesajın anneannemden geldiğini görünce derin bir nefes aldım. "Nasıl olsa bir şey yapmadığında da kızıyor, boş ver." İç sesimin haklılığı beni rahatlatmaya yetmese de gördüğüm mesaj kalbimin kırılmasına yetmişti. Sizin tarif edemeyecek kadar çok sevdiğiniz insanın bir anda sizi umursamayan bir insan olması oldukça kırıcıydı. "Umarım bir köşede geberip başıma bela olmazsın. Ben bir ay kadar memlekete gidiyorum çiçekleri sulamayı unutma." Gözlerimi kapatıp bir süre bekledim. "Kötü bir şey mi oldu?" Çınar'ın sorusuna karşılık başımı olumsuz anlamda salladım. "Anneannem bir ay kadar yokmuş, onu haber veriyor." "Sen ne yapacaksın peki tek başına?" Miray kollarını yukarı kaldırıp el çırptı. "Her gün bizde partileriz, çok iyi olur." Miray'ın heyecanına karşılık sadece gülümsemekle yetindim. İnsanların enerjisini düşürmek istemiyordum lakin kalbimdeki ağırlıkla nasıl baş edeceğimi halen çözememiştim. Mesajı tekrar okuduktan sonra her zaman yaptığımı yapıp mesajı silerek sanki görmeyince acısı geçecekmiş gibi davranmaya devam ettim. "Aslında güzel olur." Dedim başımı arkaya doğru uzatıp Miray'a bakarken. "İşte bu ya kesinlikle, çok eğleneceğiz." Miray'a karşılık olarak Çınar da; "Şu senin gizemli kişiyi çözmek için bir ay yeterli bir süreç bence." İG: k.meliike |
0% |