Yeni Üyelik
13.
Bölüm

13. Bölüm

@melikesayin

Çınar'dan aldığım destekle yerimden kalktım. Başımdaki ağrıyı umursamadan yürümeye devam ettim. Yavaş adımlarla odadan çıktık. Doktor eliyle asansörün olduğu yeri işaret etti.

" -2. Katta solda." Miray doktora teşekkür edip diğer koluma girdi. Asansör tam karşımdaydı ve anneannem ile aramızda sadece iki kat vardı. Onu görmemek için kaçarken şimdi son kez görmek için can attıracak kadar kötüydü hayat. Ne olacak bundan sonra Eflal? diye sormadan edemedim. Ondan başka kimsem yoktu. Asansöre bindiğimizde Miray uzanıp ineceğimiz katın düğmesine bastı. Belki çok kısa bir süreydi ancak bana dakikalar bile saat gibi hissettiriyordu. Zaman sanki durmuş gibiydi. Bu da mı sakinleştirici etkisi diye düşünmeden edemedim. Asansörün kapıları açılırken dolan gözlerime engel olamadım. Koridorun solunda görünen 'Morg' yazısı içimde kapanmayacak yaralar açıyordu. Bu soğuk yerde 19 yaşında genç bir kadın olarak ikinci bulunuşumdu ve bu oldukça ağırdı. Adımlarımı o andan itibaren hızlandırıp kapının önünde durdum. İçimi kaplayan korku ve heyecan karışımı hissi yok sayıp bakışlarımı Çınar'a çevirdim.

"Yalnız kalsam daha iyi olur." Bakışları bir süre yüzümde gezindi.

"Bize ihtiyacın olursa seslenmen yeterli." Başımı sallamakla yetinip düşünmeden kapıyı açtım. İçeride yetkili kişiye anneannemin adını söyledikten sonra elindeki dosyayı bir süre karıştırdı. Hiçbir şey söylemeden adımlarını yönlendirdiği yere doğru peşinden ilerledim. İçimdeki soğukluk bulunduğum ortamın soğukluğundan daha fazla üşütüyordu beni. Ben bakışlarımı etrafta gezdirirken içerideki hemşire olduğunu düşündüğüm kadın bir ünitenin önünde durup kapağı açarak sedyeyi dışarı doğru çekti.

"Başınız sağ olsun, burada uzun süre kalmanız mümkün değil bu sebeple acele ederseniz iyi olur." Söyledikleri normalde olsa beni sinirlendirebilirdi fakat sakinleştiricinin etkisini tüm hücrelerimde hissediyordum.

Bakışlarımı üzerini mavi örtü ile örttükleri anneanneme çevirdim. Bu görseli ömür boyu unutamayacağım diğer görseller arasına kaydettim.

1 ay sonra...

Kafama aldığım darbeyle başımı yattığım yerden kaldırdım.

"Ay yeter artık, kalk şuradan." Boş bakışlarımı karşımdaki saçları darmadağın haldeki çocuğun üzerinde gezdirdim. Saçları bu haldeyken daha yakışıklı olduğunun farkında olsa sürekli böyle gezerdi. Tam da bu sebeple ona asla bunu söyleyip egosunu tatmin etmeyecektim.

"Uykum var Çınar, git başımdan artık." Üzerimdeki örtüyü kafama kadar çektim. Altında oksijensizlikten ölmeyi bekleyebilirdim.

"Sabaha kadar o salakla konuşmasaydın o zaman sen de." Sinirle örtüyü kaldırıp öldürücü bakışlarımı Çınar'a yönelttim. Bu ani hareketimle yerinden sıçrarken bağırdı.

"Böyle tepkiler verme demedim mi sana kaç kere?" Elindeki yastığı kafama fırlattı tekrar.

"Ben de sana ondan bahsederken salak ifadesini kullanmaman gerektiğini söylemiştim." Yattığım yerin yanındaki boşluğa uzanıp kollarını kafasının altında birleştirdi.

"Ama öyle." Sözlerinin ardından koluna vurdum. Tabii o kaslardan hissedebilmiş miydi emin değildim fakat benim elimin acıdığı üzücü bir gerçekti. Salak diye bahsettiği kişi Hayat'tı. En azından ben öyle olduğunu düşünüyordum. Anneannemin ölümünün üzerinden çoktan bir ay geçmişti ve zaman su gibi akıp gidiyordu. Bu süreçte evden dışarı Çınar'ın ısrarları ve ihtiyaçlarım haricinde pek çıkmamıştım. Miray bu süreçte zorla yanıma gelip beni kendi evlerine götürüyordu veya burada kalıyorlardı. Dershaneyi iyice boşladığım için Çınar dinlediği dersleri anında gelip bana aktarıyor ve birlikte ders çalışıyorduk. Bunun iyi bir kafa dağıtma yöntemi olduğunu söylüyordu ki ilginç şekilde işe de yarıyordu. Uzun süredir açık hava sinemasına gitmediğim için Devran'ı da görmemiştim. En son anneannemin öldüğü gün hastane çıkışında karşılaşmamız aklıma geldiğinde gülümsemeden edemedim.

1 ay önce...

"Hey, o iyi mi?" Bakışlarım sesin geldiği yöne doğru kaydı. Tanıdık olması dikkatimi çekmişti.

Karşımda Devran'ı görmek beklediğim son şey bile değildi. Bu çocuk her yerdeydi.

"Zor bir gün geçiriyor." Dedi Miray karşımdaki gözlerini üzerimden çekmeden beni süzen çocuğa karşılık.

"Sorun ne?" Sorgulayıcı bakışlarına karşılık bomboş gözlerle ona bakmaya devam ettim. Verdikleri sakinleştirici yüzünden mi yoksa anneannemin ölümü mü bilmiyorum fakat hissizleştiğim kesindi.

"Anneannem öldü." Dedim kısaca. Yüzündeki ifade kaybolurken kaşlarını yukarı kaldırdı. Şaşırmış bir ifadeyle bakışlarını etrafta gezdirdi. Ellerini yeni çıkmaya başlayan sakallarında gezdirirken ne söyleyeceğini bilmiyor gibiydi.

"Başın sağ olsun, üzüldüm."

Şimdiki Zaman...

"Gözün açık uyumanın formülünü mü buldun kızım? Alo." Elini önümde sallamasıyla eline vurdum.

"Dilin kopsun Çınar." Elini çekip güldü.

"O bana lazım hayatım." Pis sırıtışıyla yüzümde engelleyemediğim o korkunç ifadeyle daha çok güldü.

"Allah senin belanı versin." Yattığım yerden kalktım. Dolabın karşısına geçip kıyafetlerime baktım. Bugün Miray onlarda kalmamı istediği için Çınar'ı başıma sarmıştı ve beni almadan gitmeyeceğini biliyordum. Dolabımın yarısını zaten onlara götürmüştüm. Gerekli birkaç şeyi sırt çantamın içerisine koyup yatağımda uzanan Çınar'a fırlattım. Kenara doğru yuvarlanıp kafasına gelmek üzere olan çantadan son anda kurtuldu.

"Yetişin komşular canım tehlikede." Sahte çığlığına karşılık gülerken ayağa kalkıp masamın üzerindeki resmi eline aldı.

"Yeteneğine hayranım fakat bu kıza daha fazla." Dedi çizdiğim kızı incelerken. Yanına doğru ilerleyip yarım kalan çizimi elinden aldım.

"Henüz bitmedi."

"Ben bittim ama." Dedi bakışları halen elimdeki çizimde gezinirken.

"Rüyanda görürsün." Dedim resmi ters çevirip masaya bırakırken.

"Bu gidişle öyle olacak zaten. Kızın da adı gibi sadece hayali var. Tanıştır artık bizi." Saçımı geriye doğru savurup hızlı adımlarla odayı terk ettim. Çınar arkamdan söylenerek gelirken mutfağa girdim.

"Bugün dershaneye geleceğim." Dolaba koyduğum kurabiyeleri alıp mutfağın kapısındaki bekleyen Çınar'ın yanına geldim. Elimdeki kutuyu incelerken

"O meşhur tarifin mi? Versene bana da." Uzattığı eline vurdum.

"Bunlar senin için değil." Surat astı.

"Kim bu şanslı?" Güldüm.

"Selin hocaya." İsmi duymasıyla açılan gözlerine göz devirdim. Haksız da sayılmazdı aslında. Benim ne denli kindar bir insan olduğumu biliyordu ve şimdi şaşırmakta haklıydı. İnsanlardan özür dileyecek birisi değildim, hele ki haklı olduğum zaman asla.

"Bakma öyle, ölümlü dünya sonuçta kimseyle aramda kırgınlık istemiyorum." Fermuarını açtığım çantanın içine kurabiyeleri de koyduktan sonra Çınar'ın yardımıyla çantayı sırtıma taktım.

"Hiç senden beklenmeyen hareketler, zehir mi koydun yoksa içine?" Gülerek söylediği şeye ters bir bakış atmakla yetindim. Bizi bir odaya koyup ağzımızı bantlasalar bile Çınar ile konuşmadan anlaşabilirdik. Bu düşündüğüme kendi kendime gülerken evden çıktım. Çınar da benimle birlikte çıkarken bir an durdu. Bakışlarımı ona çevirdim.

"Çiçekleri sulama günündü bugün, unuttun mu?" Bakışlarımı yola çevirdim.

"Dün gece suladım ben onları." Olduğu yerde durmaya devam ettiğinde yanına gidip kolundan çekiştirdim.

"Yürüsene yahu, Miray ikimizi de öldürsün mü istiyorsun sen?" Bahçe kapısını açıp sürükleyerek Çınar'ı da dışarı çıkardım. Evin önüne park ettiği araca binip kendi evlerine doğru giden sokağa sürdü. Bu süreci sessiz kalarak geçirdik. Normalde Çınar ile yan yana geldiğimizde susmak bilmezdik. Çok kısa bir sürede oldukça yakın hale gelmiştik. Kelimenin tam anlamıyla ailem gibi olmuşlardı. Miray da Çınar da ellerinden geldiğince yanımda olmaya çalışıyorlardı ki bu hareketleri insanlara karşı ördüğüm duvarları onlar için indirmemi de sağlıyordu zamanla. Eve geldiğimizde durup arabadan indik. Yürürken koluma girdi.

"Miray'ı kızdırmaya var mısın?" Dediğinde bakışlarımı gökyüzüne kaldırıp olduğum yerde durdum.

"Bu çocuk hiç mi akıllanmayacak? Hayır eğer öyleyse bi işaret ver de umudumuzu keselim yani." Sesli bir nefes verdi.

"Ben akıllanmam arkadaş, siz delirin." Kolumu elinden kurtardım.

"Miray'ı sabah saatlerinde kızdırmak en son isteyeceğim şeyler arasında bile değil, akşama kadar geçmiyor sonra." Dedim yavaş adımlarla yürümeye devam ederken.

"Çok sıkıcısınız, tahammül edemiyorum size." Dil çıkarıp hızlı adımlarla yanımdan geçti. Koskoca çocuğun şu yaptıklarına bak konulu konuşmamı içimden yaparken göz devirmeden edemedim. Miray yüzünde kocaman bir gülümsemeyle kapıyı açtığında Çınar omzuna çarparak içeri girdi. Yüzündeki gülüş kızgın bir hal alırken.

"Geri zekalı mı bu çocuk? Ne oldu yine?" Miray'a sarıldım.

"Her zamanki hali işte." dedim sarılmamı sıkılaştırırken. Miray zorlandığını belli eden bir sesle;

"Az daha sıkarsan iç organlarım birbirine geçecek hayatım." Gülerek bıraktım. O sırada burnuma gelen kokularla başımı yukarı kaldırıp derin bir nefes aldım.

"Poğaça mı o?" dedim gözlerim kapalıyken.

"Soğumak üzereler." dedi kolumu dürterken. İçeri geçip mutfağa doğru koştum. Miray arkamdan gülerken Çınar çoktan masaya oturmuş tabağını bir sürü poğaça ile doldurmuştu bile.

"Yuh, tepsinin yarısını tabağına doldurmuşsun." Ağzındaki doluluk yüzünden ne söylediği anlaşılmazken bu halini hayretle izledim.

"Bu çocuk nasıl bu kadar çok yiyorken." Parmaklarımla tişörtünün üzerinden bile belli olan kaslarını işaret ettim. "Onları korumayı başarabiliyor aklım almıyor." Bu görsel karşısında yutkundum. Poğaçalardan daha iyi durdukları kesindi.

"Yavrum doğuştan onlar." Bakışlarımı kaslarından çekip yüzüne çıkardım.

"Allah bir yerden alıp bir yere veriyor işte Eflalciğim, beyni olmadıktan sonra iş kaslarına kaldı maalesef." Onlar bu tartışmayı sürdürürken tabağıma doldurduğum poğaçaları bir güzel yiyip üzerine de kahvemi içtim. Karnımın sonunda tıka basa doyduğuna emin olduğumda çantamı da alarak ayağa kalktım. Bu kalkışım ikisinin de dikkatini çekmiş olacak ki tartışmayı kesip bana baktılar.

"Hazırlanmaya gidiyorum, siz de çabuk olun geç kalacağız." İkisi de sanki çok ilginç bir şey söylemişim gibi bana bakmaya devam ederken 'ne' der gibi başımı salladım.

"Nereye?" 

"İçine Miray kaçmış." İkisi de aynı anda konuşunca göz devirip cevap vermeden yukarı çıktım. Önce üzerimi giyinip ardından da hafif bir makyaj yaptıktan sonra aynada dağılmış saçlarıma baktım. Bakışlarımı kısa bir süre odada gezdirdikten sonra Miray'ın belki kullanırım diye dolabıma koyduğu düzleştiriciyi hatırladım. Dolabın kapağını açıp düzleştiriciyi elime aldıktan sonra ısınmaya bıraktım. Bu sırada saçlarımı tararken aynadaki görüntümü süzüyordum.

"Pisliği halının altına süpürdüğünde temizlemiş olmuyorsun."

"Bir pislik yok." Dedim beni duyacak olma ihtimallerini önemsemeden iç sesime karşılık olarak.

"Çünkü üzerini örttün." Saç düzleştiricisini elime alıp sinirle saçlarımı düzleştirmeye başladım. Kendime tahammülüm yoktu. Dışarıdaki insanlardan çekiniyordum fakat bana benden başka kimsenin zarar verdiği yoktu. Aynadaki yansımam bir an için dağınık halime büründü.

"Gerçek bu, sen bundan ibaretsin." Gözlerimi sıkıca kapatıp açtım. Beynim bana oyun oynuyordu. Bakışlarım arkamdaki yatağa kaydı. Üzerinde oturan kız çocuğu ile göz göze gelmeyi beklemiyordum. Hayat buradaydı.

"Baksana Eflal, ne kadar güzel kokuyorlar." Başımı iki yana salladım.

"Kurma kafanda Eflal, bunların hiçbiri gerçek bile değil. Hepsi senin uydurmandan ibaret." Bakışlarımı aynadaki dağılmış görüntüye çevirdim. Gerçekten bu muydum ben? Etrafımı sarmalayan çiçek kokularını derin nefeslerle ciğerlerime doldurdum. Hangi an gerçekti? Çiçek kokuları ardında dağılmış o Eflal mi yoksa toparlanmak için çabalayan Eflal mi? Parmaklarımı aynadaki görüntüme uzatıp yüzüne dokundum.

"Hangimiz gerçek?"

Açılan kapıyla yerimden sıçrarken aynaya uzattığım elimi sanki ateşe değmiş gibi hızla çektim.

"Bana egoist diyene bak, aynada kendini izlemeye dalmış kız." Bakışlarımı Çınar'ın üzerinden çekip aynada kendime baktım tekrar. Her şey normal görünüyordu, o dağılmış halimden eser yoktu.

"Kafanda kuruyorsun dedim ben sana." kendi kendime mırıldandım.

"Alo? Kendi kendine mi konuşuyorsun? Kırdım resmen kapıyı çalarken duymuyor musun acaba sen beni?" Düzleştirmeyi bitirdiğim saçlarımı geriye atıp Çınar'a doğru döndüm.

"Nasıl olmuşum?" Etrafımda dönerken Çınar'ın beni süzen bakışlarına karşılık gülümsedim.

"Fıstık gibi olmuşsun da." Yüzündeki alaycı ifade silinip yerini ciddiyete bırakırken bana doğru yaklaştı.

"İyi misin önce onu söyle." Başımı olumlu anlamda salladım.

"Hiç olmadığım kadar iyiyim hem de." Gerçek olup olmadığını anlamak ister gibi yüzümü inceliyordu. Gülümsememi genişletip dişlerimi gösterdim. Bir süre daha yüzüme bakıp sesli bir nefes verdi.

"Tamam inandım." Dedi omuzlarını düşürürken.

"Gülümseme rekorunu kırdın bugün." Koluma girdi.


İG: k.meliike_


Loading...
0%