Yeni Üyelik
15.
Bölüm

15. Bölüm

@melikesayin

Sınıfa girip Miray'ın yanına oturdum. Telefonuna o kadar dalmıştı ki geldiğimi fark etmedi bile. Omzumu omuzuna hafifçe vurup başımı yana eğerek güldüm.

"Neye bakıyor olabilirsin bu kadar dikkatli acaba?" Başını kaldırıp şaşkın bakışlarını yüzümde gezdirdi. Bir şeye şok olduğunu anlamamak için kör falan olmak gerekiyordu.

"Ne oldu?" Dedim merakla. Telefonunu bana doğru çevirip uzattı. Bu bir cinayet haberiydi.

"Ee? Ne olmuş?" Halen şaşıracak bir şey görememiştim. Aşağı doğru kaydırıp detaylara bakmamı sağladı. Kaşlarımı çattım.

"Bir seri katil mi?" Dedim şaşkınlıkla.

"Hayır, bir grup varmış ortada. Hırsızlık yapmak için geliyorlarmış oraya sürekli. Birini öldürmüşler önce, katil bulunamamış ve sonrasında birisi daha öldürülünce polis işi incelemeye başlamış ve birini yakalamışlar. Şu an konunun üzerinde duruyorlarmış."

"Sinema kapatılmaz mı bu durumda?" Omuz silkti.

"Bilmiyorum." Şaşırdığı şey olayın açık hava sinemasının olduğu yerde yaşanmış olmasıydı. İnsan yaşadığı yerin yakınlarında böyle olayları gördükçe ürperiyordu, Miray'a hak vermiştim.

Selin hoca geldiğinde dersin başlamasıyla bu konuyu aklımda bir yerlerde rafa kaldırıp derse odaklanma kararı aldım. Tam odaklandığım sırada kapı çalınca başımı o yöne çevirdim. Işıl elinde kitap ile sınıfa girdiğinde suratımda oluşan sırıtmaya engel olamadım. Kitabı öğretmenler masasına tam olarak fırlatarak hiç arkasına bakmadan yerine geçti. Kitabı almamıştım çünkü Selin hoca ile tartıştıklarını biliyordum. Kitabı getirmeseydi eğer bulduğu halde getirmediğini söyleyeceğimi biliyordu bu yüzden de mecbur kalmıştı. Selin hoca elindeki kalemi bırakıp kitabına baktı.

"Yaptığın şey çok saygısızca Işıl." Kitabı eline aldı.

"Yine de kitabımı bulup getirdiğin için teşekkür ederim." Işıl hiç oralı olmayıp kısa bir bakış attı. Ardından bir şey söyleyip söylemeyeceğimi kontrol etmek ister gibi bana döndüğünde göz göze gelince yakalanmış gibi bakışlarını geri çekti. Bir şey söylemeden bakışlarımı Selin'e tekrar çevirdim. Kitabı açıp bir süre karıştırdıktan sonra olduğumuz konuyu buldu.

"Bugün kitabı kaybettiğim için bu konuyu göstermeyecektim fakat Işıl kitabı bulup bütün sınıfı kurtardığına göre konumuza dönelim." Kitabı eline alıp tahtaya döndü. Tüm sınıf Işıl'a nefretle bakarken güldüğümde aynı nefretle Işıl da bana baktı. Tahtada yazanları defterime geçirmeye döndüm. Bir saat yazı yazma ağırlıklı geçen dersin ardından kalemi elimden tam anlamıyla fırlattım. Henüz hoca bile sınıftan çıkmamışken "Kolum koptu aay." diye bağırdığımda herkesin bakışları bana döndü.

"Ne? Sizinki kopmadı sanki." Omuz silktim.

"Şşt torbacı, bak seninki yere düşmüş." Önümdeki çocuk korkunç bakışlarını üzerimde gezdirdi. Selin öksürerek sınıftan çıktığında-Ki tüm dersi onun öksürük krizi yüzünden dinleyememiştik- önümdeki çocuğa döndüm.

"Ne diyorsun sen?" Miray susmam için uyarı amaçlı kolumu dürttü.

"İsim verdiğimi hatırlamıyorum, neden üzerine alındın ki?" Dedim kaşımın birini yukarı kaldırarak. Bu durumda şüphelerim doğrulanmış oluyordu. Çocuk basbayağı torbacıydı işte. Kurduğum cümleden sonra afallamış şekilde bakışlarını üzerimden kısa bir süre çekti.

"Bana baktın." dediğinde sesli bir şekilde güldüm.

"Arkan dönük iken nasıl gördün sana baktığımı?" Sinirlenmişe benziyordu. Hoş ben de neyime güvendiğimi bilmiyordum fakat onunla uğraşma isteğim ağır basmıştı. Cevap vermeden eşyalarını toplama işini bitirerek acele ile sınıfı terk etti. Çınar masama oturup saçlarımı karıştırdığında elini itmeye çalıştım.

"İki saniye başını belaya sokmadan duramıyor musun sen?" Karıştırdığı saçımı düzeltmeye çalıştım.

"Hayır, bir suçluyu ortaya çıkardım." Ellerini dizine vurup oturduğu yerden kalktı.

"Hadi bakalım, kalkın. Bugün açık hava sinemasına gideceğiz." diyerek çantasını tek omuzuna takıp benim çantamı da yanımdan aldı. Miray da oturduğu yerden kalkıp saçlarını topladı. Saçları beline kadar, Çınar'ınkinden çok daha koyu bir sarıydı. İkiz olmalarına rağmen aralarında oldukça büyük farklar vardı. Yine de onları hiç tanımayan bir insanın kardeş olduklarını anlayabileceği kadar da benziyorlardı. Eğer ki bana ikiz olduklarını söylemeseler, asla anlayamazdım. Çınar, Miray'dan çok daha büyük gösteriyordu. Miray minyon tipli olduğu için ilk gördüğümde benden bile küçük olduğunu düşünmüştüm. Bunun için ne kadar şanslı olduğunu bir kez daha fark ediyordum. Asla yaşlanmayacak gibiydi. Miray hazır olduğunda yerimden kalkıp Çınar'ın peşinden sınıftan çıktık.

"Devran da orada olur herhalde?" Miray'ın sessizce söylediği şey daha çok soru gibiydi.

"Bilmem, hem bize ne ondan." Arabaya bindiğimizde öne geçmek yerine arkada yanıma oturdu.

"Öyle deme, bence çok hoş bir çocuk." Bana yüzüne takındığı muzip gülümsemeyle bakarken

"Seninle de ilgileniyor gibiydi. Hem senin için ne kadar endişelendiğini gördüm." Son cümlesini söylerken sanki söylememesi gereken bir şeyi söylüyormuş gibi gözlerini kaçırdı. Aklıma anneannemi getirmekten çekiniyordu anlaşılan.

"Sadece tanışıyor olduğumuz için öyle davrandı altında bir şey aramaya gerek yok bence." Az önce kaçırdığı gözlerini devirdi.

"Ay hiçbir şeyden anlamıyorsun sen de ya." Kaşlarımı çatarak ona baktığımda kollarını önünde birleştirip küçük çocuk gibi omuz silkti. Sanırım küsmüştü. Bu haline gülerken evin önüne geldiğimizde Çınar da arabadan inmeden önce

"Arkada fısır fısır benden gizli yaptığınız bu konuşmayı hiç unutmayacağım, dışlayın siz beni dışlayın." Dil çıkardığında kahkaha attım. Bunların ikisi de bu çocuksu yanlarını korumayı nasıl başarıyorlardı aklım almıyordu.

Eve girdikten sonra bir süre odama çıkıp yüzüme yaptığım makyajı çıkardım. Bünyem alışık olmadığından yüzüme sürdüğüm her şey sanki ağırlıkmış gibi hissettirmiş ve tüm gün baş ağrısı çekmeme sebep olmuştu. Ardından üzerimi de değiştirdikten sonra yatağa uzandım. Film için henüz üç saat vardı ve ben bu süreyi uyuyarak değerlendirmekten büyük bir keyif alırdım. Son kez telefonumu karıştırayım derken gelen mesajla uzandığım yerde dikleşip yastığı arkama koydum.

Hayat online görünüyordu.

"Hey, neredesin?" Anında gördüğü mesajla gülümsedim.

"Karşında." dediğinde başımı kaldırıp sanki mümkün olabilirmiş gibi karşıya baktım. Karşımda büyük bir boy aynası ve banyo kapısı dışında bir şey yoktu. Gerçek olmadığını bildiği bir konuda bile hayal kırıklığına uğrayabilir miydi insan? Hayal deyince aklıma gelenlerle gülümsedim. Ona olanların tamamını anlatmış, Hayatın yaşadığından şüphelendiğimi söylemeye çekinmemiştim.

Diğerlerinin aksine bana hak vermiş, olanlardan sonra bunları düşünmekte haklı olduğumu ve çözmek adına benimle birlikte her şeyi yapabileceğini söylemişti. Verdiği destek beni bu konuda oldukça rahatlatıyordu.

Verdiği cevaptan sonra ona yazmak içimden gelmediği için ekranı kapatıp telefonumu kenara fırlattım. Onunla konuşacağımı düşünüp duyduğum heyecan tüm uykumu kaçırmaya yetmişti. Yapacak bir şeyim olmadığı için bir süre bomboş yatarak karşımdaki duvarı inceledikten sonra dinlendiğime emin olduğumda kalkıp hazırlanmaya karar verdim.

Üzerime kalın bir hırka ve rahat bir tayt giydikten sonra açık bıraktığım saçlarıma hırkanın şapkasını kapattım. Bu benim oraya giderken her zaman yaptığım kombindi. Aynada bir süre kendime baktıktan sonra hafif bir makyaj da yaptıktan sonra hazırdım. Çoktan üç saati doldurmaya yaklaştığımı fark ettiğimde aynada son kez kendime bakıp odadan çıktım. Çınar da benimle aynı anda odasından çıktığında gülümsedim.

"Bayağı özenmişsin, bu ne güzellik." ima dolu konuşmasına göz devirdim.

"Sonra Miray kızıyor." dedim suçu üzerimden atarak.

"Tabii canım, kesin o yüzdendir." Peşinden koşacakmış gibi öne doğru hızlı bir adım attığımda çığlık atarak merdivenlerden aşağı koşmaya başladığında güldüm. Merdivenin başında durup aşağı inen Çınar'a baktım. Gelmediğimi fark ettiğinde gözlerini kısarak yüzüme baktı.

"Çok kötüsün Eflal." Miray gülerek salondan çıktı. Elindeki lacivert termosu Çınar'a uzattı.

"En sevdiğin kahveden yaptım." Yanlarına indiğimde yeşil termosu da bana verdi.

"Seninki de sade ama içinde karamel var." Güldüm. Çınar bu saçma kombinasyonu duyduğunda kusacak gibi davranıyordu.

"Zevksiz bu kız." diye söylenerek evden çıktığında Miray ile birbirimize bakıp güldükten sonra biz de peşinden çıktık.

"Hangi film varmış peki? Sabah çok güzel bir film falan demiştin." Elini ensesine götürüp saçlarını karıştırdı.

"Iıı şey varmış." Dedi kekeleyerek.

"Adını unuttum hadi gidelim." Biliyordum. Sırf Devran'dan şüphelendiği için onu incelemeye gidiyorduk oraya. Arabaya binip bu konuşmanın üzerine tek kelime etmedim. Onun Hayat olduğundan emindim veya böyle olduğunu düşünmek bana iyi hissettiriyordu. Yol boyu kafamda dönen saçma düşüncelerle uğraşmak dışında bir şey yapmamıştım. Geldiğimizde Çınar arabada izleyelim diye ısrar etse kendi yerimde izleyeceğim konusundaki netliğime karşı savaşamamıştı.

"Üşürseniz arabaya geçeceğiz ama." Başımı salladıktan sonra duvarın üzerine oturup ayaklarımı aşağı sarkıttım. Çınar yolda gelirken aldığı bir poşet dolusu atıştırmalığa baktığımı görünce poşete sarıldı.

"Ne? Ben böyle izleyebiliyorum." Yanıma oturduğunda Miray da diğer tarafıma geçti. Ortada kalmıştım. Film başlayalı birkaç dakika olmuş gibiydi. Etraftaki sessizliği özlemiştim. Bakışlarım Devran'ı ilk gördüğüm yere, benim gibi oturduğu duvarın üzerine kaydı. Ona bakmamla göz göze gelmemiz çok hızlı şekilde gerçekleşmişti. Buraya geldiğimizi hemen fark etmesi dikkatimi çekmişti. Çınar baktığım yeri fark etmiş olacak ki beni dürttü.

"Bu çocuk cin falan mı acaba? Hissetmiş gibi nereden gördü hemen geldiğimizi." Başını yukarı doğru kaldırıp üzerimize doğru sarkmış kocaman dallara baktı.

"Şu ağaçtan görünüyor olmamız mümkün mü gerçekten?" Bakışlarımı tekrar Devran'a çevirdim fakat yerinde değildi. Aslında sonuç olarak o burada çalışıyordu, sürekli hareket halinde olması gerekiyordu. Şans eseri denk geldiğimize neredeyse emindim.

Bir süre sessiz şekilde kendimi filme verdim fakat hava oldukça soğumuştu. Ben alışık olsam da Çınar ve Miray ısrarla beni arabaya götürmek için ikna etmeye çalışmışlardı lakin başarısızlıkla sonuçlanmıştı. Bir süre yalnız kalmaya da ihtiyacım olduğunu söylediğimde ikisi de çaresiz kalıp arabaya dönmüşlerdi. Araba yakınımda olduğu için Çınar yine de düzenli aralıklarla kafasını camdan çıkarıp tüm insanların dikkatini dağıtarak bana bakmayı ihmal etmiyordu. Aradan yarım saat geçmişti ve film aksiyon dolu ilerliyordu. İlk kez bir filmi izlerken bu kadar keyif aldığımı hissediyordum.

Kahvemden büyük bir yudum aldığım sırada arkamdan gelen hışırtı ile bugün okuduğum haberin aklıma hücum etmesi arasında nereden baksak bir saniye bile yoktu. Burnuma gelen tanıdık kokunun kime ait olduğunu anlayamamıştım. Nane kokusu her yanı sararken çevremdekinin erkek olduğundan emindim. Bir süre sonra yanımdaki hareketliliğe döndüm.

"Bence iyi gidiyor." Bakışlarını perdeden çekmeden konuşan Devran'ı görmemle ne zaman tuttuğumu hatırlamadığım nefesimi sesli bir şekilde bıraktım. Bakışlarını bana çevirdi.

"Korkuttum mu?" Başımı olumlu anlamda salladım.

"İnsanlara arkasından ağır ağır yaklaşırken ne olacağını düşünüyordun ki zaten?" Yüzünde hafif bir tebessüm oluşsa da bu bir gülüşten oldukça uzaktı. Gözlerini gözlerimden çekmediği için gerilsem de belli etmek istemedim.

"Tekrar başın sağ olsun." dedi ellerini yeni uzamaya başlayan sakallarında gezdirirken.

"O gün de söylemiştim fakat hatırlayacak kadar iyi olmadığını düşünüyorum." Bakışlarımı gözlerinden ayırdım.

"Hatırlıyorum." dedim kısaca.

Hırkamın kollarını parmaklarıma kadar çekip ellerimi olabildiğince içeri soktum. Devran elini bana doğru uzatıp tersini parmaklarıma sürttüğünde kaşlarım istemsiz şekilde çatıldı. Bu hareketime karşılık,

"Üşümüşsün." Elimden çektiği elini aynı şekilde yüzüme sürttüğünde bu soğuğa rağmen sıcak olan ellerine mi şaşırsam anın büyüsüne mi kapılsam ikilimde kalmıştım. Kaskatı kesilen vücudum soğuktan ötürü değil, yaşananlardan dolayıydı. Ben henüz ne olduğunu bile anlamamışken Devran üzerindeki ceketi çıkarıp omuzlarımın üzerine bıraktı. Devran'ın sıcaklığı tüm vücuduma yayılırken titreyen ellerime bakıp güldü.

"Sanırım soğuktan daha etkiliyim ha?"

"Alakası yok, sıcağı hissetmeme sebep olmasaydın soğuk bu derece üşütmeyecekti çünkü alışmıştım." Ellerimi avuçları arasına aldı.

"Hasta olup buraya bir ay daha gelemediğinde hastalığa söylersin bunu."

Bir ay boyunca gelmememi takip mi etmişti? Bakışlarımı avuçlarının içerisinde kaybolan ellerime çevirdim. Her an dışarı çıkacakmış gibi atan kalbim ne yapmaya çalışıyordu şu anda? Bir an filmin sesi bu kadar yüksek olmasa kalbimin sesinin dışarıdan duyulabileceğini düşündüm.

Aceleyle yanıma doğru gelen Çınar'ı gördüm. Ben henüz toparlanacak fırsatı bulamamışken bir an durup önce Devran'a ardından da ellerimize baktı. Ellerimi Devran'ın ellerinden hızla çekerken oturduğum yerden kalktım. Devran ise olduğu yerde kıpırdamamıştı bile.

"Rahatsız ediyorum ama bir sorunumuz var." Dedi Çınar bakışlarını Devran'dan çekip dikkatini bana yönelterek.

"Ne oldu?" Bu anın açıklamasını şu anda değil de daha sonra yapacaktım.

"Selin hoca." Dedi. Arkasından dağılmış vaziyette gelen Miray'ı gördüğümde gerçekten bir sorunumuz vardı sanırım.

"Ölmüş." Cümleyi tamamlayan Miray'dı. Neredeyse otuz saniye kadar boş bakışlarla yüzünü izledim.

"Çok üzüldüm." dedim omuz silkerek. Hayatta çok daha ağır kayıplar yaşamıştım. İki gün önce tanıdığım bir öğretmen için ancak bu kadar tepki verebilirdim.

"Eflal sorun ölmesi değil." Şimdi yeterince endişe yarattı mı Eflalciğim? İç sesimi susturup Çınar'a doğru bir adım atıp yaklaştım.

"Ne öyleyse?" Miray ile aralarında kısa bir bakışma geçti.

"Selin hoca zehirlenmiş, senin yaptığın kurabiyeleri incelemeye almışlar, gıda zehirlenmesi olma ihtimali de varmış. Seni de ifade için bekliyorlar yarın." Miray bir çırpıda söylediği cümlelerden kurtulmak ister gibi davranmıştı. İçimi saran huzursuzluk hissinin ağırlığı geriye doğru sendelememe sebep olurken Devran'ın elini belimde hissettim.

"Nasıl bir zehirlenme ki bu hemen bir insanın ölümüne sebep olsun?" Çınar omuz silkip arkasındaki ağaca yaslanırken Devran iyi olduğuma emin olduğunda elini usulca belimden çekti.

"Sakin ol Eflal, gel oturalım. Suçsuz bir insana suçlu muamelesi yapacak halleri yok ya, eninde sonunda kanıtlanacak nasıl olsa." Miray kolumdan tutup az önce oturduğum yere tekrar oturmam adına yardımcı oldu.

"Eşi eve geldiğinde ölü halde bulmuş onu. Solunum tamamen durmuş akciğeri patlamış ve kanlar içerisindeymiş." Çınar'ın cümlesini bitirmesinin hemen ardından Devran mırıldandı,

"Yani soluduğu bir şeyden ötürü zehirlenmiş." Bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Yani suçsuz olduğum ortada öyle değil mi?" Dedim bir çırpıda.

"Sen nereden biliyorsun bunları sevgili mısır satıcısı çocuk?" Çınar'ın sözlerinin ardından Miray uyarmak ister gibi öksürdü.

"O biraz Eflal için gergin, sen onun kusuruna bakma lütfen." Devran yanıma oturup sırtını ağaca yaslarken dizini kendine çekerek kolunu da dizine koydu.

"Kurabiyenin içinde ne vardı peki?"

İG: k.meliike_


Loading...
0%