@melikesayin
|
Dün gece resmen birileri bizi silahlar ile kovalayarak öldürmeye çalışmıştı ve biz ilk iş polise gitmek yerine evime gelip birbirimizi izleyerek uyumayı seçmiştik. Devran her şey normalmiş gibi davranıyorken alışık olduğu hayatın bu olmadığına kendimi ikna etmek istedim. "Seninkinden tek farkı silahlar olması." İç sesim resmen kötü karakter gülüşü atıyordu. Göremeyeceğini bilsem de kendi kendime göz devirdim. Bir insanın en büyük düşmanının kendisi olması da zordu. Kahvemden bir yudum daha aldığımda içeriden gelen tıkırtılardan anladığım Devran da uyanmıştı. Kahvemi bırakmadan mutfaktan çıkıp kapıya yaslandım. Sanırım dün gece nereye koyduğunu unuttuğu silahını arıyordu. "Burada." dedim kapının girişindeki dolabın üzerini işaret ederek. Bakışları önce beni, ardından da dolabın üzerindeki silahı buldu. Yavaş hareketlerinden anladığım halen canının acıdığıydı. "Günaydın." dedi dolabın üzerindeki silahı alıp tekrar beline koyarken. "Günaydın." dedim ifadesiz bir sesle. Uykulu gözleri onu her ne kadar daha etkileyici gösterse de göz altlarındaki koyu halkalar sanki günlerdir uykusuzmuş gibi gösteriyordu onu. Tişörtünü eline aldığında yanına yaklaşıp koltuğun üzerine bıraktığım temiz tişörtü ona uzattım. "Aslında Çınar'ındı ama bana vermişti. Bunu giy istersen." Kendi tişörtünü bırakıp benim elimdekini aldı. "Teşekkür ederim." Üzerine geçirirken oldukça dikkatliydi. Sonunda aklımdaki soruları sormanın vaktinin geldiğini düşünüyordum. O üzerini değiştirirken ben bir başka kupaya onun için de kahve koyup tekrar salona döndüm. Hazırlanmıştı. Kahveyi ona uzattığımda beş saniye kadar kahveye boş boş baksa da sonunda aldı. Yanındaki ceketinin cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp yakarken anneanneme ait olan masanın üzerindeki küllüğü ona uzattım. Her ne kadar nefret etsem de o da salonda sigara içiyordu ve etraftaki sigara kokusunu o gittiğinden beri ilk kez hissediyordum. Zamanla insan nefret ettiği şeyleri bile özler hale gelebiliyordu. Keşke böyle olmasaydı düşüncemi bir kenara fırlatıp sormak istediğim konulara yoğunlaştım. "Dün gece bizi öldürmek isteyenler kimdi?" Kahvesinden bir yudum alırken bakışlarını etrafta gezdirdi. "Bizi değil beni." dedi kısaca. "Ne önemi var? Sorumun cevabı bu değil." Bu konuda beni geçiştirmesinden hoşlanmıyordum. "Babamın düşmanlarıdır." dedi omuz silkerken. Bu rahatlığı beni çileden çıkaracak gibi olsa da sakinliğimi korumaya çalıştım. "Neden seni öldürmek istiyorlar?" "Ne bileyim ben Eflal, canları sıkılmıştır belki". Omuz silktiğinde güldüm. "Bu nasıl bir rahatlık ya? Neden polise gitmek yerine şu anda buradayız?" Elini ensesine götürüp arkadaki saçlarını karıştırırken bir süre düşünüyor gibi bekledi. "Ben bugün gideceğim polise, ama sen bu işe karışmayacaksın." Kaşlarımı çattım. Sadece onu değil aynı zamanda beni de silahlı adamlar kovalamıştı. "Sebep?" dedim kahvemi yanımdaki sehpanın üzerine bırakırken. "Çünkü sen bu işe karışırsan, senin de peşine düşerler." Ses tonu sanki beni korkutmaya çalışıyormuş gibiydi. "Bir de seni korumaya çalışmakla uğraşamam." Son cümlesini kırıcı bir umursamazlıkla söylemişti. Korunmaya ihtiyacım yoktu, kaybedecek bir şeyim de yoktu. Yine de onun umursamazlığına karşılık aynı şekilde tepki vermem gerekiyormuş gibi hissettim. Arkama yaslanıp kahvemi tekrar elime aldım. "Keyfin bilir." Onun gibi omuz silkip konuyu geçiştirdim. Yine de uzun bir süre dün geceyi atlatamayacağımdan emindim. Kahvesinden son bir yudum aldığında ayağa kalkıp kupasını vermesi için bekledim. Kupayı vermek yerine elimden tutup yanına çekerek oturmamamı sağladı. "Her şey için teşekkür ederim." Dedi eli hala ellerimdeyken. Dudaklarım benden bağımsız hareket ederken içten bir gülümseme yerleştirdim yüzüme. "Rica ederim, yine de bir hastaneye görünmeyi unutma." Başını olumlu anlamda sallayıp ellerini çekerek ayağa kalktı. Kupayı masaya bırakıp aynadaki görüntüsü ile bir süre bakıştıktan sonra bakışları yansımama takıldı. "Seni de bırakayım istersen Çınarlara." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Gerek yok, ben giderim." Geçirmek için ayağa kalkıp kapıyı açtığımda dışarı çıktı. Tam gidecekken durup arkasını döndü. Başımı ne oldu der gibi salladığımda kaşlarını çatıp aklına bir şey takılmış gibi kafasını kaşıdı. "Senin şu Hayat'ın soyadı neydi?" Neden sorduğunu anlamasam da üzerinde durmadım. "Özer." dedim kısaca. Başını salladıktan sonra bahçe kapısından çıkıp arabasına doğru ilerledi. Arabasına bindikten sonra kapıyı kapatıp az önce Devran'ın oturduğu koltuğa yerleştim. Masanın üzerinde duran eskiz defterini elime alıp içindeki resimlere bir süre göz attıktan sonra aklıma gelen şeyle odama çıkıp kalemlerimle tekrar aşağı indim. Bakışlarımı camın önündeki masaya düzenli bir sırayla dizilmiş çiçekler üzerinde gezdirdim. Gözüme takılan çiçeği bir süre inceledikten sonra Selin'i düşündüm bir süre. Çakma sarı saçlarını, yaptırıldım diye bağıran burnu ve dudaklarını gözümün önüne getirdim. Kalem sanki benden bağımsızmış gibi sayfanın üzerinde özenle gezinirken neredeyse yarım saatin sonunda önümde duran taslağa baktım. Kalemi yorgunlukla elimden bırakırken tam anlamıyla yumruklanmaya başlayan kapıyla yerimden sıçradım. Sabahın bu saatinde kapıyı bu şekilde çalacak birini düşündüm fakat aklıma gelmedi. Çınar veya Miray olsa anahtarı olduğu için kapıyı çalmadan girerdi. Dün gece yaşananlarla bağlantılı olabileceğini düşündüğümde kalbim yine yerinden çıkacakmış gibi atmaya başlamıştı. Kapı yumruklanmaya devam ederken ayağa kalkıp kapıya yaklaştım. İçimdeki korkuyu yok sayıp kapının deliğinden baktığımda Miray olduğunu görünce derin bir nefes alıp açtım. "Sen delirmiş olmalısın. Bu nasıl kapı çalmak Miray ya?" Sinirli halinden anladığım dün gece eve gitmememden bir hayli endişelenmişlerdi. "Asıl sen delirmişsin. Neredesin sen telefonunu da evde bırakmışsın." Dün gece olanları anlatıp anlatmama konusunda bir süre düşünmeliydim. Devran'ın anlatmamdan hoşlanmayacağını biliyordum fakat yine de onlardan bir şey saklamak hiç de hoşuma gitmiyordu. Bakışlarını koltuğa sabitleyip eli ile dudaklarını kapattı. "Ne oldu sana? İyi misin?" Bakışları korkuyla vücudumu tararken elimi omuzuna koyup sakinleştirmeye çalıştım. "O kan bana ait değil, sakin ol." Gözlerini büyüttü. "Ya kimin öyleyse?" Bu kez bakışları aynı korkuyla etrafta gezindi. Devran'ın tişörtünü gördüğünde tekrar bana döndü. "Öldürdün değil mi çocuğu?" Öne doğru eğilip ellerini dizine vurduğunda başımı geriye atıp sesli bir kahkaha bıraktım. "Saçmalama Miray, gel otur şöyle kahve yapayım." Söylediğim şeyle az önce oturduğum yere giderken ben de mutfağa geçip ikimize bir kahve yaptım. Bugün yirmi bardak kahve de içsem kendime gelebilecekmiş gibi hissetmiyordum. İçeri geçerken Miray'ın elindeki defterimi gördüğümde kalbim hızlandı. Sayfaları karıştırıyordu. Aceleyle yanına gidip defteri elinden aldığımda şüpheli bakışlarını yakaladım. "Ne bunlar?" dedi çenesiyle defterimi işaret ederken. "Çizim işte." dedim kahvesini eline tutuşturup defteri elinden alıp salonda ondan uzak bir köşeye koyarken. "Devran vuruldu." dedim bir çırpıda konuyu dağıtmak ister gibi. Çatılan kaşlarıyla inanmayan gözleri beni süzdü. "Nasıl vuruldu?" "Dün gece ormanda yürüyüş yaparken kim olduğunu bilmediğimiz adamlar peşimizden geldi ve silahları vardı. Zor kurtardık kendimizi. Güya Devran'ın babasının düşmanlarıymış." Hayretle dinliyordu. "Bu bir kamera şakası falan mı?" Gülerek bakışlarını etrafta gezdirdi, zannımca kamera falan arıyordu. "Hayır değil." dedim ciddiyetimi koruyarak. "Hastane yerine senin eve mi geldiniz?" Sorusuna karşılık olanların hepsini soluksuz anlattım. Kurduğum her cümlede şaşkınlığı daha da artarken bu haline gülsem mi ağlasam mı bilememiştim. Sonunda bitirdiğimde ayağa kalktı. "Çınar duyarsa onu öldürür. Nasıl seni polise gitmeden yalnız bırakıp gidebilir?" Etrafta volta atarken eli çenesinde düşünüyor gibi boşluğu seyrediyordu. "Karışmak istemiyorum." dedim omuz silkerken. "Yok yok, sen iyi değilsin. Bu adamın rahatlığı sana da bulaşmış." Ayağa kalkıp cevap vermek yerine koltuğun üzerindeki kan bulaşmış örtüyü toplayıp üst kattaki banyoya çıkarıp kirli sepetine attım. Arkamdan geçen karartı ile bakışlarım korkuyla aynaya kaydı. Gözlerimin altı ben yorgunum diye bağırıyordu. Bakışlarım yeniden arkamdaki görüntüye takıldı. "Sen gerçek değilsin." dedim onu umursamamaya çalışırken. "Çünkü gerçekliğimi elimden aldın." kurduğu cümle sinirlerimi zıplatmaya yetmişti. "Ben senin iyiliğini düşünmek dışında hiçbir şey yapmadım." "Beni öldürdün." Kulaklarımı kapattım. Bu saçmalıkları duymak istemiyordum. "Kafamın içinden çık Hayat, sen gerçek değilsin." Çığlıkları zihnimin içinde yankılanırken ellerimi kulaklarıma daha fazla bastırdım. İG: k.meliike |
0% |