@melikesayin
|
Bulunduğumuz ortamın gerginliği, içimde buradan koşarak uzaklaşma isteği doğuruyordu. Miray kapıyı yumruklayarak sonuç alamayacağını anlamış olacak ki sesler kesilmişti. Gökhan ortada deliye dönmüş şekilde dolaşıp duruyordu. "Hem polis olsa bile sana ne bundan? Torbacı olduğunu söylemem korkma." Kendi söylediğime sırıtırken aniden bana dönmesiyle eski halime döndüm. "Yok, sen gerçekten salaksın." Masaya yaslandı. "O adam senin katil olduğunun farkında olduğu için peşine düştü, sen de onun ağına düşeceksin sonunda." Dişlerimi birbirine bastırdım. İç sesim onu burada öldürmemek için geçerli nedenler sunmaya çalışıyordu. "Salak olan sensin. Tutturdun bir katilsin de katilsin. Nasıl bu şekilde birine iftira atabiliyorsun? Hangi malı kullanıyorsun sen? Kafası çok güzele benziyor." Sert bir şekilde masayı iterek yaslandığı yerden çekilip tam karşımda durdu. "Bu sana yapmaya çalıştığım ilk ve son iyilik. İster inan, ister inanma umurumda bile değil." Kapıya doğru yürüyüp cebinden çıkardığı anahtarı deliğe sokmadan son kez bana doğru döndü. "Ama şunu bil Eflal." İşaret parmağını bana doğru uzatıp yüzüne yerleştirdiği tiksinme ifadesiyle bana baktı. "Ben o pisliğin içinden geliyorum ve bu bakışları nerede görsem tanırım." Kapıyı açıp bir şey söylememe fırsat vermeden sınıftan çıktı. Dolan gözlerimi sıkıca kapatıp olduğum yerde bir süre durdum. Duyduğum ayak sesleriyle arkamı dönüp gözlerimi sildim. Miray koşarak içeri girdiğinde arkasından dershanenin birkaç hocası ve bir hademe de onunla birlikte geldi. Miray kollarını bana sardığında yüz ifademi sabit tutmaya çalışarak karşılık verdim. "İyi misin Eflal? Bir şey yaptı mı o çocuk sana?" Geri çekilip kollarımı tutarak vücudumu süzdü. "Hayır, konuştuk sadece." Hocalardan biri yanıma doğru yaklaştı. "Merak etme gereken cezayı vereceğiz biz ona. Bu yaptığı saçmalık karşılıksız kalmayacak." Başımı olumsuz anlamda salladım. "Hayır hayır, sakın. Söylediğim gibi sadece konuşmak istemiş, ceza almasını istemiyorum." dedim bir çırpıda. Bana kafayı takmasını istemiyordum. Korktuğum için değil lakin uğraşmak istemediğim kesindi. Bir süre diğer hocalar birbiriyle bakıştıktan sonra kararın bana ait olmasından dolayı onlar da bizi bırakıp geri döndüler. Miray da daha fazla konuşmak istemediğimi anlamış olacak ki uzatmadan birlikte dersimizin olduğu sınıfa döndük. Akşama kadar Gökhan'ın yüzüne bile bakmasam da onun iğrenç bakışları sürekli üzerimdeydi. Her ne kadar rahatsız olsam da tepki vermek yerine öylece dersi dinlemeye devam ettim. Hiçbir şey anlamamış olsam da Çınar'a götürmek için tüm notları özenle aldım. Miray bu süreçte benim yapamadığımı yaparak Gökhan ile sağlam bir kavga etmişti ve hocalarla birlikte zor ayırmıştık. Her ne kadar sakin biri gibi dursa da konu sevdikleri olduğunda o da Çınar gibi psikopata dönüşüyordu. 1.50 boylarındaki bir kızın 1.80 Gökhan'a saldırmasından da kolaylıkla anlaşılabilirdi. Sonunda dersler bittiğinde olabildiğince hızlı şekilde çantamı toparlayıp Miray'a doğru döndüm. Yanıma gelip koluma girdi. "Hadi gidelim de ruh hastalarından uzakta huzurlu bir şekilde nefes alalım." dedi bakışları Gökhan'ın üzerinde gezinirken. Gökhan sözlerini görmezden gelip bize bakmadı bile. Bu psikopat herifin bana neden taktığını anlamaya çalışmak mümkün değildi. Ona ara sıra takılmak dışında hiçbir şey yapmamıştım. Hem Devran'ı nereden tanıyordu ve onun polis olduğunu nereden çıkarmıştı? Onunla konuşurken her ne kadar söylediklerini umursamıyor gibi yapsam da kafamda dönüp duranları susturamıyordum. Elime bir bomba tutuşturmuş ardından pimi çekerek kaçmıştı. Miray hadi dercesine çekiştirdiğinde uyum sağladım. Daha doğrusu beni sürüklemesine müsaade ettim. "Sen git." dedim sınıftan çıkarken. "Ben de bir eve uğrayacağım. Bu gece gelmem belki." Kaşlarını çattı. "Eflal daha kaç kez konuşacağız bu konuyu?" Sesli bir nefes verdim. "Bak iyiyim ben artık. Hem ne zamana kadar sizinle kalmaya devam edeceğim?" Söylediklerimden sonra gözlerindeki üzüntüyü gördüm. Bazen bana acıdığını düşünmeden edemiyordum. "Ömrünün sonuna kadar bizimle kalabilirsin, biliyorsun. Biz artık bir aileyiz." Kolumdaki elini okşadım. "Canım arkadaşım, elbette aileyiz. Ama benim bir evim var, hem temelli de gitmiyorum yine geleceğim nasıl olsa." Bebek gibi dudaklarını büzdü. "Ama çabuk gel, Çınar sensiz hiç çekilmiyor." Başımı sallayıp dershanenin önüne gelen taksiye binmesini bekledikten sonra arkasından gidişini izledim. Bir süre daha öylece durduktan sonra soğuk tüm bedenimi ele geçirmeye başladığında yerimden hareket edip eve doğru yürümeye başladım. Devran'ın bugün anlamsız şekilde dershaneye gelmesi, dün gece beni arayıp yaptığı konuşma, silahlı adamlar tarafından saldırıya uğramamız, hepsi teker teker kafamın içinde dönüp duruyorken eksik parçayı o pislik bağımlı tamamlamış gibi hissetmek istemiyordum. Aslında silahının olması ile ilgili yaptığı açıklamanın çok da yeterli olmadığını düşünmeye başlamıştım. Silahlı adamlar hakkında da yeteri kadar bilgi vermemiş ve polise gitmek konusunda beni manipüle etmiş gibi hissediyordum. Sonunda eve geldiğimde çantamdan çıkardığım anahtar ile kapıyı açtığımda araya sıkıştırılmış zarf kayarak yere düşerken kendini fark ettirmeyi başarmıştı. "Yine başlıyoruz." O ana kadar varlığını unuttuğum iç sesim yeniden aramıza katılmıştı ve bu kez ona hak da vermiştim. Yine başlıyordu. Zarfı elime alıp kapıyı kapattıktan sonra çantamı kapının girişindeki ayakkabı dolabının üzerine bırakarak yanımdaki benjamine doğru döndüm. "Duyuyor musun?" Bir süre ağaçla bakıştık. Sanki bir şeyi dinliyormuşum gibi bir noktaya odaklandım. "Duyamazsın çünkü artık bir ses yok." Kendi kendime gülerken parmaklarımı ağacın yapraklarına sürterek salona doğru ilerledim. Kendimi koltuğa atıp elimdeki zarfı yandaki sehpanın üzerine bıraktım. Evimi özlüyordum. İşaret parmağımla karşımdaki masanın üzerinde özenle dizilmiş çiçeklere yönelttim. "Ama en çok sizi." Ayağa kalkıp çiçeklere doğru ilerledim. "Siz bana lazımsınız." küçük bir öpücük atıp yanda duran eldivenleri elime geçirdim. Kısa bir bakış atıp ne istediğime karar verdikten sonra çiçeklerin bazıların birkaç yaprak kopardım. Kopardıklarımı mutfağa götürüp içini su ile doldurduğum kabın içerisine koydum. Tekrar salona dönüp çiçeklerin yanında duran suyu alıp yapraklarını kopardıklarımı özenle sulayarak tekrar mutfağa döndüm. Yıkadığım yaprakları bir tencere suyun içerisine atıp kaynamaya bıraktım. "Hadi bakalım, neymiş bu zarf bir açalım." Elimdeki eldivenleri çıkarıp çöpe attıktan sonra tekrar salona dönüp kendimi koltuğa bıraktım. Zarfı uzanıp aldıktan sonra düşünmeden açtım. "Düşündüğüm zaman çok daha zor oluyor." Sesli düşündüğüm için kendime gülerken içerisinden çıkan büyük kağıdı açtım. Büyük sayfanın ortasına büyük harflerle "İtiraf et." yazıyordu. O andan itibaren kafamın içinde ampul yanmış gibi ayağa kalktım. Bu notları yazanın Gökhan olabileceğini hiç düşünmemiştim. Uzun zamandır katil olduğumu söylüyordu ve aslında bu gizemli hesabın söyledikleri ve Gökhan'ın yaptıkları birbiriyle büyük bir uyum içerisindeydi. Kalbimde hissettiğim acıyla yerime tekrar oturdum. Bu da konuştuğum kişi Hayat değil demek oluyordu. Telefonumu nereye koyduğuma bakmak için ayağa kalkıp etrafa göz gezdirmeye başladım. Sandalyenin üzerine konulmuş defterleri kaldırıp masanın üzerindeki karışıklığın altına baktım. Bir türlü telefonu bulamamamın dışında defterlerin sandalyenin üzerine nasıl gittiği düşüncesiyle kaşlarım istemsiz şekilde çatıldı. Evime biri mi girmişti? Bakışlarımı etrafta gezdirip başka bir farklılık olup olmadığını anlamaya çalıştım. Her şey o kadar üst üste geliyordu ki kendimi kapana kısılmış, her şey üzerime geliyormuş gibi hissediyordum. Miray veya Çınar da eve gelmiş olabilirdi fakat onların da çizimlerimi karıştırmış olma ihtimalleri oldukça korkunçtu. Bakışlarım etrafı tararken ayakkabı dolabının üzerindeki telefonum dikkatimi çektiğinde o yöne doğru hareket edip telefonumu aldım. İlk iş olarak hesap ile olan mesajları açıp öfkeyle dolan ruhumu sakinleştirmek adına Gökhan'a nefret kusmalıydım. "Sen hayatımda gördüğüm en iğrenç insansın Gökhan. İnsanlarla alay etmeyi çok seviyorsun ama acizsin. Aciz bir uyuşturucu bağımlısı." mesajı gönderdikten sonra telefonu arka cebime koyup mutfaktan gelen seslerle kaynamaya başlayan bitkilerin altını kapattım. Suyunu süzüp içerisindeki yaprakları da mutfak robotu yardımıyla hamur kıvamına getirdikten sonra süzdüğüm suyun içerisine karıştırıp birkaç gün beklemesi adına dolaba koydum. Tekrar salona dönüp eskiz defterini elime aldım. Olduğum yere oturup bir süre Miray'ı düşündüm. Geçen gün bu defteri karıştırırken onu görmüştüm. Merak edip evime tekrar bunun için girmiş olabilme ihtimalini düşünmek istemesem de neticede imkansız değildi.
|
0% |