@melikesayin
|
Karşımdaki kadının gözlerine her baktığımda sanki bu dünya üzerinde en acılı insanı görüyormuşum gibi hissediyordum. Evin içerisine girdiğim andan itibaren hissettiğim şey hüzünden başkası değildi. Sanki birisi elleriyle boğazımı var gücüyle sarmış, ciğerlerime dolacak havaya izin vermiyordu. "Arsel'in soyadını biliyor musunuz?" Başını olumsuz anlamda salladı. Bu benim için çok da çözülmesi güç bir sorun değildi o yüzden üzerinde durmadım. Oturduğum yerden ayağa kalkıp üzerimi düzelttim. "Ben artık gideyim." Benimle birlikte karşımdaki kadın da ayağa kalktı. "Sen kızımı tanıyor muydun?" Sanki bir şeyler seziyormuş gibi kısık gözlerle beni süzdü. Her ne kadar belli etmek istemese de kafasında bir sürü soru işareti oluştuğunu biliyordum. "Eflal'i tanıyorum." Onun bu konu üzerinde araştırma yaptığımı bilmemesi gerekiyordu. Her ne kadar iletişim halinde olmadıklarını iddia etse de Eflal'e karşı duyduğu korumacılığının bu kapıdan çıktığım an onu arayarak konu hakkında bilgilendirme yapabilme ihtimalini de beraberinde getiriyordu. "Kızınızla ilgili yürüttüğüm soruşturma oldukça gizli." Kaşlarını çattı. Sinirlenmekten ziyade endişe içerisinde görünüyordu. "Eflal mi anlattı sana Hayat'ı? O yüzden mi konuyla ilgileniyorsun?" Başımı olumsuz anlamda salladım. "Size daha fazla bilgi veremem, lakin buraya geldiğim aramızda kalmalı." Ona geçerli sebepler sunmalıydım. "Kızınızın katili bulunsun istiyorsanız bu konuda kararıma saygı göstermelisiniz." Bir süre düşünür gibi gözleri etrafı inceledi, ardından hak vermiş gibi gözlerini kırpıştırdı. "Tamam oğlum, sen nasıl istiyorsan. Yine de Efal'e bir zarar gelmeyecek değil mi?" Bir anne edasıyla sormuştu. "Endişelenmeyin lütfen." Bu yaptığım yanlış olsa da zaten yeterince acısı olan bir anneyi endişelendirmek istemiyordum. Güvenini kazanmış olmalıyım ki yüzünde buruk bir gülümseme oluştu. Daha fazla oyalanacak vaktim olmadığından az önce çıktığımız merdivenleri olabildiğince hızla inip kapının önünde durdum. Çıkmadan önce son arkamda duran kadına döndüm. "Eflal ve Arsel görüşüyor mu? Bu konuda bir bilginiz var mı?" Bir süre düşündü. Cevap vermek ve vermemek arasında gidip geliyor gibiydi. "Sanmıyorum." dedi etrafı süzerken. Kısa bir bakış atıp verdiği cevabın gerçekliğine ikna olamasam da üzerinde durmadım. Dışarı çıktığımda tekrar kapıya yaslanıp hüzünlü gözlerle gidişimi izledikten sonra kapattı. Hava neredeyse kararmak üzereydi. Eflal ile ayarladığım görüşme saatine çok kalmamıştı. Eflal'den. Bakışlarımı aynadaki yansımamda gezdirdim. Ağlamaktan kızarmış gözlerimi makyaj bile kapatamamıştı. Siyah şortumun üzerine yine siyah bir kazak giydikten sonra dolaptaki deri ceketlerden birini alıp üzerime geçirdim. Bir yanım Devran için heyecanla hazırlanırken diğer yanım halen Gökhan'ın söylediklerini düşünüyordu. Devran için hissettiklerim beni korkutuyordu. Bakışlarım arkamda beliren Hayal'in yansımasına takıldı. "Ölülere aşık olunmaz." "Devran ölü değil Hayal." Omuz silkti. Yatağa uzanıp bacaklarını yataktan aşağı sarkıtırken elini havaya kaldırıp tırnaklarını izlemeye başladı. "Evet, şimdilik." Bu hali her ne kadar sinirimi bozsa da kendime bakmaya devam ettim. Sonunda kendimi izlemekten vazgeçip odadan olabildiğince hızlı çıktım. Saat neredeyse 11'e geliyordu ve geç kalmak üzereydim. Aşağı kata inip ayakkabılarımı giydikten sonra sırt çantamı da alıp evden çıktım. Bahçe kapısından çıktıktan sonra bakışlarım camdan beni izleyen Hayal'i buldu. Anneannem yanında durmuş her zamanki gibi beni nefretle izliyordu. Başımı boş yola doğru çevirip derin bir nefes aldım. Adımlarımı evin önündeki yokuşa yönlendirip hızlı adımlarla inmeye başladım. Ne hissettiğimi anlamakta güçlük çekiyordum. İnsan kendi hislerini bilmez miydi? Anneannemi uzun zamandır görmemiş olmanın acısı mı yoksa Hayal'in benden istediklerinin verdiği huzursuzluk hissi miydi emin değildim. Miray ve Devran'ı düşündüm. Miray ailem gibiydi. Devran'ı her ne kadar yakından tanımasam da bir gün tamamen gitmesi ihtimali beni korkutuyordu. Sinema'nın olduğu yola girdiğimde ışıkları tamamen kapalı görünüyordu, bu da bugün bir film olmadığı anlamına geliyordu. Sokak lambaları bir anda söndüğünde olduğum yerde kaldım. Karanlığı sevmezdim. Bakışlarımı yolun sonunda zar zor görünen ışığa doğru sabitleyip yavaş adımlarla yürümeye devam ettim. Etrafta kimsenin olmaması ortamı daha gergin bir hale getiriyordu. Karanlığın verdiği etkiyle zihnime hücum eden anılara engel olamadım. "Baba." Dedim fısıltıyla. Başını elindeki telefondan kaldırmadı bile. Küçük adımlarla yanına doğru yaklaştım. Tüm vücudum korkuyla titriyorken yüzüne yansıyan ışık etrafı biraz olsun aydınlatıyordu. Yanına oturdum. "Ne istiyorsun yine?" Sesindeki bıkkınlık benden kaynaklı olamazdı. Henüz 6 yaşında bir çocuktum ve onun evde olduğu süreçte odamdan bile çıkmazdım. Annemin buna neden izin vermediğini defalarca düşündüğüm gibi anılarımdan sıyrılmaya çalışıp tekrar düşündüm. Bugün bile hiçbir anlam bulamıyordum. "Elektrikler kesildi, korkuyorum." dedim ona doğru biraz daha yanaşırken. Başını telefonundan kaldırıp gülerek bana döndü. Bana ilk kez gülümsüyordu. Küçük kalbimin bana merhamet ettiğini düşündüğüm için nasıl hızla çarptığını anımsadığımda yüzümde oluşan buruk gülümseme gözlerimin dolmasına sebep oldu. "Işık mı istiyorsun?" Telefonun ışığını arttırıp etrafın daha fazla aydınlanmasını sağladığında derin bir nefes aldım. Sonunda karanlıktan kurtulmuştum ve babam bunu benim için sağlamıştı. Bunu düşünmek bile yapabileceğim en büyük aptallıktı lakin yapmıştım. Yüzümdeki kocaman gülümsemeyle ona doğru atılıp sarılmak istedim. Sert bir şekilde koltukta ileriye doğru ittiğinde korkuyla olduğum yere çakıldım. "Defol git lan odana." Bir an duraksadı. Tekrar gülmeye başladığında artık bu gülüşün benim için iyi bir şey olmadığını biliyordum. "Ya da gitme, kal burada." Işığı kapattı. Kalbim karanlığın verdiği etkiyle sıkışırken nefes almaya çalıştım. O gün tüm gece gök gürültüsü ve karanlıkta öylece oturdum. Artık ne karanlık ne de gök gürültüsü eskisi kadar korkutmuyordu. Çünkü az önce çok daha korkunç bir şeyle karşılaşmıştım. Kendi çocuğuna hissedilmeyen merhamet ve sevgisizlik. Karanlık sonunda biterdi, yağmur durur, gök gürültüsü son bulurdu lakin o sevgisizlik hiç bitmeyecekti. Nitekim öyle de olmuştu. Onu son gördüğümde bile gözlerindeki boşluk hiç değişmemişti. Annem bana nefretle bakardı. Kötü bir his bile bir boşluktan çok daha iyiydi. En azından size insan olduğunuzu hissettiriyordu. Bu hissedilen şey nefret bile olsa. Bir anda yüzüme yansıyan ışık ile karanlığa alışan gözlerimi kısmak zorunda kaldım. Görüş açım tamamen kapanırken olabildiğince kenara çekilip üzerime gelen arabaya geçmesi için alan sağladım lakin geçip gitmek yerine yanımda durdu. Açık olan camdan baktığımda Devran'ı görmek içimde büyük bir rahatlamaya sebep olmuştu. Cama doğru uzanıp bana baktı. "İyi misin sen?" Arabadan inip etrafından dolaşarak yanıma doğru geldi. Arabayı durdurduğu için kapanan farlar az önceki karanlığı tekrar getirmişti. Devranın elini belimde hissettiğimde nefesimi tuttum. "Dağılmış görünüyorsun Eflal." Koluna tutunup kendimi bile şaşırtacak şekilde ondan destek aldım. "Bırakma." Sesim uzun süreli suskunluğun verdiği etkiyle boğuk çıkmıştı. Belimdeki eli beni daha sıkı tutarken vücudumu kendine doğru çekip yasladı. "Sakin ol, bırakmayacağım." İlk kez hissettiğim bu güven hissi tüm vücudumu ele geçirmiş gibiydi. Kalbim daha önce hiç olmadığı kadar garip atıyordu. Benden uzun olduğu için göğsüyle bakışıyordum. Başımı kaldırıp yüzünü görmeye çalıştım fakat etrafı kaplayan karanlık buna müsaade etmemişti. Yüzü yakın olmasına rağmen zar zor seçiliyordu. "Buradayım." Dedi az öncekine nazaran daha boğuk sesiyle. "Bana güvenebilirsin." Sanki aklımı okuyordu. Heyecanla karışık hissettiğim mutluluk bu anı hiç bozmak istemese de artık uzaklaşmak zorunda olduğumu biliyordum. Elimi göğsüne koyup aramızdaki mesafeyi biraz olsun açmaya çalıştım. "Bir anda karanlık olunca ben.." Bir süre cümleyi nasıl tamamlamam gerektiğini düşündüm. "Korktun mu?" Yüzündeki gülümseme alaycı değil de merhamet doluydu. Babamla olan anılar tekrar aklıma geldiğinde kendimi toparlayıp biraz daha uzaklaştım. Elini çekmese de artık aramızda yeteri kadar mesafe vardı. "Biraz panikledim sanırım." "Zayıflıklarını bilirse ilk olarak seni oradan vurur." Ben de tam iç sesim nerelerde diyordum. "Senin için tüm karanlıkları aydınlatabilirim." Elini yavaş bir şekilde belimden çekip arkasında duran arabaya yaslandı. Duyduğum anahtar sesinden sonra arabanın ışıkları tekrar yandığında artık onu net şekilde görebiliyordum. "Teşekkür ederim." Bakışlarımı üzerinden çekip etrafta gezdirdim. Az önceki yakınlığı hatırladığımda yüzüne bakmak oldukça zorlaşıyordu. Yaslandığı yerden çekilip arabanın kapısını açarak eliyle binmemi işaret ettiğinde ikiletmeden arabaya bindim. Kapıyı kapatıp sürücü koltuğunda yerini aldıktan sonra arabayı çalıştırdı. İG: k.meliike |
0% |