Yeni Üyelik
27.
Bölüm

27. Bölüm

@melikesayin

Bir süre sessiz geçen yolculuğun sonunda merakla ona doğru döndüm.

"Nereye gidiyoruz?" Bakışlarını yoldan ayırmadı.

"Seveceğini düşündüğüm bir yere." Aklımda hala Gökhan'ın söyledikleri vardı.

"Tek işin sinemada çalışmak mı?" Sorduğum soruya karşılık çenesinde kasılan kasa takıldı bakışlarım.

"Babamın şirketinde de çalışıyorum aynı zamanda." Babasının şirketi olan bir insan neden açık hava sinemasında çalışırdı ki?

"Bu şirketin adı ve amacı ne tam olarak?" Arabayı durdurup emniyet kemerini çıkarırken sesli bir nefes verdi. Arabanın kapısını açtıktan sonra bana kısa bir bakış attı.

"Çok soru soruyorsun Eflal, hadi in." Arabadan inip yanına doğru ilerledim. Bakışlarını baştan aşağı vücudumda gezdirdi.

"Bu şortla bu soğukta üşümüyor musun sen?" Çatık kaşlarıyla beni süzmeye devam ederken bu haline gülmeden edemedim.

"Aslında güzel olmaya çalıştım ama bu, bu şehirde oldukça zor." Dudakları yukarı doğru kıvrıldı.

"Güzel olmak için bu şorta ihtiyacın yok." İlk başta söylediği şey ile gülümsesem de sonrasında yüzündeki pis sırıtışa karşılık yüzümdeki gülümseme bir anda silindi. Bu halime öyle bir kahkaha patlattı ki sesi bir süre etrafta yankılandı.

"Pislik misin sen Devran?" Kaşlarımı çattım.

"Ayrıca gecenin bu saatinde insanlar uyuyor ve sen- " Elimi tutup beni çekiştirdiğinde cümlemi tamamlayamadım. Bakışlarım önce eline ardından karşımızdaki bir hayli büyük görünen göle çevirdim. Etrafı ağaçlarla çevrili, yerler ve gölün ağaçlara yakın olan kısımları ağaçlardan dökülen yapraklarla doluydu. Elimi daha sıkı tutup beni önümüzde sık ağaçlarla dolu yola doğru çekti. Sağ tarafım tamamen gölü görüyor, solum ise ağaçlarla doluydu.

"Mükemmel bir yer burası." Parmağı hafifçe elimin üzerini okşadı.

"Seveceğini biliyordum." Onunla en son böyle bir ortamda yalnız kaldığımızda silahlı adamların bizi kovaladığını hatırlamamla bakışlarımı etrafta gezdirdim.

"Tedirgin olduğunu hissediyorum." Önüme geçip elimi bırakmadan yavaş adımlarla geri geri yürümeye başladı. Sanki düşecekmiş gibi paniğe kapılıp elini daha sıkı tuttum.

"Son görüştüğümüzde pek de iyi şeyler olmamıştı." Bakışlarım tekrar etrafı taradı.

"Ben hiç öyle hatırlamıyorum." Sesi gülümsüyordu. Evet, tam olarak tanımı buydu.

"Sen- " Beni kendine doğru çektiğinde vücudum onun vücuduna çarptı.

"Evet pisliğin tekiyim." Güldü. "Ama korkma, ben burada olduğum sürece zarar görmeyeceksin." Son söylediği o kadar inandırıcı gelmemişti ki.

"Neden gecenin bu saati benimle buradasın Ulaş?" Yüzündeki alaycı ifade silinip yerini eski ciddiyetine bıraktı. Ne yaparsa yapsın gözlerindeki ifade bana her şeyden daha tanıdıktı. Boşluk.

"Çünkü öyle istiyorum Eflal." Bunu söylerken yüzünde tek bir mimik oynamadı.

"Anlıyorum ama sadece." Sesli bir nefes verip önümdeki ağacı süzdüm. "Neden?"

"Yanındayken iyi hissediyorum."

"Katil olduğunu bildiği için peşinde." Yüzünü izledim. Söylediklerinin doğruluğundan emin olmak istiyordum lakin bunu anlamak mümkün değildi.

Elinin tersiyle hafifçe yüzümü okşayıp oradan parmaklarını dudaklarımın üzerinde gezdirdi.

"Bunlar yalan söyleyebilir Eflal." Bakışları dudaklarımdayken nefes almak mümkün değildi.

"Emin olmak istiyorsan buraya bakacaksın." Elini kalbimin üzerine koydu. Sessiz kalıp dinleseydi de yerinden çıkacakmış gibi atışını duyabilirdi. Eli bir süre orada kaldıktan sonra dudakları yukarıya doğru kıvrıldı. Elimi korkuyla kalbinin üzerine getirip bir süre hissetmek için gözlerimi kapattım. Benimki kadar olmasa da hızlıydı.

"Daha önce böyle attığına şahit olmadım." Ses tonundan tenime bulaşan ciddiyet tüm vücudumun korkuyla kasılmasına sebep oluyordu. Bir yanı çok iyiyken diğer yanı beni bir hayli geriyordu. Tam bir şey söyleyeceğim sırada çalmaya başlayan telefonumla ondan uzaklaştım. Arayanın Miray olduğunu anlamak için telefona bakmama gerek yoktu, çünkü yıllarca bakmasam bile asla çalmayacağından emin olduğum telefonumu kimse aramazdı.

Ekranda Miray'ın adını gördüğümde gülümsedim lakin açmayacaktım. Telefonun ekranındaki küçük daireyi sola doğru kaydırıp kapattım. Tam cebime koyacağım sırada tekrar çalmaya başladığında sesli bir nefes verdim.

"Kesin Çınar'ı öldürdü cesedi nereye saklayacağını sormak için arıyor." Devran söylediğime gülerken telefonu açtım.

"Eflal." Sesi korkuyla karışık fısıltı şeklinde çıkmıştı.

"Eflal evden hemen çık, silahlı birileri var burada seni arıyorlar." Korkuyla ne yapacağımı bilemeyip sesi dışarı aldım.

"Nasıl silahlı adamlar? Çınar nerede? Size bir şey yaptılar mı?"

"Üst katta saklanıyorum ama her an gelebilirler. Devran ve seni soruyorlar, Polisi ararsam Çınar'ı öldüreceklerini söylediler." Devran telefonu eline aldı.

"Miray olduğun yerden ayrılma ve ne söylerlerse yap, geliyorum ben." Elimi tutup arabaya doğru koşar adımlarla yürümeye başladığında peşinden ilerledim. Diğer elinde telefonu tutuyordu ve Miray'a kapatmamasını söylemişti.

Bizi sorduklarına göre geçen gece peşimize düşen adamlar olabilirdi yoksa beni diğer türlü nereden tanıyacaklardı ki? Hem bizden ne istiyorlardı? Miray ve Çınar'a bir şey olma ihtimalini düşünmek beni korkutuyordu fakat istedikleri biz isek onlara zarar vermeyeceklerine inanmak istiyordum.

"Çınar'ın kafasına sert bir şeyle vurdular, çok kanıyordu." Miray'ın ağlayarak söyledikleriyle tüm vücudum korkuyla titremeye başladı. Çınar'a zarar vermişlerdi. Ya ölürse fikrini düşünmek bile istemiyordum.

"Sakin ol, geliyoruz." Arabaya binip olabildiğince hızlı şekilde eve doğru sürmeye başladı. Telefondan gelen gürültüyle elimi ağzıma götürüp kapattım.

"Nereye saklanmış bakalım bu kedicik?" Daha önce duymadığıma emin olduğum bir erkek sesi alayla konuşuyordu. Sesi çok yakın olmadığından tüm söyledikleri anlaşılmıyordu. Adım sesleri git gide yaklaşırken nefesimi tuttum. Eve neredeyse 5 dakika uzaklıktaydık ve biz gidene kadar Miray'ı kesin bulurdu.

"Kardeşin öldü, çıkmazsan aynı şey senin de başına gelebilir." Devran direksiyona sert bir yumruk attığında beynim az önce duyduğu şeyi idrak edemiyordu. Devran'ın ne zaman elime tutuşturduğunu bilmediğim telefon titreyen elimden kayıp kucağıma düştüğünde zorla tuttuğum göz yaşlarımı serbest bıraktım.

Çınar şimdi ölmüş müydü? Bizim yüzümüzden artık Çınar yoktu.

"Yalan söylüyor şerefsiz herif." Sola doğru döndüğünde araba hızın verdiği etkiyle yana doğru kayarak boş sokakta kulak tırmalayıcı bir ses çıkardı.

"Çınar ölmüş." Dedim söylediğime inanamayarak. Dudaklarımdan dökülen kelimeler benden bağımsızdı. Evin arkasında durduğunda bana doğru döndü.

"Sakın bu arabadan ineyim deme." Başımı hızla olumsuz anlamda sallayıp kendimi arabadan dışarı attım.

"Asla burada beklemeyeceğim." Benimle birlikte arabadan inip kapıyı sessiz olmaya özen göstererek kapattı.

"Eflal, hepinizi birden koruyamam."

"Benim korunmaya ihtiyacım yok, arkadaşım ölürken burada beklemeyeceğim." Adımlarımı arka bahçenin kapısına doğru yöneltip hızlı hızlı yürümeye başladım.

"Yemin ederim sen benden daha hastasın." Kapıyı açıp etrafı kontrol ederek içeri girdi. Kapının önünde siyah iki araba duruyordu ve evin üst katının ışıkları tamamen kapalıydı. Cama yaklaşıp görünmemeye özen göstererek içeriye doğru bakmaya çalıştım. Devran hemen yanımda durup içeriye bakmama müsaade etti. Krem rengi koltuğa bulaşmış kan gözüme ilk takılan şeylerden biriydi. Ardından bakışlarım koltuğun üzerinde elleri bağlı şekilde oturan Çınar'a kaydı. Derin bir nefes alıp Devran'a döndüm.

"Çınar yaşıyor." Dedim sessiz olmaya çalışarak.

"Biliyordum." Merdivenlerden aşağı inen Miray ve yanındaki adamı görmemle başımı geri çektim. Devran belindeki silahı çıkardığında rahatlamak yerine daha da gerildim.

"Ben önden gideceğim, sen de burada bekleyeceksin." Cevap vermeme bile izin vermeden camın önünden eğilerek diğer tarafa geçtiğinde orada öylece kaldım. Dikkatli olmaya çalışarak içeriye tekrar baktığımda Miray'ı da Çınar'ın yanına oturtmuşlardı. İçeride görebildiğim dört kişi vardı, birisi Miray'ın elini bağlarken diğerleri de başında durmuş bir şeyler konuşuyordu. Devran evin önüne dolaşıp görüş açımdan kaybolduğunda olduğum yere çöküp olacakları beklemeye başladım.

Bu insanların Devran'dan ne istediğini merak ediyordum. Devran'ın içeride tek başına ne yapacağını düşünürken boynumda hissettiğim soğuklukla olduğum yerden sıçradım.

"Bak burada kim varmış." Ağzını yayarak konuşan adama bakmaya çalıştığımda buna izin vermeyerek silah olduğunu düşündüğüm şeyle başımı itti. Kolumu sert bir şekilde tutup beni tek seferde ayağa kaldırdığında ne kadar güçlü olduğunu anlamıştım.

"Ne istiyorsunuz bizden?" Sesli bir şekilde güldü.

"Senden değil ama sevgilinde bize ait bir şey var." Sevgilin diye bahsettiği kişi Devran'dı. Bizi birlikte sanıyorlardı hoş bizim de ne olduğumuz tam olarak belli değildi. Böyle bir durumda bile bunu düşündüğüm için kendime kızsam mı gülsem mi bilememiştim.

"Yürü." Dedi beni öne doğru iterken. Bir eli kolumu tutarken diğeri elindeki silahı belime bastırıyordu.

"Hayvan gibi davranmana gerek yok yürüyoruz işte." Cümlemi tamamlamam ile başımın yan kısmına aldığım darbe bir olmuştu. Elindeki silahın tersiyle kafama vurduğunu fark etmem uzun sürmedi. Olduğum yerde dururken elimle başıma bastırdım.

"O sesini kesmesini bilirim ama dua et bize lazımsın." Kolumdan tutup beni sürüklemeye devam ettiğinde elimi çekip bulaşan kana baktım. Hayvan herif başımda neredeyse dikiş atılması şart bir yara açmıştı. Evin açık olan kapısını ayağıyla itip beni salona doğru sürükleyerek içeri itti. Tüm bakışlar üzerimize döndüğünde Devran adamlardan birini boynundan tutarak silahı başına dayamış halde duruyordu. Beni sürükleyen kel kafalı adam diğerlerinin önüne doğru tüm gücüyle beni itip dizlerimin üzerine düşmemi sağladığında az önce vurduğu yere sert bir şekilde silahı dayadı. Sesi alaycı geliyordu.

"Devran bey, bırakalım efendim adamcağızı ki bu kızcağız da zarar görmesin değil mi?" Gevşek konuşma tarzı yüzünden ağzının ortasına bir tane çarpmak istiyordum. Bakışlarımı Devran'dan çekip Çınar ve Miray'a çevirdim. Neydi bunlar mafya falan mı? Film mi çekiyorduk yoksa burada? İkisinin de ağzını bantlamışlardı.

"Kıza mı yetiyor gücün it?" Cümleyi sert söylese de ses tonu alay eder gibiydi. Bakışlarını arkamdaki adamın üzerinden bir an için çekmedi. Arkamda duran adam saçlarımı parmaklarına dolayıp kafamı geriye doğru çektiğinde dudaklarımdan dökülen inlemeye engel olamadım.

"Bırak adamı." Her kelimeyi bastırarak tek tek söylemişti. Devran silahını geri çekip adamı ileriye doğru itti. Bunların derdi neydi? Bizi sürekli niye itip kakıyorlardı yani? Başımda hissettiğim keskin ağrı olmasaydı bu düşündüğüme sesli gülebilirdim.

"Derdin benimle." Öne doğru bir adım attığında silahtan gelen çıt sesiyle olduğu yerde durdu. Bakışlarını önce bana ardından da ensemden boynuma doğru akan kana indirdi. Çenesindeki kas dişlerini sıktığını belli edecek şekilde kasıldı.

"Ne istiyorsun?" Elinde tuttuğu silahı o kadar sıkıyordu ki parmak boğumları bembeyaz olmuştu.

"Bana yaşattıklarını yaşamanı." Az önceki gevşek konuşmasından eser yoktu. Aralarında ne yaşandığını düşünmeden edemedim. Ne olmuştu da bu adam bu derece sınırları aşmıştı? Miray'ın korkusu yüzünden okunuyordu. Çınar bakışlarıyla arkamdaki adamı öldürmeye çalışıyordu sanki. Eminim ki ağzı açık olsa şu an hiç duyulmamış binlerce küfür üretmişti.

"Aynı şey değil Emre." Dedi sıktığı dişlerinin arasından. Arkamdaki adamın adını da sonunda öğrenebilmiştik.

"Sen benim sevdiğim kadını benden alırken gözünü bile kırpmadın" Dedi eline doladığı saçımı çekerek. Yere indirdiğim başım saçımı çektiği için tekrar yukarı kaldırdığımda başımdaki sancı git gide artıyordu. Az önce heyecandan çarpan kalbim şu an korkudan durabilirdi. Devran Emre'nin sevgilisini mi öldürmüştü şimdi? Bu yüzden mi peşimize düşmüşlerdi? Ben az önce katilin tekiyle ıssız bir göl kenarında tek başıma mıydım?

"Sevgiline son kez bak." Dedi silahı kafama biraz daha bastırırken. Sevgilisine yapılanlara karşılık aynı şeyi o da bana yapmak istiyordu.

"Betül masum değildi Emre."

"Kes sesini." Dedi saçımı daha çok çekerken. Devran'ın katil olma düşüncesi midemdeki kasılmaların şiddetini arttırıyordu.

"Ne istediğini söyle." Dedi sesindeki sakinlik yerini endişeye bırakmıştı. "Kıza karşılık ne istiyorsun?" Emre sesli bir şekilde kahkaha attığında arkamdaki adamın psikopat olduğuna neredeyse emin oldum.

Az önce vurduğu yerdeki saçları sürekli olarak çektiği ve parmakları yaraya baskı yaptığı için kanaması bir türlü durmuyordu. Beni vurmasaydı da kan kaybından ölebilirdim.

"Betül'ü geri getirebilir misin Devran?" Emre'ye üzülmüştüm. Birazdan beni öldürecek olması gerçeğini saymazsak yaşadıklarını düşündüğümde kalbim sızlamıştı.

İG: k.meliike

 

Loading...
0%