@melikesayin
|
Aklımda koca bir karmaşa vardı. Ortalık savaş alanı gibi her bir düşüncem birbiriyle çatışıyor, her birinin aldığı yara canıma dokunuyordu. Göğsümün ortasında bir yangın vardı sanki, her seferinde biraz daha büyüyor, büyüyen yangının yarattığı eksiklikler tam göğsüme saplanıyordu. İnsanın bedeni yara aldığında zamanla iyileşebiliyordu, lakin ruhu yara aldığında her geçen zaman o yarayı biraz daha deşiyordu. Kalbim Gökhan'ın söyledikleriyle yanıp tutuşurken aklım bunu kabullenmek istemediği için birbirleriyle çatışıp duruyordu. İçimdeki gürültü susmadığından dışarıdaki seslerin hiçbirine odaklanamıyordum. "Eflal." Miray'ın önümde salladığı eli ile sanki kabuslarla dolu bir rüyadan çekilip çıkarılmışım gibi derin bir nefes aldım. Sanki demek aptallık olurdu, bu kesinlikle iğrenç bir kabustu. "İyiyim." Dedim elinden uzaklaşırken. "Ben odama çıkıyorum, sen Devran'a senin odanın yanındaki misafir odasını gösterirsin değil mi?" Ne söylediğine bile odaklanamamıştım. Başımı olumlu anlamda sallayıp onu geçiştirdim. Çınar da oturduğu yerden kalkınca dikkatim ona yöneldi. "Uyumalısın." Yanıma doğru gelip elini uzattığında tutup oturduğum yerden kalktım. "Yarın konuşuruz artık, herkes yeterince zor bir gece geçirdi zaten." Çınar'ın söylediklerinden sonra Devran da yağa kalkıp peşimizden geldi. Merdivenleri çıktıktan sonra Çınar saçlarıma küçük bir öpücük kondurup odasına yöneldiğinde Devran'la yalnız kaldık. "Burası benim odam." Dedim elimle kırmızı renkli kapıyı gösterirken. Bakışları ilginç bir şeyi görmüş gibi etrafı inceliyordu. "Burası niye gök kuşağı gibi?" Omuz silktim. "Öyle seviyorlar." Dedim. Elini kaldırıp pembe kapıyı işaret etti. "O halde bu pembe olan Miray'ın Mavi de Çınar'ın odası." Dudaklarımı gülmemek için birbirine bastırdım. "Hayır, tam tersi. Pembe olan Çınar'ın Mavi ise Miray'ın." Benim gibi gülmemek için çabaladığını biliyordum. Yeşil kapıyı işaret ettim. "Burası da senin, gerekli her şey vardır muhtemelen ama bir şey lazım olursa söylersin." Başını salladıktan sonra bir şey söyleyecekmiş gibi oldu fakat buna müsaade etmeden arkamı dönüp odaya girdim. Son bir kez yüzüne bakıp kapıyı kapattığımda kısa bir aradan sonra onun da odasının kapısının kapanma sesini duyduğumda yatağa doğru ilerledim. Yatağa oturup bir süre camdan yağan yağmuru izledim. Benim de içimde aynen bu şekilde fırtınalar kopuyordu. Yağmur damlaları oluşturduğu küçük su birikintilerine karışıp daha büyüklerini yaratıyorlardı. Düşüncelerim boğuluyormuş gibi hissediyordum. Ne kadar süre izlediğimi bilmesem de artık ağrımaya başlayan gözlerim yüzünden uyuma kararı aldım. Açık bıraktığım pencereyi kapatmak için kalktığımda camdan yansıyan Devran'ın görüntüsüyle camdan eğilip yanımdaki balkona baktım. Demire yaslanmış parmaklarının arasına sıkıştırdığı sigarayı izliyordu. Bir süre bakışlarım üzerinde gezindikten sonra biten sigarayı söndürüp yenisini yaktığında gülümsedim. "İçmeyi düşünüyor musun o şeyi?" Bakışları bana döndü. "Üşüyeceksin." Gökyüzünü işaret etti. "Saçlarına yağmur damlaları geliyor, yaranın ıslanmaması gerek." Anımsamanın verdiği etkiyle başımdaki yaranın sızladığını hissettim. Doğru söylüyordu, doktor birçok kez dikişler alınana kadar duş almamam gerektiğini ısrarla söyleyip durmuştu. "Üzerindeki tişört de seni pek sıcak tutuyormuş gibi değil." Kurduğum cümleyle omuz silkti. "Beni üşüten şeyin hava olduğunu sanmıyorum." Kurduğu ilginç cümleyi anlamaya çalışmadım. Zaten kafamda bir sürü şey vardı, onu daha fazla yormak istediğim şeyler arasında değildi. Havanın soğukluğu her hücreme işlemiş gibi hissediyordum. Başımı camdan çekip pencereyi kapatarak perdeyi çektim. Yorganımı kaldırıp yatağa sırt üstü uzandığımda başımdaki yaranın sızlamasıyla yüzümü buruşturdum. "Gerçekten bir bu eksikti." Başımı kaldırıp yüz üstü uzandım. Bir süre bu şekilde uyumaya alışmam gerekiyordu anlaşılan. Gökhan'ın söyledikleri aklımdan bir an olsun çıkmıyordu. Bugün Devran'ın arkadaşının polis olması tesadüf olamazdı. Polislerle bir bağlantısı olduğu aşikardı. Tam düşüncelere boğulmak üzereyken kapım çaldığında başımı kaldırmadan "Gir." Dedim. Muhtemelen Çınar'dı. İçeri girenin kim olduğunu yatağın kenarına oturana kadar fark edememiştim. Devran'ı gördüğümde kalkmak istesem de eliyle beni durdurdu. "Rahatsız olma." Dedi parmakları saçlarımda gezinirken. Dokunuşu az önce soğuktan uyuşmuş olan vücudumun alev almasına sebep oluyordu. "Uyuyamadın mı?" Bana doğru biraz daha döndüğünde yüzü artık görüş açımdaydı. Sanki can çekişiyormuş gibi bir hali vardı. "Canın yanıyor mu?" Sorduğu soruyla hareketlenip yan bir şekilde döndüm. "Çok değil." Benim yüzümden mi bu haldeydi? "Eflal." Sesi daha önce duymadığım bir tondaydı. Uzandığım yerde dik bir konuma gelip bakışlarımı artık tamamını görebildiğim yüzünde gezdirdim. "Neyin var?" Endişelenmiştim çünkü hiç iyi görünmüyordu. "Bugün o adam sana dokunduğunda." Bir saniye kadar durup yutkundu. "Sanki birisi kalbimi tutup yerinden çıkarmaya çalışıyormuş gibi hissettim." Başını geriye atıp sesli bir nefes verdi. "Ve inan bana Eflal, bu benim gibi hiçbir şey hissetmeyen bir adama çok fazla. Bununla nasıl baş edeceğimi bilmiyorum, neden böyle hissettirdiğini de bilmiyorum." Elini yanağıma koyup baş parmağıyla hafifçe okşadı. "Tüm bu yaşananlar için ne kadar üzgün olduğumu anlatamam." "İyiyim, görüyorsun. Böyle hissetmene gerek yok artık." "Benim yüzümden zarar görmüş olmanı kaldıramıyorum." Nefes alış verişleri az öncekine göre daha hızlıydı. Onun yaptığı gibi elimi yanağına koyup okşadım. "Sakin ol Ulaş." Diğer adını kullanmama alışık değildi lakin ben ona arada böyle hitap etmeyi seviyordum. "Ben senin yanında Ulaş oluyorum." Dedi kendisiyle alay eder gibi. "Ne demek bu?" Anlamsız konuşuyordu veya ben anlamadığım için bana anlamsız geliyordu. "Eğer Ulaş'ı öldürmeseydim asla Devran olamazdım." Derin bir nefes aldı. "Ve sen Eflal, inatla içimde öldürdüğüm o çocuğa benziyorsun." Yüzümü okşamaya devam etti. "Yanındayken deliriyor gibiyim ama yine de yaşadığım en güzel delilik sensin." Kurduğu cümleye karşı içimde oluşan gülme isteğini bastırmadım. Sanki garip bir şey yapmışım gibi kaşlarını çattı. "Bana hep çocuk olmanın berbat, hatta yanlış olduğu öğretildi." Az önceki gülümsemem istemsiz şekilde solarken devam etmek benim için oldukça zordu. "Bu yüzden ben hiç çocuk olmadım Devran. İçim hala böylesine karanlık bir dünyanın yasını tutuyor." Dudaklarımdan dökülenlerin kalbimde bir yerlere saplanıp beni öldürmeye çalıştığına yemin edebilirdim. Gözlerimi kapatıp bir süre bekledim. Bu süreçte yüzümü sevmeye devam ediyordu. Elini tutup yüzümden uzaklaştırsam da bırakmadan yatağıma tekrar uzandım. Ne istediğimi anlamış gibi yanıma uzanırken bana biraz daha yaklaştı. Gözlerimi kapatıp nefesine odaklandım. Yanımda birinin varlığını hissetmeye alışık olmadığım halde bunun bu kadar güzel hissettirmesine şaşırmıştım. Parmakları saçlarımda dolaşmaya devam ederken uyku bedenimi ele geçirmek için çoktan bana savaş açmıştı bile. İnatla bu hissi uykuyla bölmek istemiyordum. Nefes alış verişleri düzene girerken saçlarımdaki eli durup belimi sardı. Beni biraz daha kendine çekerken başımı boynuna yaslayıp bir süre daha anın keyfini çıkarmaya çalıştım. Bu sırada sessizliği bozan telefon sesi tüm dikkatimi dağıtmaya yetmişti. Bu benim telefonumun sesi değildi. "Devran telefonun çalıyor." Hareket alanım yakınlığımızdan ötürü kısıtlıydı. Hafifçe göğsünü dürtsem de derin bir uykuda gibi duruyordu. İnatla çalan telefon herkesi uyandırmadan duruma el atmam gerektiğini düşünüp Devran'dan uzaklaşarak yattığım yerden kalkıp cebindeki telefonu uyandırmamaya özen göstererek çıkardım. "Cidden ne bu ısrar gecenin bu saati?" Kendi kendime söylenirken kapanan telefona içimden hiç üretilmemiş binlerce küfür savurdum. Sanırım sessize almak en mantıklısıydı. Ekranı açıp telefonu sessize aldıktan sonra ekranda görünen mesaja bakmak ve bakmamak arasında şiddetli bir kararsızlık yaşıyordum. Bir yanım bunu yapmamaya beni ikna etmeye çalışırken diğer yanım merakla yanıp tutuşuyordu. Mesajı tutup aşağı doğru kaydırırken Turgut adında birinden geldiğini fark etmemle derin bir nefes aldım. En azından kadın değildi. İçten içe bu düşünceme gülerken mesaja odaklandım. "Abi Arsel'i buldum sanırım ben." Gördüğüm isimle kaşlarım çatıldı. Diğer mesaja bakmak için aşağı doğru kaydırdığımda ellerim titremeye başlamıştı bile. "Sen neredesin acaba? Eflal'in babasıyla ilgili sıkıntılı bir durum var." "Hayat'ı öldüren Arsel değil." Gördüklerim karşısında kalbim duracak gibi hissediyordum. Devran hareket ettiğinde son mesajı da okuduktan sonra telefonu kapatıp sanki şoka girmiş gibi titreyen vücudumu sakinleştirmeye çalıştım. Babamı ve Hayat'ı nereden biliyordu? Neden benimle ilgili bu kadar bilgiye sahipti? Turgut kimdi ve benden ne istiyorlardı? Tüm soru işaretleri yine tek bir çatı altında toplanırken ellerimi kalbime bastırıp sakinleşmeye çalıştım. Devran polisti. İG: k.meliike |
0% |