@melikesayin
|
Uzun süreli sakinleşme çabamla birlikte gözlerimi boşluğa sabitleyip öylece kaldım. Saatler geçti fakat kafamın içerisindeki kaos geçmedi. Az önce benimle konuşan adam o kadar gerçekti ki, bu gerçekliğin güzelliğine aldanmamak mümkün değildi. Şimdi tüm bunları bir şüphenin peşinden koştuğu için yaptığını düşünmek bu dünyaya karşı verdiğim savaşta beni yine mağlup ediyordu. "Yine kaybediyorsun Eflal." İç sesimin çığlıklarını duymamak için oturduğum yatakta dizlerimi kendime doğru çekip dirseklerimi dizime yaslayarak kulaklarımı kapattım. "Hiçbir zaman gerçek anlamda sevilmedin. Annesinin bile sevmediği bir kadını kim neden sevsin?" Bakışlarım odanın içerisinde karşımda yere oturmuş şekilde beni izleyen Hayal'e kaydı. "Yine bizi hayal kırıklığına uğrattın." Yanında beliren Hayat hafifçe omuzuna vurdu. "Görmüyor musun zaten üzgün, üzerine gitmeyelim." "Acınacak halde. Beni dinleseydi böyle olmazdı." "İnanmak onun da hakkı." "Bizden başka gerçeği yok onun. Bizden başkasına her inandığında paramparça oluyoruz." Kulaklarımı ne kadar tıkarsam tıkayayım susturamıyordum. Sanki ben burada değilmişim gibi karşımda tartışmaya devam ediyorlardı. "Sen seni seven son insanı kendi ellerinle yok ederek kendini lanetledin, şimdi benden yardım mı dileniyorsun?" Gözlerimi sıkıca kapatıp bu karmaşanın son bulmasını diledim. Bir an için bakışlarım yanımdaki masanın üzerinde duran bıçağa kaydığında içimde bir yerler bunu yapmak için tutuşmuştu bile. "Sakın." Dedi Hayat işaret parmağını bana doğru uzatıp sallarken. "Sakın korkak olma." Anneannem kahkahalarla gülerken bakışlarım onu buldu. "Her zaman böyleydi bu, ilk zorlukta kaçacak delik arar." "Bence tam zamanı, bu herkesin iyiliğine olacak." Hayal'in söyledikleriyle benden bağımsız hareketlenen vücudum uzanıp bıçağı eline aldı. "Yapma Eflal." "Yapmalı." "Bence de artık onlarla kavuşmalısın Eflal." Anneannem ve Hayal bunu destekliyorken Hayat istemiyordu. Bakışlarım son kez Hayat'a kaydığında ayağa kalkıp yanıma doğru yaklaştı. "Burası söylediğim gibi çiçeklerle dolu değil Eflal." Odanın içerisindeki herkes kaybolurken kafamın içerisindeki tüm karmaşanın son bulduğunu hissettim. Sessizlik için yalvarırken şimdi bu sessizliğe gömülüyor gibi hissediyordum. Odanın içerisine yansıyan ay ışığı görüş açımı netleştiriyordu. Neredeyse sabah olmak üzereydi. Elimdeki bıçağın sivri ucunu inceledim bir süre. Devran'ın uyanma ihtimalinden endişe duymuyordum artık. Kafamdaki karmaşaya takılmıyor, hissettiğim acıları o kadar da ciddiye almıyordum. İçime çektiğim nefesin bir önemi kalmamış gibiydi, bunu isteyerek yapmıyorsak eğer yaşıyor sayılıyor muyduk? Aldığımız nefesi sevmiyor, yediğimiz yemekten tat almıyorsak? Sokakta yürürken öylesine bir kediyi, köpeği hatta karıncayı bile sevebiliyorken bir insan olarak hiç sevilmiyorsak? H- Bakışlarım karşımdaki genç kadını buldu. Öyle ki, o bile kendini kaybetmiş gibi görünüyordu. Bazı intiharlar sessizlikten ibaretti. O gece toprak onun bedeninin değil, ruhunun üzerine örtülmüştü. Gülümsüyordu. Acısı sonlanmıştı. Aklındaki karmaşa susmuş, tüm ışıklar onun için sönmüş, tüm çiçekler solmuş, tüm kuşlar uçmayı bırakmıştı. Artık duvarların hiçbiri onun için beyaz değildi. Derin bir nefes aldım. "Nasıl bu hale geldin sen?" diye sorgulamadan edemiyor insan. Kar beyazdı eskiden bu Duvar, şimdi benim canımdan sıçrayarak mı kirletti güzelliğini? +18 Eflal'den. Devran yattığı yerden fırladı. Tam olarak fırlamaktan bahsediyorum. Oturduğum koltuğa yaklaşırken elimdeki bıçağa kaydı bakışları. Hareketlerini yavaşlattı. "Sakın." Hızlı hızlı alıp verdiği nefesler arasında bakışlarını elimdeki bıçaktan bir an için ayırmadı. "Yapma sakın." Bana doğru attığı her adımda biraz daha bastırdım bileğime. "Eflal, yalvarıyorum." Titreyen sesine inanmamak mümkün müydü? Tüm bunların yalan olduğunu bilerek yine de inanmak istemek mümkün olabilir miydi? "Yalancısın. Bizim için kurduğun o cümleler, bu titreyen sesin, yüzündeki ifade, her biri sahte. En çok da o benim için öyle attığını sandığım kalp sahte Devran." Olduğu yere çöküp dizinin birini yere yasladıktan sonra elini bana doğru uzattı. "O bıçağı bırak öyle konuşalım." Beni ikna etmeye çalışır gibi elini biraz daha uzattı. Bileğime bastırdığım bıçağı çekmeden aşağı doğru kaydırdığımda hiçbir şey hissetmedim. Ruhumun çektiği acı fiziksel olandan çok daha fazlasıydı. Gözlerini kapatıp parmaklarını sert şekilde saçlarına geçirdi. Birkaç saniye o şekilde durup sonrasında gözlerini araladı. Bakışları bileğimdeki çok da derin olmayan kesiği taradı, ardından dolu gözleri tekrar gözlerimi buldu. Bu hali nasıl yalan olabilirdi? Aklımın bir türlü almadığı bir durumdu bu. "Sorun ne? Birden bire ne oldu ben anlamıyorum?" Kafası karışmış gibi görünüyordu. "Kim olduğunu biliyorum." Dedim boğuk sesimi umursamadan. "Neden burada olduğunu da." Az önceki dağılmış yüz ifadesinde kısa süreli bir öfke belirip ardından kayboldu. Çatılan kaşlarıyla bir süre yüzüme baktı. "Bir halt bildiğin yok senin." Avucumdan aşağı doğru süzülerek damlayan kanı izledim. "Hiç sevilmemeye alışığım." Kurduğum cümle boğazımdaki düğümler yüzünden yutkunmama sebep oldu. "Ama sevileceğim umudunu hissettiğim anda bunu elimden almak.." Öfkeyle güldüm. "Bu çok adice Devran." Öfkeyle sesli bir nefes verdi. "Eflal bana bak." Onun söylediği hiçbir şeyi yapmak istemiyordum. Acıyı hissetmeyişimden aldığım cesaret az sonra çok daha büyük bir kesiğe ev sahipliği yapmak üzereydi. Bıçağı bileğimde hareket ettirdiğim sırada sert bir şekilde elimi kavrayıp bıçağı bileğimden uzaklaştırdı. +18 Son. "Sana yapma dedim." Elimi tutuşu hafiflerken bıçağı yere bıraktım. Elimi elinden çekmeye çalıştım fakat bırakmadı. Beni kendine çekerken kollarını sıkıca vücuduma doladı. "Hiçbiri." Dedi burnunu boynuma sürtüp derin bir nefes alırken. "Hiçbiri yalan falan değildi." Bir yanım tüm bu haline inanmak isterken diğer yanım Gökhan'ı haklı buluyordu. Polis olduğunu gizlemesine anlam veremiyordum. Neden o sinemada çalışıyordu? Peşimizdeki adamlar aslında kimdi? Benim ailemi ve hayatıma dair şeyleri neden araştırıyordu? Tüm soru işaretleri kafamın içerisinde patlamaya hazırlanmış bomba misali bekliyorlardı ve vereceği her bir yanıtta yalan aramak zorunda kalacaktım. Aceleyle geri çekilip banyoya gittikten sonra elinde ecza dolabından aldıklarıyla geri döndü. Yeniden önümde diz çöküp bileğimi önce temizledikten sonra elindeki sargı beziyle sardı. Bu süreçte sıkıntı çıkarmak yerine sadece kafamın içerisinde dönenlere odaklanıp bekledim. Az önce ölmek istediğime neredeyse eminken şimdi böyle bir vazgeçişi bedenim ve zihnim onaylamakta güçlük çekiyordu. Tam olarak ne istediğime emin olamıyordum. "Bitti." Dedi elini bileğimden usulca çekerken. Yataktaki yerine geri dönüp oturdu. Bakışlarını üzerimden çekmediği için rahatsızlıkla arkamı dönüp bakışlarımı duvara sabitledim. "Ne olduğunu anlatmakla başla." Sesindeki emrivaki tonu içimi ürpertmeye yetiyordu. "Telefonuna gelen mesajlara bak." Dedim gülerek. Aklıma geldikçe sinirden gülüyordum. Görmesem de duyulan seslerden telefona baktığını anlamıştım. "Hep böyle insanların özeline burnunu sokar mısın sen?" Kaşlarımı çatarak bakışlarımı yüzüne çevirdim. "Benimle defalarca yakınlaşan hatta öpen daha sonra da hiçbir açıklama yapmadan geceyi yanımda uyuyarak geçiren adamın telefonuna saat 4'de beş milyon mesaj atılırsa evet." Nefesimin tükendiğini hissettiğimde duraksayıp derin bir nefes aldım. "Evet, sokarım." Yüzünde kısa süreli bir gülümseme belirse de hızlı şekilde kayboldu. İfadelerini saklamakta bu kadar usta olmasının sebebi şimdi anlaşılıyordu. "Resmin tamamını görmeden ne si*ime kendine zarar vermeye kalkıyorsun peki?" Cevap vermek yerine yüzümü yeniden duvara döndüm. "Neden benimle ilgili bilgi topluyorsun?" Bir süre sessiz kaldığında ne yaptığını merak etsem de ona bakmak istemiyordum. "Aslında her şey seni buraya ilk getirdiğim gün başladı." Gözlerimi kapatıp o günü hatırlamaya çalıştım. Nottaki gizemli kişinin beni çağırması, geçirdiğim kriz, kutuyu ilk açışım hepsi gözümün önündeydi. "Sana gelen gizemli nottan ve sonrasında kutunun içerisindekilerden bahsettiğinde ilgimi çekmişti. İlk olarak senin kim olduğuna baktım ve temiz bir geçmişin olduğu için vazgeçtim." Duvarı izlemekten vazgeçip ona doğru döndüm. "Sinemada görev gereği çalışıyorum." Çınar'a ait olduğunu düşündüğüm eşofmanın cebinden çıkardığı sigarasını dudakları arasına sıkıştırıp yaktı. "Bundan iki yıl önce sinemada uyuşturucu satışı yapıldığını biliyorduk fakat sandığımız gibi küçük bir grup değillerdi. İki cinayetten sonra özel olarak benimle birlikte iki sivil polis daha görevlendirdiler. Kriz geçirdiğin gün senin de onlardan biri olduğunu ve uyuşturucu krizi geçirdiğini sanmıştım. Tahmin ettiğim gibi çıkmasa da geçen gün burada konuşulan gizli hesap konusu ile birlikte Hayat'ın konusu tekrar açıldığında dikkatimi çekti." Sigarasından derin bir nefes alıp dumanı üfledikten sonra devam etti. "Hayat'ın ölümü ile ilgili bir şüphen olmasaydı eğer, bugün onun hayatta olabilme ihtimaline takılmazdım. Tam da bu sebeple konuyu araştırmaya başladım ki bununla birlikte senin hayatını da daha detaylı araştırdım." Bakışlarını gözlerime sabitledi. "İlginç değil mi Eflal?" Ayağa kalkıp sigarasını aralık olan pencereden fırlatırken bana doğru yaklaştı. Gözleri tüm vücudumu büyük bir dikkatle tararken boğazımda hissettiğim düğümle yutkunmak zorunda hissettim. Tam önümde durup elimi tutarak beni oturduğum yerden kalkmaya zorladı. Ayağa kalksam da aramızdaki boy mesafesi yüzünden yüzüne bakmak için başımı kaldırmam gerekiyordu. "Neden ailenle ilgili konulardan kimseye bahsetmedin?" İG: k.meliike |
0% |