Yeni Üyelik
32.
Bölüm

31.bölüm

@melikesayin

Söyledikleri karşısında anlamsız gözlerle onu izledim bir süre.

"Ne anlatacaktım ailemle ilgili?" Gözlerini kısarak baş parmağıyla dudağının kenarını kaşıdı. Sanki bana bir şeyi ima etmiş, anlamamışım ve bu onun kafasını karıştırmış gibiydi.

"Herhangi bir şey?"

"Ne biliyorsun?" Dedim uzatmayarak. Benim bilmediğim bir şeyi bildiğini belli etmişti. Arsel'i ve Hayat'ı biliyordu. Anladığım kadarıyla Arsel'in katil olup olmadığını sorgulamaya başladığına göre olaylara da hakimdi.

"Hangi konuda?" Salağa yatması sinirlerime dokunurken işaret parmağımla göğsünü hafifçe ittim.

"Benimle oynama Devran, o mesajların neredeyse hepsini gördüm." Arkasını dönüp ensesindeki saçlara parmaklarını geçirip çekti.

"Hayat'ın annesi ile konuştum." Bana doğru döndü. Tam bir şey söyleyeceği sırada odanın kapısı açıldığında susup bana bakmaya devam etti. Devran'ın arkasında beliren Çınar göz devirdi.

"Bunun bu saatte burada işi ne tam olarak?" Parmağıyla tiksinir ifadesini takınıp Devran'ı işaret etti.

Devran yavaşça arkasını dönerken "Biz geceyi birlikte geçirdik de sen önce bir kapıyı mı çalmayı öğrensen acaba?" Kurduğu cümleye karşı gözlerimi büyütürken arkamı döndüm. Çınar muhtemelen şu anda onu öldürecekti ve ben bu görsele şahit olmanın pişmanlığını bir ömür yaşamak istemiyordum. Bu sırada Devran kahkaha atmaya başladığında kaşlarımı çattım.

Sevgili iç sesime o an muzip bir gülüş attım. Bir de bana deli derdi, insanlar kendi içinde neler yaşıyordu. Neye güldüğüne bakmak için döndüğümde önümden çekildiği için görüş açıma giren Çınar ve pembe ayıcıklı pijamalarıyla gülmek üzereyken elimi ağzıma kapattım. Öldüreceği kişi sayısı ikiye çıksın istemiyordum.

"Neye gülüyorsun lan sen?" Devran'ın üzerine yürüdüğünde Devran gülmeyi kesip elini öne doğru uzattı.

"Git üzerini değiştir, ciddiye alamıyorum bu şekilde." Muzip ses tonu içimdeki gülme isteğini artırsa da dudaklarımı birbirine bastırdım. Gülmemeliyim.

Çınar'ın bakışları beni bulduğunda ifademi düzeltmeye çalıştım. İşaret parmağını bana doğru kaldırıp salladı. "Seninle de görüşeceğiz, bekle." Odadan çıktığında Devran yüzündeki sırıtışla bana doğru döndü.

"Bu ibne mi?" İçimde tuttuğum kahkahayı patlatırken benimle birlikte o da güldü. Kurduğu cümlenin ciddiyetini fark edince gülmeyi kestim.

"Sadece pembe seviyor, hayır." O da gülmeyi keserken yatağa doğru ilerleyip kenarına oturdum. Yanıma yaklaşıp elimi avucuna aldı. Az önce sardığı bileğimi okşarken sesli bir nefes verdim.

"Sandığın gibi bir durum söz konusu değil Eflal. Sana zarar verecek herhangi bir şey asla yapmadım, senden en ufak bir şüphe de duymadım. Sadece senin iyiliğin için konuyla ilgilenmem gerektiğini hissettim o kadar." Bakışlarını bileğimden yüzüme çevirdi.

"Ailenle ilgili henüz ben de bir şey bilmiyorum. Gittiğimde öğreneceğim."

"Neden gizledin öyleyse?" Elini yüzüme çıkarıp okşadı.

"Sadece görev gereği böyle olması gerekiyordu." Yine kalbim ses tonunun sıcaklığı ile ısınırken kendimi ona kaptırmaktan alıkoyamıyordum. Nasıl olduğunu anlamasam da bir şekilde beni etkisi altına almayı başarıyordu. Hayat'ın annesini bulmuş ve onunla konuşmuştu. Neyse ki bu durum içimi rahatlatmaya yetmişti. Annesinin beni ne denli savunduğunu biliyordum. Bu da üzerimde herhangi bir şüphe varsa onu bir süreliğine yok ediyordu.

Devran'ın arkasında beliren Hayal'e kaydı bakışlarım.

"Son bir işin var, sonra seni de yanımıza alacağız sabret canım arkadaşım."

Devran elini yüzümden çekip başını arkasına çevirip tekrar bana döndü.

"Nereye daldın, kime anlatıyorum ben?" Hayat'ın görüntüsü görüş açımda silikleşirken tekrar Devran'a döndüm.

"İhtiyacım yok." Dedim net olmaya çalışırken. Kaşlarını çatıp anlamsız gözlerle bana bakmaya devam ettiğinde cümleyi tamamlama ihtiyacı hissettim.

"Hiçbir şey yapmanı istemiyorum, konuyu araştırmana ihtiyacım yok." Oturduğu yerden kalkıp üzerini düzeltti.

"Mesleğim aramızda kalmalı." Sanki az önce söylediklerimi duymamış gibi cevap bile vermedi. Bana doğru eğilip dudaklarını alnıma bastırıp kısaca geri çekildi.

Çınar tekrar odaya girdiğinde Devran tekrar kolunu tutup odadan çıkardı.

"Konuşalım biz biraz seninle." Normalde olsa asla söz dinlemeyen Çınar beni şaşırtıp ikiletmeden Devran'ın peşinden gittiğinde Hayal ile yalnız kaldık.

"Bu adama da inanıyorsun ya, ben daha sana hiçbir şey söylemiyorum." Onu görmezden geldim. Verecek cevabım da yoktu zaten. Olabildiğince hızlı şekilde üzerimi değiştirip saçlarımı topladım. Bileğimi gördüğünde Çınar deliye dönecekti, bir de kötü görünürsem Devran'ı suçlamaktan çekinmezdi. Zaten kavga etmek için yer arıyordu onunla.

Başımdaki ağrı tekrar kendini hissettirmeye başladığında yanımdaki çekmeceden ağrı kesici alıp çantanın içine attım. Dershaneye gitmeye kararlıydım, çıkışta da muhakkak eve uğramam gerektiğini aklımın bir köşesine not ettim. Odadan çıktığımda Miray ile göz göze geldim. Bakışları beni baştan aşağı süzerken yüzündeki ifade dehşete düşmüş gibiydi. Gözü bileğime takıldığında ifadesini düzeltmeye çalıştı.

"Bileğine ne oldu?" Bana doğru yaklaştı.

"Önemsiz, çizildi sadece." Gözlerini kısarak bana baktı.

"Bir çizik için mi sardın bu kadar?" İnanmayacağını biliyordum.

"Sen iyi misin?" Yüzü bembeyazdı. İlk olarak hasta olabileceği fikrini düşünsem de sesi iyi geliyordu, daha çok korkmuş gibiydi.

"İyiyim Eflal, sen bileğine ne olduğunu anlat önce."

"Kestim." dedim omuz silkip. Kaşlarını çattı.

"Kendine zarar mı verdin bilerek?" Başımı salladım. Ağzımı açmaya dahi cesaret edemeyeceğim şekilde kötü bakıyordu.

"Sen." Durup elini göğsüne bastırdı. "Ay siz beni öldürmeye mi çalışıyorsunuz?" Elini hadi der gibi salladı.

"Kalk hastaneye gidiyoruz hemen."

"Derin değil, sakin ol. Hastaneye gidecek kadar kötü durumda değil." O sırada elindeki siyah poşeti fark ettim. Konuştuğumuz süre boyunca asla dikkatimi çekmemişti. Poşete baktığımı fark ettiğinde aceleyle poşeti arkasına doğru çekti.

"Kendine zarar vermenle ilgili uzun bir konuşma yapacağız lakin şimdi üzerimi değiştirmeliyim." Bu tavrı merakımı tetiklerken aynı zamanda içimde benden bir şey gizlediğine dair bir rahatsızlık oluştu.

"Ne var o poşette?" Kaşımın birini yukarı kaldırıp yana doğru eğilirken poşeti görmeye çalıştım. Sahte olduğu apaçık belli olan bir gülüş attı.

"Çok önemli değil, bazı sınav notları işte." Omuz silkip odasına doğru giderek içeri girip beklemeden kapıyı kapattı.

Belki de ben artık paranoyak bir insan haline gelmiştim. Sanki herkes benden bir şey gizliyormuş gibi hissederken insanları rahatsız etmeye de başlamıştım aynı zamanda. Kendime bu hareketim için kızarken dikkatli şekilde aşağı inip üzerime askıda duran deri ceketi geçirdim. Çınar'ın şu anda kolumu görmesi bir felaketi doğurabilirdi. Camdan dışarıya baktığımda Devran ve Çınar'ı arabaya yaslanmış vaziyette konuşurlarken gördüm.

Aslında biraz anlaşabiliyor olsalar güzel bir arkadaşlık bile kurabilirlerdi. Ne konuştuklarını merak etsem de üzerinde duracağım bir konu değildi. Asıl sorun hala kavramakta güçlük çektiğim Devran'ın polis oluşuydu.

Hayat'ın ölümünün üzerinde duracağa benziyordu ve bu benim için pek de iyi değildi. İçi kaplayan korkuyla yüzleşmek istemeyişimle birlikte düşünmeden kapıyı açıp dışarı çıktım. Çınar beni gördüğünde toparlanıp bakışlarını üzerimde gezdirdi. Bugün bunların nesi vardı anlamıyordum. Hepsi bir garip davranıyormuş gibi hissediyordum.

"Günaydın güzelim." Çınar yüzüne yerleştirdiği gülümsemeyle bana doğru yaklaştı. Devran yaslandığı arabadan çekilirken aynı şekilde gülümsedi.

"Günaydın." dedim kısaca. Bu Çınar'ın şu an sinirden deliriyor olması gerekmiyor muydu acaba? Son hatırladığım Devran'ın kurduğu o cümleydi ve ona rağmen sakin şekilde bana gülümsüyordu.

İG: k.meliike

 

Loading...
0%