Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm

@melikesayin

"Yenilgi..." Diye fısıldadı. "İnsan kendisine de yenilebiliyor."

İç sesimin ses tellerini parçalamak istedim.

Tüm bu karmaşadan kaçmak isteyen yanım ağır basıyordu. Ağlamamak için sıktığım vücudumu serbest bırakıp bakışlarımı gökyüzünden çekerek etrafı süzdüm.

"Ne diyeceğimi bilemiyorum..." Bakışlarının üzerimde gezindiğini hissedebiliyordum.

"Çok üzüldüm." Sesinden hissettiğim hüzün kurduğu cümlelerin gerçekliğini hissettirmeye yetmişti.

"Ne var biliyor musun? İnsan olmak çok kötü bir şey." Kaşlarını çatsa da dinlemeye devam etti.

"Her şeye alışmak zorundasın. Ölüme bile. Zamanla acısı geçiyor ve unutuyorsun. Unutmak hatırlamaktan çok daha acı." Sona doğru sesim kısılsa da cümlemi tamamlayabilmiştim. Bu konuları ağlamadan konuşabiliyor olmam bile mucizeydi.

Kahvemden son bir yudum alıp karton bardağı yanımdaki çöp kutusunun içerisine attım. Tüm bu anıları da burada bu bardakla birlikte çöpe atmayı diledim.

Olduğum yerden kalkıp birkaç adım atarak karşımdaki manzarayı süzdüm. Hava kapalı olmasına rağmen oldukça güzeldi. Hafif esen rüzgarla birlikte önüme gelen saçlarımı geriye ittim. Rüzgarda özgürce savruluşunu hissetmek bana kendimi iyi hissettiriyordu. Önümdeki kocaman ağaca bakıp parmaklarımı büyük gövdesinde gezdirdim. Özgürlüğün görsel kanıtıydı benim için. Esen rüzgarda özgürce sağa sola savrulan dalları, döktüğü ve yeniden yeşerttiği yaprakları, bir çok canlıya ev sahibi olmasıyla hayranlık duyulacak kadar mükemmeldi.

"Ne kadar büyük bir ağaç." Dedi yanıma yaklaşırken.

"Buranın en yaşlı ağaçlarından yalnızca bir tanesi." Dedim usulca elimi gövdesinden çekerken. Yerimde durmayı kesip büyük ağaçların arasında, dökülen yaprakların çıkardığı canhıraş sesler eşliğinde ilerledim. Hayal'de hiçbir şey söylemeden yanımda yürüyordu. Beni bıraksalardı tüm ömrümü böyle bir yerde ağaçlar arasında sonlandırabilirdim. İnsanlar ile iç içe olmaktan çok daha iyiydi.

Kendimi daha iyi hissettiğime emin olduğumda olduğum yerde durup hemen yanımızdaki yaprak yığınına baktım. Yüzümdeki sırıtmayı engelleyememiştim. Hayal henüz neye baktığımı anlamaya çalışırken omuzundan yaprak yığınına doğru iterek düşüşünü izledim. Kulaklarımı sesli gülüşü doldururken, istemsizce gülümsedim.

"Bak sen, demek savaş istiyorsun." Gülüşleri arasında oturduğu yerden hafif dikleşerek kolumdan tutup beni de yanına çekti. Yapraklar arasına yığılırken uzun zamandır duymadığım kendi gülüşümü durdurmaya çalışmadım. Kahkaha atarken yerden aldığım bir avuç dolusu yaprağı Hayal'e doğru fırlattım.

"Düşüşün oldukça komikti." Dedim gülmeye devam ederken. Kendimi geriye doğru bırakıp yaprakların arasına sırt üstü uzandım. Büyük ağaçların dallarının açıkta bıraktığı kadar gökyüzü görünüyordu. Etraf oldukça sık ve büyük ağaçlarla doluydu. Hayal de yanıma uzanırken hala gülmesi kesilmemişti.

"Çok eğlenceliydi, ayrıca beklemiyordum." Dedi aynen benim yaptığım gibi üzerime birkaç yaprak fırlatırken. Gülmeye devam ederken başımı geriye bırakıp yaprakların saçlarıma karışmasına izin verdim. Zaman sanki durmuş ve ben anılarla dolu zihnimin içinde sıkışıp kalmıştım sanki. Ne Hayal ne de ben tek kelime bile etmeden uzunca bir süre öylece gökyüzünü izledik. Aramızdaki sessizliği bozan Hayal olmasaydı şayet, tüm gün bu şekilde gökyüzünü izleyebilirdim.

"Bu huzurlu anı bozmak istemiyorum lakin biraz daha burada yatmaya devam edersek beni vinç ile kazıyarak almak zorunda kalacaksın buradan." Dedi güldüğünü belli eden ses tonuyla. Başımı Hayal'e doğru çevirmek için hareket edene dek vücudumdaki uyuşmanın farkına varmamıştım. Vücudumdaki ağrı yüzümü buruşturmama sebep olurken zor da olsa olduğum yerde dikleşip oturur pozisyona geçtim.

"Sanırım kısmi felç geçiriyorum." Hayal sesli bir gülüş atarken ağaçlar arasında yankılanan sesini dinledim. Olduğu yerden kalkıp elini bana uzattığında içimi kaplayan his göğsüme binlerce bıçak sapladı. Gözümde canlanan anılar onları def etme isteğime rağmen peşimi bırakmayıp tekrar yaşamaya itti beni.

"Eğer dikkat etmezsen böyle düşersin işte." Ses tonundan anlaşılan sinirli değildi, korkmama gerek yoktu. Kısa bir bakış atıp beni süzdü, bir şeyim olup olmadığını anlamaya çalışıyordu sanırım.

"Üstün başın mahvolmuş, tüm gün yanımızda böyle gezeceksin şimdi."

Elini uzatıp tutmamı bekledi. Her ne kadar benim yerime kıyafetlerimin zarar görmüş olmasına üzülse de yerden kalkmam için elini uzatması içimde sevinç çığlıkları attırmaya yetmişti. Elini tutup kalkacağım sırada yandan gelen çığlıkla elimi bırakıp yana doğru koşmaya başladı. Geriye doğru tekrar düşerken gözlerimi kapattım.

"Yavrum bir şey oldu mu? Canın acıyor mu?" Sesleri duymamak için ellerimle kulaklarımı kapatma ihtiyacı hissettim. En güvendiğiniz insan anneniz bile değilse, kim olabilirdi ki?

Kulaklarımda yankılanan ses ile gülümsemeden edemedim.

"Ben sana elimi hiç uzatmayacağım Eflal, hep seninle birlikte düşeceğim."

"Nereye daldın yine?" Elini önümde sallamasıyla dağılan dikkatimi fırsat bilerek elimle yerden destek alarak kalktım. Hava ilk geldiğimiz zamana göre çok daha iyi durumdaydı. Ankara'nın kendine özgü soğuğuna katlanmaya çalışmak yıllardır burada yaşayan beni bile zorlarken Hayal halinden memnun görünüyordu. Soğuktan uyuşan ellerimi cebime sokarak yavaş adımlarla Hayal'in yanında ilerlemeye devam ettim. Anlaşılan eve dönüyorduk, yorgun görünüyordu.

"Bugün için." Dedi uzun süreli sessizliği bölerken, "-teşekkür ederim, çok güzeldi."

"Ben de çok keyif aldım, tekrarlamalıyız." İçimden geldiği gibi davranırken mutluydum. Bana kendimi iyi hissettiriyordu.

"Mutlaka tekrarlayalım." El sallayıp eve doğru ilerledi.

Bir süre olduğum yerde durup etrafı izledikten sonra eve gitme kararı aldım. İçimde oluşan tuhaf hissi kendi kendime bile tarif edememişken bunların yanına eklenen bir şey olacakmış hissi tüm hücrelerimi ele geçirdi. Göğsümdeki sıkışma ile derin bir nefes alıp kendime kızdım,

"Kafanda kurma kızım, bir şey olacağı yok."

Evin önüne geldiğimde derin bir nefes alıp bahçe kapısını açarak içeri girdim. Çantamdan anahtarımı alıp içeri girdim. Ev boş gibi duruyordu. Odama girip kapıyı kapattım. Bugünün ne kadar güzel olduğunu düşünürken yüzümde oluşan gülümsemeyi engellemeye çalışmadım.

"Ne kadar acınası, alt tarafı bir arkadaş edindin şu haline bak."

Güldüm. Bugün iç sesimin bile keyfimi kaçırmayı başaramayacağı kadar güzel bir gündü.

Sırtımı yasladığım kapıdan çekip elimde sanki bir yere kaçacakmış gibi tuttuğum anahtarımı kenara fırlattığım çantamın içine attım. Üzerimdeki kalın kıyafetlerin yarattığı hissiyattan kurtulmak için çıkarıp yatağın üzerine koymuştum ki olduğum yerde duraksadım. Bugün çantamı yanımdan hiç ayırmamıştım. Öyleyse içerisindeki zarf oraya kendi kendine mi gelmişti?

Arkamı dönüp çantamın içerisindeki zarfı elime aldım. Üzerinde adım yazıyordu. (Eflâl'e...)

Sabah çantamı hazırlarken burada olmadığından emin olmaya çalıştım. Zarfın ağzı kapalı, açılmayı bekliyordu. Bu şeyin buraya nasıl geldiğini düşünmeyi bir kenara bırakıp zarfın ağzındaki yapışkanlı kısmı yırtarak açtım. İçerisinde bir kağıt vardı. Elime alıp içinde bir şeyin kalıp kalmadığını kontrol ettikten sonra küçük ama birkaç kez katlanmış kağıdı da açıp karşıma çıkan yazıya baktım. Oldukça güzel bir el yazısı ile yazılmıştı.

"Artık benim için bir şeyler yapmanın vakti geldi, belki de bizim için."

Beynim sanki beni terk etmiş gibi davranırken yazanları anlamak için birkaç kez okumak zorunda kaldım. Vücudum korkuyla kasılırken zarfı elime alıp inceledim, üzerinde benim adım dışında hiçbir şey yazmıyordu.

Kafamın içi ani bir karmaşayla sarsılırken ne olduğunu anlamaya çalıştım. Bugün çantamı yanımdan hiç ayırmamış, tüm günü Hayal ile geçirmiştim. Sabah çantamı hazırlarken hatırladığım içinin boş olduğuydu. Bu zarfın tam olarak ne zaman buraya geldiği, kimin böyle bir saçmalığa kalkıştığı hakkında en ufak bir fikrim bile yoktu. Kağıtta yazılanları düşündüm, kim için bir şeyler yapmalıydım? Biz derken ne demek istiyordu.

"Organ mafyası olmasın?"

"Sence organ mafyası olsa zarf mı gönderir aptal?"

İç sesimle birbirine girmiş düşüncelerimi susturmaya çalıştım. Bir yandan da tartışma konularının saçmalığı komik gelmişti.

Dershanede kimsenin beni sevdiği yoktu, belki de birisi boktan bir şaka yapıp beni korkutmayı hedefliyordu. Kitapların arasına sıkıştırılmış ve ben de belki görmemiş olabilirdim. Bugün kitapları çantama yerleştirirken de içerisinden çantama düşmüştü muhtemelen. Kesinlikle böyle düşünmek beni sakinleştirmişti. Hepsinden nefret ediyordum. Benimle uğraştıklarında ellerine ne geçecekti anlamıyorum. Zarf ile birlikte elimde sıkıştırdığım notu çöp kutusuna doğru fırlattım.

Oturduğum yerden kalkıp kendi kendime söylendim, "Kafanda kurma Eflal, iki aptal insan seninle uğraşmak istiyor o kadar."

Yatağın üzerine bıraktığım kıyafetleri alıp kirli sepetine atıp pijamalarımı da alarak duşa girdim. Hızlı bir duşun ardından sabahtan beri hiçbir şey yemediğim aklıma gelince karnımdan duyulan sesler ile yüzümü buruşturdum. Sanırım açlıktan ölmeden önce bir şeyler yemeliydim.

Odadan çıkacağım sırada çalan telefonumu aradım gözlerimle. O kadar uzun zamandır çalmıyordu ki zil sesini bile özlemiştim, bu sebeple acele etmeden telefonuma doğru ilerledim. Hayal'in aradığını gördüğümde az önceki yavaşlığıma kızsam da daha fazla bekletmeden açtım.

" Hayal?"

"N'aber? Sana mükemmel bir haberim var!" Sesi oldukça neşeli geliyordu.

"Ne oldu?" Dedim ona nazaran daha sakin bir ses tonuyla. Elimde değildi.

"Ailem buraya yaşamak için geldiklerini söylüyorlar demiştim, hatırlıyor musun?" Kalbim korkuyla tekledi. Çok daha iyi bir yere mi gidiyordu? Bu sevinç muhtemelen bu sebeptendi.

"Evet, hatırlıyorum."

"Yine de şehri beğenip beğenmedikleri hakkında kimseden ses çıkmamıştı, ayrıca babamın işleri konusunda da endişeleri vardı lakin hepsi çözülmüş. Kesin olarak burada kalacağız." Dedi hızlı hızlı konuşurken. Heyecanlandığında hızlı konuşuyordu, bu hali gülmeme sebep oldu. Söylediği cümleler içimde oluşan endişeyi tek seferde yok ederken az önceki sakin ses tonum yerini mutluluğa bıraktı.

"Bu son zamanlarda aldığım en iyi haber olabilir. Çok sevindim böyle olmasına."

"Artık sürekli olarak birlikte vakit geçirebiliriz! Evlerimiz de birbirine çok yakın, kesinlikle kaderin bizi bir araya getirdiğini düşünüyorum."

Sesli bir gülüş bıraktım kurduğu cümleye. "Ben pek kadere inanmam."

"Olsun ben inanırım, yarın ne yapıyoruz? Tabii senin derslerin bittikten sonra."

Son cümlesi uyarı tonuyla kurulmuştu. Bir süre sessiz kalıp yarın ne yapabileceğimiz konusunda fikir üretmeye çalıştık.

"Yarın dersim saat beş gibi biter, film izlemeye gidebiliriz istersen."

"Süper fikir, o saatte orada olacağım."

Telefonu kapatıp masanın üzerine bıraktım. Yarın için bir şeyler yapma fikri beni heyecanlandırmıştı. Yatağın üzerine fırlattığım telefonun ekranını açıp saati kontrol ettim.

Hissettiğim açlık hissi az önceki konuşma ile beni terk ederken yemek yeme fikrini bir kenara atıp pencerenin önüne oturdum. Gözüme takılan not kağıdı içimdeki merakı yeniden uyandırırken düşünmeden edemedim.

"Ya senin düşündüğün gibi değilse?"

Eğer benim düşündüğüm gibi değilse bu kişi mutlaka tekrar benimle iletişime geçecektir diye düşünüp bu hissi ertelemeyi diledim. Aklımda binlerce soru dönüyor, lakin kalabalıktan hiçbirini duyamıyordum... Göz kapaklarımdaki ağırlık beni bir hayli zorlarken bu hisse direnmek yerine gözlerimi kapattım.

İG:k.meliike


Loading...
0%