Yeni Üyelik
5.
Bölüm

5. Bölüm

@melikesayin

Yüzüme yansıyan ışık ile zar zor gözlerimi araladım. Yerimde hareket etmek vücuduma binlerce sancının saplanmasına sebep olurken yüzümü buruşturdum. En son hatırladığım şey, masada oturmuş notu kimin göndermiş olabileceğini düşünmekti. Sonrası koskoca bir karanlıktı, ki anlaşılan uyuyup kaldığım için karanlık olması gayet normaldi. Kendi kendime yaptığım bu konuşmaya gülerken yerimden zar zor kalktım. Gözüm saate takıldı, çok bir vaktim olmadığını fark etmek canımı sıkmıştı. Güne acele etmek zorunda kalarak başlamak nefret ettiğim şeyler arasında ilk sıralardaydı. Rutin işlerimi halledip çıkmak için hazırlandım. Çantamı yerden alıp duvarımda asılı olan ders programından gerekli olan kitapları çantama yerleştirdim. Gözüm çöp kutusundaki not kağıdına takıldı. Kağıdı buruşturup atmanın ne kadar yanış olduğunu fark edip elime aldım. Olduğu gibi çantamın içerisine atıp son bir kontrolden sonra mutfağa indim. Kahvesiz bir güne başlamak benim için mümkün değildi, kendime sade bir kahve yapıp onu da yanıma alarak evden çıktım. Bahçe kapısını ses çıkarmamaya özen göstererek açıp evden ayrıldım. Anneannemden rutin sabah azarı işitmeye hiç niyetim yoktu. Son birkaç gündür beni oldukça az görmüştü ve işitemediğim azarlar birikerek iki katı olarak bana geri dönmeye meyillilerdi. Kulaklığımda çalan şarkı arasında işittiğim bildirim sesi telefona bakma ihtiyacıyla doldurdu içimi.

WhatsApp grup mesajıydı. Daha mesajı açmadan anladığım kadarıyla Çınar bana uyarı dolu mesajlarından birini daha göndermişti. Haftada bir mutlaka yapılması gereken bir konuşma haline gelmişti artık.

"(08:34) Çınar: Bugün de gelmezsen devamsızlığının 27. gününü geçiriyor olacağız. Ki bu inan bana felaketlerin başlangıcı demek. 27 günlük bir devamsızlık 4 konu yapıyor. 4 konudan geri kalman da-"

Devamını okumaya üşendiğim için kısaca

"(08:35) Eflal: Geliyorum." yazıp geçiştirdim.

"(08:36) Miray: Başladı felaket tellalı, iç karartma hemen gerekirse biz anlatırız."

"(08:36) Eflal: Her zamanki hali işte, hoş benim içim de pek aydınlık sayılmaz zaten."

"(08:37) Çınar: Benim ışığımı da söndürüyorsunuz, hayır hiçbir şey sorun değil de bu kadar stres karamsarlık cildime zarar verecek diye korkuyorum. "

Telefonu cebime atıp bankta elinde telefonla oturan Çınar'ın yanına doğru ilerledim. Dershanede benimle konuşan tek kişi oldukları için onları kırmak istemiyordum. Bu sebeple insanlara karşı sergilediğim mesafeli tutumumu onlar için zor da olsa bir köşeye bırakıyordum. Miray ve Çınar ikizlerdi. Çınar oldukça renkli bir karakter Miray da onun aksine bir o kadar karamsar ve sinirliydi. Karakter olarak birbirlerinin tam zıttı olmaları sürekli aralarında anlaşmazlıklara sebebiyet verse de uzaktan oldukça tatlı görünüyorlardı. Birbirleri içerisinde asla anlaşamaz lakin konu dışarıdaki insanlar olduğunda birbirlerinin hakkını en çok onlar savunurlardı.

"İnşallah bozulur." Deyip kahvemi masaya bırakarak karşısına oturdum. Kafasını telefondan kaldırıp telefonunu masaya bıraktı.

"Tövbe de, bir kızla konuşuyorum bebeğim gibi. Bugün onunla ilk buluşmamızı gerçekleştireceğiz sabaha kadar stresten cildim zarar görecek diye daha çok strese girdim." Miray da yanımıza gelip masaya otururken

"Sanki gören de tek konuştuğu erkek sensin sanacak. Öyle bir kızın kim bilir kaç flörtü vardır."

"Hevesimin anasını si..." Öksürüp cümlenin devamının duyulmasını engelleyerek Miray'ın sinirlerini korumayı başarmanın mutluluğunu yüzüme yansıttım.

"Sizinle konuşmam gereken bir konu var. "

Aslında bu nottan bahsetmemin doğru olup olmadığı konusunda uzunca düşünmem gerekiyordu, lakin benim olmadığım süreçte onlar burada olduğundan bunu kimin yaptığına dair fikir sahibi olabilirlerdi. Yani bunu yapmaya mecburdum.

"Dün sınıftakilerde bir tuhaflık sezdiniz mi? Veya benimle ilgili herhangi bir şey oldu mu?" İkisi de birbirine baktı. Çınar alt dudağını büzerek omuz silkti.

"Dikkatimi çeken hiçbir şey olmadı." Miray başıyla Çınar'ı onaylarken,

"Ben de bir şey fark etmedim, ne oldu ki?"

Çantamı açıp içerisinden çıkardığım notu masaya koydum.

"Dün gece çantamda buldum, ne zaman koyulduğunu bilmiyorum ama buradakilerden şüpheleniyorum." İkisi de notu incelemek için belirli bir süre harcadı.

"El yazısı çok tanıdık aslında, buradan birisi olabilir." Miray da benim gibi düşününce içim bir nebze olsun rahatlamıştı.

"Böyle bir şey yaparak ellerine ne geçeceğini düşünüyor bunlar? Hepsi hasta ruhlu." Çınar da bu olaya gerilmişti.

"Hiçbir fikrim yok, sadece belki bir bilginiz vardır diye size danışmak istedim." Çınar notu tekrar bana uzattığında alıp çantama koydum.

"Ya buradan birisi değilse? Ki notta ne anlatmaya çalıştığı da belli değil, ama devamının geleceği bariz." Kafa sallamakla yetindim. Herkesin yavaş yavaş dağılması ders saatinin geldiğinin göstergesiydi. Kahvemi bitirip çöp kutusuna atarken yandan çantamı aldım.

"Neyse, bu konuyu kendim çözeceğim."

"Yanında olduğumuzu bil, onları önemsemediğini biliyorum lakin bunun aklına takılan bir konu haline gelmesine müsaade etmeyeceğime emin olabilirsin. Bir grup salak işte." Çınar eliyle destek vermek ister gibi omuzumu sıktı.

"Teşekkür ederim." Diyebildim zar zor gülümserken.

"Miray yazı tanıdık, buradan birisi olabilir dedi. En azından organ mafyası değilmiş."

İç sesim yine bildiğimiz gibiydi, kendi kendime göz devirdim.

Bu sırada adımlarımı sınıfa doğru yönlendirirken içeri girmemle bana dönen bakışları önemsememeye çalıştım. Saçma bakışlar üzerimde gezinirken bunları hak edecek hiçbir şey yapmadığımı bir kez daha hatırlattım kendime. Tanımadığımız bir insandan nefret edebilir miydik? Bu normal bir davranış şekli değildi. Sırf onlar gibi olmak istemediğim için dışlanmaya alışmıştım, zaten yalnız kalmak tercihimken dışlanıyor olmayı çok da önemsemiyordum. Hocanın gecikmesini fırsat bilerek geride kaldığım konuları daha sonra kendim çalışmak adına Miray'dan isteyip not aldım.

"Kesin çalışırsın, hayır çalıştığın zaman da bir işe yarayacak olsa keşke."

İç sesimin bilmem kaçıncı keyfimi kaçırma çabasını yok sayarak notları Miray'a geri verdim. Çınar tam arkamda Miray ise çaprazımdaki bir masada oturuyordu. Hoca geldiğinde tüm odağımı derslere ve hocaya vermeye çalıştım. Ne kadar zorlasam da kafamda hala bu not ile ilgili sorular dönüyordu. Ne anlatılmak istenmişti? Ne yapmam gerekiyordu? Hiçbir şey dinleyemeden, anlayamadan sonlandırdığım bir dersi daha geride bırakırken Çınar yanıma oturdu.

"Çok fazla düşünüyorsun, birisi eğlenmek istemiş belli ki."

"Elimde değil." Dedim saçlarımı geriye doğru iterken.

"Yarın da geleceksin değil mi? Çok fazla devamsızlık yapmaya başladın." Miray endişeyle bana bakarken başımı salladım.

"Geleceğim, en azından bu şeyi kimin yaptığını çözene kadar."

"Seni de eve bırakalım ister misin? Arabayla gideceğiz biz."

"Uzun uzun yürüyüp düşünerek kendine eziyet etmek varken onlarla gitmeyeceksin tabii."

"Biliyorsunuz yürümeyi seviyorum, bana iyi geliyor." Çınar göz devirirken Miray ters bakışlar attı.

"Bakmayın öyle, görüşürüz yarın." Deyip eşyalarımı alıp oturduğum yerden kalktım.

Arkamı dönmemle birine çarpmam bir oldu. Başımı kaldırıp kim olduğuna bakmadan işittiğim sesle tüm sinirlerimin gerildiğini hissettim.

"Keşke biraz dikkat etmeyi öğrenebilsen." Işıl. Adını duymak dahi vücudumda öfkeden oluşan fırtınalar yaratıyordu, bir de onunla muhatap olmak mı? Katil olmam için yeterli bir sebepti.

"Bana söylemek yerine gözündeki lensleri çıkararak önünü daha düzgün görebilir, böyle kazalardan kaçınabilirsin." Çınar arkada bu durumdan zevk aldığını belli eden sesler çıkarırken yüzümde oluşan sırıtışı engelleyemedim.

"Kıskandığını bu kadar belli etme." Deyip saçını savurarak önümden geçti. Bu kadar geri zekalı olmak için özel bir çaba sarf etmesi gerekiyor muydu yoksa doğuştan mıydı? Sorgulamadan edemedim.

"Rutin pisliğini yapmadan göndermek istemedi yine." Miray'ın söylediklerine güldüm.

"Umurumda değil, her zamanki Işıl işte." Omuz silkti.

"Yine de nefret ediyorum."

Çınar ve Miraya tekrar veda ettikten sonra bulunduğum yerden hızla uzaklaştım. Kafamın içinde dönüp duran şeyler bulunduğum ortamda nefes almamı güçleştiriyordu. Alıştığım yalnızlığın dışına çıkmak istemiyor, sadece kendimle yalnız kalma ihtiyacı hissediyordum. Dershaneden çıkıp yavaş adımlarla yolun karşısına doğru ilerledim. Kimsede bir farklılık yoktu, aksine normalde hissettiğim alaycı bakışları da bugün üzerime hiç değmemişti.

Akşam Hayal ile buluşacağımızı hatırladığımda kendimi toparlama ihtiyacı hissettim. Onun canlılığı karşısında negatif enerjimle onu da etkilemek istemiyordum. Eve yaklaştığımda çantamı açıp anahtarımı aradım. Sabah çıkarken masanın üzerinde duran anahtar görüntüsü beynimin bir köşesinde aydınlanırken elimle hafifçe alnıma vurdum. Anlaşılan anneannemden o sözleri işitmek zorunda kalacaktım.

"iyi ki kendimi toparlamam lazım dedin."

Evrendeki her şey benim isteklerimin tersine işlemeye yemin etmiş gibiydi.

Kapıyı çalıp açılmasını bekledim, yere eğilip ayakkabılarımın bağcıklarını çözmeye çalışırken gözüm kapının kenarında duran saksının köşesine sıkıştırılmış bir zarfa çarptı. Ne olduğunu anlamak için elime aldığımda üzerinde yine adımın yazılı olduğu küçük bir zarf olduğunu fark ettim. Gördüklerim karşısında birisi içimde bir yerlerde kalbimi avuçları arasına alıp sıkıştırarak bana acı çektirmeye başladı. Kapının açılmasıyla zarfı avucumun arasında saklayarak ayağa kalktım. Anneannemin kapının önünden çekilmesini bekledim ancak çekilmedi. Onun yerine kulaklarımı tırmalayan sesiyle konuşmaya başladı.

"Siz kimsiniz?" Kaşlarımı çattım, ne saçmalıyordu şimdi bu?

"Ne?" Diyebildim sorduğu sorunun saçmalığı karşısında.

"Siz kimsiniz?" Diye tekrarladı.

"Anneanne ne saçmalıyorsun yine Allah aşkına?"

"Ah pardon, uzun zaman görmeyince unutmuşum seni." Kapının önünden çekilip arkasını dönerek salona doğru ilerledi. Görüş açımdan çıkana kadar olduğum yerde öylece kaldım. İçten içe sakin olmamı söyleyen yanım ile bağırıp çağırıp ortalığı dağıtmak isteyen yanım birbirleriyle ciddi bir savaş haline geçmişlerdi bile. Bu kadının içimde bastırmaya çalıştığım hisleri ortaya çıkarıyor olmasından nefret ediyordum. İçeri geçip kapıyı kapattım. Girişte beni karşılayan Benjamin'e kaydı bakışlarım.

"Efendim?" Dedim kulağımı ağacın büyük yapraklarına yaklaştırırken. "Sessizce odama çıkıp ardından yine aynı sessizlikle evden mi çıkayım?" Birkaç saniye bakışlarımı etrafta gezdirip düşündüm. Yukarı doğru kıvrılan dudaklarım fikrin parlaklığı karşısında beni destekledi.

"Kesinlikle mükemmel bir fikir." Yapraklarından birine minik bir buse kondurdum. "Teşekkürler bebeğim."

Adımlarımı yavaş tutmaya özen göstererek sessiz bir şekilde odama çıktım. Üzerime rahat olmak adına kalın bir tayt ve üzerine de ona uygun bir şeyler giyerek saçlarımı topuz yaptım. Köşeye fırlattığım zarfı cebime koyarak odadan çıktım. Aynı sessizlikte dikkatlice aşağı inip kapıyı araladım ve evden çıktım. Bahçe kapısından da çıktıktan sonra yakalanma ihtimalime karşılık durmadan bir süre yürüdüm. Ev görüşümden kaybolduğunda zarfı cebimden çıkarıp kaldırıma oturdum.

'Artık bu ikimizin sırrı ve çözmek de sana düşüyor. Bu gece saat 23:00'da ***** parkta ol, orada seni bekleyen bir şey var.'

Yine diğer notta da olduğu gibi adım dışında yazan bir şey yoktu. Her kimse beni ürkütmeyi başarmış, canımı fazlasıyla sıkmıştı. Bakışlarımı etrafta gezdirdim, izleniyormuş hissi tüm hücrelerimi ele geçirirken titreyen ellerimi elimdeki not ile birlikte cebime soktum.

Bu kişi her kimse bir yanım çoktan bu sırrı çözmeyi kabullenmişti bile. Diğer bir yandan bu olaylardan tamamıyla ürken bir yer vardı, asla söylenenleri yapma diye beni uyarmaya çalışan. Öfke tüm bedenimi sarmışken içimde çıkan kaosu susturmayı diledim, "Şimdi değil lütfen." Kendi kendime mırıldandım. Bacaklarım vücudumu taşıyacak gücü kendinde bulamadığında başımı ellerim arasına alıp hemen önümde duran kaldırıma oturdum. Üst üste gelen tüm bu şeylerin yaşanmamış olmasını diledim. Kafamda düşünmek için yeni şeylere yer yoktu, benim kalabalığım bana fazlasıyla yeterken üzerine yenilerini eklemek akıl işi değildi. Bakışlarım kolumdaki saate kaydı, ne yapacağıma karar vermek için sadece dört saatim vardı...

İG:k.meliike

Loading...
0%