Yeni Üyelik
6.
Bölüm

6. Bölüm

@melikesayin

Kafamda dönen şeylerin tümünü bu yol kenarında bırakıp kaçarak uzaklaşmak istedim. Saat ile bakışmayı kesip ayağa kalktım, Hayal beni bekliyor olmalıydı. Açık hava sinemasının olduğu günler sokaklarda oluşan sessizliği ve boşluğu ne kadar sevdiğimi bir kez daha hatırladım. İnsanlar arabalarında oturup film izlerken onları izlemekten de aşırı keyif alırdım. İnsanlar sessizken daha çekilir oluyorlardı. Ne kadar bencil varlıklar olduğumuzu düşünmeden edemedim. Milyonlarca sevgi cümlesi arasından kelimeleri hep birbirimizi yaralamak adına hiç ediyorduk. Oysa kimsenin kimsede derin yaralar açmadığı bir dünya hayali bile ne kadar güzeldi, çok da zor sayılmazdı. İç geçirdim, sinema alanına yaklaştıkça yüzümdeki ifadeyi ve üzerimdeki kasveti dağıtmaya çalıştım. Bu halde kimsenin enerjisini sömürmeye hakkım yoktu.

Kendimi toparlamak adına düşünmeyi reddederek yaptığım kısa süreli yürüyüşün ardından Hayal'i benim aslında her zamanki, onun ise beni ilk kez gördüğü o yerde otururken gördüm. Dudaklarım yukarı kıvrılırken benimle oyun oynamayı seven beynim, Hayal'in yanında oturan küçük bir kız çocuğu çizdi. Hayal'in bende canlandırdığı görsel boğazımdaki düğümleri sıkılaştırırken yutkunamadım. Küçük kız çocuğunun yanında oturan birisi daha belirdi bir anda. O bendim yanımdaki kız da Hayat. Tıpkı adı gibi hayat dolu gülümsemesi bu mesafeden bile seçilebiliyordu, benim de onun yanındaki mutluluğum çok bariz ortadaydı. Beni bu dünya üzerinde seven tek kişiden geriye kalan şeylerin hayaller ve anılar olması göğüs kafesimde ufak çaplı parçalanmaların acısıyla sınıyordu beni.

Etrafta yankılanan ses ile dağılan düşüncelerimi fırsat bilip Hayal'e doğru yürümeye başladım tekrar. Neyse ki geç kalmamıştım, film yeni başlıyordu. Hayal beni gördüğünde oturduğu yerden kalkmadan elini havaya kaldırıp salladı. Yüzümde oluşan gülümsemeyle adımlarımı hızlandırıp yanına oturdum.

"Bir an gelmeyeceksin sandım."

"Bir konuyu çözmem gerekti." Dedim bakışlarımı önümüzde büyük bir nizam içerisinde dizilmiş araçlar üzerinde gezdirirken. Araçların ortasında sağa sola koşuşturan çocuk, elindeki patlamış mısırları film başlamadan teker teker araçtakilere dağıtmaya çalışıyordu. Onu daha önce de burada görmüştüm, sanırım çalışıyordu.

"Günün nasıl geçti? İyi misin?"

Bakışlarımı Hayal'e çevirdim, "İyiyim, yorucu bir gündü benim için."

"Çözmen gereken konu yüzünden mi yorucuydu?" Bakışlarını perdeden ayırmadı.

"Öyle de denebilir." Onun yaptığı gibi odağımı filme çevirdim.

"Anlatabilirsin, biliyorsun." Görmeyeceğini bilsem de başımı salladım.

Elini destek vermek ister gibi elimin üzerine koyup hafifçe vurdu.

Mısır satan çocuk bir anda başını kaldırıp bana baktığında göz göze geldik, yavaş adımlarla bulunduğum yere yaklaşırken bu yavaşlığı içimde bir sıkıntı oluşturdu.

"Bak sen, kaçak bir izleyicimiz var." Yüzünde yavaşça ortaya çıkan yan bir gülüş ile kocaman bir boşluk belirdi yanağında. Gözlerimi çekmeyi bu görsele hakaret saydığımdan gözlerine bakma fırsatı bulamadım. Gülüşü yüzünden silinirken kendimi toparlayıp bakışlarımı gözlerine çıkardım. Oturduğum duvar yüksekte olmasına rağmen boyunun uzunluğu ona sorun yaratmamıştı.

"Aşağıdaki sen olsaydın çoktan boyun fıtığı olmuştun."

İç sesime gülmemek için kendimi zor tuttum.

"Al bakalım, seni bölmeyeyim." Elindeki büyük sepetten çıkarttığı mısır paketini bana doğru uzattı. Eğilip alırken bakışlarını gözlerimden ayırmadı, gözleri koca bir boşluğun içine düşüyormuşum gibi hissettirirken bu bakışmayı sonlandıran ben olmadım.

"Teşekkür ederim." Diyebildim sadece titreyen sesime milyonlarca lanet okurken. İnsanlarla nasıl iletişim kuracağımı mı unutmuştum ben? Ne olmuş bana?

Hala bana bakarken geriye doğru birkaç adım atıp beni süzdü, yanağındaki çukurlar yeniden belirdiğinde dudaklarını hareket ettirip benimkinin aksine sakin bir ses tonu ile

"Rica ederim." Deyip arkasını döndü, bir süre öylece arkasından baktım.

"Ne süzdün be?" Eğlendiğini belli eden ses tonuyla e harfini uzatıp elini hafifçe omuzuma vurdu. Çocuğu görünce Hayal'in varlığını unutmuştum resmen.

"Ne süzeceğim canım, dalmışım öyle." Söylediklerime sesli bir gülüşle karşılık verdi. Cevap vermek yerine mısır paketini ortaya koyup işaret parmağımı havaya kaldırıp büyük perdeyi işaret ettim. Dudaklarını büzüp gülmesini engellemeye çalışırken filme döndü, ben de onun yaptığı gibi tüm odağımı filme çevirdim. Üşümeye başlayan ellerimi hırkamın cebime götürdüm. Sol elimle cebime koyduğum notu yokladım, yerindeydi.

"Sağ taraftaki ne öyleyse?"

"Bilmiyorum." Dedim cebimdeki ne olduğunu bilmediğim şeyi çıkarırken.

"Efendim?" Yüzü perdeye dönüktü, odaklanmış şekilde filmi izliyordu.

"Hiç, hiçbir şey söylemedim." Dedim elimdeki yeni zarfa bakarken. Bu hep burada mıydı, yoksa yeni mi gelmişti?

"Bu iş artık çığırından çıkmaya başladı, bir şey yapmalısın."

"Bence gerçekten organ mafyası."

"Bu hiçbir şeyi çözemez baksanıza, korkak bu." Kafamda çıkan kaosu umursamadan zarfı açtım.

İçinde bir resim vardı, arkasında da yazılı bir tarih. Bu tarih bana bir yerden tanıdık geliyordu ama nereden? Ortamın karanlığı resmi tam olarak görmeme müsaade etmese de ara sıra filmden yansıyan ışıklar resmi aydınlatıyordu. Resimde iki kız çocuğu olduğunu anlamıştım lakin kim olduklarını hala çıkaramamıştım. Telefonumu alıp ekranı açarak resme doğru tuttum.

Beyaz kabarık elbisesi, upuzun sarı saçları, masmavi gözleriyle karşımdaki kişi Hayat'tan başkası değildi. Beynim böyle bir şeyin mümkün olmadığını haykırırken karnıma saplanan ağrı hissi düşünmemi engelledi. Hayalin bakışlarını üzerimde hissetsem de hiçbir şey yapamadım. Elimdeki resme baktığını anlayabiliyordum.

"Ne kadar güzel bir kız." Parmaklarını hafifçe resmin üzerinde gezdirdi.

Gözlerimin önünde canlanan anılar kesik görüntülerden ibaretti. Görüntüler beynimin içinde tüm çabama rağmen birleşip beni tüm bu acılarla baş başa bıraktı.

"Bunu sen al, bunu da ben. Odamın en güzel köşesine asıp böylece seni asla unutmamış olacağım. Sen de öyle yap." Elindeki anılarımızı biriktirdiği kutuyu karıştırırken resmimizi elime tutuşturdu. Annesi çekmiş, ikimiz için de bir tane çıkartmıştı. En sevdiği bebeğini eline alıp bir süre ona baktı, onu ne kadar sevdiğini biliyordum.

"Bunu da al, onunla uyu yalnız kalmayı hiç sevmez."

"Sen ne olacaksın? O olmadan uyuyamazsın."

"Ben yalnız değilim, ona ihtiyacım yok. Senin yalnız kalıp korktuğun zaman yanında olacak birine ihtiyacın var, seninle kalmalı." Kendisi küçük olsa da kalbi kocamandı. Kocaman ve beni sarıp sarıp sarmalıyordu.

Dolan gözlerimi sıkıca kapatıp akmaya hazırlanan göz yaşlarımı engellemeye çalıştım. Kalbimde hissettiğim acı tüm bedenimi ele geçirmiş, nefes almamı zorlaştırıyordu. En sevdiğiniz insanın ölmesi, bedeninizin dünyada ruhunuzun ise toprağın altında olması demekti. Bu acıyla savaşmak bir insanın bu hayatta yaşayabileceği en büyük acıydı. Bu kişi her kimse aklımın alamayacağı kadar büyük oynuyordu benimle. Resmi tekrar cebime koyup oturduğum yerden kalktım. Hayal yerinden kalkmadan bana baktı.

"Gidiyor musun?" Kolumu kaldırıp saate baktım.

"Önemli bir işim olduğunu hatırladım, gitmem gerek."

"Daha sonra görüşürüz öyleyse." Elini kaldırıp hafifçe salladı, bu hareketine karşılık istemsiz karşılık verdim.

"Görüşürüz elbette." Arkamı dönüp ağaçların arasından geçip yola doğru çıktım. Hızlı adımlarla ilerlemeye devam ederken yol bomboştu.

"Sakın Hayat..." Başımı ellerimin arasında sıkıştırıp saçlarımı geriye doğru ittim.

"Kes sesini artık, kes." Kalbim deli gibi çarparken nefesimi düzene sokmaya çalıştım. Bakışlarımı gökyüzüne kaldırıp derin nefesler alırken etrafımda gördüğüm her şey bulanıklaşmaya, bu görsel git gide başımı döndürmeye başladı. Etrafta duyulan sesler daha boğuk bir hal alırken kafamın içindeki sesler git gide netleşiyordu. İçimde bir yerlerde ben sessizliğe gömülürken haykırmaya devam eden birisi vardı.

"Ben ellerimle gömdüm onu." Kulaklarımda yankılanan sesler durumu daha da zorlaştırırken bacaklarım bedenimi taşıyacak gücü kendinde bulamadı. Vücudum öyle uyuşmuştu ki, dizlerimin üzerine düştüğüm halde hiçbir şey hissedememiştim. Öne doğru eğilip başımı ellerim arasına alarak kulaklarımı kapattım. İnsanın en büyük düşmanı yine kendisi olabilir miydi? Bir insan kendi canını yakmak konusunda herkesten daha iyi olabilir miydi?

"Senin için bile sana düşmanken bu dünyadan sevgi beklemen çok saçma Eflal."

İç sesimle verdiğim savaş nefesimi kesiyordu sanki. Boğazımdaki yanma hissine rağmen hızla nefes alıp vermeye devam ettim. Sanki oksijen yetersizmiş ve ben ölecekmişim gibi hissediyordum.

Birisi aniden beni tutup oturduğum yerde dik bir konuma gelmemi sağladı. Yüzümde hissettiğim sıcaklık karşımdaki kişinin elleri olmalıydı. Konuşmaların hepsi uğultulardan ibaret ve yüzü seçilemeyecek kadar bulanıktı. Beni bir süre sarstı, bu hareketi midemi bulandırırken kusma hissini yok saymaya çalıştım. Dudaklarımın üzerinde hissettiğim sıcaklık, nefes almamı engellediğinde kalbim korkuyla tekledi. Karşımdaki kişiyi itmeye çalışırken çevredeki görüntüler netleşmeye başladı. Benden çok daha güçlü olduğu, tüm itme çabamın karşılıksız kalmasından anlaşılabiliyordu. Karşımda korkulu gözlerle bana bakan kişi, aynı benim gibi yere çökerken ellerini üzerimden çekti.

"İyi misin? Sakin ol panikatak krizi geçiriyorsun." Sesler her ne kadar net olmasa da artık anlaşılabiliyordu.

"Biliyorum." Diyebildim zar zor. Gözlerimi kapatıp boğazımdaki kuruluk hissinin rahatsızlığından kurtulmak adına yutkundum. Bu hareketim canımı yakmaktan başka bir işe yaramamıştı.

Gözlerimi aralayıp karşımdaki kişiye baktım. Sinemada karşılaştığım çocuk dağılmış vaziyette karşımdaydı.

"Üzgünüm nefes alışverişlerini yavaşlatmam gerekiyordu, korkutmak istemedim." Dedi aynen benim gibi derin bir nefes alırken.

"Derdin ne senin? Birisi bir şey mi yaptı yoksa?" Ardı ardına sıraladığı cümleleri, endişeli bakışlarıyla beni süzmeye devam etti.

"Konuşsana dilini mi yuttun?" Elini çeneme koyup aşağı doğru çekerek dudaklarımın aralanmasını sağlarken eğilerek bir şeyi görmeye çalışıyormuş gibi yaptı. Elini itip ayağa kalktım.

"Teşekkür ederim, iyiyim." Üzerimdeki tozları ellerimle temizlemeye çalıştım. Benimle birlikte ayağa kalkıp kolumu sıkı ancak canımı yakmayacak bir şekilde tuttu.

"Ani hareketler yapıyorsun, dikkat et." Geriye doğru sendelerken kolumu tuttuğu elinden destek aldım. Nasıl bu kadar iyi biliyordu olacakları? Baş dönmem geçtiğinde kolumu elinden kurtardım. Tüm yaşananları unutturan hisler geri dönerken bakışlarım aceleyle saatimi buldu. Kalan son yarım saatte yürüyerek oraya ulaşmam mümkün değildi.

'Toparlan Eflal, o yere saatinde gitmen gerek.' Karşımdaki kişiye oturup durumu anlatacak vaktim olmadığı için üzerimdeki tozları temizleme çabamdan vazgeçip adımlarımı yolun karşısına çevirdim. Hızlı adımlarla yürümeye başlamıştım ki, tekrar kolumda hissettiğim el gitmeme engel oldu.

"Ne bu acele? Bir yere mi yetişmeye çalışıyorsun."

"Evet, acelem var. Ama sen bu şekilde tutmaya devam edersen yetişemeyeceğim." Eliyle arkada bir yeri işaret etti. Bakışlarımı işaret ettiği yöne doğru çevirdiğimde görüş açıma bir araba girdi.

"Ben seni bırakabilirim gideceğin yere kadar."

İG:k.meliike_


Loading...
0%