Yeni Üyelik
8.
Bölüm

8. Bölüm

@melikesayin

Bir süre elimi bırakmadan yüzümü izledi. Amacı yüzüme bakmaktan ziyade içimi görmek istermiş gibi bir hali vardı. Bakışlarındaki derinliğe anlam veremesem de sonunda elimi çekip arabaya binen ben oldum. Yanımdaki yerini alıp arabayı çalıştırdı lakin sürmedi. Sessizliğimi korumaya çalışsam da bekleme süresi uzadıkça merakım da arttı.

"Neyi bekliyoruz?" Başımı yasladığım camdan çekip Devran'a çevirdim.

"Elindeki kutunun sahibini." Bana bakmadan cebinden çıkardığı sigara paketinden bir dal alıp dudaklarının arasına sıkıştırdı, ardından elindeki çakmakla hiç beklemeden sigarasını yaktı. Derin bir nefes alıp başını geriye yaslarken arabanın camını araladı.

"Anlaşılan birisi seni rahatsız ediyor, kutuyu oraya bırakıp gitmiş olamaz diye düşündüm." Sigarasından bir nefes daha aldıktan sonra devam etti.

"İçinde ne var?" Bakışları donuktu, yüzündeki ifadesizlik her insanın dikkatini çekecek cinstendi. Sanki içerisi bomboş bir kutuya bakıyormuş gibi hissediyordum.

"Bilmiyorum." Dedim kısaca. Sahi, içine neden bakmamıştım?

"Nasıl bilmiyorsun? Bakmadın mı ne olduğuna?" Kaşlarını havaya kaldırıp kutuya yan bir bakış attı. İçimde volkan edasıyla kabaran merak duygusuna yenik düşüp parmaklarımı kutunun kapağında gezdirdim. Tüm hissettiğim merakın yanı sıra korkum da bana eşlik ediyordu. Üzerinde çok düşünmemem gerektiğine kanaat getirip siyah renkli küçük kutunun kapağını kaldırdım. En üstte mavi renkli bir zarf ve üzerinde kırmızı beyaz renkli çiçekler vardı. Bir yerlerden bana tanıdık gelen zarfı kaldırıp altındaki fotoğrafı elime aldım. Devran elini kaldırıp arabanın üzerindeki ışığı açtığı an önüme serilen görsel kalbimde ufak çaplı bir çarpıntıya sebep oldu. Sanki büyük güçlü eller boğazımı tutmuş ve tüm gücüyle sıkıyormuş gibi ciğerlerimdeki havanın tükendiğini hissettim. Ellerimi boğazıma götürüp nefes almaya çalıştım. Boğazımdaki kuruluk öksürmeme sebep olurken yutkundum. Devran yanımdaki camı açıp oturuşunu bana doğru çevirdi.

"İyi misin?" Yüzü her ne kadar ifadesiz olsa da sesindeki endişeyi hissedebiliyordum.

"Ölüp başına kalacaksın diye korkuyordur."

Parmakları elime temas etti, usulca elimi tutup boynumdan uzaklaştırmamı sağlarken elini elimden çekmedi. Vücudum şoka girmiş gibi kaskatı kesilmiş, hareket etmemi engelliyordu. Sesim beni terk etmişti sanki, konuşmak hiç bu denli güç olmamıştı. Devran elimdeki resmi alıp zarfla birlikte kutunun içerisine koyup kapağı kapattı. Resim yalnızca Hayat ve bende vardı. En eğlendiğimiz günlerden birinde çekindiğimiz, çocukluğumuzdan kalan bir anıydı. Bir başkasının ulaşmasının mümkün olmadığı şeyleri görmek gerçeklik algımı bir hayli zorluyordu. Elimi elinin altından çekip saçlarımı geriye ittim.

"İyiyim." dedim başımı aşağı yukarı sallarken. "İyiyim, sorun yok."

"Seni bu hale getirmesinden anlaşılacağı üzere resim tanıdık." Tek kaşını yukarı kaldırıp başıyla kutuyu işaret etti.

"Ben ve en yakın arkadaşım." Dedim bakışlarımı parmaklarıma indirirken. Nefesimi düzene sokmaya çalışıyordum.

"Seni bu hale getiren ne bu görselde?"

Hiç tanımadığım bir insan ile gecenin bir yarısı ıssız bir yerde bu denli anlaşılmaz bir konuyu konuşmaya çalışmak garip hissettiriyordu.

"Hayatta olmayışı." Yüzündeki ifadesizliğinde en ufak bir değişiklik olmadı.

"Bu şeyleri buraya koyan kim peki?" Bu soruyu sorarken sonlara doğru dudaklarının arasına sıkıştırdığı sigara yüzünden sesi boğuk çıktı.

"Bu fotoğraftan yalnızca iki tane var, birisi bende-" Sözümü kesip başını yana doğru yatırarak konuştu.

"Diğeri de onda mı?" Başımı aşağı yukarı salladım.

Tüm bu konuşma boyunca gözünü üzerimden çekmeden her bir hareketimi dikkatle izleyişi rahatsızlığımı bir hayli arttırmıştı.

"Sende olanın hala sende olduğuna eminsen şayet, onda olan bir başkasının eline geçmiş olabilir değil mi?" Bir süre düşündüm, ona tüm bu şeyleri neden anlatıyordum?

"Mümkün değil." Sigarasından derin bir nefes alırken kaşlarını çatıp başını neden der gibi salladı.

"Öldüğü gün onunla birlikte gömdüm çünkü." Dumanı araladığı cama doğru üfledi. Son bir bakış atıp önüne dönerek arabayı çalıştırdı.

"Bu gizemli kişimiz ne zaman ortaya çıktı?" O notu ilk bulduğum an gözümde canlandı. Her şey o saçma not ile başlayıp buraya kadar gelmişti, oysa öylesine birinin dalga geçtiğini düşünüp durmuştum bu zamana kadar.

"Birkaç gün önce çantamda bulduğum bir not ile başladı her şey, başlarda birisi eğleniyor sanmıştım ama öyle olmadığı aşikar."

Her şey o kadar karmaşık ilerliyordu ki aklım mantığıma uygun tek bir ihtimal sunamıyordu. Tüm bu şeyler bana Hayat ile ilgili saçma sapan şeyler düşündürmeye başlamıştı bile.

"Belki de her şeyi bilen birisi vardır. Yaşadığın hiçbir şeyi bilmiyorum, bu sebeple mantıklı olabilecek bir açıklama bulamadım." Söylediklerine karşı sessiz kaldım, hoş kafamdaki karmaşa sayesinde bir cümle dahi kurabilecek durumda değildim. Sigarasını arabanın küllüğüne söndürüp açık hava sinemasının olduğu alana yaklaştığında yavaşladı.

"Buradan sonrasını tarif etmen gerek." Çiseleyen yağmurla birlikte yürüme isteğim git gide artarken buradan sonrasını yürüyerek devam etme kararı aldım.

"Teşekkür ederim, buradan sonrasını yürüyerek devam etsem daha iyi olacak." Kolunu kaldırıp saatine baktı.

"Neden? Görürse ailen mi kızar?" Dudakları yukarı doğru kıvrılırken alaycı sesi içimdeki yarayı deşiyorlarmış gibi hissettirmişti. Yüz ifademden olsa gerek yüzündeki ifade aynı hızla kayboldu.

"Geç bir saatteyiz, yürümek istediğine emin misin?"

"Evim bir üst sokakta, sorun değil." Başını sallayıp elini öne doğru buyur der gibi uzattı.

"Tekrar her şey için teşekkür ederim."

"Rica ederim." 

Kutuyu da alıp Devran'a son bir bakış attıktan sonra arabadan indim. Yağan yağmur şiddetini artırırken vücudum alıştığı sıcaklığı terk etmeme tepki göstermekten geri kalmadı. Toplu saçlarımın açıkta bıraktığı ensemden içeri giren yağmur damlaları vücudumu sarsarken yürümeye başladım. Devran gitmek yerine olduğu yerde kalmaya devam etti.

Etraftaki sessizlik kafamın içindeki sesleri açığa çıkarırken içimdeki saçma sevinç beni korkutuyordu. İçeride yaşadığım karmaşadan ziyade Hayat'ın halen hayatta olabileceği fikrine kendimi kaptırmaktan korkuyordum. Böyle bir şey mümkün olabilir mi düşüncesi ile savaşırken çalmaya başlayan telefonumla olduğum yerde durdum. Telefonu cebimden çıkarmamla ekranın üzerini kaplayan yağmur damlalarını üzerimdeki hırkanın kenarına sürterek temizledim ve açıp kulağıma götürdüm.

"Nerelerdesin sen?" Kesinlikle duymayı beklediğim ses Çınar'ın sesi değildi.

"Neden sorduğunu söylersen?" Dedim onun ses tonunu taklit ederek.

"Son görülmen en son iki gün öncesini gösteriyor, hayatta olduğuna dair şüphelerim vardı."

"Yazacak birileri var da sanki." Alaycı bir ses tonuyla ona takılırken çıkardığı mırıltılardan güldüğünü anlayabilmiştim.

"Kızım yağmur sizin evin içine mi yağıyor bu ne ses?"

"Evde olduğumu kim söyledi? Dışarıdayım ben."

"Keyfin yerinde anlaşılan, boşsan Miray ile seni almaya gelelim ister misin?" Arkadan Miray

"Bu gece bizde kalırsın hem olmaz mı?" Diye bağırdığında Çınar da onu onaylar bir şeyler söyledi.

Aslında hiç de anneannemi çekecek kafada değildim.

"Olabilir aslında." Arkamdan gelen korna sesiyle geriye döndüm. Devran camı açıp,

"Sokağın ortasında durarak evine ışınlanabileceğini mi sanıyorsun? Gitsene kızım evine."

"Yanındaki kim senin?" Telefonu kulağımdan uzaklaştırıp Çınar'ın sorusunu cevapsız bıraktım.

"Sen de beni mi takip ediyorsun? İstersem sabaha kadar burada oturur beklerim." Ne diye peşimden geliyordu bu benim?

"Ben söylemiştim, kesin organ mafyası bu."

İlk kez iç sesime hak vermek üzereydim.

"Başına bir şey gelmesin diye bekliyorum burada, iyilik yaramıyor mu sana? Bu kadar yabani olmasan keşke." Gözlerimi kısarak baktım. Telefonun sesini sonuna kadar kısmış olmama rağmen arkada kendini parçalayan Çınar'ın sesini duyabiliyordum. Telefonu kulağıma götürüp

"Ben taksi ile gelirim Çınar, sizin gelmenize gerek yok. Görüşürüz." Deyip telefonu kapattım.

Devran konuşacağı sırada işaret parmağımı ona doğru uzatıp kısık bakışlarımı yüzüne çevirdim.

"Sensin yabani." Dudakları usulca yukarı doğru kıvrıldı, ardından sesli bir gülüş attı.

"Sana gerçekten iyilik yaramıyor." Gülüşü arasında konuşmaya çalıştı. Bir kez daha ne kadar güzel güldüğünü fark ettikten sonra ona bakmayı kestim. Bakışlarımı etrafta gezdirip otobüs durağının yanındaki taksi çağırma butonuna doğru ilerledim. Bir kez basıldığında asla gelmediğini bildiğimden birkaç kez basıp olduğum yere oturdum ve beklemeye başladım. Hayal'i öylece bırakıp gittiğim aklıma geldiğinde kendime kızdım. Kim bilir benim hakkımda ne düşünüyordu. Bir diğer yandan da elimdeki kutunun içerisindeki diğer şeyleri merak etmekten kendimi alamıyordum. Canımı yakacak bir şeyler olduğunu bildiğim halde onlara bakmak istiyordum. Diğer yandan içimdeki heyecanı anlamlandırmaya çalışırken tüm bu olanları Miray ve Çınar'a anlatma isteği de içimdeki heyecanı artırıyordu. Karmaşık duygularım arasında tek başıma çırpınırken tüm sokakta yankılanan sesi yerimden sıçramama sebep oldu. Devran arabasının kapısını kapatıp yanıma yaklaştı.

"Gelmeyecek, biliyorsun değil mi?" Başımı olumlu anlamda sallayıp dudağımı büktüm.

"Evim yakın demiştin? Nereden çıktı taksi şimdi?" Yanıma oturup dizini bükerek bana doğru döndü.

"Eve gitmekten vazgeçtim, arkadaşıma gideceğim." Bakışlarını gözlerime çıkardığında karanlık dipsiz bir kuyunun içerisine düşüyormuş hissi beni ele geçirdi tekrar.

"Bak Eflal, seni tanımıyorum lakin en azından bugün başına bir şey gelmeden güvenilir bir yere ulaşman konusunu kafama takmış durumdayım. Gel gideceğin yere seni ben bırakayım." Bakışlarımı gözlerinden ayırmadım. Kimse bana durduk yere iyilik yapmazdı, sadece bana da değil. Kimse kimseye durduk yere iyilik yapmazdı.

"Neden?" Sormadan edemedim.

"Ne neden?" Tek kaşını yukarı kaldırıp bakışlarını gözlerimden çekmeden konuşmaya devam etti.

"Neden bu iyiliği bana yapasın?" Soruyu sorarken yutkunmadan edemedim. İnsanların kötülüğü her zaman içimde bir yerlere dokunmuştu. Bu hareketimle bakışlarını gözlerimden ayırıp ağır bir şekilde önce dudaklarıma ardından boynuma indirdi.

"İyilikler nedenlere ihtiyaç duymazlar Eflâl." Cevabı karşısında sessiz kalmayı tercih ettim. Hoş verecek bir cevabım da yoktu zaten. O da bir süre yüzümü izleyip dizlerinden destek alarak yerden kalktı ardından elini bana doğru uzattı. Gözümün önünde anlık olarak annem canlandığında gözlerimi sıkıca kapatıp ardından tekrar açtım. Yerden kalkıp uzattığı elini tutup yukarı doğru kaldırdım.

"Ne kadar büyük elin var." Kaşlarını çatıp havadaki eline baktı.

"Hayır senin elin küçük." Elini çekip arabasına doğru yürüdü.

"Demek bir travmamız var." Dedi arabaya binerken. Kaşlarımı çattım, bu çocuk içimi görüyordu.


İG: k.meliike_

Loading...
0%