Yeni Üyelik
2.
Bölüm

2. Bölüm

@melikesayin

İyi Okumalar...

"Bu da o herkesin dilindeki yeni sevgilin mi?" Silahı kafasından çekip işaret etmek için bana doğru doğrulttu.

Tüm bedenim korkuyla birlikte bir titreme dalgasının esiri olurken bir anda bakışlar benim üzerime döndü.

Adamın karşısında duran çocukla göz göze geldiğimizde bir an için takılı kaldım. Bakışları sanki bende aradığı bir şey varmış gibi beni baştan aşağı taradı. Gözlerinde korkunun kırıntısı dahi yoktu. Onun cüretkar duruşuna karşın ben oldukça aciz göründüğüme emindim. Beş saniye sonra beynini bir merminin paramparça etme ihtimali yokmuş gibiydi.

Belki de karşısındaki adamı tanıyor ve onu vuramayacağını biliyordu.

Elinde silah olan deri ceketli çocuk beni arkasında bırakacak şekilde bir adım atıp görüşümü kapattığında kurduğumuz göz kontağı da bozulmuş oldu.

"Onun konuyla bir alakası yok." Dedi silahını beline sıkıştırırken. Adam silahını indirmiş olacak ki önümdeki çocuk da geri çekilerek yeniden görüş açıma girmelerine izin verdi.

"Benim kardeşimin de konuyla bir alakası yoktu sözde, değil mi Yazgı?" Karşısındaki ile konuşuyordu. Yazgı ismi miydi, yoksa bu bir lakap mıydı anlayamamıştım.

"Senin kardeşin benim sevgilim değildi, ama o." Dedi karşısındaki adamın gözlerine bakmaya devam ederken beni işaret edip. "O öyle. Onu korurum, kardeşini korumak da senin görevindi. Şimdi bas git belanı bizden bulma."

Söylediği şeyle gözlerim sonuna kadar açılırken ağzım da gözlerime eşlik etti. Dudaklarımdan tek kelime dökülememişti. Anın şokundan mıydı, yoksa beynime aynı anda birden fazla komut vermeye çalıştığımdan hangisini yapacağına mı karar verememişti emin değildim. Hoş böyle bir ortamda çıkıp "Saçmalama ne sevgilisi?" falan mı diyecektin Büge?

Adamı orada öylece bırakıp içeri girerek kapıyı sert bir şekilde kapattığında çıkan ses kulaklarımda defalarca yankılandı.

"Senin niyetin ne Yazgı? Kızı niye karıştırdın şimdi?" Önümdeki çocuk söyleyemediklerime tercüman olurken kaybettiğim güç vücuduma geri dönmüş olacak ki sonunda çakılıp kaldığım yerimden hareket edebildim.

"Sence tanımıyoruz desek ikna olur muydu Erdem?" Erdem bir anda bana doğru dönüp iki elini öne doğru uzatarak beni işaret etti.

"Kıza bak." Dedi beni göstermeye devam ederken. "Kız kurye Yazgı, kurye." Haklıydı. O adamı gördüğüm ilk an orada öylece durmak yerine def olup gitseydim buradan bunların hiçbiri başıma gelmiş olmayacaktı.

Yazgı, Erdem'i kolundan tutup kapısı sökülmüş lakin içini göremediğim odaya sürüklerken sonunda odadaki diğerleri dikkatimi çekti. İki kız ve bir erkek daha vardı. Kızları sakinleştirmeye çalışan çocuk eline ne zaman aldığını bilmediğim bir bardak suyu bana uzattığında reddedecek halde değildim.

Suyu tek seferde içerken beynim sanki bir anlık beni terk etmiş de şimdi vazgeçip geri dönmüş gibi olanları yeniden süzgecinden geçirdi.

Geldiğim yer normal bir yer değildi, içerisindeki insanların normal olmasını beklemek de aptallık olurdu lakin neden bu olayın içerisindeymişim gibi davranıldığını bir türlü anlayamıyordum.

"Korktun sen de, gel otur biraz sakinleş." Su bardağını çocuğun eline tutuştururken burada kalmaya devam etmenin delice olduğunu fark etmek harekete geçmemi sağladı.

Az önce içimde bile yaşayamadığım korku kendini gün yüzüne çıkarırken göğüs kafesim soluduğum oksijen yetersizmiş gibi hızla yükselip indi. Kapıya doğru ilerlerken az önce yanımızdan ayrılanlar da odaya giriyordu. Onları hiç görmemişim gibi geride bırakıp kapıyı açtım.

Yağmurun şiddeti azalmış ancak sisten göz gözü görmeyecek durumdaydı.

"Ben senin yerinde olsam, bu gece burada kalırdım."

Yazgı olduğunu düşündüğüm çocuğun kurduğu cümleyle ona doğru döndüm. Erdem tahminimce beyaz olan ancak rengi evin içerisindeki pislik ve rutubetten kreme dönmeye yüz tutmuş koltuğun üzerine oturmuş, az önce gördüğü silahlı adamdan daha kötüsünü görmüş gibi bir ifadeyle boşluğa bakıyordu.

"Az önceki şeyi neden yaptın? Belli ki seninle derdi olan bir insan, şimdi sevgilin olduğumu söylediğin için seninle uğraşmak için benimle de uğraşacak." İçimdeki korku öfkeye doğru evrilirken ses tonumu ayarlamaya çalıştım. Aklımda yüzlerce felaket senaryosu sakinliğimi korumaya çalışan tarafıma baş göstermeye başlamıştı bile.

"Ben seni sadece korudum." Söylediklerimi duymamış gibi umursamaz bir ifadeyle masadan bir bardak kola alıp en az Erdemin oturduğu kadar pis bir koltuğa yayıldı.

"Benimle olduğunu düşündükleri insana zarar vermeye cesaret edemezler. Asıl tanımıyorum desem yalan söylediğimizi düşünüp peşine düşerlerdi." Son kurduğu cümleye ben de aynen onun gibi umursamaz bir tepki verip kapıyı çekerek çıktım.

Olabildiğince hızlı şekilde buradan gitmek istiyordum. Motoru park ettiğim yere doğru koşar adım ilerlerken bir adım ötemi görmek bile oldukça zorlaşmıştı.

Motora ulaştığımda alelacele kaskımı takıp az önce geçemediğim yolu son sürat geçip sokağı ardımda bıraktım. Geldiğim yoldan dönmek yerine bildiğim kestirme yolu tercih ettim. Tek isteğim buradan gitmek ve bir daha da buranın yakınından bile geçmemekti.

Korku ve stresin midemde yarattığı ağrıyı ve olanları unutmaya çalışırken yolun nasıl bittiğini bile fark edememiştim. Restorandan içeri girdiğim gibi gözlerim Nesrin hanımı aradı.

İlk gördüğüm kişi Ece oldu.

"Ne oldu kızım sana? Birisi bir şey mi yaptı?"

Nesrin hanım sonunda görüş açıma girdiğinde Ece'ye cevap verme işini sonraya bırakıp yanına doğru ilerledim. Beni gördüğünde bir terslik olduğunu anlamış gibi o da bana doğru yaklaştı.

"Bir sorun mu var Büge?" Olanları burada anlatamayacağım için mutfağa geçtik. Tek solukta hiçbir şeyi atlamaksızın tüm olan biteni aktardım. Mutfaktaki herkes hayretle başımdan geçenleri dinlerken ben de artık olayın yaşandığı ana nazaran daha sakindim.

"Burası nasıl bir yer de insanlar elini kolunu sallayarak silahla insanları tehdit edebiliyor aklım almıyor." Zehra teyze beni bir sandalyeye oturtmuş saçlarımı okşarken Nesrin hanım da her zamanki gibi tepkisizliğini korumaya çalışıyordu. Her zaman böyle bir insandı, ne hissettiğini anlamak mümkün değildi.

"Ben de bu yüzden parayı-" Elini omuzuma koyup sıktı.

"Neyse ki iyisin, gerisini sen düşünme." Zehra teyze saçımı sevmeyi bırakıp elime tutuşturduğu su bardağını alırken diğer yandan üzerindeki önlüğü çıkardı.

"Kalk birlikte karakola gidip şikayetçi olalım kızım." Oturduğum yerden kalkıp üzerimi düzelttim.

"Bu olanları Göktuğ ve Utku öğrensin istemiyorum Zehra teyze." Severken dağıttığı saçlarımı açıp yeniden toplarken kendimi de toplamaya çalıştım.

"Ve aynı zamanda Korhan abinin de kulağına gitmese iyi olur. Kimseyi endişelendirmek istemiyorum. " Son sözüm Zehra teyzeden çok Nesrin hanım için geçerliydi.

Nesrin hanım bir süre düşündü.

"Korhan bey bu olan şeyi öğrenir ve ondan gizlediğimizi duyarsa ne olur biliyorsun değil mi?" Korhan abi bu işi bana ayarlayan kişiydi. Kaldığımız evden, okuduğumuz okula bir yerlere gelmemizi sağlayan oydu. Sokakta kaldığımız dönem bizi almış ve kendi çocuklarından ayırmaksızın ilgilenmişti bizimle. Şimdi böyle bir olayı duyduğunda yaşayacağı endişeyi düşünmek bile istemiyordum.

"Merak etmeyin, sizden duymadığı sürece öğrenmesi mümkün değil. Lütfen aramızda kalsın." Zehra teyzeye de uyarı dolu bir bakış attıktan sonra zor da olsa Nesrin hanımı da ikna edebilmiştim.

Tabii bunu belli başlı şartlar karşılığında kabul etmişti. Eve gitmek için toplu taşımaları kullanmamın bir süre güvenli olmayacağını, bu sebeple de restoranın evlere servise gittiğimiz aracını kullanmamın daha uygun olduğunu söyledi. Bir süre sipariş de götürmeyecektim.

Zehra teyzeyi de Göktuğ ve Utku konusunda ikna ettikten sonra restorandaki işlere geri döndüm.

Günün geri kalanında evren tükenmişliğimi hissetmiş gibi müşteri sayısı oldukça azdı, bu yüzden daha fazla insana gülümsemeye çalışmak zorunda kalmamıştım.

Kalan son iki müşterinin kalkmasını beklerken boş durmak yerine masaların her birini tek tek silip düzenlemeye başladım. Diğer yandan da bugün olanları düşünmeye devam ediyordum. Düşünmemek adına bir şeyler yaparken bile düşünüyordum. Yazgı denen çocuğun yaptığı şeyin başıma bela olacağını düşünmek ödümün patlamasına sebep oluyordu. Bir tarafım hala belki de Zehra teyzeyi dinlemeliydim derken diğer tarafım kim beni nereden bulacak diye düşünüyordu. Hiçbir şeyin olmama ihtimaline karşın arkadaşlarımın onca sıkıntının arasında paniğe kapılmasına sebep olmak istemiyordum.

Düşüncelerim ve hissettiklerim kendileri arasında bana savaş açmışken ne zaman geldiğini bile fark etmediğim birisi elimdeki bezi çekerek aldığında kim olduğuna bakmak için başımı kaldırdım.

"Yeter artık Büge, kaç kez daha sileceksin masaları?" Ece'nin elimden aldığı bezi tekrar çekerken alnıma düşen saçları elimin tersiyle geriye doğru ittim.

Yüzümde hala sabah yaptığımız makyajın ağırlığı vardı. Alışık olduğum bir durum değildi, normal günlerde özellikle çalışıyorsam makyaj yapmayı sevdiğim söylenemezdi. Yapsam bile günün sonunda yoğunluk ve koşuşturmanın etkisi ile o makyaj bir şekilde akıyor ve yüzümde iğrenç bir görsel oluşturuyordu.

"Bak Büge, kendini de düşünmek zorundasın. Diğerleri endişelenecek diye kendin için sergilediğin bu ihmalkarlığı doğru bulmuyorum." Az önce sildiğim masadan bir sandalye çekip oturdum. Ece de karşımdaki yerini alırken ellerimi de avuçları arasına aldı.

"Belki de söylediklerinde haklıdır. Pek de tekin insanlara benzemiyorlardı. Kafasına silah dayanmış bir insana göre oldukça normalmiş gibi tepkiler vermişti, sanki bu olaylarla hep haşır neşir gibi."

Bazı şeylere şaşırmıyordum. Üzerimdeki alışmışlık kalbimi binlerce parçaya ayırsa da bu şey bizim gibilerin üzerinde bir pranga gibiydi. Her türlü kötülüğün bir şekilde bizi bulmasını kaderin bir oyunu olarak düşünmeye başlamıştım.

"Yani söylediği gibi onunla olduğunu düşündükleri için sana bulaşmaya da korkacaklarını mı ima ediyorsun?" Ece'nin söylediklerini onaylarken kendimi kafamın içerisindeki karmaşadan çekip çıkardım. İhtiyacım olanın sıcak bir duş ve sessizlik olduğunu düşününce oturduğum yerden kalkıp aklımdaki düşünceyi gerçekleştirmek adına harekete geçmem gerektiğinin farkındaydım.

"Eve gitsem iyi olacak." Elimdeki bezi diğer temizlik malzemelerinin arasına bırakıp sabah mezuniyet için çıkardığım kıyafet poşetini de yanıma aldım.

"Bana da haber ver muhakkak, merak ederim." Ece ile vedalaşıp restoranın önündeki arabaya bindim. Arabayı çalıştırınca gözüme çarpan saate baktım. Gece yarısını neredeyse geçiyordu, normal şartlarda yorgunluktan ölüyor olmam gerekirken vücudumda salgılanan adrenalin tüm gün beni dinç tutmaya yetmişti. Kafamın içerisindeki karmaşa beni zihinsel olarak yoruyordu, bu yorgunluk da oturarak, uzanarak geçecek bir yorgunluk değildi.

Sanırım en kötüsü de buydu.

Eve doğru giderken kırmızı ışıkta durduğum sırada aklıma telefonuma uzun süredir bakmadığım geldi. Yan koltuğa attığım çantamı elime alıp aceleyle içinde telefonumu aradım. Diğerleri çalıştığımı bilseler de her zaman geç kalacağımı haber verirdim. Bugün olanlar yüzünden tamamen aklımdan çıkmıştı. Tam telefonun ekranını açtığım an arabanın kapısı açıldı ve içeri bir adam bindi.

Olanları anın şokuyla öylece izlerken ceketinin iç kısmına gizlediği silaha ilişti gözlerim.

Belimde hissettiğim soğuk metal vücudumun korkuyla sarsılmasına sebep olurken anın gerginliği midemi bulandırdı.

"O telefonu bırak ve sür şu arabayı."

İletişim İçin👇

İG: k.meliike

TW: Melliiike_

Loading...
0%