@melinogut
|
Ah aptal ah. Binim çikincim yik. Aferin sana! Aklımı rafa kaldırdığım dakikalardı o dakikalar. Başka bir açıklaması olamaz çünkü. Sonrasında da o raftaki aklımla bu konunun üzerine çok fazla düşünmeme gerek kalmamıştı çünkü bu biricik lise arkadaşımız üniversitenin ilk ara tatilinden sonra hepimizle iletişimini koparıp sırra kadem bastı. Sınavdan sonraki yaz tatili çok keyifli geçmişti. Hatta lise ekibi olarak kendimizi ödüllendirmek için bir tatile bile çıkmıştık. Ben, Aziz, Leyla, Erdem, Meryem ve Sarp. Ortaokula başladığımda yeni bir mahalleye taşınmıştık. Leyla ise üst kat komşularımızın kızıydı. Aynı okula gitmiyorduk ama tanıştıktan bir süre sonra okul çıkışları birbirimizin evinden çıkmaz olmuştuk. Leyla ve Erdem 8. Sınıfta sevgili oldular. Bu yüzden onların tüm aşk hayatına hakimim. Gözlerimin önünde büyüdüler. Doğruyu söylemek gerekirse ikisini de çok sevmeme rağmen çok erken yaşta bu ilişkiye başladıkları için herkes gibi ben de bir gün biteceğini düşündüm ama herkesi yanılttılar. Üniversite biter bitmez evlendiler ve şu an 2 yaşında bir oğulları bile var. Erdem’in soyadı Taşkın olduğu için Leyla çocuğa Akgün Gökalp ismini vermek için 9 ay boyunca Erdem’in ağzından girdi burnundan çıktı. Sonunda sadece Akgün ismine ikna edebildi çünkü Gökalp, lisede Leyla ve Erdem’in ayrı oldukları 1 haftalık süre içerisinde herkesin önünde Leyla’ya ilanı aşk eden çocuğun adıydı. Leyla, Erdem ve ben aynı liseyi kazandık. Erdem bizden farklı bir sınıfa düştü. 4 yıl boyunca sınıfını değiştirmek için uğraştı ama çabaları sonuç vermedi. O da bizim sınıftan kendine bir ajan buldu. Sarp. Bizim sınıfta olanlardan haberdar olmak için yakınlaştığı Sarp ile de bir süre sonra gerçekten yakın arkadaş oldular ve üçü birlikte takılmaya başladı. Erkeklerin yakın arkadaş olması için pek bir sebebe de ihtiyaçları yoktur zaten. Aynı ortamda 2 dakika nefes almaları onlar için yeterlidir. Yani.. Kısmen ömür boyu diyelim. Her lise arkadaş grubu gibi bizim grubumuz da darbeler aldı ama darbenin en büyüğü Aziz’den geldi. Sınav sonuçları açıklandığında ilk yıkımımızı yaşamıştık. Leyla, Erdem, Meryem ve ben İstanbul’u kazanmıştık. Lisemizi okuduğumuz bu şehirde üniversiteye devam etmek üzere aylar öncesinden anlaşmıştık. Ama evdeki hesap çarşıya uymadı. Sarp, puanına güvenerek yaptığı 5 tercihin ardına gördüğü rüyanın etkisi ve ‘Zaten ona sıra gelmez diğerlerinden biri olur.’ düşüncesi ile Ankara’yı yazmıştı. Hayatın sürpriz yapmayı sevdiğini o gün çok iyi anladım çünkü Sarp 6. ve son tercihini, Ankara’yı kazanmıştı. Tek sürpriz yapmayı seven hayat değildi. Aziz tüm tercih süreci boyunca asla kimseye nereleri yazdığını söylemedi. Soran herkesi geçiştirdi. Biz yanında İstanbul’da üniversite okuma muhabbeti yaparken sanki kendi tercih listesi de öyleymiş gibi sohbetlerimize katıldı ve gelecek planlarımıza dahil oldu. Ama sınav sonrası ve yerleştirme sonuçları açıklanıncaya kadar üzerinde hep anlamlandıramadığımız, onda görmeye hiç alışık olmadığımız bir durgunluk vardı. Kendi aramızda bunu çözmeye çalışıp ‘sonuç stresi’nden olduğuna kanaat getirmiştik ama sonuçlar açıklandığında Aziz’in haftalar süren o durgunluğu hepimizi bir anda esir almıştı. 2013 Ağustos- Yerleştirme Sonuçlarının Açıklandığı Gün Aziz’in karşısında kendisine şaşkın suratlarla bakan arkadaşları vardı. O ise oturduğu yerde geriye yaslanmış bir şekilde garip şekilli pipetiyle limonatasını yudumluyordu. Hiç kimseden bir çıt sesi bile çıkmıyordu. Aziz bardağı sol eline alıp sağ kolundaki saatine bir bakış attı. Yaklaşık 3 dakikadır bu şok hali sürüyordu. Biraz daha devam ederse endişelenmeye başlayacaktı. Neyse ki buna gerek kalmadı. Şaşkınlığını ilk yenip konuşan Birce oldu. ‘‘Şaka yapıyorsun değil mi Aziz?’’ diye sordu. Ses tonu bunun bir şaka olmadığının farkında ama hâlâ umut besler gibiydi. ‘‘Şaka yapmıyorum maalesef biriciğim. Ama bu kadar da şaşırmanıza sebep olacak bir şey olduğunu düşünmemiştim. Ankaralıyım ben biliyorsunuz, dedemler de orada. Zaten tatillerde hep gidiyordum. Şimdi bu üniversite mevzusu olunca beni yanlarında istediler. Annemleydim burada zaten kaç yıldır. Onun da uçuşları artmıştı iyice zaten görüşemez olmuştuk. Babam da biliyor durumu tabi, biraz da bizim yanımızda ol dedi. Bana da mantıksız gelmedi açıkçası. Hem hukuk için en iyi ikinci devlet üniversitesi Ankara. Galatasaray’a puanım yetmedi bak. Yetseydi sırf onun için burada kalmayı da düşünürdüm.’’ ‘‘Dün mü düşündün bunları?’’ diye sinirli bir şekilde sordu Birce. Sesi biraz yükse çıkmıştı. ‘‘Ne?’’ Aziz, Birce’nin neyden bahsetmek istediğini anlamadı. Sesinin tonu da onu korkutmaya yetmişti. ‘‘Dün diyorum, dün mü düşündün bunları da karar verdin tercih yaptın? Biz puanlarımız geldiği günden beri ne yapacağız nereleri yazacağız diye konuşuyoruz ve sen ağzını açıp tek kelime söylemiyorsun! Biz hep birlikte burada İstanbul’da okuma hayalleri kurduk be! Ağzını açıp da tek kelime bir şey söylemedin!’’ Birce’nin sesi çok yüksek çıkmıyordu ama hesap sorar tonu onu duyan herkesin ürpermesine yetiyordu. ‘‘İstanbul da yazmıştım. Netleşmeden hevesinizi kursağınızda bırakmak istememiştim.’’ İçine kaçan sesiyle kendini açıklamaya çalıştı Aziz. ‘‘Ha netleşsin öyle kursaklarında bırakayım dedin öyle mi abi?’’ diyerek lafa girdi Erdem. ‘‘Ulan eve çıkmayacak mıydık biz göt herifler! İkiniz de beni bırakıp nasıl Ankara’ya gidersiniz?’’ ‘‘Sen de mi gitmek isterdin Erdem?’’ diyerek Leyla da dahil oldu konuya. Ama tamamen alakasız bir noktadan. ‘‘Güzeller güzelim ben onun sitemini mi ediyorum sence şu an? Bu iki piç bana haber bile vermeden İstanbul’daki özgürlük planlarımın içine sıçtılar. Hayır bari haber verseydiniz yerinize adam düşünürdüm. Yıllardır bunun planını yapıyorum. Her akşam yemeği sofrasında sizi övmekten bitap düşüyordum ben haberiniz var mı? Sırf bugün geldiğinde anneme işte o ‘mükemmel’ gençlerle eve çıkacağım izin ver anam diyebilmek için. Peki şimdi ne oldu? Koca bir hiç. Size verdiğim emeklerime yazıklar olsun!’’ ‘’Özür dilerim kardeşim ama manitanla aynı şehrin içerisindeyken sırf kendi evine çıkamıyorsun diye sana üzülemeyeceğim. Bazılarımız uzak mesafe ilişkisine başlamak üzere de. Git öteki tarafta ağla.’’ diyerek Erdem’den gelen tüm sitemleri tek eliyle dışarı savurdu Sarp. ‘‘Sanki ben dedim git sona Ankara yaz diye. Ulan geri zekâlı herif zaten neredeyse aynı puanlar yazsana İstanbul’u’’ Erdem çok mantıklı bir noktaya değinmişti. ‘‘Sen görmedin o rüyayı abicim tamam mı ben gördüm. Doğru düzgün düşünemedim o an. Sonradan dank etti ama yine de gelmez diye düşündüm ne bileyim sıralamaların bu kadar oynayacağını.’’ ‘‘Hocalar boşuna mı tüm tercih süreci boyunca gitmeyeceğiniz yeri yazmayın diye tacizci gibi aradı durdular zeki kardeşim benim.’’ ‘‘Erdem tamam, olmuş işte. Geri alamıyoruz. Şimdi ne yapacağız onu düşünmemiz lazım.’’ Meryem, Erdem’in dalga geçmelerine noktayı koymak istiyordu. ‘‘Merak etme sevgilim ben yatay dikey çapraz ne kadar geçiş varsa hepsi için savaşacağım ve sana geri döneceğim. Bekle beni!’’ Sarp cümlesinin sonunda bir de öpücük attı Meryem’e. Meryem de içi giderek baktı yanında oturan adama sonra bedenine daha da sokuldu. Birbirlerini gerçekten de seviyorlardı. ‘‘Yani seneye yine hep beraber olacağız ama Aziz olmayacak öyle mi?’’ durum analizi gibi söylemişti bu cümleyi Birce. Hâlâ daha kafasını kurcalayan şeyler vardı. ‘‘Tatiller ne güne duruyor ya! Sınavlar bittiği an damlıyorum İstanbul’a. Bak ben sana söyleyeyim Erdem’i gördüğünden daha çok göreceksin beni o derece.’’ Neşeli tavırlarıyla ortamdaki havayı dağıtmaya çalıştı Aziz. ‘‘Allah Allah o niyeymiş? Her gün buluşacağız bir kere biz.’’ Sevgilisinden ayrılıp hemen yanında oturan Birce’ye sarılarak söyledi bu sözleri Leyla. ‘‘Buluşursunuz canım buluşursunuz. Başlarda buluşursunuz. Sonra yok kanka sen Anadolu’ya gel yok kanka Sen Avrupa’ya gel. Yok ben okuldan arkadaşlarla takılacağım. Yok Erdem bugün baş başa olmak istiyor falan filan derken hop ilk dönem bitti ben geldim bile. Kaçırdım Birce’yi de tatilde. Hiçbirinize göstermedim. Hadi bakalım. Napacaksın?’’ ‘‘Olmaz öyle şey! Birce’m beni bırakmaz. Değil mi aşkım’’ Leyla kollarını Birce’den çekmeden sormuştu bu soruyu. ‘‘Bilemeyeceğim artık. Biraz da senin performansına bağlı. Şu Erdem şahsı için benimle buluşmayı iptal edersen sana 2 hafta veto uygularım.’’ ‘‘Asla! You are my first love baby. Yerin ayrı.’’ Bu cümleden sonra Birce de sarıldı Leyla’ya ve birbirlerinin yanaklarına sesli öpücükler kondurdular. ‘‘Aldatılıyorum.’’ Dedi Erdem yüzünde üzgün bir ifadeyle karşısındaki görüntüyü izlerken. ‘‘Sorumlusu sensin’’ dedi işaret parmağını Aziz’e uzatarak. Aziz sanki olaylarla hiçbir alakası yokmuş gibi elindeki içeceğini içerken diğeriyle de teslim olmuş işareti yapıyordu. ‘‘Aa onu bunu bırakın da ben ne öğrendim?’’ Herkes dikkatini Meryem’e vermişti. Meryem gözlerini hepsinin üstünde gezdirdi. Heyecanı gözlerinden belli oluyordu. ‘‘Burası tam olarak ‘ne öğrendin’ demeniz gereken yer.’’ ‘‘Ne öğrendin?’’ ‘‘Sen bakma bu cıvıtığa. Söyle hayatım ne öğrendin?’’ ‘‘Millete hayatım bana cıvıtık. Nasıl bir kaderim var yarabbim! Güzelleri güzelim senin sevgilin benim. Lütfen artık arkadaşlarımıza yürüme.’’ Leyla yanında oturan Erdem’e gözlerini devirdi ve odağını tekrar Meryem’e verdi. Sevgilisinin ilgisini çekemeyen Erdem’in suratı düşmüştü. ‘‘Bilin bakalım kim Birce biriciğimizle aynı okulu ve aynı bölümü kazanmış?’’ ‘‘Hop hop, benim bulduğum lakabı benden izinsiz kullanabileceğinizi mi sanıyorsunuz sayın Meryem Dandanakan.’’ ‘‘Ya pislik herif. Birce’ye Birce biriciğim bana Dandanakan. Adalet mi bu hain?’’ Meryem elindeki pipeti Aziz’e doğru fırlatmıştı ama pipet Aziz’e ulaşamadan masanın ortasına düştü. ‘‘Hiç kusura bakma dandi. Soyadının ne olduğunu anlamayan tarih hocasına en sonunda patlayıp ‘Akan hocam Akan! DandanAKAN var ya! Oradaki Akan!’ diye patlamasaydın böyle bir lakabın olmazdı. Sen kendi kaderinle oynadın.’’ ‘‘Ay tamam Dandanakan ve Saint Petrus. Konumuza dönebilir miyiz? Kimmiş Birce’yle aynı bölümü kazanan?’’ ‘‘Kürşat Güler!’’ Leyla’nın suratında büyük bir şaşkınlık vardı. Birce ise duyduğu şeyi anlamlandıramamıştı. Erdem Kürşat’ın kim olduğunu hatırlamaya çalışırken Aziz’in kaşları saniyelik olarak yukarı doğru kalkmış, kaşları yavaş yavaş aşağı inerken de çene kemiği seğirmeye başlamıştı. Sarp ise dedikodu sahibi sevgilisi olduğu için bu bilgiyi daha önce almış ve şimdi karşısında bin bir tepkiye bürünen arkadaşlarını izliyordu. ‘‘Kürşat kimdi lan?’’ kafasını Aziz’e çevirerek sordu Erdem. ‘‘Kürtaj..’’ diye tek kelimelik bir cevap verdi Aziz. ‘‘Birce’ye aşkını itiraf eden ama kızımız tarafından reddedilen, okulumuzun sayılı yakışıklılarından Kürşat Güler.’’ ‘‘Pardon?’’ Hemen yanındaki sevgilisine ani bir hamleyle kafasını çeviren Sarp’tan çıkmıştı bu ses. ‘‘Sevgilim, benim öznel görüşlerim değil bunlar kesinlikle. Erdem tanısın diye belirtmek istedim. Yoksa bana sorsan okulda sayılı yakışıklılar kim diye derim hemen sayayım 1 O da benimki. Başkasını gözüm görebilemez’’ Meryem, Sarp’ın gönlünü almaya çalışırken hemen bir eli çenesine gidip okşamaya başlamıştı. Cümlesi bittiğinde de ölüm vuruşunu gerçekleştirip Sarp’ın yanağına büyük bir öpücük bıraktı. Sarp’ın 1.5 saniyelik siniri böylece duman olup uçmuştu. ‘‘Ne yakışıklısı la o fareye?’’ ‘‘Çocuk 1.85 Aziz, asıl ne faresi.’’ ‘‘Benim kardeşim de 1.90 Leyloşum hayırdır yani?’’ ‘‘Ay ne mutlu senin kardeşine. Ona bir şey diyen mi oldu? Ne saçma bir kıyas yapıyorsunuz şu an. Konumuz Kürtaj aman Kürşat. Benim de ayarlarımla oynadınız.’’ ‘‘Birce? Sen neden sessizsin? Şaşkınlıktan dilini mi yuttun?’’ Dedikodusunun devamını en önden takip ediyordu Meryem. Şu ana kadar konuşmayan Birce’ye odaklandı. ‘‘Yani, şaşırdım tabi de benimle aynı okulu kazanmasına şaşırmadım. O mühendislik istiyordu neden mimarlık yazmış ona şaşırdım.’’ ‘‘Sen nerden biliyorsun mühendislik istediğini?’’ Yandan bir bakışla ‘U’ şeklindeki masanın ortasında yanında oturan Birce ‘ye baktı Aziz. ‘‘Söylemişti.’’ ‘‘Ooo ne söylediğine de dikkat edilmiş. Akılda da tutulmuş. Aynı bölüm de kazanıldığına göre bir şeyler yakın mıdır Birce hanım.’’ Taze dedikodu kokusu alan Meryem işte böyle oluyordu. ‘‘Of saçmalama Meryem ne yakın olacak? Hayır dedim ben bu çocuğa değil mi? Tamam kapandı o zaman mesele.’’ ‘‘Sen kapattın da belli ki onun tekrar açası var yoksa bu kadar okul içerisinde, babası da bu kadar zenginken, hem de mühendislik isterken neden senin burnunun dibinde bitsin bu çocuk.’’ ‘‘Başka bir şey olmuştur Meryem. Hayattaki her şey benimle ilgili değil. Sal çocuğu tamam.’’ ‘‘Bence gayet de seninle ilgili.’’ Önündeki bitmiş içeceğin pipetiyle oynarken duyulabilecek bir sessizlikle söylemişti bunu Aziz. Meryem onun gibi düşünen biri olduğu için memnun memnun gülümsedi ve heyecanla konuştu. ‘‘Yes be! İşte zeki biri. Helal kardeşim benim.’’ Bir elini çakması için Aziz’e doğru uzattı. Aziz gözünü devirerek bir Meryem’e bir de uzattığı eline baktı. Meryem hala aynı heyecanla elini havada tutuyordu. Sarp bir Meryem’e bir de Aziz’ baktı ve Meryem’in havadaki elini yavaşça indirerek bacağının üzerine getirdi ve ellerini kenetledi. ‘‘Aziz ne alakası var Allah aşkına ya bari sen uyma Meryem’e. Böyle bir şey mümkün olabilir mi?’’ destek görmek için yanındaki arkadaşlarına baktı ama hepsi sessizce önlerindeki içeceklere bakıyorlardı. ‘‘Pü Allah’ın cezaları. Olamaz diyeceksiniz. Dost diye yanımızda taşıdıklarımıza bak.’’ ‘‘Aşkım kusura bakma ama şu şartlar altında aksini düşünmek biraz aptallık yani.’’ ‘‘Bana aptal mı diyorsun Leyloş. Yazıklar olsun hem arkamda durulmuyor hem de hakarete uğruyorum. Kalbim bin parçaya bölündü ama şunu bilmeni isterim ki ben sana asla aptal demezdim.’’ Birce yalandan alıngan tavırlarıyla ortamdaki havayı dağıtmaya çalışıyordu. Şebeklik her zaman günü kurtarırdı. ‘‘Biliyorum aşkım sen aptal diyeceksen Aziz’e dersin zaten.’’ ‘‘Sağ ol ya Allah razı olsun! Ama şunu bilmeni isterim ki o çok sevdiğin sevgilin bu gece benim evimde kalacak. Ayağını denk al Leyla Çakır sakın bana racon kesme’’ ‘‘Ben racon kesmem Saint Petrus kafa keserim. O yakışıklı kafan gövdende kalsın istiyorsan benim üzerime oynama çocuk!’’ ‘‘Bu kızın gerçekten Süleyman Çakır ile bir akrabalığı olabilir mi? Beni fena geriyor.’’ Yanındaki sevgilisine sessizce sordu bu soruyu Sarp. Leyla’nın bazı ani çıkışları ekibi hep ürkütürdü. ‘‘Leyla, Süleyman Çakır modunu aktif hale getirmeden bu konuyu kapatıyor ve listelerine Ankara’yı yazan hain arkadaşlarımız için limonatamı kaldırmak istiyorum.’’ Birce dikkatleri üzerine çekti ve bir elinde limonata bardağını öne uzatırken oturduğu yerden kalktı. ‘‘Ankara ayazında popolarının donacak olması şerefine!’’ Birce’nin son cümlesinden sonra Erdem gülerek bir elinde bardağı bir elinde Leyla’nın eliyle ayağa kalktı, kalkarken Leyla’yı da kaldırdı. Sarp da gülerek Meryem ile birlikte ayaklandı. ‘‘Birce’nin terbiyesi müsaade etmediği için popo deyip geçiştirdi ama götümüzden buz çıkacak buzz.’’ ‘‘Ay pisleşme be!’’ dedi Meryem yüzünü ekşiterek. 5 kişi de ayaktaydı ve ellerindeki bardakları öne doğru uzatmışlardı. Birce, oturduğu yerden onları izleyen Aziz’e döndü. ‘‘Aziz Çınar Beyler teşrif etmeyecek mi? Poponuz ve çok sevgili Ankara’nız adına kadeh kaldırıyoruz. Kavuşuyorsun sevdiğine, birlikteliğinizi kutlayalım.’’ Yandan bakışlarla, uğraşır bir tavırla söylemişti bunu. Aziz’in uzakta okuyacak olması onu çok üzmüştü ama çok uzun zamandır kimseyle tam anlamıyla paylaşmadığı ailesel problemlerin içinde olduğunu da biliyordu. Aziz’in ailesiyle ilgili ekipteki herkesten daha çok şey bilirdi ama yine de bildiklerinin buz dağının görünen kısmı olduğunu düşünüyordu. Aziz’in bu kararı verirken onlara haber vermemiş olmamasına içten içe çok kırılmıştı ama emindi böyle olması gerekiyordu. Böyle olması gerekmese Aziz arkadaşlarını kıracağına kendini bin parçaya bölmeyi tercih ederdi. ‘‘Ankara ile kulislerde söylenen gibi bir birlikteliğim yoktur. Lütfen yanlış haber yaymayalım.’’ Derken bardağını alıp ayağa kalktı Aziz. Her zaman yaptıkları gibi Birce ile olayı alaya almaya başlamışlardı bile. ‘‘Biricik sevdiğim ile kısa bir süreliğine aramıza yollar girecek sadece.’’ Sarp ve Erdem’in gözünde belirgin şaşkınlık ifadeleri varken. Kızlar duydukları şeyi yanlış yorumlamak üzereydiler ki Aziz konuşmaya devam etti. ‘‘Biricik sevdiğim. İstanbul. Özle beni. Ben seni çok özleyeceğim.’’ Bakışlarını arkadaşlarında gezdirdi. ‘‘İstanbul’a!’’ ‘‘İstanbul’a!’’ ‘‘ve ayrılmaz dostluğa!’’ |
0% |