@melinogut
|
Selamlar selamlarr 🩷 Önemli olayların dönüm noktasına geldiğimiz için biraz geçmişe gideceğiz birkaç bölüm. Şu tatili bir görelim değil mi? Ne olmuş neler yaşanmış? Yorumlarda görüşelim, yıldızımızı eksik etmeyelim 🐞🐛 İyi okumalarr 🩷
Temmuz 2013 Sınav sonuçları açıklanmıştı. Birkaç gün içinde tercih dönemi başlayacaktı. Sınav sonuçları düşündüklerinden daha iyi gelmişti. Tüm emeklerinin karşılığını almışlardı. Şu an düşündükleri tek şey ise tercih dönemi falan değildi. Şu an hep birlikte tatile gitmek için uğraşıyorlardı. Sadece 3 güncük küçük bir tatil. Lisenin başından beri arkadaşlardı ama daha önce hep birlikte tatile gitmemişlerdi. Onları sene boyunca motive edem şey ise bu tatilin olasılığıydı.
Aziz ve Meryem kesin geliyorlardı. Leyla'nın ailesiyle birkaç gün önce konuşulup izin alınmıştı. Erdem ve Sarp'ın annelerinin kendilerini çok zorlayacağını düşünmüyorlardı. O yüzden şu an bölüm sonu canavarının evindeydiler.
Adem Işık.
Adem tekli koltukta karısı da yanındaki tekli koltukta oturuyordu. Karşılarındaki kanepeye ise 6 genç zor da olsa sıkışmışlardı. Ortada Birce ve Aziz oturuyordu. Sevgililer, babasının sinirini bozmasın diye yana yana oturmamıştı Birce onları. Kızlar Birce'nin yanında erkekler Aziz'in yanındaydı. Hepsi yüzlerine yerleştirdikleri masum gülüşleriyle Adem'in huyuna gitmeye çalışıyorlardı.
Adem önündeki kahvesinden bir yudum aldı ve kendisine bakan 12 göze çevirdi bakışlarını. Ümitle, heyecanla, sevgiyle bakan 12 pırıl pırıl göz. Hepsinin üzerinde dolaştırdı gözlerini sırasıyla. Tekrar Birce'nin üzerinde durdu. "Hayır." dedi net bir şekilde ve kahvesinden bir yudum daha aldı.
Duydukları cevapla gençlerin dik duruşları da yüzlerindeki gülümseme de silinmişti. "Ya baba! Hiç dinlemiyorsun ki direkt hayır diyorsun!" dedi Birce.
"Çok ders çalışmışsınız, çok bunalmışsınız, sınav sonuçlarınız da iyi gelmiş, tatile gitmek istiyorsunuz." dedi Adem kızının yarım saat boyunca uzata uzata anlattığı konuyu kısa keserek. "Doğru muyum?" diye sorunca Birce hafifçe başını salladı. "Demek ki dinlemişim Birce Hanım değil mi? Yine hayır diyorum." dedi.
Adem'in her hayırında gençlerin omuzları daha da çok çöküyordu.
"Hayır diyorsun ama nedenini söylemiyorsun. Ben sana mantıklı nedenler sunuyorum senin de öyle yapman lazım."
"Öncelikle ben babayım. Değil mantıklı, herhangi bir neden sunmama bile gerek yok hayır dediysem hayırdır. Ha illa bir neden olması gerekiyorsa da benim nedenim zaten karşımda duruyor." Özellikle Aziz'e, Sarp'a ve Erdem'e bakmıştı.
"Adem amca sen, bu kızın taşkınlık çıkarır falan diye çekiniyorsan merak etme hiç sıkıntı olmayacak. Biz birbirimize sahip çıkarız. Gözün arkada kalmasın yani. Bak aslan gibi üç erkeğiz burada."
Aziz bacağıyla Sarp'ın bacağına vurarak susmasını işaret ederken Erdem de aynısını koluyla yapmıştı. İki taraftan da darbe yiyen Sarp 'ah'layarak susmak zorunda kalmıştı.
"Ne ya nedenin? Açık açık söyler misin lütfen?!" dedi Birce sesini biraz yükseltip. Ortam gerilince Aziz parmak uçlarını Birce'nin koluma dokundurdu hafifçe. Bu 'sakin ol' demekti. Bu teması hisseden Birce derin bir nefes aldı ve sesli bir şekilde verdi nefesini. Gözlerini devirdi ve kollarını bağlayarak arkasına doğru yaslanmak istedi ama oturdukları koltukta o kadar sıkışıktılar ki Birce biraz geriye yaslandığında sırtının sağ kısmı Aziz'in göğsünün sol tarafına yaslanmıştı.
Birce babasına bakmıyordu. Baksa şu an o 'neden'lerden birinin kolunu çıkarmak istermiş gibi duran ifadesini görebilirdi.
"Of baba kız hiç çekilmiyorsunuz ya!" dedi Meltem başını ovalarken. Adem bakışlarını karısına doğru çevirdi. 'Gerçekten mi? Şu an mı?' der gibi bakıyordu.
"Ya açık açık neden gitmelerini istemediğini söyle ya da izin ver Adem." dedi Meltem net bir tavırla. Son zamanlarda davranışları bu şekildeydi. Derin bir yasın içindeydi ve kızını bu yasın içine çekmek istemiyordu. Uzaklaşması ve onu seven, her zaman yanında olan dostlarıyla birlikte olması kızına iyi gelecekti.
Adem başını tekrardan gençlere doğru çevirdi. "Erdem senin sevgilin kim oğlum?" Erdem kendisine gelen ani soru karşısında ne yapacağını kestirememişti. Arkadaşlarına bakıp tekrar Adem'e döndü. "Le.. Leyla. Adem amca." dedi işaret parmağıyla Leyla'yı göstererek.
"Senin sevgilin kim Sarp?" dedi Sarp'a dönüp. Sarp da Erdem gibi parmağıyla Meryem'i işaret etti. "Meryem." dedi sırıtarak.
"Senin sevgilin kim Aziz?" Adem en son olarak Aziz'i seçmişti.
Aziz, sorunun kendisine geleceğini düşünmüyordu. Kalp atışları birden hızlanmıştı. Karşısındaki adam sevdiği kızın babasıydı ve ona sevgilisinin kim olduğunu soruyordu!
"Sevgilim yok Adem amca." dedi sessizce.
"Allah allah! Hayırdır niye yok. Gönlünde mi biri yok yoksa gönlündeki yüz mü vermiyor?" Şüpheli değildi Adem. Ne olup ne bittiğini gayet iyi görüyordu. Dalga geçer gibi soruyordu bu soruları. Sevgili olmadıklarını biliyordu ama her an olabilirlerdi. Kokusunu alıyordu. Biricik kızı kendini aşka teslim etmek üzereydi. Hiç istemiyordu ama teslim edecekse de bu gözünün önünde olsun istiyordu. Uzak bir şehirde, aşık gençleri bir arada bırakma fikrini nasıl kabul edebilirdi ki?
"Kader kısmet Adem amca." dedi Aziz karşısındaki adamın gözlerine bakmaya çekinirken.
"Birce sen orda o şekilde oturmaya devam mı edeceksin kızım?" Adem'in bakışları bir süredir temas içinde oturan kızı ve Aziz'deydi.
"Napayım baba ayakta mı durayım?" dedi Birce tüm tersliğiyle.
"Niye tünediniz siz hepiniz o kanepeye şu yandakine geçsin birkaçınız."
Aziz ve Birce aynı anda ayağa kalktı ve koltuğa doğru yöneldi. "Siz değil lan! Siz değil."
Adem'in yükselen sesiyle doğru orantılı olarak panik seviyesi yükselen Erdem "Biz, biz." diyerek kalktı ve Sarp'ı da kaldırıp Aziz'in kolundan tutup diğer kanepeye oturdular. Bu kanepe daha küçük olduğu için onlar yine sıkışık oturuyorlardı ama kızlar rahatlamıştı.
"Erdem şimdi sana bir soru soracağım koçum." dedi Adem. Tüm dikkatler yine onun üzerindeydi. "Şimdi hayal et. Sevdiğin kızla evlenmişsin." Bu cümlenin ardından Erdem'in yüzünde gülücükler açtı. Hayal dünyasına çoktan dalmıştı bile. "Evlisiniz çok mutlusunuz. Sonra bir haber alıyorsunuz?"
"Ne haberi Adem amca?" dedi merakla.
"Çok güzel bir haber. Karın hamileymiş!" Adem'in tüm duyguları yaşayarak kurduğu cümleler Erdem'i çok mutlu ediyordu.
"Baba oluyorum." dedi yanındaki Aziz'i dürterek. Aziz, Erdem'in bu avelliğine hiçbir şey diyemiyordu.
"Hem de kız babası olacakmışsın Erdem!" dedi Adem yine coşkuyla.
"Kızım olacakmış lan!" diye bu sefer Sarp'ı dürttü heyecanla. Sarp da heyecanına ortak oldu. "Allah analı babalı büyütsün kardeşim." diyerek omzuna vurdu iki kere.
"Sonunda beklediğin gün geldi. Kızın doğdu. Aylarca düşündüğünüz ismi koydunuz kızınıza." Adem tatlı tatlı anlatırken Erdem çoktan o dünyanın içine girmişti bile. Şu an bu konuşmanın nereye bağlanacağını bilen Birce ve Meltem ise ne zaman bitecek bu işkence diye bekliyorlardı.
"Rana!" diye heyecanlandı Erdem.
"Aynen öyle Rana doğdu. Bir güzel bir güzel için gider yani. Annesine benziyor zaten, senin gözünde yok böyle bir güzellik." Erdem kaçak bakışlarla Leyla'ya bakmaya çalışırken Leyla utançtan yüzünü kaldıramıyordu.
"O düşer, canın acır. Ağlar, senin gözünden yaşlar akar. Tüm dünya tehdittir artık senin için çünkü kızının korkusuzca dolaşabileceği bir dünya kurman gerekiyordur." Erdem o sorumluluğu omuzlarında hisseder gibi dikleşti.
"Zamanın nasıl geçtiğini anlamazsın. Gözünü kapatıp açarsın ki kızın karşında kocaman olmuş." Erdem'in yüzü düşmüştü. 2 dakika önce doğan kızının bu kadar çabuk büyümesi üzücü olmuştu tabi. "Sonra çıkar karşına yanında da bir erkek cinsi. Der ki baba bu benim sevgilim. Biz tatile gitmek istiyoruz. Ne dersin?"
"Ne tatili ya?" diye parladı Erdem. Onun bu cevabı sonrası kızlar tüm ümitlerini kaybederken, Sarp yüzünü sıvazlamaya başlamıştı bile. Aziz yine bacağıyla dürttü Erdem'i susması için. O an anladı Erdem nasıl bir dümenin içinde olduğunu.
"Adem amca? Aşk olsun bu hikayedeki erkek cinsi biz miyiz?" dedi tüm alınganlığıyla. "Sen bizi bir mi tutuyorsun o ne idiğü belirsiz herifle? Ben tanımam etmem o çocuğu tabi ki 'ne tatili?' diyeceğim. Ama biz öyle miyiz Adem amca? Sen bizim manevi babamız sayılırsın. Birce benim kardeşim ya! Aynı şekilde Meryem de." Bir süre durdu ve daha da alınmış bir ifadeyle "Aklından geçen şeyler beni çok incitti Adem amca. Tövbe estağfurullah. Birimizin aklının ucundan bile geçmez öyle şeyler. Ben Leyla'nın elini geçen ay tuttum ya! O da yanlış anlaşılmasın yani karşıdan karşıya geçerken arabanın önüne atlıyordu. Tuttum çektim."
Hepsi Erdem'in oscarlık 'efendi oğlan' oyunculuğunu izliyordu. Adem pek ikna olmuş görünmüyordu. Kendisi de o yaşlardan geçmişti. Kızlarına güveniyordu ama oğlanlara güvenmiyordu. Kişi, işi kendinden biliyordu.
"Adem amca Leyla'nın babası bile izin verdi bizim sevgili olduğumuzu bile bile. Senin kızının sevgilisi de yok yani. Kardeş kardeş tatile gidiyoruz gibi düşünebilemez misin?"
Adem'in gözü Aziz'in üstündeydi. "Sanmıyorum oğlum düşünebileceğimi." dedi bunalmışlıkla. "O Şenol'la da konuşacağız daha sonra." dedi büyük bir hesaplaşma yaşanacakmış gibi.
O sırada kapı çaldı. Birce hemen ayaklandı ve kapıyı açmaya gitti. Leyla, Adem amcasının böyle davranacağına adı gibi emin olduğu için arkasını sağlama almıştı. En güçlü silahını kullanma vaktiydi.
"Hoş geldin Şenol amca." dedi Birce gülümseyerek. "Sen de hoş geldin Serap teyze."
İkisi de 'hoş bulduk.' diyerek içeri girdiler. Birce'ye sarıldıktan sonra oturma odasına doğru ilerlediler.
"Adem çocukları karşına dizdin azar mı çekiyorsun ne yapıyorsun?" dedi Şenol içeri girer girmez. Adem'in bakışları göz hapsine aldığı Aziz'den, kapı önünde duran arkadaşına döndü.
"Geldi anamın doğurmadığı düşmanım." dedi Adem de Şenol'un yüzüne doğru.
"Ananın doğurduğu kadar zarara uğrattığımı düşünmüyorum." dedi Şenol da Adem'in dolandırıcı kardeşine atıfta bulunarak.
Oturduğu yerden kalktı Adem ve sarılmak için Şenol'a doğru ilerledi. "Onun kararları madden zarar veriyor seninkiler manen. Sen daha büyük zararsın." deyip sarıldı karşısındaki adama. Şenol da gülerek karşılık verdi.
İki aile bir araya gelince tatil konusu kısa süreliğine rafa kaldırıldı. Hayattan, işten güçten konuşuldu. Şakalar yapıldı eğlenildi. Aziz'in şakalarına gülmek istemese de güldü Adem. Erdem'in ustaca sohbete dahil oluşunu yan bakışlarla takip etti Şenol. Sarp her zamanki Sarp'tı ve bu iki adamı en çok o eğlendiriyordu. Karşılarındakini tehdit olarak görmeyince daha fazla gülebiliyorlardı.
Konu yine dönüp dolaşıp tatile geldiğinde Şenol, Adem'i salondan çıkarıp oturma odasına götürmüştü.
"Oğlum sen? Geniş misin lan? Kızın sevgilisiyle tatile gitmek istiyor sen de kabul mü ediyorsun. Hem de uğraştırmadan?"
Şenol Adem'in aksine gayet sakindi. "Adem, bu hayatta bir kız babası olarak kaçamayacağımız şeyler vardır. Kızımızın birini sevmesi, sevgilisi olması da bunun başında gelir. Ben bu Erdem zırtapozunu bahçemde yakaladım bundan yıllar önce. Evime kadar gelmiş görüyor musun? Şans eseri gördüm. Haberim bile olmayabilirdi, ki bir yıl boyunca olmamış zaten. O an fark ettim. Eğer ben o gün orada bu herifi yaka paça dışarı atsam kıza da görüşmeyeceksiniz desem ne olurdu?"
"Ayrılırlardı." dedi Adem umursamaz bir tavırla.
"Bok ayrılırlardı. Niye kötü konuşturuyorsun beni? Ayrılmazlardı. Benim arkamdan iş çevirirlerdi. Ben kızımın ne zaman Erdem'le ne zaman arkadaşlarıyla olduğunu biliyorum çünkü bana söylüyor. Bana söylüyor çünkü ona o güveni verdim."
"Şenol tatil diyorlar. Başka bir şehirde. 3 gün. Eminim o 3 gün içinde neler yaptıklarını her saniye anlatmayacaktır güven verdiğin kızın."
"Olanla ölene çare yok Adem. Ama olacakla öleceğe var. Bırak kızın ona güvendiğini hissetsin. Biz onlar görmeden de onları koruruz." Şenol'un aklında bir şeylerin olduğu gülüşünden belliydi.
🐛🐞
Sonunda o gün gelmişti. Nasıl olduğunu anlamadıkları bir şekilde Adem de izin vermişti bu tatile. Gençler nerede kalacaklarını konuşurken babalar o işi halledeceklerini söylemişti. Şu an otobüs terminalinde ellerinde çantalarıyla İzmir otobüsünün gelmesini bekliyorlardı. İşin kötü tarafı oraya gittiklerinde nerede kalacaklarını hâlâ bilmiyorlardı. 'Biz ayarladık.' demişti Adem ve Şenol ama nereyi ayarladıklarını söylememişlerdi.
Otobüs geldiğinde biletleri aldıkları şekilde herkes kendi sevgilisinin yanına oturdu. Aziz de Birce'nin yanına.
7 saate yaklaşan bir gece yolculuğu onları bekliyordu. Sabahın ilk saatlerinde varmış olacaklardı. Kalabalık bir otobüstü. Dar bir koridoru olan 2+2 otobüslerdendi. Sol taraftan bilet alan gençler çoktan cam kenarına kızları oturtmuşlardı bile. Önde Meryem ve Sarp, ortada Leyla ve Erdem, en arkada da Birce ve Aziz oturuyordu. İlk bir saati sessizce birbirleriyle uğraşarak geçirdiler. Sonra muavin ikramları dağıttı. Tatillerinin başladığına o an emin olmuşlardı. İkramlardan sonra da otobüsün ışıkları kapatılmıştı. Henüz saat o kadar geç değildi o yüzden kimse uyumuyordu.
"Film izlemek istiyorum." ded Birce Aziz'e dönüp.
"İzleyelim, bakalım ne varmış otobüste." deyip elini önündeki küçük ekrana doğru uzatıyordu ki Birce elini tutup onu durdurdu.
"O filmlerden izlemek istemiyorum."
"Hangi filmlerden izlemek istiyorsun?" diye sordu Aziz.
"Telefonumdaki filmlerden..." Büyüttüğü gözleri ve tatlı bakışlarıyla pek karşı koyulası değildi Birce.
"Tamam telefonundan izleyelim. Hangi fi... Birce, Hint filmi demeyeceksin değil mi?" dedi Aziz bıkkınlıkla.
"Ne oluyor Hint filmi olunca? Hem çok güzel filmmiş bir kere. Leyla'yla Erdem izlemiş. Leyla 'çok ağladım.' dedi bana."
"Ağlayacağımız filmi niye izliyoruz ya? Ne güzel mutluyuz, sınavımız geçmiş, sonuçlarımız iyi, tatile gidiyoruz. Niye bu ağlama isteği yani?"
"Üf tamam izleme. Aç televizyonunu Recep İvedik izle." dedi Birce ve bedenini cama doğru çevirdi. Bu ani tripe hazırlıklı değildi Aziz. Birce'nin gerçekten sinirlenip sinirlenmediğini çözemedi bir an.
"Birce?" dedi önce seslenerek. Geri cevap vermedi Birce. Tekrar seslendi. Bu sefer omzuna da dokundu ama aldığı tek tepki Birce'nin omzunu silkmesi oldu.
"Küstün mü?" diye mırıldandı. Birce tekrar omzunu silkti. "Ama küs diye söylemedim ki. Hem ben izliyorum zaten normalde seninle Hint filmi. Ama çok uzun be kızım. Üç saat film mi olur? Yarısı dans zaten."
Birce hızla Aziz'e dönüp kötü kötü baktı. "Ama güzel tabi. Çok güzeller. Neydi o adam, şu üç aptallı filmde oynayan. Bak onun filmleri çok güzel mesela."
"Biliyorum salak ben izlettim sana."
"Oh salağımı da aldığıma göre bence benimle film izleyebilirsin artık." dedi Aziz sırıtarak.
"Bir daha sana film izletmek istediğimde bu tepkiyi ver gör bak o zaman ne oluyor."
"Vermem." dedi Aziz direkt. "İzlerim ben seninle her şeyi. Hadi asma suratını da aç filmi. Söz gözümü kırpmadan izleyeceğim."
Aziz'in tavrı Birce'yi memnun etmişti. Telefonuna indirdiği filmi açtı. İkisi de bir kulaklığı paylaştılar ve filmi izlemeye başladılar.
Leyla haklıydı. Ağlatan bir filmdi. Şehre gelen yabancı bir erkek esas kızın ailesinin tüm problemlerini çözen bir melek gibiydi. Kız, adama aşık oluyordu ama adamın karısının peşine şehre geldiğini öğreniyordu sonrasında. Aşkını kalbine gömmek tek çaresiyken en yakın erkek arkadaşı kıza farklı duygular beslemeye başlıyordu. Kızın gönlüne girmekte ona yardım edecek kişiyse kızın aşık olduğu adam oluyordu. Adam gerçekten de ikisinin arasını yapıyordu. Düğünden önceyse kız, aslında adamın evli olmadığını, şehre karısı için falan gelmediğini, kalp yetmezliği yaşadığı için çok kısa bir ömrünün kaldığını öğreniyordu. Aslında adam da kızı seviyordu ama kalan kısacık ömrünü kızla mutlu geçirmek yerine kızı, uzun hayatında, onun yanında yer alacak olan insanla kavuşturmayı seçmişti
"Çok büyük bir fedakarlık değil mi?" dedi Aziz film bittikten sonra. Birce sessiz olmaya çalışarak göz yaşlarını siliyordu. Etraflarındaki herkes uyuyordu.
"Son zamanlarını sevdiği kadınla birlikte çok mutlu geçirebilirdi ama o kendi mutluluğu yerine sevdiği kadının mutluluğunu düşündü. Hem de 'yarın hiç olmayabilir' diyerek." dedi burnunu çeke çeke.
"Kendi elleriyle sevdiği kadını başka biriyle evlendirdi. Kalbi en çok buna dayanamamış olabilir bence." Göz yaşlarının arasında hafifçe güldü Birce. "Espri yapma salak. Ciddi bir şey bu."
Aziz inanmaz gibi baktı Birce'ye. "Ciddi bir konu değil Birce. Film." dedi çok bilmiş bir tavırla.
"Coddo bor kono doğol. Folm. Çok biliyorsun sen! Bunlar gerçekte olan şeyler."
Sesini kısık tutmaya çalışarak güldü Aziz. "Gerçek hayatta olan şeyler mi? Çok tatlı bakıyorsun olaya ama bunun gerçek hayatta yaşanma ihtimali yok. Kime sorsan 'madem azıcık ömrüm kalmış onda bari mutlu olayım, sevdiğimle olayım' der. Kimse 'zaten öleceğim bari kalanlar mutlu olsun' demez. İnsanlar bencildir biriciğim. Öğren bunu. Çok ağlarsın sonra."
"Ama gerçekten çok ince bir düşünce değil mi? Ben hayatından geçip gideceğim o ömür boyu mutlu olsun diyor."
"Öyle gerçekten." diye onayladı Aziz.
"Ama buna tek başına karar vermemeliydi. Kız belki kısacık da olsa o vakti onunla geçirmek isteyecekti."
"Kıza söylediği an kız onu bırakır mıydı sence? Sen bırakır mısın? Sevdiğin adam sana 'çok az ömrün kaldı bunu benimle geçir ya da arkadaşınla aranızı yapayım' dese ne dersin?" Birbirleriyle uğraşırken iş ciddiyetini de kaybetmişti ama bu cevap bekleyen bir soruydu.
"Tabi ki sevdiğim adamı seçerim." dedi Birce net bir şekilde.
"Ama bak adam öldü. Kadın eğer diğer adamla evlenmemiş olsaydı mutlu bir evliliği olmayacaktı. Kızları bile olmuş. O olmayacaktı."
Gözleri düşünceli bir şekilde daldı Birce'nin. "Ama hâlâ ilk aşkından bahsederken göz yaşı döküyor."
"O ölümün getirdiği hüzün. Ondan kaçamayız. Eminim yıllar içinde çok mutlu anlar vardır yaşamıştır ama onun sayesinde." dedi Aziz Birce'yi teselli etmek ister gibi.
"Olsun, ben yine de bilmek isterdim." dedi Birce omuzlarını silkerek.
Yine güldü Aziz. "Hele sana hiç söylenmez Birce. İnsanın azıcık kalmış ömründe zebellah gibi tepesine dikilirsin. Ömrünü çürütürsün, yaşamazsın o süre boyunca."
"Abart!" dedi Birce sesini biraz yükselterek. "Sevdiğim insanların sağlığını önemsiyorum ne var olamaz mı?"
"Cık" dedi Aziz dilini damağına vurup. "Sen sevdiğin insanların sağlığını önemsemiyorsun. Takıntı haline getiriyorsun. Annen neden tek bir soru sormadan 'git' dedi bu tatile biliyorsun değil mi?"
Sessiz kaldı Birce. Derin bir nefes verdi sadece. "1 aydır yanından ayrılmıyorsun çünkü. Sadece sınav için çıktın evden. Sonrasında tek bir gün bile yalnız bırakmadın. Bir keresinde annen babana yalnız kalmak istiyorum dedi diye evden çıktın merdivende oturdun saatlerce. Sen etrafındakileri düşünürken kendini düşünmeyi unutuyorsun. Hayatını durduruyorsun. Aynısını benim için de yaptın kaç kere. Babanı ikna etmek için gösterdiğin çabayı da yemedim ayrıca. İzin vermemesi umurunda değildi sadece farklı şeyler düşündüğü için sinirin bozuldu."
"Hayır bir de hiç ağzından da çıkmıyor ama lafı eviriyor çeviriyor istediği yere getiriyor gerçekten inanılmaz bir adam ya!" dedi Birce hayretle.
Yan gülüşü yüzüne yerleşti Aziz'in. "Hiç kime benziyorum ben acaba diye merak ettin mi Birce?"
"Yo ne alaka? Kime benziyorum ki?"
"Babana benziyorsun. O çok şaşırdığın özellikleri sende de var. Bir de onun üstüne, istemediğin konudan sıyrılmayı da ekle." dedi Aziz Birce'nin çenesinden tutup iki yana sallarken. Gözlerini kapattı Birce gülümseyerek. Onun gülüşü büyürken Aziz de sallamaya devam etti. Artık o da gülümsüyordu. "Uykum geldi." diye mırıldandı Birce. Bu cümle, Aziz'in dişlerini ortaya seren bir gülüşe sebep oldu. Gözleri kısıldı, kısılan gözlerine pırıltılar yerleşti. Elini Birce'nin çenesinden saçlarına çıkardı. Geriye yaslandı ve Birce'yi de kendiyle birlikte geriye çekip başının omzuna yaslanmasını sağladı.
"Uyu hadi. Çok yolumuz kalmadı. Üç saatlik hint filmi sağolsun." dedi.
Gözünü açmadan elini kaldırıp işaret parmağını Aziz'e doğru uzattı Birce. "Teşekkür et bana çabuk. Hem film güzeldi. Hem yol çabuk geçti."
"Teşekkür ederim Birce Işık ama güzel bir filmle yolun hızlı geçmesine sebep olduğunuz için değil. Yolda bana eşlik ettiğiniz için. Şimdi o parmağınızı ağzımın önünden çekmezseniz ısırmak zorunda kalacağım."
Aziz'in küçük uyarısıyla kıkırdayarak parmağını geri çekti Birce. Yaslandığı omza kafasını iyice yerleştirdi. Aziz de başını Birce'nin başının üstüne koydu. "İyi geceler." diye mırıldandı Birce gözlerini kapatırken. Cevabı duyamayacak kadar yorgundu.
İkisi de çok geçmeden uykuya dalmışlardı ama birkaç saat sonra Aziz aniden uyandı. Başını yasladığı yerden kaldırıp dışarıda tabela aradı bakışları. Biraz daha yolları olduğunu fark ettiğinde omzunda uyuyan kıza çevirdi başını. Pek rahat görünmüyordu. Kafası arada bir öne doğru gidiyor son anda düşmeden toparlayarak tekrar eski haline geliyordu.
Uyandırmamaya dikkat ederek Birce'nin başını yavaşça kaldırdı ve kolunu omzuna dolayarak Birce'nin başını göğsüne yasladı. Daha önce sarılmışlardı, kütüphanede, sınıfta yan yana aynı masada uyumuşlardı, az önceki gibi omzuna yaslandığı da olmuştu Birce'nin. Ama hiç göğsünde uyumamıştı daha önce. Çok farklıydı bu his.
Zaten kalbinin her bir köşesinde olan kız bir de huzurla kalbine yaslanıyordu.
Başını hafifçe aşağı indirdi ve burnu Birce'nin saçlarından gelen kokuyla doldu bir anda. Bu kokuyu bu kadar yakından solumak da bir ilkti onun için. Tekrar derin bir nefes çekti içine.
Sadece şampuan değildi bu. Sanki Birce'nin başının tepesi özel bir koku yayıyordu Aziz'i mest etsin diye. Başarıyordu da.
Saçlarına bir öpücük bırakmak istedi. Sonra vazgeçti. Uyuyordu. Uyanık olsa, Birce istemeyebilirdi bunu. Aziz'e güvenerek yanında, omzunda uyuyakalmıştı. Onu göğsüne yatırması bile belki doğru değildi ama rahat etsin diye yapmıştı. Öpmek ise tamamen kendisi için yapacağı bir şey olurdu.
Adem amcası galiba gerçekten de haklıydı. Kızını bir 'erkek cinsi'yle tatile göndermek akıl karı değildi. Sesli bir şekilde dile getirmemişti hiçama şu an neden istemediğini çok iyi anlıyordu.
Birce'ye attığı her adımın ardından geri adım atmak istemiyordu. Bugün koluna girebiliyorsa yarın elini tutmak sonra saçlarını, sonra yanaklarını sonra dudaklarını öpmek istiyordu. Kendini durdurmak istemiyordu. Tercihler açıklandıktan sonra edeceği teklifi tatile mi çekmeliydi? Zaten ikisinin de listesinde sadece İstanbul vardı. Birlikte olacaklardı yani. Birce kabul ederdi değil mi? Ben seni arkadaşım olarak görüyorum falan derse o an oracıkta buharlaşıp uçabilirdi.
Gerçi Erdem'le Sarp Birce'nin de onu sevdiğini söylüyordu. Kızlar da sürekli imâsını yapıyorlardı. Bir şeyler bilmiyor olsalar öyle imalar yapmazlardı. Değil mi?
Yani teklif ettiğinde Birce kabul edecek miydi gerçekten? Sevgili olacaklardı.
Aziz hayallere dalmışken göğsünde uyuyan kız başını hafifçe hareket ettirdi. Uyanıp uyanmadığını anlamak için kafasını aşağıya doğru indirmişti ki Birce de başını kaldırıp uykudan uyanamamış mahmur gözlerle ona baktı. Aralarındaki mesafenin azlığını fark edecek kadar uyanık değildi. Aziz'se geri çekilecek kadar irade sahibi..
"Ne oldu?" diye sordu Aziz mırıldanarak.
"Kalbin." dedi Birce zor duyulan bir sesle. "Çok hızlı atıyor. Ses yapıyor."
Birce'nin şikayetine hafifçe güldü Aziz. Yapabileceği bir şey yoktu. Birce'nın yanındayken kalbi dile geliyordu.
Bir süre uyuyamadı. Göğsündeki kızı düşündükçe kalp atışları hızlandığı için başka şeyler düşünmesi gerekiyordu. İzledikleri filmi düşündü. 'Ben olsam ne yapardım?' diye sordu kendine. İşin içinden pek çıkamadı. Vazgeçti sonra düşünmekten. Burnunun ucundaki mis kokuyla uykuya dalmak, yaşanmayacak senaryolar düşünmekten daha cazipti.
2024 Okuduğum cümlenin ardından telefon ekranını kilitleyip önüme döndüm. Aziz birkaç kez bana bir şeyler sordu ama muhtemelen tatmin edici bir cevap veremedim. Halim onun da dikkatini çekince "İyi misin?" diye sordu. Başımın ağrısını bahane ettim yine. "Hani tatlı tatlı ağrıyordu?" deyip gülümsedi. Artık tatlı tatlı ağrımıyordu. Düşünceler çıkmak için duvarlara saldırıyor gibi hissediyordum. Şu an olmazdı. Aziz'in yanında olmazdı.
Eve vardığımızda ikimiz de arabadan indik. Aziz benim tarafıma gelip sıkıca sarıldı bana. Ben ona daha sıkı sarıldım. Bir elim sırtında bir elim ensesindeydi. Hiç bırakmak istemiyordum. O da bunu hissetmiş gibi hafifçe kendini geriye çekti. Gözlerimin içine baktı. Yanağımı okşadı. "Ağrı kesici almayı unutma tamam mı?" dedi gülümserken. "Ağrı çekme. Güzel bir uyku çek."
"Uyanınca bana yaz. Yarın için planlarımız olabilir." diye de ekledi. Başımı salladım onaylayarak. Ensesindeki elimi sağ yanağına çıkarttım ve sol yanağına büyük bir öpücük kondurdum. Ben ona yaklaşırken bile gözünü kapatmıştı. Sesli öpücüğümün ardından bir 'oh' sesi geldi Aziz'den. Yüzüne de en sevdiğin gülüşü yayılmıştı.
"İyi geceler bir tanem." "İyi geceler Aziz."
Leyla ve Erdem de benimle birlikte yukarı gelip uyuyan Akgün'ü alıp tekrar aşağı inmişlerdi. Salonun penceresinden baktığımda Aziz'i arabaya gelmesi için ikna etmeye çalışıyorlardı. En sonunda Erdem "Lan çocuk uyanacak bin şu arabaya." dediğinde daha fazla reddedememişti Aziz de. Arabaya binmeden önce başını yukarı kaldırıp olduğum cama baktı. Gülümseyip el salladı. Ben de aynı şekilde karşılık verdim.
Araba sokaktan çıkana kadar pencerede bekledim. Gözden kaybolduklarında bornozumu alıp banyoya geçtim ve kendimi duşa attım.
Kendimi donmuş gibi hissediyordum. Gerçekten de beynimi, düşüncelerimi dondurmayı başarmıştım artık. Hiçbir şey düşünmeden kısa bir duş almıştım. Duşun ardından odama geçtim. Aklım, önce üstünü giy saçını kurula, düşünmemeye devam et diyordu. Ama kalbim okuduğum cümlenin devamını ve daha fazlasını merak ediyordu.
Kalbime yenildim ve sadece cümlenin devamını okumak için masamın üstünde duran laptopumu açtım. Aynı soruyu tekrar yazdım.
'Kan sulandırıcı ilaçlar temelde kalp hastalığı ve damar tıkanıklığı olan kişilere verilir. Genel olarak atriyal fibrilasyon hastaları, kalp kapakçığı ameliyatı olan kişiler, kan pıhtılaşması bozukluğu görülen hastalar ve kalça veya diz protezi olanlara kan sulandırıcı ilaçlar reçete edilir.'
Derin bir nefes aldım. Diz protezi olamaz mıydı? Ya da kalça? Belki İngiltere'lerde bir yerlerini kırmıştı ve protez takmak zorunda kalmışlardı. Burada bahsedilen öyle bir şey miydi gerçi? Emin olamadım. Önce kalça protezi sonra diz protezi yazdım internete. Neden olur, neden ameliyat edilir, ameliyat öncesi sonrası bütün süreçleri okudum.
Kendimi kandırmanın bir anlamı yoktu. Diğer yazan hastalıkların da her şeyini okudum. Her bir detayını. Belirtiler kısmında gördüğüm bazı şeyler saç diplerimde kaynar sular hissetmeme sebep olan şeylerdi.
Olamazdı değil mi? Olamazdı.
Olamaz diye diye girdiğim çıktığım sayfaların haddi hesabı yoktu. Birkaç doktor numarasını bile kaydetmiştim telefonuma. Sabah ezanını duymamla kendime geldim. Saatlerdir bilgisayarın başında Aziz'in olası bir hastalığını araştırıyordum.
Bilgisayarı kapattım anında ve masaya geri koydum. Yatağa gelip uzandım. Hâlâ üstümü giymemiştim, bornozla duruyordum. Gözümden akan bir damla yaş süzülüp yorgana damladı. Ezan henüz bitmemişti.
"Allahım lütfen. Lütfen Aziz iyi olsun. Ben yokken tek başına acı çekmemiş olsun. Eğer çektiyse de bana hepsini sarabilecek güç ver. Sağlıklı olsun lütfen. Eskiden değilse bile artık sağlıklı olsun. Ben onu çok seviyorum. Lütfen onu daha da çok sevebileceğim yıllarımız olsun."
Dua ederken akan yaşlarımın ardından kapanan gözlerim beni derin bir karanlığın içine çekti.
Temmuz 2013 Güneşin ilk ışıkları otobüse vurmaya başlamıştı. İnat gibi Birce'nin gözüne girmeye çalışıyorlardı. Işıktan kaçmak için başını yasladığı yere daha da sokuldu. Küçük bir hareket hisseti. Gözüne girmeye çalışan ışıklar artık yoktu. Ama uykusu da kaçmıştı. Yavaşça gözünü açtığında hemen sol tarafında gözünün üstünde bir el ile karşılaştı. Güneş ışıklarını neyin engellediğini görmüş oldu. Hafifçe gülümsedi. Yaslandığı yerden doğrulduğunda ayılamamış gözlerle ona bakan Aziz'le karşılaştı.
"Günaydın." diye mırıldandı. "Günaydın biricik." dedi Aziz de gülümseyerek.
"Geldik mi?" diye sordu etrafa bakarken. "Az kaldı 10 dakikaya otogardayız. Baban hâlâ nerede kalacağımızı söylemiyor mu?"
"Mesaj atmış mı bakayım." diyerek telefonunu şarjdan çıkardı. Babası mesaj atmıştı.
'Bir tanecik kızım özel şoförün otogarda seni bekliyor. Senin onu aramana gerek yok. O seni bulur.'
İkisinin de kaşları çatıldı. "Ne demek bu şimdi? Sen bir şey anladın mı?" dedi Aziz. "Hiçbir fikrim yok." diye cevapladı Birce hâlâ mesaja bakarken.
Onlar mesajın ne anlama geldiğini tartışırken diğerleri de uyanmıştı. Otogara gelene kadar bu mesajın sırrını çözmeye çalıştılar. Otobüs durduğundaysa hiçbir şey unutmadan inme telaşına giriştiler.
Önce Erdem sonra Leyla peşine Sarp ve Meryem otobüsten indiler. Aziz koridorda arkasından gelen Birce'yi kontrol ettikten sonra o da otobüsten indi.
Onlar kendi aralarında konuşurlarken Birce de sağına soluna bakıyordu. Derken birden aniden ensesinden tutulup geriye doğru çekildi. Ağzından bir çığlık kaçacaktı ki büyük ve sert bir el ağzının üstüne kapandı.
"Sağa sola değil arkana bakacaksın Mirket." dedi elin sahibi. Birce'nin bakışları panikten şaşkınlığa dönüştü.
Tam o sırada Birce'ye bakmak için arkasını dönen Aziz Birce'nin ağzının üzerine kapanmış eli ve arkasındaki iri bedeni fark etti.
Siyah bir şapka takmış onun üstüne de hırkasının şapkasını geçirmişti. Yüzü belli olmuyordu. Boyu gerçekten uzundu ve fiziği boyundan daha dikkat çekiciydi.
Bunların hiçbiri Aziz'in dikkati çekmemişti. Onun umursadığı tek şey sevdiği kızın ağzını kapatan eli kırmaktı. "LAN!" diye ileri doğru atıldı. Yumruğu hazırda bekliyordu.
"Şş şşt sakin ol aslan." dedi adam biraz geri çekilerek. Elini Birce'nin ağzından indirmişti. "Bir şey yok." diyebildi Birce de sadece.
"Mahir abim." diye tanıttı arkadaşlarına. "Tanımadınız mı? Fotoğraflarını görmüştünüz?" Mahir'in yüzünü kapatan kapüşonu geriye doğru itti. Artık yüzü belli oluyordu. Yeşil gözlü, esmer bir adamdı. Güneş yüzünden daha çok esmerleştiği belli oluyordu. Hepsi karşılarında gördükleri adamı hatırlayıp rahatlamıştı. Aziz hariç.
"Bu Mahir abin Harp okulundaki Mahir abin değil mi? Halanın oğlu olan?" diye sordu Sarp onaylamak ister gibi.
Mahir'in, Birce'nin ensesindeki eli hâlâ konumunu koruyordu ve tuttuğu boyundan Birce'nin kafasını tek eliyle kendine çevirdi. "Senin başka Mahir abin mi var?" dedi düz bir sesle.
"Yok sen bir tanesin." Birce tatlılığını silah olarak kullanıyordu.
"Iy hareketlere bak. Tatlı mı oluyorsun böyle? Yazık senin sevgiline. Hangisi sevgilin?" dedi Birce'ye bakarak sonra kafasını karşısındaki gençlere çevirdi. Sesi kalınlaştı ve tonu değişti. "Hanginiz sevgilisi?"
Herkes birbirine kaçak bakışlar atarken gözler Aziz'in üzerinde biraz fazla duruyordu. Bunu tabi ki Mahir de fark etmişti. "Sen misin?" dedi kafasıyla Aziz'i işaret ederek.
Birce olaya anında müdahil oldu. "Yok benim sevgilim falan." dedi ortamdaki bu saçma bakışmayı kesmek için.
Mahir gözlerinde yalan dedektörü varmış gibi süzdü Birce'nin mimiklerini. "Aferin kız, ben de seni deniyordum." dedi. Gurur duyar gibi Birce'nin kafasından öptü.
"Dayım arkadaş markadaş bir şeyler dedi de bu tipler ne hayırdır?" dedi fısıldarmışcasına. Ama asla fısıldamıyordu. Karşısındaki herkes onu duymuştu. Gerçi onun da gizlilik gibi bir amacı yoktu.
"Dayın doğru demiş. Arkadaşlarım."
Güldü Mahir. "Aynen eminim öyledir. Ondan dayım kırmızı alarma geçip bana haber verdi."
"Bizi kalacağımız yere bırak diye haber vermiş kuyruğumuz ol diye değil."
"Emin ol 'kuyruğumuz sen ol Mahir abi' diye ağlayacaksın." dedi Mahir eğlenen bakışlarla.
"O ne demek? diye sordu Birce.
"Dayım size polisevinden yer ayarlamış.." Verdiği bilgiyle birlikte sırıtmaya başladı Mahir. "7/24 kontrol altında olacaksınız yani. Dört bir yanın babana haber verecek adamlarla dolu olacak. Ben de diyorum dayım böyle bir şeye nasıl izin verir? 6 tane gençsiniz bir taneniz akıllı çıkamadı mı? Adam sizi suya götürdü susuz getirecek."
"Biliyordum ya! Bu kalacağınız yeri biz seçelim tavırlarının iyilikten olmadığını biliyordum. Şimdi babanın babamı nasıl ikna ettiğini az çok anlamış olduk Leyloş." Sinirle konuştuğu için sesi yükselmişti Birce'nin.
"Cırıldama cırıldama." dedi Mahir Birce'nin ağzını kapatırken. "Sabahın köründe kalkmışım otogara gelmişim 'teşekkürler abiciğim' diyeceğine anca cırıltı. Gücünü burada harcama dönüşte babana patlamak için biriktir." Bakışlarını onları izleyen gruba çevirdi. "Hadi arabaya. Burada bekleyerek gerçeklerden kaçamazsınız."
Hep birlikte arabaya doğru yürürken Mahir hâlâ Birce'yle uğraşıyordu. Erdem ve Leyla aynı odada kalma ümitlerinin nasıl suya düşürüldüğünü konuşurken Sarp ile Meryem kaderlerini kabullenmiş gibi görünüyorlardı. Azizse... Azizse gözünü Birce'nin kafasını vites topuzu olarak kullanan bu adamdan çekemiyordu. Rahatsız olmuştu ama hiçbir şey demeye de hakkı yoktu.
Kuzeninin bile rahatça Birce'nin yanında olması onu bu kadar rahatsız ederken filmdeki adamın kendi elleriyle kızı bir başkasına teslim edebilmesini hiç anlamayacaktı.
|
0% |