Yeni Üyelik
22.
Bölüm

22. Bölüm- Yara

@melinogut

Saat sabahın 9'uydu ve ben Meryem'in evindeydim. Üstünde peluş sabahlığıyla, açılmayan ama sinirli olduğu belli olan gözleriyle bana bakan Meryem'i gülümseyerek, tatlılığımla beni dövmemesi için ikna etmeye çalışıyordum.

 

Oturduğu yerden biraz öne doğru kaydı. "Son kez soruyorum Birce. Niye geldin?" dedi hâlâ uykulu çıkan sesiyle.

 

"Kahvaltı yaparız dedim. Kötü mü ettim?" dedim alınmış gibi.

 

"Kızım saat sabahın 9'u günlerden pazar. Biz dün gece saat kaça kadar dışarıdaydık. Sen manyak mısın bu saatte niye ayaktasın? Hadi sen ayaktasın beni niye uyandırıyorsun?" Peş peşe sıraladığı cümleleri ve yükselen sesiyle biraz korkutucu olmaya başlamıştı.

 

"Kahvaltı yaparız dedim. Kötü mi ettim?" dedim aynı tonda.

 

"Kahvaltını..." dedi sonra sakince derin bir nefes aldı. "Gidip yatıyorum ben. Yap sen kahvaltını." dedi ve oturduğu yerden kalktı. Kapıdan dışarı çıkacakken koluna yapıştım ve gitmesine engel oldum.

 

"Yardımına ihtiyacım var." dedim. Ben öyle deyince durdu ve kaşları çatıldı. "Tıp bilgilerinle beni aydınlatman gerekiyor yoksa ben google'ın dehlizlerinden kanser olup çıkacağım."

 

"Ne oldu?" dedi. Çatılan kaşlarının yerini umursamaz bir ifade almıştı. "Yine sende olduğuna inandığın belirtileri google'layıp kendine teşhis mi koyuyorsun."

 

"Keşke." dedim içten bir şekilde. "Ama durum başka." deyip sustum.

 

"Anlatacak mısın gidip yatayım mı?" Tehditi işe yaramıştı.

 

"Konu Aziz."

 

"Evet bence de konu Aziz. Sonuçta öpüşmenizi böldük. O konu için biz öğleden sonra Leyloşla ifadeni alacaktık zaten ama anlatmaya bu kadar hevesli olduğunu düşünmemiştim." Keyifle sırıtıyordu. Keşke sabah sabah buraya gelme sebebim Aziz'le yarım kalan öpüşmemizi anlatmak olsaydı ve ondan öncekini... Yarım kalmayanı... Çok güzel öpüşmelerimizi... Hepsini... Hepsini anlats...

"Daldın gittin hayırdır hayalinde de öpmeye devam mı ediyorsun çocuğu?" dedi kınar gibi.

 

"Saçma sapan konuşma deli. Düşünmüyorum öyle bir şey." diyip kendimi savundum ama pek inandırıcı olmamıştı. "Konu Aziz, Aziz'in sağlığı."

 

"Ne olmuş Aziz'in sağlığına." dedi doktor kişiliğine bürünüp.

 

"Hani Aziz'in eli kesildi de biz hastaneye gittik ya?" Beni onaylar gibi 'evet' dedi devam etmemi isteyen bir tavırla. "Çok kan aktı bayağı çok kan aktı. Hastanede diktiler yarayı." Meryem'in çatılan kaşları bu olayın ona da garip geldiğini belli ediyordu. "Sonra ben bir ara buldum. Bizimle ilgilenen doktora sordum. O kadar derin miydi neden dikmek zorunda kaldınız diye. O da dedi ki 'Derin bir yaraydı ama asıl dikme sebebimiz hastanın kan sulandırıcı kullandığından dolayı akan kanı daha kolay durdurmaktı." Meryem'in kaşları daha da çatıldı. Koltuğu işaret etti. "Oturalım." dedi tüm ciddiyetiyle.

 

İkimiz de koltuğa geçip birbirimize dönerek oturduk. "Ben bilmiyordum Aziz'in kan sulandırıcı kullandığını. Bunu duyunca tabi nedir bu ilaç ne zaman kullanılır bilmediğim için pek düşünemedim. Gece boyu da o kadar çok şey yaşandı ki aklımdan çıkmış. Sonra Aziz beni eve bırakırken aklıma geldi. Tüm gece boyu araştırdım. Neden kullanılır diye. Karşıma çıkan tüm sonuçları daha da detaylı araştırdım." Hızlı bir şekilde olayın özetini geçtiğimde derin bir nefes alıp verdim. "Meryem ben çok korkuyorum. Lütfen bir şey söyle. İçimi rahatlatacak bir şey söyle."

 

"Sen tabi gidip en ölümcül ne varsa onu bulmuşsundur." dedi Meryem hafif dalga geçer gibi. Şu an gerçekten beni rahatlatmaya çalışıyordu ama benim şakayla değil gerçeklerle rahatlamaya ihtiyacım vardı. "İlacın kullanımıyla ilgili okuduğun şeyler doğrudur ama sen de dedin tek bir şey için kullanılmıyor ki bu ilaç. Ölümcül hastalara da verilmiyor yani bu kadar gerilmene gerek yok. Başı ağrıyana ağrı kesici vermek gibi." 'Gerçekten öyle mi' der gibi baktım gözlerine. "Tabi o kadar basit bir şey değil ama..." Cümlesiyle tekrar yıkılmıştım. "Ama ama.." diyerek beni toparlamaya çalıştı. "Senin kendini yiyip bitireceğin kadar önemli bir şey olmadığına eminim."

 

Derin bir of çektim. Kafamı yastıklara vurarak keşke her şeyi çözebilseydim. "Hatırlıyor musun hani biz lisede koşu yarışı yapıyorduk öğle aralarında?" dedim. Başını aşağı yukarı salladı. "Normalde hep beni geçiyordu ama son sene ben onu geçmeye başlamıştım. Hatta bayağı geride falan kalıyordu. Hamladım herhalde diyordu."

 

"Evet bir de sigara içiyordu." diye hatırlattı Meryem.

 

"Yaz tatilinde de denizde nefes tutma yarışı yapmıştık. İlk o pes ediyordu."

 

"Evet çünkü sigara içiyordu." diye tekrarladı Meryem. Benim ipuçlarında boğulmamam için yapıyordu ama işe yaramıyordu.

 

"Tamam o da var işte. Yani ne biliyim ciğerlerinde ya da kalbinde bir sorun olmuş olabilir mi? Bu tarz ameliyatlardan sonra kullanılması gerekiyormuş galiba."

 

"Diz protezi olan hastalara da veriliyor Birce!" dedi Meryem beni durdurmak ister gibi. "İstediğin kadar tahmin yürüt, felaket senaryosu kur. Aziz'e sormadığın sürece ne olduğunu öğrenemezsin."

 

Dediğini kabullenmiş gibi bir süre başım önde konuştuklarımızı düşündüm. Sonra hafifçe başımı kaldırdım ve alttan alttan ona bakmaya başladım. "Sistemden girip baksan. Daha önce hiç teşhis falan konmuş mu ha? Bir baksan? Bir baksan da arkadaşın da rahatlasa."

 

"Eminim rahatlarsın." dedi kucağındaki kırlenti suratıma yapıştırıp. "Bakamam öyle şeylere de. Yeminim var benim." dedi.

 

"Ay ne istedik sanki Aziz'i masada mı bırak dedik tövbe estağfurullah allahım sen dua niyetine alma. Alt tarafı sistemden Aziz'in sağlık geçmişine bakacaksın."

 

"Senin kelime dağarcığında hiç 'kişisel hakların korunumu' diye bir şey var mı? Ya da özel hayatın gizliliği?"

 

Gözlerimi devirerek hiçbir şey demeden ona bakmaya devam ettim. Bu tavrım biraz da olsa yelkenleri suya indirmesini sağlamıştı.

 

"TC kimlik numarası lazım. Elimi kolumu sallayarak giremem. Hem yurt dışındaki şeyleri de göremem. 10 yıldır yurt dışında bu çocuk."

 

"TC'sini nasıl alabilirim." diye düşünmeye başladım.

 

" 'Evlenelim!' de. O işlemleri hallederken sen de numarasını alırsın." Bir an için durdum ve düşündüm. "Ya sen ne derece bir manyaksın acaba ya?" dedi ve elindeki yastıkla bir kere daha vurdu kafama. "Ben yatıyorum madem geldin bu saatte beni uyandırdım bir kahvaltı hazırla da kahvaltı yapalım."

 

"İşime yaramadım yok sana kahvaltı." dedim omuzlarımı silkerek.

 

"Kıl dönmesi varmış Aziz'de Birce. Ondan kullanıyor kan sulandırıcıyı! Oldu mu memnun oldun mu!" Uykusu varken Meryem'e yaklaşmamam gerektiğini şu an hatırlıyor olmam iyi olmamıştı tabi.

 

"Gerçek bu olsa memnun olurdum." dedim ağzımın içinden konuşurken.

 

"Delisin sen deli. O Aziz de zırdeli. İkiniz alın birbirinizi başkalarına musallat olmayın." dedi odasına giderken.

 

Bir süre oturma odasında halıyı inceledim ama kafamdaki düşünceleri susturamadığım için em azından yararlı olayım diye mutfağa geçip kahvaltı hazırladım.

 

Biraz abartmış olabilirim. Eminim Meryem'in kendi evinde bu kadar malzeme olduğundan haberi bile yoktur. Bulamadıklarım ama canımın çektiklerini sipariş vermek için telefonumu elime aldığımda Aziz'den mesaj geldiğini gördüm.

 

"Günaydın güzelim."

"Hâlâ uyuyor musun?"

 

Saat 11 olmuştu bile. O uyanmadığımı düşünüyordu ama ben kaç saat uyumuştum onu bile bilmiyordum.

"Günaydınn"

"Uyanalı çok oldu." yazıp gönderdim.

 

"Uyandın ve bana bir günaydını çok mu gördün?"

"Hem de dün geceden sonra..."

"Beni kullanıp atmayı mı planlıyorsun?"

 

Mutfak sandalyesinde ayaklarımı sandalyeye doğru çekip Aziz'in mesajına gülüyordum.

"Engelleyecektim de aslında ama unutmuşum."

"Beni bir daha rahatsız etme."

"Yaşandı bitti saygısızca."

"Tek gecelik bir şeydi."

Bu kadardı işte. Yazdığı tek bir mesajla gerçeklikten kopup onula birlikte liseye dönüyordum. Mutfakta sırıtarak mesajını bekleyeceğim tek insan Aziz'di.

 

"Demek engel ha!"

"Vekâlet verdiğiniz avukatınıza yapmamanız gereken hareketler bunlar."

"Hatırlatmak isterim."

 

Mesajını okuyunca gözlerim büyüdü. Bu manyak benim vekaletimle bir şeyler yapabilir miydi?

"Onun için mi verdim sana o vekâleti? Kötü adamlara ceza ver diye verdim. Hani nerede ceza? Ne biçim avukatsın?"

 

"Yargının hızına da çok hakimsin bakıyorum."

"Merak etme sen. O iş bende. Tebligat gitmiştir bile çoktan. Sana ulaşmaya çalışırsa doğrudan bana haber veriyorsun tamam mı? Kendi başına hareket etme. Dava süreci içindeki her şeyde birlikte hareket edeceğiz."

 

Aziz'in gönderdiği uzun mesaj çoktan bunalmama sebep olmuştu.

"Ay iki eğlenelim dedik hemen hukukçu kimliğinle giriş yaptın. Uykum geldi benimle hukukça konuşma."

 

"Öyle mi?"

"Hukukçu kimliğimi sevdiğini düşünmüştüm."

 

"Seviyorum."

"Ama her zaman değil."

 

"Bence uzakta kaldık diye böyle oldu. Yakından tekrar bakmak ister misin?"

"Hukukçu kimliğime."

"Kaçırayım mı seni?"

"Babandan gizli ;)"

 

'Terbiyesiz' diye mırıldandım telefona bakarken ama yüzümdeki sırıtmayı da engelleyemiyordum.

"Olmaz Meryem'le kahvaltı yapacağız."

"ve bana kaçırmak falan deme travmalarım var o kelimeyle ilgili."

Aziz'in gelip kendisini 'kaçıracağı yarı tatili bekleyen minik Birce tetikleniyordu.

 

"Meryem ne alaka ya?"

"Sen neredesin şu an?"

Tam mesajına cevap verecektim ki son mesajımı alıntılayıp bir mesaj daha gönderdi.

"Tamam kaçırmam Allah'ın emri peygamberin kavliyle isterim seni."

 

 

"Meryem'deyim kahvaltı yapacağız."

"Eksik malzemeleri sipariş edecektim ya tutma beni."

Tutma beni demiştim ama sohbet ekranında mesajının gelmesini bekliyordum.

 

"Eksiklerin listesini bana at. Alıp geliyorum."

Tek bir mesaj atmıştı.

 

"Davet etmedim?" yazdım

"Davet beklemedim." diye cevapladı. Peşine bir mesaj daha gönderdi.

"Liste?"

 

İtiraz etmenin bir yarar sağlamayacağını bildiğimden gerekli gereksiz her şeyi yazdığım bir listeyi Aziz'e gönderdim.

"Güzelim, Meryem'e erzak yardımı mı yapıyoruz? Bu liste ne?" diye cevap verdiğinde büyük bir kahkaha attım. Sonra Meryem'in uyuyor olduğunu hatırlayıp elimi ağzımla kapatıp kısık kısık gülmeye devam ettim.

 

"Paran yetmeyecekse zorlama..." yazıp daha çok gülmeye başladım.

 

"Şakacı güzelim benim :)" Yazdı ve sonra çevrimdışı oldu.

 

Yarım saat sonra zil çaldığında koşarak kapıyı açtım. Eli kolu poşetlerle dolu Aziz'i görmek benim de gözlerimin dolmasına sebep oluyordu. Listedeki her şeyi alıp gelmişti gerçekten. Ve bir kaşını kaldırıp ellerindeki poşetleri gösterdiğinde takdir bekleyen bir çocuk gibiydi.

 

"Bu eve eli kolu bu kadar dolu gelen tek insansın." dedi ne zaman uyanıp koridora geldiğini anlamadığım Meryem. Uyku mahmuru suratı ve sünmüş pijamasıyla mükemmel görünüyordu.

 

"Günaydın Meryem." dedi Aziz onun bu haline gülerken. Sonra ayakkabılarını çıkardı. Ben elindeki poşetlere bakarken o içeriye doğru bir adım attı. Dudaklarını yanağımda hissetmemle başımı poşetlerden kaldırmam bir oldu. "Sana da günaydın bir tanem." dedi ve ellerinde poşetlerle dış kapının hemen yanındaki mutfağa geçti.

 

"Oooooo" diye bir ses duyuldu 3 saniye önce uyanmış olan Meryem'den. Yanıma geldi ve fısıldadı. "Enişte hızlı çıktı. Dün bir bugün iki sürekli öpecek mi bu seni?"

 

"Sussana sen!" dedim koluna bir şamar attığımda.

 

"Gerçi bu çocuk 10 yılın ardından seni gördüğü ilk gün yapışmış dudaklarına. Ben neye şaşırıyorsam. Sen ona bir adım atsan Aziz arabayla gelir, seni alır, nikah salonuma götürür." dedi gülüşünü saklamaya çalışarak.

 

"Neler yapmışsın böyle Birce." diye seslendi Aziz mutfaktan.

 

Parmağımı Meryem'in suratına doğru kaldırdım. "Senin dilin çok uzadı. Ama dinime küfreden müslüman olsa derler aşkım bilir misin? Açtırma benim ağzımı. Baş harfi 'S'"

 

"Sus be tamam geç içeri, uzatmalı erkek arkadaşın seni bekliyor." dedi ve beni mutfağa doğru itekledi. "Birce'cim döktürmüşsün resmen." dedi masayı görünce. "Kuş sütünü de Aziz'e aldırdın herhalde." dedi ve masadaki yeşil zeytinden bir tane ağzına attı.

 

"Kuş sütü yok ama badem ve yulaf sütü var olur mu?" dedi Aziz poşetten iki süt kutusu çıkararak.

 

"Ne aldın sen bu kadar Aziz?" deyip Meryem de poşetlere doğru ilerledi.

 

"Eksikleri." dedi Aziz yandan bana bakarken. Bunların hiçbirinin eksik olmadığını biliyordu ama yine de hepsini alıp gelmişti.

 

"Bıldırcın yumurtası ve ejder meyvesinin evimde bir eksik olduğunu bilmiyordum ama teşekkür ederim. Kesene bereket." dedi Meryem de bıldırcın yumurtalarına gülerken.

 

Kendimi tutamayıp ben de gülmeye başlamıştım. Olay komikti ama nedense şu an gözüme küçücük yumurtalar daha da komik geliyordu. "Aa niye öyle diyorsun. Sütün içine kırıyorsun karıştırıyorsun mis gibi sağlık. Evinde yoksa eksik tabi. Bir de doktor olacaksın." dedim Meryem'i kınar gibi.

 

Poşetten ananası ve yaban mersinini çıkarıp bir tabak yapmaya koyuldum hemen. Meryem de poşetteki malzemeleri buz dolabına yerleştiriyordu. Aziz de tezgaha yaslanmış beni izliyordu. Tabaktaki yaban mersinlerinden birini aldı. Ben o sırada ananası dilimliyordum. İşaret parmağıyla çeneme baskı uyguladığında açılan dudaklarımdan içeri yaban mersinini verdi. Ağzımda yaban mersiniyle suratına bakakalmıştım. Parmağıyla çiğnememi söyleyen bir işaret yaptığında fark etmeden kendimi yaban mersinini çiğnerken buldum.

 

Gözleri kısıla kısıla güldü bu halime. Bir tane de ananas dilimi aldı eline ve ağzımın önüne getirdi. Dudaklarım sensörlü kapı gibi açıldı. Parmaklarını dudaklarıma yaklaştırdı ama ananası elinden bırakmadı. Bir süre yüzüme baktı kaybolmamış gülüşüyle. Sonra parmaklarını alt dudağımda hissettim. Ananası dilimin üzerinde hissettiğimde dudaklarımı kapattım. Dudaklarımın arasında parmak uçlarını hissetmemle hafifçe geriye çekildim. İnatmış gibi gülüşü daha çok büyüdü. Parmak uçlarında kalan ananas suyunu da kendine sakladı.

 

Biraz sıcak mı olmuştu yoksa Aziz'in parmak uçlarını dudaklarına götürmesinin bende başka farklı etkileri mi oluyordu?

 

"Doyurma kızı meyveyle. Bir sürü şey yapmış." dedi Meryem yan gülüşüyle. Olaylara hangi andan beri şahitlik ediyordu acaba?

 

"Doymaz doymaz merak etme." dedi Aziz de karşılık olarak. Sanki 3 yaşındaki bir kızla ilgili konuşuyorlardı.

 

Meryem gülerek masaya geçti. Ben de meyve tabağını masaya bıraktım. Aziz hemen sandalyemi çekti ve oturmamı bekledi. Benim oturmamın ardından Aziz de yanıma oturdu.

 

"Bu hareketlerinizi benim önümde yapmasanız olur mu? Aziz'in parmağını yedin yuttun bir şey demedim ama yani öncelikle edep sonralıkla da olan var olmayan var biraz saygı." dedi Meryem menemen'e ekmek banarken.

 

Ben ağzıma attığım ananasla kalırken Aziz sessiz bir gülüş attı. "Bu hikayedeki 'olmayan' sen misin?"

 

"Benim tabi! Görüyor musun bana ananas yediren birini?" Etraftaki boş sandalyeleri işaret etti.

 

"Bir mesajına bakar kapına gelmesi. İstediğin ananas olsun. Bir yanına ananası bir yanına anasını alır da gelir." deyip çayından bir yudum aldı Aziz.

 

"Iyyy, Birce al şunu götür evimden ya!" diyen Meryem bir tane yaban mersinini Aziz'e fırlattı ama Aziz eliyle yakaladı ve yine ağzıma doğru uzattı. Bu sefer elinden aldım ve ağzıma attım. Elinden aldığımda hoşuna gitmemişti ama bir şey de demedi.

 

Kahvaltı, Aziz'in Sarp'la ilgili Meryem'le uğraşması ve benim ağzıma ara ara yemek tıkmasıyla devam etti. Klasik işlerimizden konuştuktan sonra konu benim aileme gelmişti ve geçmiş anılar hepimizi güldürürken, o zamanların üstünden bu kadar vakit geçmiş olması bizi biraz da hüzünlendirmişti.

 

Aziz benimle dışarı çıkmaya ısrar edince kabul etmek zorunda kalmıştım. Meryem'in evine biraz pespaye geldiğim için şu an onun odasında bana giyecek bir şeyler seçmeye çalışıyorduk. Havalar Ekim'in gelmesiyle hafif de olsa soğumaya başlamıştı. Ben de dolapta bulduğum bol, uzun kollu beyaz bir gömlek ve geniş paça, kot pantolonu deniyordum. Üstüme trençkotumu giydiğimde üşümezdim. Üşürsem de 1.90'lık bir kabanım vardı. Gerçi biraz çekmiş gibi duruyordu. 1.88 olmuş olabilirdi.

 

"Aziz gelince hastalık hastası ayarların düzeldi sanki?" dedi Meryem yatağa uzanmış bir halde kombinimi incelerken.

 

"Hayır." dedim deli gibi gülerek. "Sadece sümen altı ettim. Çıkmak için çığlıklar atıyor ve ben şu an seninle konuşurken bile ne yaparım da Aziz'i işgillendirmeden ne problemi olduğunu anlarım diye düşünüyorum."

 

Meryem, avuç içiyle alnına vurup yüzünü sıvazlayamaya başladı. "Sakın çocuğun kimlik numarasını falan getirme bana!" dedi uyarır gibi.

 

"Aman be getirmem. Kendi işimi kendim görürüm ben. O kadar kaç yıl tıp okudun kaç yıllık doktorsun diye sana geldik. Mabadını döndün yattın."

 

Bir süre bana baktı Meryem. Söylemek istemiyor gibiydi ama ne düşündüyse sonrasında söylemeye karar verdi. "Ameliyat izi." dedi. Bir anda dediği şeyi anlamlandıramamıştım. "Eğer ameliyat olduysa, yani kalbiyle ilgili bir sorun olduysa ve ameliyat olduysa ameliyat izi kalmıştır. Kafanı en çok meşgul eden bu olduğu için önce bu seçeneği elemenin bir yolunu bulabilirsin."

 

"Ne yapacağım? Nasıl yapacağım yani?" dedim panikle ve yatağa yanına oturdum. "Yara izinin olma ihtimali olan yeri görmen lazım?" dedi. Nesini anlamadın der gibi.

 

"Nasıl bir yara izi yani tam olarak, nerede?" dedim beynimi evde unutmuş gibi.

 

"Kalp ameliyatıysa muhtemelen götündedir Birce!" Sinirle konuşmuştu ama sesini de kısık tutmayı başarmıştı.

 

"Of tamam be! Ama yani kısıtlı bir imkanım olursa tam nereye bakmalıyım? Ya da benden saklayabilir mi?"

 

"Sanmıyorum ama eğer açık kalp ameliyatıysa iki göğsünün tam ortasında dik bir şekilde büyük bir iz görürsün. O ameliyatlar çok eskide kaldı artık pek tercih edilmiyor. Daha küçük bir kesikle, tam sol göğsünün altında olacak şekilde bir kesikle ameliyat yapmayı tercih ediyorlar. Toparlanma süresi de daha kolay oluyor, riskler de daha az oluyor."

 

Onu dinleyip kafamı sallarken birden durdum. "Ben nasıl göreceğim peki bu izi?"

 

"'Sevişelim mi' de Birce! Net çözüm."

 

Yataktan aldığım yastığı suratına bastırdım. "Sonrası ne olacak zekiye?"

 

"Ayıp olmasın diye sevişirsin. Sonra bir de 'seni seviyorum' patlatırsın peşine. Aziz bunu duyunca zaten tüm her şeyi de anlatır. Sen de derin bir nefes alırsın biz de."

 

"Edindiğim dosta bak be! Geç dalganı sen geç. Ben göreceğim seni 'birci kilbim iklim çik kirişti.' derken." dedim. Sinirini bozmak için taklidini de araya sıkıştırmıştım.

 

"Sen beni değil git içerideki 'arkadaşının' çıplak vücudunu gör." dedi ve dil çıkararak odadan kaçtı.

 

Ben de aynadan kıyafetlerime bakarken ne yapıp da Aziz'i üstsüz görecektim onu düşünüyordum.

 

🫐🍍

 

Meryem'in evinden çıkıp arabaya geçmiştik. Bugünü birlikte geçirecektik ama ne yapacağımızı henüz bilmiyordum. Ben bir fikir öne sürsem kabul eder mi diye düşündüm.

 

"Yüzmeye gidelim mi?" dedim heyecanla. Sanki 3 dakikadırbunu söylemeyi düşünmüyormuşum da yeni aklıma gelmiş gibi.

 

Kafasını bana çevirdi. Ciddi olup olmadığımı kontrol etti. "Ekim ayında? Denize?"

 

Dünyanın en mantıklı tepkisini vermişti. "Havuz da olur canım." dedim pek de umursamıyormuş gibi. Şüphelenmesini istemiyordum.

 

"Nereden çıktı bu yüzme merakı?"

 

"Ne bileyim öyle bir canım çekti. Spora da gidebilir. Koşarız falan, terleriz. Bir süredir spor yapmıyordum hem. İyi gelir." dedim. Dedim ama tüm çabalarım nafileydi.

 

"Ne kadar romantik bir aktivite öyle!" dedi Aziz ironiyle. "Romantizm anlayışının pek bir ilerleme kaydetmeyişine sevindim."

 

"Nesi varmış benim romantizm anlayışımın?" diye yükseldim. Odaklanmam gereken nokta burası değildi.

 

Gülümsemeye başladı. "Güzelim, her şey yolunda, aramız iyi, geçmişimize dönmüşüz, gençliğimizi yaşayalım diyoruz. Sen spor diyorsun."

 

"E sen de beni okul bahçesine götürüp koşturdun?" dedim hesap sorar gibi.

 

"Haydi spor yapalım iki şınav üç mekik demek başka. 4 yılımızın geçtiği, bahçesinde her öğle arasında yarış yaptığımız okulun bahçesinde anıları yad ederek koşmak başka. İkincisine romantizm diyoruz." dedi kendine güvenen bir tavırla.

 

"Hmm bakıyorum da senin romantizm anlayışın pek gelişmiş."

 

"Benim geçmişte de iyiydi de yeterince yansıtamıyorduk. Kendimizi tutmamız gerekiyordu. Malum, hanımefendinin liseli çiftlere karşı büyük önyargıları vardı."

 

Biraz pişmandım bu durumdan ama biraz da değildim. Lisede sevgili olsaydık ve Aziz yine gitseydi o zaman her şey bambaşka olurdu.

 

"Haksız da çıkmadım yani. Lisede sevgili olan tüm tanıdıklarımız ayrıldı. Erdem'le Leyla hariç. Onlar da zaten ayrı bir şey artık. Gözlerini birlikte açmış gibiler."

 

"İstisnalar olabiliyormuş yani." dedi Aziz ve daha fazla uzatmadı.

 

"Hem benim fikirlerimi romantik bulmuyorsun da ne yapacağız peki? Mumlu akşam yemeği mi yiyeceğiz?"

 

"Neden olmasın?" dedi dudağının kenarıyla gülerken.

 

Bir kaşım havalandı. "Neden olsun? Sevmem ben öyle restoranda güllü mumlu yemekler."

 

"Restoranda yemeyiz biz de o zaman?" Kaçamak bir bakış göndermeyi de ihmal etmemişti. Kısa bir an bu bakışından ne anlam çıkarmam gerektiğini düşündüm ve sonra fark ettim.

 

"Yine beni eve mi atmaya çalışıyorsun?"

"Başarabiliyor muyum?"

 

"Cık, başaramıyorsun. Hem zaten akşama çok var. Acıkmadım bile. Yeni kalktık sofradan."

 

"Sen fikir üretmeyi bıraksan ben götüreceğim zaten seni."

"Nereye?" diye sordum.

 

"Geçmişe." dedi ve yanağımı okşayıp tekrar önüne döndü.

 

Temmuz 2013

 

Her birlikte, kalacakları polisevine gelmişlerdi. Adem, kızlar ve erkekler için birer oda tutmuştu. Kayıtla uğraşan memur arada bir kafasını kaldırıp gençleri inceliyordu.Belli ki Adem, 'gözün üzerlerinde olsun' uyarısını yapmıştı.

 

Mahir, gençlerin kayıt işlemlerini halletti. Herkesin kimliğini tek tek geri verdi. "Evet, gençler. Görev beni bekler ben birliğe kaçar. Size iyi tatiller." dedi Birce'nin saçını karıştırırken. Birce onun uğraşmalarına hiçbir tepki vermiyor sadece kaderine razı oluyordu.

 

"İzmir'de staj yapıyorsun hâlâ şovundasın be abi. Gidip askerlerle çay içeceksin sanki bilmiyoruz."

 

"Sanki Şırnak'a gönderseler gitmeyeceğim kızım. Burası çıktı buraya geldik. Memleketin her köşesi bizim."

 

"Tamam sen kurta dönüşmeden git hadi." dedi Birce. "Geç kalma."

 

"Pişt, geliyorsun değil mi 30 Ağustos'ta yemin törenine?" dedi Mahir.

 

"Yani Ankara'yı pek sevmem ama senin hatrına gelirim belki." dedi Birce gülerek.

 

"Gelirsin gelirsin. Neyse, telefonun açık olsun. Mesaj atacağım cevap verilecek . Arayacağım açılacak. Beni dayımla papaz etme. Etrafta yok zaten diye düşünme, suretine bürünür ansızın karşına çıkarım ona göre takıl. Hadi iyi eğlenceler." dedi ve Birce'nin saçlarına bir öpücük kondurup diğerlerine de selam vererek yanlarından ayrıldı Mahir.

 

Aziz'in öpsem mi öpmesem mi diye dakikalarca düşündüğü saçları, birinin bu kadar kolay öpebiliyor olması çok sinir bozucuydu. 'Sakin ol Aziz, sakin ol. Kuzeni o. Birce abisi gibi görüyor. Belli ki o da kardeşi gibi görüyor. Sorun yok sakin ol.'diye kendini içten içe teskin etmeye çalışıyordu.

 

Lise hayatları boyunca Birce'den hoşlandığı haberini aldığı herkesin bir şekilde önünü kesmişti. Önünü kesemediği tek kişi Kürşat'tı. Onun da sonu merdiven olmuştu. Ama artık daha fazla bekleyemeyeceğini fark etmeye başlamıştı.

 

Herkes odalarına çekildi ve yerleşmeye başladı. Yerleşmeleri bittikten sonra lobide buluştular. Biraz yorgun oldukları için çok uzağa gitmek istemediler ve Kordon'a gidip marketten de sandviçler ve meyveler alıp piknik yapmaya karar verdiler.

 

Yediler, içtiler ve eğlendiler. Hava çok güzeldi hafif esen rüzgar sıcaklığı az da olsa rahatlatıyordu. Henüz öğlen güneşi vurmadığından rahatça oturabiliyorlardı. Öğlen olduğunda da kaldıkları yere geri dönüp birkaç saat kestirmeyi düşünüyorlardı.

 

Şu an kahvaltı sonrası yayılma evresindeydiler. Sarp ve Meryem yere uzanmış gökyüzündeki bulutlarla ilgileniyor, Erdem, Leyla'nın doyduğuna ikna olmamış bir şekilde ona başka bir şeyler yedirmeye çalışıyordu. Aziz'se Birce'yi model olarak kullanarak kamerasıyla fotoğraf çekiyordu. Birce'nin saniyelik değiştirdiği pozları Aziz'i güldürse de profesyonelce çekimine devam ediyordu. Sonra durdu ve çektiği birkaç poza baktı. Kameraya bakıp sırıtırken Birce "Nasıl çıkmış?" diyerek yanına gelmişti ki Aziz fotoğrafları kapatıp videoyu açtı ve kamerayı Birce'nin suratına tuttu. 'Video' diye fısıldadı.

 

"Herkese merhaba bugün İzmir Kordon'dayız." dedi Birce anında modunu değiştirip. Kamera arkasında Aziz, dişleri görünerek gülüyordu ama ses çıkarmamaya çalışıyordu. "7 8 saatlik bir yolun ardından İzmir'e geldik. Korumam Mahir abim sağolsun bizi otelimize bıraktı. Otelimiz derken yanlış anlamayın. Polisevi. Şenol amca ve babam ellerinden gelse bizi konaklamamız için cezaevine göndereceklerdi. Muhtemelen yer bulamadılar."

 

Aziz gülüş sesine bu sefer hakim olamamıştı. Birce arkasını arkadaşlarına doğru verdi ve elini mikrofonmuş gibi tuttu. "Ama işte görüldüğü üzere aşka engel olunamıyor." Sarp kafasını Meryem'in boynuna gömmüş gözleri kapalı uyuyor gibiydi. Erdem de Leyla'nın ağzına bir tane fındık veriyor peşine öpüyordu.

 

"Iıı, neyse burası genel izleyici kitlesi değil." dedi Birce ve Aziz'in kamerayı tutan elinin üstüne elini koyup kendisiyle birlikte Aziz'i de başka tarafa çevirdi. "İşte ebeveynlere, 'yapan her yerde yapar' dedirten görüntüler bunlardı. Ben Birce Işık. Kameramanım Aziz Çınar Leventoğlu." Aziz'in kamerayı çevirmesini sağladı. Artık ikisi de kadrajdaydı. Aziz bir eliyle kamerayı tutarken diğerini Birce'nin omzuna atmıştı. "Bizi izlediğiniz için teşekkür ederiz."

 

 

Ekim 2024

 

"Piknik mi yapacağız?" dedim, Aziz, göl kenarında yeşillik bir alana arabadan çıkardığı örtüyü serdiğinde.

 

"Evet, yemeklerimiz daha çok atıştırmalık ama olsun. Meyve var meyve seversin. Soğutucunun içinde dondurma da var. Onunla başlayabiliriz mesela." dedi ve ikimiz de örtünün üstüne oturduğumuzda dondurmaları çıkardı.

 

"Neden piknik?" dedim dondurmamı yerken.

 

"İçimde kalan şeyler vardı." dedi. "Ne gibi?" diye sorduğumdaysa gülümseyip bağdaş kurduğum dizlerime uzandı. "Bunun gibi."

 

Güldüm bu haline. Gerçekten piknik yaptığımız gün dizlerime yatmak mı istemişti? Yatsa hiçbir şey demez ve normal karşılardım ama yine de yapmamıştı.

 

"İyi yat bakalım." dedim ve elimden destek alarak geriye doğru yaslandım. Bir süre sessiz kaldık. Göl ve yeşillik bir arada çok güzel görünüyordu. Yapraklar hafiften sararmaya başlamıştı ama hâlâ yerlerindeydiler.

 

"Böyle bir eksik var ya." dedi bitirdiği dondurma çöpünü yana bırakıp. 'Ne?' der gibi yüzüne baktım. Elimdeki az kalmış dondurmayı aldı ve boşalan elimi saçlarına getirdi. Bebeklere 'cici' yaptırır gibi birkaç kez okşattı saçını. Onun bu haline gülerek okşamaya başladım ben de saçlarını. Elindeki dondurmamı bana geri vermek yerine tek lokmada ağzına tıkınca okşadığım saçları kısa bir anlığına da çekmiş olabilirim. Pek umursamadı, güldü sadece.

 

Ben gölü izlerken Aziz bir elini diğer elime doğru uzattı ve tuttu. Gözlerini kapattı. Ben de saçlarını okşamaya devam ettim. Bir süre sonra etraf öyle huzurluydu ki uykumun geldiğini hissettim. Aziz'in yüzüne baktığımda o da çok huzurlu görünüyordu. Hatta dudağının kenarında minik bir gülüş kalmış gibiydi. Tam ona seslenecektim ki nefeslerinin düzenli oluşunu fark ettiğimde durdum. Yüzünü inceledim. Nefesini tekrar kontrol ettim. Galiba gerçekten de uyumuştu.

 

Onun uyuyuşunu izlerken aklıma birden hain bir fikir geldi. Üzerindeki sweatshirt'e çevirdim bakışlarımı. Bu sabah Meryem'in söylediği şeyi yapmam gerekiyordu. Görmem ve emin olmam gerekiyordu. Elimi saçlarından çektim ve sweatin ucunu hafifçe tuttum. Gözlerim bir yandan Aziz'in üzerindeydi. Böyle rezil bir durumda uyanmasını istemiyordum. Sweat bol olduğu için kolaylıkla açabildiğimi fark edince içimde bir sevinç oluştu ama manzaramın güzelliği o an ne için orada olduğumu unutturacak cinstendi.

 

Spor, romantik değil falan derken spor salonlarından çıkmamıştı bu galiba. Bir sıcaklık boynumdan yanaklarıma doğru ilerlerken gölden esen rüzgar biraz olsun rahatlatmıştı.

 

"Birce?" diye bir ses duymamla da tuttuğum sweati anında bırakıp Aziz'e döndüm. Gerçekten uyumuştu ve gerçekten uyanmıştı. Az önceki rüzgar çıplak karnına deyip uyandırmış olabilirdi.

 

"Efendim?" dedim gülen suratımla hiçbir şey olmamış gibi.

 

"Ne yapıyorsun?" dedi ama yattığı yerden de kalmıyordu. Rahatı ve gülüşü yerindeydi.

 

"Ne yapıy... Bir şey yapmıyorum. Sen... Hani... Yattın ya... Bir şey böyle... Garp bi tip... Uyudun da herhalde... Öyle olunca hissetmedin... Ben de onu şey yapıp... Şey yapayım dedim."

 

"Hadi zorla biraz daha kendini. Konuşacaksın inşallah." dedi gülerek.

 

"Böcek vardı." dedim sakince. "Böyle bacağından tırmandı bir baktım alttan girmiş. Dedim şimdi ısırır falan başımıza iş almayalım. Yardımcı olayım dedim yani."

 

"Hıı" dedi inanmadığı çok belli olan bir tonda. "Aldın mı bari böceği?"

 

"Yok başka tarafa gitti herhalde." dedim etrafıma bakınırken. Gülerek başını kaldırdı dizimden. "Bir de iyi yalancıdır ki sorma." deyip Bir eliyle yanağımı tutup diğer yanağıma kocam bir öpücük bıraktı. Yanımızdaki çantadan iki termos çıkardı. "Kahve?" dedi. Uzattığı termosu aldım ve kahveden bir yudum içtim.

 

"Böyle yalana dolan başvurmana gerek yok. Görmek istiyorum desen ben sana uygun bir ortamda gösterebilirim zaten." dedi ve ardından da gözünü kırptı. Az önceki sıcaklık sanki şu an kulaklarımdaydı.

 

Zaten tatsız bir şekilde yakalanmıştım ama kuyruğu dik tutmak her zaman önemliydi. "Allah allah böcek vardı diyorum ya! Meraklı mıyım ben senin sixpacklerine."

 

"Oo bir de sayılmış. Sevdiğimiz kadın diyoruz. Yanında başımızı dizine yaslayıp güvenle uyuyoruz. Resmen namusum tehlikedeymiş."

 

"Öyle, bu devirde babana bile güvenme demişler sonuçta. Genç kadınların yanında temkinli ol."

 

Hafifçe tebessüm etti. Sonra gözleri dalar gibi oldu ama kendine geldi. "Babama güvenirim. Adem babama sonsuz güvenim var. Şu göle atla dese atlarım o kadar."

 

Kurduğu cümleyle gözlerim büyüdü. "Atlasana! Bir atla çık. Bir dal gel. İki kulaç at." dedim heyecanla.

 

"Güzelim iyi misin?" dedi gülerek.

 

Heyecanımın fazla abartı olduğunu fark edip kendimi sakinleştirdim. "Rahatlardın.."

 

"Ben rahatım gayet ama sen iyi misin? Bir yüzme aşkı gel..."

 

"Aaa ördek! Ördeklere bak." diye göldeki ördekleri gösterdim heyecanla. Daha doğrusu gölde olsa çok işime yarayacak olan ama aslında olmayan ördekleri.

 

Başını çevirdi gösterdiğim yere. Görmeye çalıştı ama göremedi tabi. "Nerede?" dedi hâlâ işaret ettiğim yere bakarken. "Şurada ya şurada." diye tarif ediyormuş gibi termosu tuttuğum elimle ileriyi gösterirken termostan bir miktar kahve Aziz'in üstüne dökülmüş oldu.

 

"Hiii! Aziz çıkar üstünü çıkar yanacaksın çıkar çabuk temas ettirme." dedim delirmiş gibi. Kahve dökmeyi planlamıştım ama bu kadar dökmeyi planlamamıştım. Çoktan kendimi kötü hissediyordum bile.

 

"Tamam tamam sakin ol bir şey yok." dedi sweati vücudundan uzak tutmaya çalışarak. Arabada tişörtüm olacaktı. Gidip değiştireyim." dedi.

 

"Ben de geleyim." dedim ani bir panikle.

 

"Sen kal, bu kadar eşyamız var burada hiç uğraşmayalım şimdi. Ben gider gelirim tamam mı? Sıkıntı yok." dedi ve arabayı park ettiğimiz yere doğru ilerlemeye başladı.

 

Çocuğu boş yere yaktığımla kalmıştım.

 

Temmuz 2013

 

"Yanıyorum abi yanıyorum! Aşkımdan yanıyorum! Benim Birce'ye bu tatilde açılmam lazım." dedi Aziz. Kahvaltıdan sonra kaldıkları yere gidip uyuyup akşama doğru hazırlanıp çıkmışlardı. Şu an açık hava bir eğlence mekanında kızlara içki getirmek için bar kısmında bekliyorlardı.

 

"E açıl o zaman kardeşim. Tutan mı var?" dedi Erdem.

 

"Ortam yok ortam. Burada mı açılayım kıza? Kulağına bağırayım istersen. Belki anlamaz ama kibarlık olsun diye gülerek başını sallar böylece kabul etmiş olur." Bu Aziz için hassas bir konuydu çünkü Birce şu an normalden daha fazla diken üstünde hissediyordu. Sanki babasının arkadaşları her an her yerde onları gözetliyormuş, Mahir abisi ise her yerden çıkabilirmiş gibi geliyordu. Yanlış bir şey yapmıyor olsalar da rahat değildi. Onun bu hali doğal olarak Aziz'e de yansıyordu.

 

"Sen yeter ki iste. Merak etme kurulacak olan şey ortam olsun. İki günümüz daha var zaten. İllaki bir şeyler buluruz. Sen onu düşünme de Birce'yi rahatlatmayı düşün biraz. Leyla ile ikisi daha tatilde olduklarını bile fark edemediler." dedi Sarp elindeki iki tekilayı Erdem ve Aziz'e uzatırken. "Kızlara verin de partiyi başlatsınlar!"

 

Birce başta içkiye bile hayır diyecek gibiydi ama arkadaşlarının ısrarı sonucu ilk bardağını içmişti. İlk bardağın peşine ikinci ve üçüncü çok çabuk yetişmişti. Aziz de Birce'nin rahat olup eğlenmesini istiyordu ama Birce gittikçe sarhoş oluyordu ve bu yapacağı itiraf için hiç iyi bir şey değildi. aşkını itiraf edeceği kızın ayık olması gerekiyordu!

 

Birkaç kez Birce'yi yavaş olması için uyardı ama Birce artık pek de kontrollü değildi. Kızlarla birlikte dans etmeye başladıklarında etraftaki başka kişilerin de dikkatini çekmişlerdi. Sarp ve Erdem hemen sevgililerinin yanına gidip onlara eşlik ettiklerinde gözler Meryem ve Leyla'nın üstünden çekilmişti. Bu Aziz'i daha da deli ediyordu. Şu an Birce'ye, Erdem ve Sarp'ın sevgililerine sarıldıkları gibi sarılamıyordu. Bakanların gözlerini oyamıyordu. Birce'ye söz geçiremiyordu. Tek başına içi içini yemekle meşguldü.

 

Elinden geldiğince bakışlarıyla çevredeki akbabaları uzaklaştırmıştı. Hala iyi hissetmiyordu. İçinde haykırması gereken duygular varken şu an haykıran Birce'ydi. Haykırarak şarkı söylüyordu. Herkes deli gibi eğlenirken Aziz'in aklı yapacağı itirafta olduğu için arada dalıp gidiyor arada arkadaşlarına eşlik ediyormuş gibi görünüyordu.

 

Sonunda birkaç saatim ardından mekandan çıktılar. Meryem odaya geri dönmek istiyordu. Leyla uykuyla uyanıklık arasında bir yerde salınıp duruyordu. Birce'nin ise enerjisi hala üst düzeydi ve sahile gitmek istiyordu. Birce'nin ısrarları yüzünden Aziz ve ikisi sahilin yolunu tutmuştu.

 

Birce sahilde sarsak adımlarla yürümeye çalışırken Aziz de bir yandan düşmesin diye etrafında pervane oluyordu.

 

"Niye dans etmedin?" diye sordu Birce gülerek.

 

"Dans etmeni izledim.. O da güzeldi." Tam o sırada Birce bir an geriye doğru düşecek gibi oldu Aziz bir eliyle Birce'nin kolundan bir eliyle belinden tutup kendine çekti. "İyi misin?" dedi.

 

Birce sanki Aziz'in sorusunu hiç duymamış gibi "ama ben yalnız kaldım. Leyla Erdem'le dans etti Meryem Sarp'la dans etti herkes sevgilisiyle dans etti. Ben de tatile geldim. Ben niye yalnız dans ettim? Hani yalnız bırakmayacaktın beni? Yalnız kaldım." dedi. Sarhoşluğundan dolayı konuşması yavaşlamıştı ama bu hali daha karşı koyulmazdı.

 

"Yalnız değildin. Ben hep izledim seni. Çok güzel dans ediyordun. Çok eğleniyordun. Eminim seninle dans etmek de çok güzel olurdu ama uzaktan izlemek de güzeldi."

 

"İzleme uzaktan. Yanımda ol. Dans edelim birlikte. Hep dans edelim."

 

"Edelim biriciğim, hep dans edelim." Birce'nin kolları Aziz'in boynuna dolanmıştı başını ise göğsüne yaslamıştı. Aziz'in elleri de Birce'nin belindeydi. Çoktan dans ediyor gibiydiler.

 

"Benimle sonsuza kadar dans eder misin?" diye sordu Aziz. Birce başını Aziz'in göğsünden kaldırdı. Dolu gözlerle Aziz'e baktı. Kısık sesli bir 'Aziz' çıkabildi ağzından sadece. Sonrasında ifadesi değişti. Garip bir hal aldı. Bir sonraki saniye ise Aziz'in gömleği Birce'nin kusmuğuna bulanmıştı.

 

İşin kötü tarafı Birce'nin o geceye dair hatırladığı en son şeyin dans pistine çıkışı olmasıydı.

 

 

Ekim-2024

 

"Ne garip adamsın sen? İçmezsin meyhaneye gidersin. Hem içmezsin hem dans etmezsin gece kulübüne gidersin. Ne yapıyoruz biz şu an burada? Pazar pazar hem de?" dedim mekandan içeri girdiğimizde.

 

Aziz'in üstüne kahve dökmem başarıyla sonuçlanamamıştı maalesef. Tişört giyip tekrar yanıma gelmişti. Bir süre daha oturduk orada, bir şeyler yedik, sohbet ettik, güldük, kahkahalar attık. Kötü hiçbir şeyden konuşmadık. Onunla güzel vakit geçirirken beynimi kemiren soruları halının altına süpürüyordum. Bu bile benim için bir şeydi.

 

Vakit akşam olduğundaysa rotamızı gece kulübü olarak belirlemişti Aziz. Ben de bunu sorguluyordum.

 

"Yo dans edeceğiz." Aziz diğer söylediğim hiçbir şeyi takmayarak sadece dans edeceğimizi belirtmişti. İçerisi pek kalabalık değildi ama zaten küçük bir mekan olduğundan yoğun görünüyordu. Küçük bir masanın yanına geçtik.

 

"Kıyafetlerim de tam kulüplük harika!" dedim. Gece kulübüne gidebilirim düşüncesiyle hazırlanmamıştım sonuçta. Çok günlük görünüyordum.

 

"Çok güzelsin." dedi kulağıma eğilip. "Güzel değilim demedim zaten. Kıyafetim uygun değil dedim." Ters köşe yapmayı ummuştum.

 

"Ona cevaben söylememiştim ben de zaten. Sadece, çok güzelsin." demesiyle ters köşenin bana yapıldığını fark ettim.

 

"Ne içeceksin?" dedim anında konuyu değiştirerek.

 

"Bir şey içmeyeceğiz." dedi beni de katarak. "O ne demek?" diye sordum. "Alkol yok. Sarhoş olmak yok." dedi kuralları sıralarmış gibi.

 

"Sebep?" Sorgular tavrım tüm yüzüme yayılmıştı. "Çünkü sarhoş olup bir şeyleri unutmanı istemiyorum." deyip saçlarıma bir öpücük kondurdu. "Ben bize alkolsüz kokteyl alayım." dedi ve bara doğru ilerledi.

 

Aziz kokteyllerimizi alıp gelince bir yandan içeceklerimizi içiyor bir yandan da dans ediyorduk. 90'lar Türkçe pop ile kopmak daha bir güzel oluyordu. Danslarımız biraz daha zıplamak, çıldırmak ve Aziz'in beni elimden tutup döndürmesinden ibaretti ama bu şarkılar da bunu hak ediyordu. Tabi şarkılarda geçen tüm güzel sözleri gözümün içine bakarak söylemesini de unutamazdım. Ortam bu kadar gürültülü olmasa o anlarda kalbimin sesini duyabilirdi.

 

Alkol almamıştık ama ikimiz de deli gibi dans ediyorduk ve kahkahalarla gülüyorduk. Ortamdaki en sarhoşlar biz olabilirdik. Biraz enerji depolamak için masamıza dönmüştük. İki şarkıdan sonra dj tempoyu biraz düşürmek istemiş olacak ki birden slow bir müzik sesi duyuldu. Daha sonrasında ise Tarkan'ın sesi.

 

Çaresizim, mecbur bu veda

Kokun üzerimde gidiyorum uzaklara.

 

Aziz'in gözleri anında beni buldu. Ben birkaç saniye ona bakmaktan çekindim.

 

Sığınıp anılara, bu hasrete dayanırız elbet

Ümidimiz muradına erecek sabret

 

Sonunda Aziz'e bakabilmiştim. Acı bir gülümsemeyle bana bakıyordu.

 

Sığınıp anılara, bu hasrete dayanırız elbet

Ümidimiz muradına erecek sabret

 

"Benime dans eder misin Birce Işık? " dedi ve elini bana doğru uzattı. Elini tuttuğum an beni kendine doğru çekti. Bir eli elimdeyken diğeri de belimdeydi. Daha sonra bunun yeterli olmadığını hissetmiş olacak ki. Elini tutan elimi omzuna doğru bıraktı ve o elini de belime doladı. Vücudumuz birbirine bağlanmış gibiydi. Hafif hafif hareketlerle sallanıyorduk sadece.

 

Sabret inci tanem bekle beni

Döneceğim mutlaka sabret

Ağlama ne olur vazgeçme bekle beni

Döneceğim mutlaka sabret

 

Başımı Aziz'in göğsüne yasladım. Omuzlarındaki ellerimi boynuna doğru çıkardım. Biriyle ensesini okşarken diğeriyle saçlarını okşuyordum.

 

"Bir tanem." diye fısıldadı kulağıma. Başımı kaldırıp yüzüne baktım. "Bundan sonraki tüm danslarım seninle olsun istiyorum. Benimle sonsuza kadar dans eder misin?"

 

Şu an Aziz'den böyle bir cümle duymayı beklemiyordum. O yüzden hiçbir tepki veremeden sadece yüzüne bakıyordum.

 

"Eğer sana tatilde ilk gece bu soruyu sorsaydım bana ne cevap verirdin?"

 

Tatilin ilk gecesini, sarhoşluğun dibini görüp yatağımda uyandığım geceyi düşündüm. O an Aziz bana böyle bir soru sorsa sadece tek bir cevabım olurdu. "Ederim.." dedim hafifçe gözlerim dolarken. "Seninle her zaman dans ederim."

 

Gözleri mutlulukla parladı. Bir eli yanağımı bulduğunda artık ne yapacağını anlamıştım. Dudaklarıma kavuştu sakince. Hareketleri yumuşak ve yavaştı. Bu anı çok beklemiş ve her bir saniyesinin tadını çıkarıyor gibiydi. Bense normalde naz yapıp engelleyeceğim bu öpüşe kavuşmaktan başka bir şey istemiyordum. Dün geceden beri göğsümü daraltan tüm fikirler sanki Aziz'in dudaklarıyla birlikte dağılmıştı. 'Bir sorun yok.' diyordu bu dudaklar bana. "Seninleyim."

 

Öpüşünü daha da derinleştirmek için bir hamle yaptığımda yavaşça geri çekildi. Yüzüne meşhur yan gülüşünü de kondurmuştu. "Yine beni ortada bırakıp kaçmana izin vermem." dedi gülerek. Sonra elimden tutup çıkışa doğru ilerlemeye başladı.

 

"Nereye?" diye sorabildim iki arada bir derede. "Benden kaçamayacağın bir yere."

 

🫐🍍

 

Aziz'in evindeydik. Yine. Tüm itirazlarıma ve diretmelerime rağmen kabul etmemişti. Bugün tatilin ilk günü gibiymiş o yüzden tatildeki gibi aynı çatı altında kalmamız gerekiyormuş. Ürettiği bahaneye şapka çıkardım ve bir şey demedim. Hem evine gitmek gün boyu başaramadığım şeyi başarmamı da sağlayabilirdi.

 

Aziz dışarıdan ev yemeği söylemişti ve onu yemiştik. 'Anneninkiler gibi değil.' deyip burun kıvırmıştı ama yemişti.

 

Bir süre izleyecek bir şeyler aradık ama seçim konusunda pek başarılı olamadık.

 

"Duş almak ister misin?" diye sordu Aziz ben televizyona bakarken. Anında ona çevirdim bakışlarımı. Bu kadarı da biraz fazlaydı yani.

 

"Yorulmuşsundur ya da duş almak istiyorsundur diye dedim. Banyoyu kullanabilirsin yani."

 

Kendini açıkladığında bir an rezilliğimden utandım ama sonra kendimi toparlardım. "İyiyim ben böyle şimdilik."

 

"Tamam o zaman sen bir film seç. Ben bir duşa girip geleyim." dedi. Başımı salladım ve merdivenlerden çıkışını izledim. Bir dakika sonra ise banyonun kapısı kapandı.

 

Anında mutfağa koşup elime bir kupa aldım ve içine çay doldurdum. Bu sefer soğuk olmasına özen göstermiştim. Elimde kupayla yukarıya çıktım ve banyo kapısının önünde durdum. İçeriden su sesleri geliyordu. Bunu bir işaret olarak aldım ve derin bir nefes aldıktan sonra elimdeki kupayı yere fırlattım. Düşen kupa tuzla buz olurken olacağı bilmeme rağmen ağzımdan gerçek bir çığlık da kaçmıştı.

 

2 saniye sonra su sesi kesildi ve 7 saniye sonra banyonun kapısı açıldı.

 

Aziz beline zar zor tutturduğu havlusu, bu sabah uyanması sonucu yarım kalan manzaramın çıplak ıslak hali, dağılmış ıslak saçları, çatılmış kaşları ve panik dolu gözleriyle karşımda duruyordu.

 

"Ne oldu?" dedi. Bir an için ben de ne olduğunu unutmuştum. Kendimi toparladım ve gözlerimi Aziz'in sol göğsünün aşağısına çevirdim.

 

Tam Meryem'in tarif ettiği yerde bir dövme duruyordu. Dümdüz bir çizgiydi. ortasındaysa dikey ve çapraz küçük çizgiler vardı. Bir tür ışık gibi görünüyordu. Herhangi bir yara izi görünmüyordu ama o dövmenin tam da oraya boşuna yapılmadığını biliyordum.

 

Aziz'in yarası vardı. Geçmemiş bir izi. Yarasının üstünü kapatan ise Aziz'in bir diğer yarasıydı.

 

Bendim.

Loading...
0%