@melinogut
|
Elimde limonata olan kadehimle pastasının başında, etrafımdaki insanların konuşma yapmamı bekleyen gülümseyen suratlarına bir süre tek tek baktım. Gerçekten hepsi benden konuşma yapmamı bekliyordu. En çok da o kapı dibindeki pişmiş kelle ne diyeceğimi duymak için ağzımdan çıkacak her harekete dikkat kesilmişti sanki. Bu kadar insan buraya toplanmışken bir teşekkür etmeden olmazdı ama şu kellenin teşekkür üstüne alınmasını da hiç istemiyordum. Hafif öksürerek boğazımı temizledim ve seyircilerimin dört gözle beklediği konuşmama başladım. ‘‘Herkese bu özel günümde benimle birlikte olduğu için çok teşekkür ederim. En başta hiç böyle bir talebim olmamasına rağmen bu kadar insanı ayrım yapmadan (!) buraya davet edip bu organizasyonu hazırladığı için sevgili anneme’’ Cümlemdeki imayı anlamayacağını bile bile kurdum bu cümleyi. Çünkü Allah için benim 29. Yaş günümde, bizle tüm iletişimini koparıp yıllar sonra geri dönen ve bana şantaj yapan sevgili ‘arkadaşım’ Aziz’in, çalıştığım mimarlık şirketinin üç kelimeden fazla konuşmayan patronunun ve annemin 2 hafta önce beni zorla görücü usulü randevuya gönderdiği Jinekolog Altan Bey’in burada ne işi vardı!! ‘‘…belli ki siz geleceksiniz diye annemin zorla evi dip köşe temizlettiği babama, 14 yaşımdan 29 yaşıma kadar her hallerine şahit olduğum çok kıymetli arkadaşlarıma’’ Burada gözlerim kapıdaki şerefsizi buldu. ‘Senden bahsetmiyorum çünkü seni tanımıyorum. Yıllardır nerede olduğunu bilmiyorum. Artık kim olduğunu bile bilmiyorum’ diye yüzüne haykıramadıklarımı hafifleterek de olsa içimden atmak istiyordum. ‘‘Annem tarafı çok sevdiğim kuzenlerim’’ kadehimi onlara doğru kaldırdım diğer herkese yaptığım gibi. ‘‘Sevgili patronum’’, ‘‘Altan Bey’’ Yüzümdeki ‘Sen burada ne arıyorsun be adam’ ifadesini silmek için çok uğraştım. Umarım kabız gibi görünmüyorumdur. ‘‘Taa uzak yollardan gelen babaanneciğim.’’ Kısa bir an durdum. ‘Sen niye geldin harbiden en son senin gibi torunum yok git evlenmeden gözüme gözükme demiyor muydun kadın’ dememek için kendimi zor tuttum. Ben kendimi tuttum da babaannemin kendini hiç tutası yoktu. ‘‘Bak ne iyi oğlanlar varmış etrafında bırak teşekkürü seç birini de evlen artık. Ben senin yaşındayken bir elimde baban bir elimde halan karnımda da küçük amcan vardı.’’ İnadına yapıyordu. Ama unuttuğu bir şey vardı ki onun tüm inat genleri çarpı iki ile bana geçmişti. Altta kalmak benim sözlüğümde yazmıyordu. ‘‘Olmasaymış keşke babaanne. Dolandırdı gitti ya hepinizi o karnındaki. Allah evladın da hayırlısını versin n’apcan doğru düzgün övünemiyorsun da böyle.’’ Amcam ailesini dolandırdığında ben lisedeydim o yüzden bu olaya buradaki insanların hepsi hakimdi. Jinekolog Altan Bey ve Patronum Şahin Bey dışında. Onlar aldıkları bu ani bilgiyle biraz dumura uğramış gibi görünüyordu. En çok da ilk buluşmadan fazlaca nahif olduğuna emin olduğum Altan Bey. E napalım Altan madem talipsin bana al bu da ailemin gerçekleri. Sen daha buna şaşırıyorsan bu ilişki başlamadan biter balım. Benim ekip bir köşede gülerken, hadsiz kapı önü kellesi de gülmeyi kendine hak görmüştü. Pislik herif o zaman da çok dalga geçmişti bu durumla. Benim için travmatik bir süreçti ama bu yanımda ‘Olsun en azından amcan babana biraz acımış da anneni bırakmış.’ Diyerek beni teselli ediyordu. Kahpe. Tesellisi bile gevşek, şakacı ucube. ‘Durduğu yerden sinirini bozmasın Birce. Sen devam et hayatım.’ Diyerek konuşmama devam ettim. ‘‘Umarım hayatımda bu zamana kadar olmayan ama birden peyda olan tüm dertlerimi hayatımdan söküp attığım bir yaş olur. Tekrardan teşekkürler.’’ Konuşma bitimimin ardından ‘‘Bravo’’ diye bir ses yükseldi kapı tarafından ve ardından da bir alkış. Onun başlattığı alkışı odadakiler devam ettirdi. Pislik herif lafın kendisine geldiğini bile bile bir gram morali bozulmamıştı. Gözlerimi devirdim bu tavrına ve herkes kendi halinde takılmaya başladığında ben de bardağımdaki limonatayı shot atıp yenisini doldurmak için masaya doğru ilerledim. Keyifli bir şekilde limonatamı içecektim ki pişmiş kellenin yanımda bitmesi bir oldu. ‘‘Biriciğim, babaannene artık bu evlilik konusunu dert etmemesini söylememişsin. Utandın mı yoksa? Merak etme ben annene ne zaman istemeye gelmemiz gerektiğini sorarken onu da aradan çıkartırım.’’ Gelmişti yine tat kaçırmaya. Son bir haftamın özeti işte buydu. ‘‘Ne diyorsun sen ya?’’ ‘‘30’una girdiğin gibi evleneceksin benimle kaçar yolun yok. E düğüne de nerden baksan 3 ay önceden hazırlanmak lazım. Ondan önce kız isteme nişan işleri falan var ona da bir üç ay biçsek. Şurada önünde 6 aylık bekar ömrün kalmış. İşleri hızlandırmak lazım. Hem annen beni çok sever. Duyduğunda en çok o mutlu olacak.’’ ‘‘Annem seni en son lisedeyken gördü Aziz. Soyadını bile hatırlamıyordur kadın ne sevmesinden bahsediyorsun?’’ ‘‘Aziz, oğlum bak orada masada peynirli börek var. Sen seviyorsun diye yaptım. Güzelce ye tamam mı annem?’’ Annem! Annem! Beni sen yaktın annem! Hayır sen bu çocuğu görmeyeli kaç yıl olmuş peynirli böreği nasıl hatırlayabilirsin ya ben senin kızınım her seferinde sofrada kereviz sevmiyorum, yemeyeceğim deyince ‘Ne demek kereviz sevmiyorum, nerden çıktı bu şimdi?’ diyen kadınsın. Benimle ilgili bilgileri Aziz’in peynirli böreğini aklında tutmak için mi siliyordun? ‘‘Annem, ben o kadar yedim ki börekten biraz da misafirlere kalsın diye durdurdum kendimi. Ellerine sağlık. Artarsa ben giderken götürürüm merak etme senin bu suratsız kızın yemez peynirli börek’’ Anneme ‘annem’ demesine mi şaşırsam, benim peynirli börek düşmanlığımı hatırlamasına mı yoksa laf arasında bana suratsız dediği için ağzına bir tane yapıştırsam mı onu düşünüyordum. Sırıtık suratıyla bana geri döndü güzel gülüşlü pislik. ‘‘Soyadını mı bilmez mi diyordun? Ayıp ediyorsun insan yakın zamanda kızının alacağı soyadını bilmez mi hiç? Bilir bilir sen merak etme.’’ ‘‘Eveet hediye faslına geçiyoruz!’’ diye bağıran Leyla ile Aziz’in benimle uğraşmalarından kurtulduğumu düşünmüştüm ama hayır durmuyordu. Her fırsatta beni daha da deli ediyordu. İşin en kötü yanı her zaman haklı olmasıydı. Aramızdaki iki adımlık mesafeyi kapattı ve eğilerek kulağıma fısıldadı. ‘‘Ben hediyeni geçen hafta vermiştim, hatırlıyorsundur. Yok o yetmez ben başka hediye istiyorum dersen çıkışta kuyumcuya gidip alyanslarımızı alabiliriz.’’ Vücudunu biraz dikleştirdi ve yüzüme baktı. Bu yüzsüzlük beni her geçen gün daha da şoka sokuyordu. Yüzü de öyle ciddiydi ki bir an için ‘acaba gerçekten böyle bir planımız mı vardı?’ diye düşünmeden edemedim. ‘‘Sen geçen haftakine hediye mi diyorsun? Şantaj o be.’’ Kafamı kaldırıp sesimi kısık tuttum. Zaten bizimkiler olaydan haberdardı daha fazla insanın duymasına gerek yoktu. Hele de annemin. Yoksa Aziz’in önerdiği çıkışta alyans alma planı seri bir şekilde gerçeğe dönerdi. ‘‘Yanlış taraftan bakıyorsun biriciğim. Bakış açını değiştir. Ben sana mutlu bir yuva kuralım diyorum sen 100.000 doları nereden bulayım diyorsun. Olay tamamen bakış açısında bitiyor.’’ ‘‘Mutlu yuva diyor bir de utanmadan. Ya evlilik ya 100.000 dolar diyen sen değil miydin?’’ Sesimi kısık tutmaya çalışmak artık gittikçe zorlaşıyordu. Odanın bir köşesindeki masanın yanında ettiğimiz bu absürt kavganın hesabını kimseye veremezdim. ‘‘Yalnız, 11 yıl önce bu cümleyi memnuniyetle onaylıyordun. Hatırlamak istiyorsan hediyene göz atabilirsin. Aynı zamanda linkini de mesaj olarak attım. Yazılı anlaşmayı geçen hafta restoranda yırttın ama sorun değil ben bendekini çerçeveletip duvarıma astım. İşimi şansa bırakmam.’’ Boş bakışlarla baktım suratına. Çünkü söylediği şeyler doğruydu ve benin cırlamak dışında yapabileceğim hiçbir şey yoktu. Oysa ne kadar normal bir hayatım vardı benim. 1 hafta öncesi bizimkilerle erken doğum günü kutlaması yaptığımız güne kadar hayatımda her şey normal akışındaydı. 1 Hafta Önce- Restoran ‘‘Adam dünyanın en kibar insanı falan. Tabi şimdi haklı olarak daha ne istiyorsun belanı mı arıyorsun Birce demek istiyor olabilirsiniz ama arkadaşlar hepiniz beni tanıyorsunuz ben kavga edemeyeceğim, uğraşıp laf sokamayacağım bir adamla yok yapamam yani.’’ ‘‘Ben bir şey söylemek istiyorum. Gerçekten belanı arıyorsun.’’ Diyerek en dürüst şekilde fikrini belirtti Meryem. ‘‘Kesin hayır diyorsan daha fazla buluşmadan bana yolla. Müsaidim.’’ ‘‘Ne bakıyorsun be? Sen önündeki telefonuna bak. Belki sevgilin yazmıştır. ‘Napıyorsun, nasılsın aşkım, ortamda Meryem yok değil mi?’ mesajına cevap verdin mi? 3 dakika içinde cevap vermezsen arar çünkü tadımız kaçmasın.’’ ‘‘Uğraşma benimle Meryem, çok rica ediyorum.’’ ‘‘Yani normalde bir şey demezdim ama Meryem çok da haksız değil Sarp. Bu kızın doğum günü bir hafta sonra Meltem teyze hepimizi eve çağırdı. Biz zaten bir arada bu doğum gününü kutlayacağız. Şu an neden buradayız? Çünkü sevgilin sana vize vermiyor.’’ Diyerek durumu özetledi Leyla. Gruptaki herkes bu konudan rahatsızlık duyuyordu ama bu zamana kadar Sarp’ın mutluluğu için susmayı ve alttan almayı tercih ediyorlardı ama artık durum normal bir seviyede değildi. ‘‘Aa ama olur mu? Benimle aynı ortamda olduğunda ben Sarp’ın üzerine atlıyorum ya yazık kız sevgilisini korumaya çalışıyor.’’ Alayla karışık sinir Meryem’in suratından belli oluyordu. ‘‘Sen de manyak mısın kız ben varım diye seni partiye göndermiyor sen geliyorsun hep birlikte buluşma ayarlıyorsun. Ne yalan söyledin kıza? Meryem bu buluşmaya gelmeyecek ben de partiye gitmeyeceğim böyle anlaştık mı dedin?’’ ‘‘Hayır bir de benim anlamadığım şu’’ dedi Erdem konuşmanın başından beri ilk kez konuşuyordu ve yüz ifadesinden çok doğru bir tespitin geldiği hissediliyordu. ‘‘Neden bu problem hep senin kız arkadaşların tarafından çıkarılıyor. Bu kızın da erkek arkadaşları oluyor. Ben bir kere bize gelip de ‘Ya arkadaşlar kusura bakmayın sevgilim, Sarp’ın olduğu ortamlara girmemi istemiyor’ demedi ya.’’ ‘‘Diyemezler çünkü ben herkese olması gerektiği yeri gösteriyorum. Beyefendiye dürüst olmak zor geldiği için böyle türlü oyunlarla uğraşmak zorunda kalıyor. Gerçi karakteristik bir özelliği bu onun değişmiyor.’’ Sarp tam ağzını açıp cevap vermek üzereydi ki Birce ellerini şaklatıp ‘‘Ne kadar güzel canım arkadaşlarım benim için toplanmış burada. Çok mutluyum, birbirimizle çok iyi anlaşıyoruz. Hiç kavga etmiyoruz. Yaşasın! 29 oluyorum, benden önce 29 olduğunuz için tavsiyelerinizi bekliyorum abilerim ablalarım.’’ Diyerek konuyu dağıttı. ‘‘Abla mı sensin be abla. Hepimiz aynı yılda doğduk. Yılın sonunda doğdun diye sen hayırdır ne bu genç havaları fıstık?’’ Leyla, son cümlesiyle Birce’nin yanağından makas aldı. Ortam biraz da olsa olması gerektiği hale dönmüştü. ‘‘Sen 2 yaşında bir bebiş annesisin. Bilgemiz sensin. Senin yolumuzu aydınlatmana ihtiyacımız var.’’ Abartıyla konuşan Meryem’in biraz önceki sinirinden eser yok gibiydi. ‘‘Yok yavrum o öyle olmuyor. Çocuğun 2 yaşındaysa en bilge o oluyor. Herif bizi parmağında oynatıyor.’’ ‘‘Dizi karakterinden özenip çocuğun adını Akgün koyarsan cefasını da çekersin Leyloş. Neyse ki aslan kardeşim, Gökalp kısmını koydurmadı da şimdi bu krizlerle yırtıyorsunuz. Yoksa siz değil buraya gelmek evden dışarı çıkamazdınız.’’ ‘‘Oğlum ne Gökalp Mökalp deyip durduk yere benim sinirimi hoplatıyorsun sen? Bir garezin mi var bana hayırdır?’’ Mimiklerinden ne kadar siniri bozulduğu belli oluyordu Erdem’in. Bu hayatta aşamadığı ve muhtemelen aşamayacağı tek konu ayrı oldukları dönem Leyla’ya ilan-ı aşk eden Gökalp’ti. ‘‘E yuh sende be Erdem. Bin yıl geçmiş üstünden hala bu ne kin arkadaşım. Biraz rahatla’’ Erdem’e doğru kurduğu cümleyi Leyla’ya dönerek tamamladı Meryem. ‘‘Sen Akgün’ün neden böyle olduğunu çok uzaklarda arama aşkım bak kocanı doğurmuşsun.’’ Masadaki herkes Meryem’in dediğine gülerken kocasının dik bakışlarını görünce gülmesini durdurmak için dudaklarını birbirine bastırdı ve gönül alma vaktinin geldiğini anlayarak kollarını Erdem’in omuzlarına doladı. ‘‘Oy benim kocam bozulmuş mu? Bozulma aşkım sensiz ne yaparım ben? Hem sor bakayım bana memnun değil misin diye? Sor. Memnun olmak ne kelime. Leylayım leyla. Hem oğluma hem kocama deli divane. Asma o suratını öp bakayım karını.’’ Diyerek yanağını çevirdi Leyla. Karısının konuşmasıyla yavaş yavaş dudakları kıvrılan Erdem karısının çenesinden tutup tekrar yüzünü kendine çevirdi ve dudaklarına büyük sesli bir öpücük kondurdu. ‘‘Hop aile var ya! Ayıp ayıp gençlik bitmiş’’ ‘‘Sus kız cimcime bittiyse senin gençliğin bitti. 29’sun artık. Geri dönüşü yok.’’ ‘‘Çok sağ ol ya hatırlattığın iyi oldu ben de unutmuştum yaklaşık 3 dakikadır.’’ Diyerek kıstığı gözlerini devirerek kollarını önüne bağladı. ‘‘Neyse Erdem’in densizliğini görmezden geliyorum Leyloş’umun ve Akgün bebeğimin hatrına. Ee anlatın kimde yeni haberler var.’’ ‘‘Aa bak Gökalp dedik de aklıma ne geldi?’’ diye lafa girecekti ki Sarp. ‘‘Lan oğlum demedik Gökalp. Demiyor kimse Gökalp. İkidir sen diyorsun. Geçireceğim bir tane ağzına kendi dişini de kendin yapacaksın sonra.’’ Diyerek yine yükseldi Erdem. ‘‘Aş artık abicim aş. Kız kucağına çocuk verdi hala aynı şey. Sus ve dinle.’’ Dedi ve bakışlarını Erdem’den kızlara doğru çevirdi. ‘‘Geçen gün kliniğe kim geldi tahmin edin?’’ ‘‘Gökalp de de ben seni buradan nasıl kliniğe yolluyorum bak o zaman.’’ Diye sessizce mırıldandı Erdem. Bu cümleyi duyan Sarp bıkmış bir bakış attı Erdem’e. Sonra tekrar kızlara döndü. ‘‘Ay Sarp gizem yaratma zamanı değil çatlatma insanı hadi kimi gördün?’’ Sarp, Meryem’in heyecanına güldü. Dedikodu Meryem için yaşam kaynağıydı. ‘‘Kürşat.’’ İsmi ortaya attı ve herkesin tepkisini iyice görebilmek için geriye yaslandı. ‘‘Aa ex eniştemiz.’’ ‘‘Aa baldızımın ayrıl barış 3.5 yıllık eski sevgilisi’’ Suratını buruşturdu Birce. ‘‘Ya 3.5 yıllık falan deme Allah aşkına toplasan 9 ay çıktık çıkmadık.’’ ‘‘Her ayrılışınızda beraberdiniz ama. Ayrılıyordunuz ama çocuk dibinden ayrılmıyordu.’’ Diyerek herkesi bir süre için geçmişe götürdü Meryem. Sanki hepsinin gözlerinin önünden o günler geçti gitti. ‘‘Ben ilgiye muhtaç, yalnız kalamayan, şımarık bir kızdım o da çok iyi ilgi veren üstün manipülasyoncu bir adamdı. Kaçınılmaz olanı yaşadık.’’ ‘‘Neyse neyse geçmişe yönelik ilişki değerlendirmesini başka bir zaman yaparız. Ben sadece bazı bilgiler vermek için buradayım. Babasının şirketini büyütmüşler. Hem mimarlık hem de mühendislik alanında çalışan bir şirket ve full yurt dışıyla ortak iş yapıyorlarmış. Giyiminden, kuşamından, bindiği arabaya kadar ben zenginim diye bağırıyor çocuk. Önceden de durumları iyiydi ama şimdi bambaşka bir seviyede.’’ Herkes ilgiyle Sarp’ın anlattıklarını dinliyordu. Birce hariç. Eski konuların tekrar konuşulmasından da eski insanların tekrar hayatlarında gündem olmasından da hoşlanmıyordu. ‘‘Bana seni sordu.’’ Dedi Sarp. Birce bir an için üstüne alınmadı. Sonra herkesin onun üzerindeki gözlerini fark edince ‘‘Beni mi?’’ dedi şaşırmış bir şekilde. ‘‘Ne yapıyor, nasıl? Nerede çalışıyor? Mutlu mu? İyi kazanıyor mu? Ona ulaşmayı çok istiyorum ama bir süredir konuşmuyoruz. Yanlış anlar diye çekiniyorum falan filan. Kartını verdi sonra da sana vermem için.’’ ‘‘Doğrusun valla. Diş beyazlatmak için geldim dedi. Herifin dişler Birce’nin geleceğinden daha parlak. Pek bir iş yapmam gerekmedi yani. Ama ekstra ücret aldım şerefsizden hiç fark etmedi bile. Bu kıza çektirdiklerine saysın.’’ ‘‘Bana çektirdiklerine sayması için aldıysan ver paramı.’’ Dedi Birce çok ciddi bir şekilde elini ileri uzatarak. ‘‘Çok ayıp arkadaşlar arasında senin benim mi olur?’’ dedi Sarp kafasını yana eğerek. Onu tanımayan biri gerçekten kırıldığını düşünürdü. ‘‘Senin benim olmazsa şu babanların villasının anahtarlarını bu hafta sonu biz…’’ ‘‘Birce Işık?’’ diyerek Erdem’in sözünü kesen mekanın garsonlarından biriydi. ‘‘Benim?’’ dedi Birce sorgulayarak. Birce gülerek arkadaşlarına baktı. ‘‘Aa kimden olabilir ki acaba?’’ dedi tüm inanmamış haliyle. Ama arkadaşlarının olayı anlamlandıramayan yüzleri Birce’yi de düşündürdü. ‘‘Valla bizlik bir durum yok.’’ Dedi Sarp, kutuyla bir bağları olmadığını anlatmak için. Birce kafası karışmış bir ifadeyle önündeki kutuya baktı. Bağlanmış fiyonkun ucundan tutup açtı. Sonra da kutunun kapağını kaldırdı. Kutunun içerisinde bir kamera vardı. Çok iyi tanıdığı bir kamera. Lise hayatlarına şahit olmuş kamera. Aziz’in ‘Suna’sı. Birce gördüğü şeye anlam vermeye çalışıyordu ama hiç mantıklı gelmiyordu. Aziz’i yıllardı görmemişti. Şimdi kamerası neden önündeydi? Önce en kötü düşünceler geçti aklından. Aziz’e bir şey olmuş olabilir miydi? Sonra sildi bu düşünceyi kafasından ve kamerayı eline aldı. Üzerinde post-it ile ‘galeriyi aç’ yazıyordu. Hatırladığı şekilde açtı galeriyi Birce. Önünde bir video vardı. Oynat tuşuna bastı. Birden bir ses yükseldi kameranın hoparlöründen. ‘‘Bugün 14 Haziran 2013 Cuma. Az önce Birce ile birbirimize bir söz verdik ve bu sözü bir kez de Suna’nın önünde beyan edeceğiz. Şimdi dediklerimi kendi adını kullanarak tekrarla.’’ Tek bir cümle o günün tüm anılarının Birce’nin beynine doluşmasına yetti de arttı. Bu videonun ne olduğunu biliyordu ama şu an önünde olmasının nedenini bilmiyordu. ‘‘Yanımda bulunan Aziz Çınar Leventoğlu ile evleneceğime söz veriyorum.’’ Nasıl da korkusuz, güven dolu gözlerle söz vermiş öyle. O çok güvendiği arkadaşının hepsini geride bırakacağını bilmeden. Video Aziz’in ‘Bir de yazılı anlaşma yapalım. Ben işimi şansa bırakmam.’ demesiyle bitiyordu. Birce’nin videoyu açtığı an başına tüneyen arkadaşları böyle bir olaydan habersizdi ve şu an hepsi şaşkınlık içerisindeydi. ‘‘Yuh siz birbirinize 30 olunca evlenme sözü mü verdiniz? Hem de bize söylemeden? Kızımın adını Birce koymayacağım artık hain kadın.’’ Diyerek sitem etti Leyla. Hala şaşkındı o yüzden ne dediğini bilmiyordu. ‘‘Kim gönderdi peki bu kutuyu? Aziz mi?’’ diye sordu Meryem. ‘‘Kutunun içinde bir tane zarf var’’ diyerek kutunun için işaret etti Sarp. Birce elindeki kamerayı kucağına bırakarak kutuya uzandı ve zarfı alıp açtı. İçinden bir kağıt çıktı. Üzerinde ‘Evlilik Anlaşması’ ve maddelerin yazdığı altında ise Birce ve Aziz’in imzalarının bulunduğu kağıt herkes tarafından Birce’nin başına çöreklenerek incelendi. Birce oturduğu sandalyesinden kalkamamıştı bile. Bir yanında Erdem ile Leyla diğer yanında Sarp ile Meryem ayakta durup bir yandan da anlaşmayı inceliyorlardı. Kimseden çıt çıkmıyordu. Derken onlara doğru yaklaşan adım sesleri duyuldu. Gittikçe yaklaşan adımla tam önlerinde durdu ama kimse kafasını önlerindeki kağıttan kaldıramıyordu. ‘‘Etkileyici bir hediye olduğunu biliyordum ama bu kadar etkileneceğinizi düşünmemiştim.’’ Duydukları sesle kafalarını kağıttan kaldırdıklarında, karşıdaki kişi Aziz’den başkası değildi.
Selamlarr, ilk üç bölümü atarak bir giriş yapmak istedim. Başka bir platformda 10. bölüme kadar geldik. O yüzden her gün bir bölüm paylaşarak en kısa zamanda bölümleri eşitleyeceğim. Yorumlarınızı, düşüncelerinizi benimle paylaşırsanız çok mutlu olurum. Yorumlarda buluşmayı çok seviyorum. Ayrıca beni tiktok hesabımdan da takip edebilirsiniz: melin.ogut |
0% |