Yeni Üyelik
4.
Bölüm

4. Bölüm- Karşılaşma

@melinogut

 

Selamlar, selamlarr

 

4. bölüm sizlerle

 

Desteklerinizi ve yorumlarınızı bekliyorum. Okumadı ve sizinle iletişim halinde olmak çok keyifli oluyor.

.....

1 Hafta Önce-Restoran

Gördükleri insan hepsini birkaç saniyeliğine dumura uğratmıştı. Aralarından ilk konuşan Erdem oldu.

‘‘Aziz? Sen misin lan?’’

Güldü Aziz bu anlık tepkiye. ‘‘Benim kardeşim. Hepinizi tekrar böyle bir arada görmek çok güzel. Ee bir hoş geldin sarılması yok mu?’’

Kızlar şaşkın bakışlarını Aziz’in üstünden çekemezken önce Sarp davrandı ve kocaman sarıldı Aziz’e

‘‘Hoş geldin hıyar herif. Hoş geldin!’’

Sarp’ın Aziz’den ayrılmasına fırsat vermeden yanlarına yaklaştı Erdem ve Aziz’in kafasına bir sille yapıştırdı. ‘‘Neredesin lan sen kaç zamandır?’’ deyip o da sarıldı Sarp ve Aziz’e. Sırtlarına sertçe vurarak sanki yılların özlemini çıkarıyorlardı.

‘‘Siz ne garip varlıklarsınız ya. Ulan kaç zamandır dediğin 10 yıl. Geçen hafta görmüş gibi davranmasanıza.’’ Diye parladı Meryem. Erkeklerin olaylara bu kadar çabuk uyum sağlayabilmesi normal değildi.

‘‘Nerden çıktın sen?’’ diye sordu Leyla. Hala şaşkınlıktan kocaman halde olan gözleri dolmaya başlamıştı. Ama içlerinden en şaşkını tek bir kelime bile edemeyen Birce’ydi. Öyle oturduğu yerde, hala bir elinde tuttuğu anlaşma kağıdıyla duruyordu.

Bakışlarını son soruyu soran Leyla’dan Birce’ye doğru çevirdi. ‘‘Döndüm.’’ Dedi. Tek bir kelime her şeyi açıklamaya yeterdi belki. Eskiden böyleydi. Birce o konuşmasa da onu anlardı.

Bu cümleden iki saniye sonra masada bir hareketlilik oldu. Birce ayağa kalktı elindeki anlaşmayı yırttı. Hırsını alamamış olacak ki tekrar yırttı ve tekrar yırttı. Yanındaki çantasını hızla alarak kimsenin suratına bakmadan kapıya doğru yöneldi.

Aziz, Birce’nin hiçbir şey olmamış gibi davranmayacağını biliyordu ama bağırıp çağırmasını umuyordu, yok sayması işlerin düşündüğünden daha zor olacağını gösteriyordu. Yanında geçip giderken durdurmadı. Biraz uzaklaşmasına izin verdi. Daha sonra arkadaşlarına dönerek ‘‘Sizi gördüğüme çok sevindim. Ben artık buralardayım arayı açmayalım.’’ Deyip hızlı adımlarla restorandan çıktı.

Arkasında kalanlarsa az önce ne yaşandığını anlamaya çalışarak birbirlerinin suratına boş boş bakıyorlardı.

Aziz restoranın kapısından çıktığından biraz ilerde hızlı ve sinirli adımlarla yürüyen Birce’yi gördü. Dudağının kenarı kıvrıldı. Sinirli olması iyiye işaretti. Koşar adımlarla arkasında koştu Birce’nin. Aldığı buket de hala elindeydi. Birkaç kez seslendi ama Birce durmadı. Boğaz’ın kenarındaki yürüme yolundan ilerliyordu ve etraftaki diğer insanlar Aziz’in kolayca Birce’ye ulaşmasını engelliyordu. Boğaz kenarında sakince yavaş yavaş yürüyen insanların arasından pardon diyerek geçerken dönüp arkasına bakmayan kadına seslenmeye devam ediyordu.

Sonunda Birce’ye yetişti ve kolunu tutarak onu kendine çevirdi. Birce hızlı bir hareketle kolunu Aziz’in elinden kurtardı. Aziz’in suratına bakmadan tekrar önüne dönüp yürümeye başladı. Tek adımla tekrar Birce’yi kolundan tutup kendine çevirdi. Bu sefer Aziz’in elinden kolunu kurtaramayan Birce az önceki kurtuluşunun sebebinin Aziz’in ona zorluk çıkarmaması olduğunu anladı. Şu an kolunu Birce’nin çekemeyeceği kadar sıkı tutuyordu, acıtmıyordu.

‘‘Nereye gidiyorsun?’’ diye sakince sordu Aziz.

Alaycı bir kahkaha attı Birce. 7 numaralı kahkaha olmalıydı bu. Hatırlamak için hafızasını zorlamadı Aziz. Zaten hatırlıyordu.

‘‘Ne kadar güzel bir soru sordun. Ben de sormuştum zamanında biliyor musun? Ama cevap alamamıştım.’’

Birce’nin kurduğu cümleye içten bir tebessüm etti Aziz. ‘‘Ben de seni çok özledim.’’

Karşısındaki insanın gevşekliği yüzünden derin bir nefes aldı Birce. ‘‘Aziz git gerçekten belanı benden bulma.’’
Yüzündeki gülümseme bir an olsun silinmiyordu Aziz’in. ‘‘Tam olarak belamı senden bulmak için döndüm aslında. Teklifimi anlamadın mı?’’

‘‘Ne teklifi be?!’’ diye yükseldi Birce. Etraftaki gözler bir anlığına onlara döndü. Aziz insanlara bakarak ‘bir sorun yok’ dercesine tebessüm etti. ‘’10 yıl sonra çıkmışsın karşıma, varlığını bile unuttuğum bir kaydı önüme koyuyorsun sonra da teklif diyorsun. Ne teklifi!’’ Cümlesine daha sakin başlamışken sonra tekrardan sesini yükseltmişti Birce.

‘‘Ha sen teklifi beğenmedin. O yüzden böyle sinirlisin. Sorun değil Biriciğim. Sen, ‘ben tamamım’ de. Ben o teklifin alasını yaparım biliyorsun beni.’’

‘‘Bilmiyorum seni.’’ Diyerek bir adım yanaştı Aziz’e. Kafasını kaldırıp böyle diklenmesini ne kadar özlediğini fark etti o sırada Aziz. Biraz daha zorlarsa kafası kopacak diye endişe etti ama bu yüzden biraz da o eğdi kafasını. Yüzlerinin arasında bir karışlık mesafe ya var ya yokken Birce sinirinde olayın farkında değildi. Aziz ise yıllardır yakından görmeye hasret olduğu yüze bakıyordu. Kalbi deli gibi çarpıyordu. İstediği gibi çarpabilirdi. Bu kalp atışları için, bu günün gelmesi için çok mücadele etmişti. Birce ona kızarken yüzünün her zerresini rahatça inceleyebilirdi. Sol gözünün alt kenarındaki çiller azalmış mıydı biraz? Yoksa kapatmış mıydı üzerlerini? Kapatmış olmasını diledi içten içe. Sonra yanaklarına değdi gözü. Neyse ki onlar yerli yerindeydi. Onları sıkıştırma hissini hatırlayan parmakları karıncalanmıştı sanki.

‘‘Bilmiyorum seni. Çünkü tanımıyorum. Karşımda kim var ben bilmiyorum. Sen de beni tanımıyorsun. 10 yıldır tek bir mesaj bile atmamış adam şimdi karşıma geçmiş evlenelim çünkü anlaşmamız var diyor. Yok evlilik falan. Sevgilim var benim.’’

Aziz’i daldığı güzel yüzden uyandıran bu son cümle olmuştu. Birce’nin karşısına geçtiğinden beri ilk defa yüzünde bir tebessüm yoktu. Gayet ciddi bir tonda ‘‘Sevgilin falan yok Birce.’’ Dedi.

‘‘Sen ne bileceksin be var benim sevgilim.’’ Diyerek üsteledi Birce. Aziz’in bu kadar kendinden emin olması sinirini bozmuştu.

‘‘Mesaj atmamış olabilirim ama bu seni unuttuğum anlamına gelmiyor. Ya da hayatında ne olup ne bittiğini bilmediğimin. Yıllardır görüşmemiş olabiliriz ama ben seni senden bile iyi biliyorum.’’

Duyduğu bu itiraf Birce’yi şaşırtmıştı. Resmen yıllar boyu gözüm üstündeydi demişti az önce. Ama Birce’yi daha da şaşırtan bir şey varsa o da aralarındaki mesafeydi. Hadi o sinirden kafasını dikleye dikleye konuşmuştu bu pişmiş kelle niye bu kadar dibindeydi. Oldukları konumun farkına varınca geri çekildi, kollarını birbirine bağladı. Gözlerini kısarak konuştu ‘‘Sapık gibi seni takip ettim diyorsun yani.’’

‘‘Hayır, sadece arkadaşlarımın neler yaptığını bilmek iyi hissettiriyordu. Her zaman olmasa da.’’ Son cümlesini fısıldayarak ve gözlerini kaçırarak söylemişti.

‘‘Çok haklısın biliyor musun? Eminim biz de çok iyi hissederdik senin ne yaptığını bilseydik. Tek bir mesaj attın ya. Nereye gittiğini bile söylemedin. Hattını kırdın attın mı artık ne yaptıysan. Hiçbir yerden ulaşamadık sana. Annenle görüşmek için evinize gittim taşınmış. İş yerine gittim ya kadının iş yerine. İşten ayrıldı dediler başka da bir şey söylemediler. Sarp Ankara’da dedenlerin evine gitti kapı duvar. Ne sana ulaşabildik ne seninle bağı olan herhangi birine. ‘Kaçırdılar ya’ dedim içimden bu çocuğu birisi kaçırdı. Polise bile gittim. Ciddiye almadılar tabi beni. Ülkeden çıkışın görünüyormuş ama ben bir hiç kimse olduğum için nereye olduğunu bile söylemediler. Babam polis arkadaşlarına soruşturdu sonra. ‘Buradan Fransa’ya gitmiş ama oradan da aktarma yapmış olabilir’ dediler. Bir an için biletimi alıp gelmeyi düşündüm sonra Sarp dedi ki ‘Salak mısın orada olduğu bile net değil sen gidip Fransa’da sokak sokak Aziz’i mi arayacaksın’ dedi. Evet o kadar salak olmuştum gerçekten çünkü dünyada en çok güvendiğim insan bir anda hiçbir açıklama yapmadan bıraktı gitti. Çıkarttı beni hayatından. Şimdi de karşıma geçmiş diyor ki benim 10 yıldır senin ne yaptığından haberim vardı. Benim yoktu ulan! Benim yoktu. BEN SENİN ÖLMÜŞ OLMA İHTİMALİNİ BİLE DÜŞÜNDÜM.’’

Tüm konuşma boyu sakinliğini korumaya çalışsa da başaramamıştı. Son cümlesiyle birlikte gözünden akan bir damla yaşa da engel olamamıştı ama Aziz’in görmesini istemeyerek elinin tersiyle hızla sildi yaşını. Kendini sakinleştirmek için derin nefesler aldı. Bir de etrafındaki insanların bakışlarından utanmıştı o yüzden biraz sessiz kalmayı tercih etti. Birce’nin gerildiğini fark eden Aziz ona doğru bir adım attı ve bir elini tutarak Birce’yi kendine doğru çekti. Diğer elinde hala çiçek buketini tutuyordu.

‘‘Yaptığım hiçbir şey sebepsiz değildi. Ben sana anlatamam ama sen beni görürsün. Anlarsın sen beni Birce. Bilirsin. Bir bakışımdan anlarsın hem de. Hep böyle olmadı mı?’’

Önce Aziz’in birleştirdiği ellerine baktı Birce sonra başını hafifçe yukarı kaldırdı. ‘‘Doğru, haklısın. Hep böyle oldu. Çünkü biliyordum seni. Tanıyordum. Ya da tanıdığımı düşünüyormuşum. Ama şu an karşımda duran bu adamı tanımadığıma eminim. Kafandan neler geçtiğini bilmiyorum. Niye buradasın onu da bilmiyorum. Anlaşmamız vardı hadi evlenelim diyorsun amacın ne bilmiyorum. Bu kız benimle evlenmez benim de bedavadan 100.000 dolarım olur mu diyorsun? Öyle düşünüyorsan şansına küs suyumu sıksan benden o para çıkmaz.’’

Kafasını öne eğerek güldü Aziz. Sonra tekrar kaldırdı kafasını yüzüne doya doya bakmak istiyordu. Özlemişti işte.

‘‘Birce, biriciğim ben o parayı 2 ayda kazanıyorum.’’

Gözleri büyüdü Birce’nin. Aziz karşısında gördüğünde bu kadar şok olmamıştı. ‘‘2 ay.. 2 ayda ne yapıy.. 2 ayda nasıl kazanıy... Aziz sen ne iş yapıyorsun? Gittin de oralarda mafya, tefeci falan mı oldun naptın?’’

‘‘Sayılır.’’ Dedi Aziz kafasını sola doğru yatırarak. ‘‘Biz de bir nevi tefeci sayılırız.’’ Birce hala çok ciddi bir şekilde Aziz’e bakıyordu ve vereceği cevabı bekliyordu.

‘‘Avukatım. İngiltere’de devam ettim üniversiteye. Orada uluslararası bir hukuk firması var. Genelde ticari ilişkilerle ilgileniyorlar. Stajla başladım yıllardır orada çalışıyordum. E yıllar içinde de firmanın ortaklarıyla ilişkileri geliştirdim. Bilirsin, insanların üzerinde bir başka cazibem vardır. Firmanın Türkiye’deki ayağına getirildim yönetici ortak olarak. Onlar Fransa’yı önerdi ama ben Türkiye’yi istedim.’’ 5 yaşındaki bir çocuğun oyuncaklarıyla övünmesi gibi övünüyordu kariyeriyle. Birce’nin bir süredir tutuyor olduğu elini biraz daha sıkıca tuttu. Yüzünü yüzüne yaklaştırdı ve insanın kalbinde ritim bozukluğuna sebep olacak bir tonla konuştu.

‘‘Kısacası para sikimde değil. Ben seni istiyorum.’’

Loading...
0%