1.BÖLÜM: BAZEN HAYAT DOLANDIRIR
Lana Del Rey- West Coast
💋
Kimliğimde yazan sahte isimle otele girdim. Geçen hafta bir gazeteciydim, bugün ise bir model.
Boynunda değerli bir mücevher taşıyacak ve onu sergileyecek olan bir model. Hayatın ne getirdiği belli olmazdı. Belki de çantamda tıpa tıp benzeyen sahte mücevherle bir anda yer değiştirirlerdi. Kim bilebilirdi ki?
Hazırlıklar tamamlandığında siyah saçlarım düzleştirilmiş ve önümdeki tutamlar kulağımın arkasında tutturulmuştu. Üzerimde hayatım boyunca asla giymeyeceğim pembe, straplez demode bir balık model elbise vardı. Nefret etmiştim elbiseden.
Lüks bir otelde, özel bir gösteri düzenlenmişti. Zengin, ünlü iş adamları ve kadınları olacaktı. Sanırım satışta yapılacaktı ama bu benim ilgim dışındaydı. Temiz bir şekilde işimi halledip buradan ayrılacaktım.
Sergileyeceğim kolyeyi provada görüp aynısından hazırlattırmıştım Salih abiye. Gösteride kullanılacak mücevherler arasından en düşük fiyatlı olanıydı. 500.000 Türk lirası. Benim için önemli bir miktardı tabi. En pahalı olanı ise 3 milyon dolardı. Ben dikkat çekmek istemiyordum. Tek başımaydım bu işte. Kolay ve en az dikkat çeken, insanların gözden çıkartabilecek miktarlarına el koyuyordum. Benimle olan Salih abi vardı bir tek ama onun da yaşı bu işlere el vermiyordu. Plan kısmında ve arkada rol oynuyordu.
Gösteriye yarım saat kala tam olarak hazırdım.
Yanımda koruma ile.
Planda bu yoktu.
Boynuma takılıp, özel şovda gösterilecek kolyeyi, beni hazırlayan kadın getirdi. Dikkatli bir şekilde taktı boynuma. Korumaya bir bakış attı ve odadan çıktı. Oda da sadece ben ve koruma vardı. Bu iş kötü olmuştu çünkü o varken kolyeleri değiştiremezdim. Bir şeyler düşünmem gerekiyordu.
“Benim tuvalete gitmem gerekiyor.” Şansımı denedim.
“Yanımdan ayrılamazsın.”
“Ama çok heyecanlıyım, ilk modellik deneyimim.” Sesimi biraz titrettim. Terlemiş gibi ellerimi kendime doğru salladım. Bakışlarımı sürekli kaçırdım. “Gerçekten çok heyecanlıyım. Bu yüzden acil tuvalet ihtiyacımı gidermem gerekiyor.” Bir elimi göğsüme koydum, kalbim çok hızlı çarpıyor etkisi vermek için.
Bana anlamsız gözlerle baktı. İlk geldiği yerde hareket etmeden duruyordu. Sanki her an bir tehlike olacakmış gibi hazırda bekliyordu. O kadar cüsseli biriyle dövüşmezdim silahsız, rahat olabilirdi. Ben biraz akılla oynardım o kadar. Akıl dolandırırım.
“Gösteri bitip, kolye boynunuzdan çıkana kadar yanımdan ayrılamazsınız. Her modele bir koruma verildi. Kurallar bu.” Sanki yazılı bir metin okuyor gibi konuşmuştu.
Gözlerimi devirdim ve ne yapacağımı düşünmeye başladım. Dikkat çekmemem gerekiyordu. Bu adamın ise asla yanımdan ayrılmayacağı belliydi. Şansım benim için her zaman hazırda beklerdi. Çoğu işimde şansım sayesinde kurtulmuştum. Sanki beni koruyan melekler vardı. Biliyorum saçma bir düşünceydi ama şansıma her zaman güvenirdim. Tam zamanında benimle olurdu. Bu seferde akışa bırakmak istiyordum ama içim rahat değildi.
Ben planı gözden geçirirken kapı tıklatıldı. Arkamı döndüm ve kapının önünde dikilen korumaya baktım. Bana olduğun yerde dur der gibi baktı.
Kapıya döndü ve açtı. Biraz geriye çekildi. Bir adam kafasını uzattı kapıdan. Gövdesinin bir kısmı görünüyordu. O da korumaydı galiba. Çünkü başımda duran kel koruma gibi giyinmişti. Takım elbise. Kulağında ise kulaklık. İçeriye tamamen girdiğinde ve yüzünü tamamen gördüğümde fikrim hemen değişti. Kel korumamla ilgisi yoktu. Hiçbir şeyleri benzemiyordu. Boyu ve cüssesi çok daha büyüktü. Takım elbisenin içinde asıl o model gibiydi. Yüzü gördüğüm en muhteşem yüzdü. Siyah saçları özenle yanlara taranmıştı. Çok şıktı. Koruma olduğu açıktı ama bunu demek hakaret olurdu. O bir sanat eseriydi.
“Yer değiştiriyoruz.” Sesi odada yankılandı ya da benim bir yanılgımdı. Kel korumanın arkasına, bana doğru baktı. Gözlerimiz birleştiğinde konuşacakken bir an duraksadı. Az önce onu süzdüğüm gibi o da beni süzmeye başladı. Gözleri yüzümün her bir ayrıntısında gezindi. Özellikle sol gözümün yanında dağılmış üç bene uzun uzun baktı. Sonra gözleri boynuma indi, kolyeye baktı. Kafasını salladı sanki kendisini onaylar gibi. Elbiseme indiğinde gözleri, kaşlarını çattı. Bende aynı anda kaşlarımı çattım. Rezil hissediyordum kendimi. Böyle muhteşem ve tek bir kusuru olmayan adamın karşısında aptal, demode, pembe bir elbiseyleydim.
Gözlerini hemen geri çekti benden. Harika! Moda katili elbise yüzünden o kutsal bakışlar benden çekildi.
O kalın sesiyle tekrar konuştu. “Eren beyin emri.” Kel korumama üstten bakıyordu.
“Benim bir değişimden haberim yok.”
“Dışarıda kendisi, kendin sorabilirsin.” Arkamdaki masaya yaslandım ve olacakları bekledim.
Kel koruma arkasını dönerek bana bir bakış attı ve hemen dönüp kapıdan çıktı. Yeni gelen koruma ise bana bakmadı, boynuma baktı. “Bekle.” diyerek o da çıktı.
İşte benim şansım buydu. Hem yakışıklı bir korumam olmuştu hem de kolyeyi değiştirebilecektim sahtesiyle. Kapı kapandığı an ellerim boynuma gitti ve o değerli parçayı dikkatlice çıkardım. Yatağın kenarında duran içinde eşyalarım olan çantaya ilerledim. Bir yandan da uzun balık model olan elbiseyle savaşıyordum. Yeterince kötü değilmiş gibi bir de içinde yürümek çok zordu.
Kahverengi büyük çantanın fermuarını açtım. Kıyafetlerimin arasına koyduğum sahteyi çıkardım ve yatağın üzerine koydum. Elimde olan değerli mücevhere son bir kez baktım. “İşte benimsin bebek.” Bana daha çok yakışırdı zaten yani onu çalmam diğerleri için bir iyilik olurdu.
Kolyeyi kıyafetlerin arasına sıkıştırdıktan sonra çantanın fermuarını kapattım. Direkt pencereye yöneldim ve açtım camı. Dördüncü kattaydım ve olduğum oda arka tarafa bakıyordu otelin. Aşağıda tanıdık bir yüz görünce heyecanlandım. “Salih abi!”
Ona seslenmemle binaya yaklaştı ve pencerenin altında durdu. Etrafa bakındı. Pek kimse yoktu. Elini gel der gibi salladı. Çantayı pencereden sarkıttım ve olduğu yere hizalamaya çalıştım. “Çabuk ol!” Salih abiye bir adam bakınca sanki kendi kendine konuşuyormuş gibi yaptı ve bıyıklarını düzeltmeye başladı. Adam tekrar yoluna dönünce bende beklemeden sallandırdığım çantayı ona doğru attım. Tutamadı ve yere bir anda yapıştı çanta. Onun içinde çok önemli bir mücevher vardı ve ben onu çalıyordum ama o bir çantayı tutamıyordu.
“Senden değerli o. İki elinle yakalasana onu!” Bağırmak istemiyordum ama beni duyması için yüksek sesle konuşmak zorundaydım.
“Tek kolum var benim!”
Ama hep aynı bahane.
Hadi git der gibi elimi salladım. Pencereyi kapattım. Yatağa geri döndüm ve üstündeki sahte kolyeyi aldım. Terlemiştim ve saçlarım sırtıma yapışmıştı. Elimle tek tarafa aldım ve kolyeyi boynuma yerleştirdim ama bir türlü takamadım. Acele ettikçe ellerim daha da birbirine dolanıyordu ve klipsi takmak daha da zorlaşıyordu. “Hadi!” Daha da zorlanıyordum.
Kapı bir anda açıldı ve ben ellerimi direkt boynumdan çektim. Arkamı döndüm yavaşça.
O gelmişti. Kel korumayla yer değiştirecek olan koruma. Gözlerime baktı ama bir şey demedi.
Tek elimin hala boynumda olduğunu görünce kaşları çatıldı. Ondan önce davranıp açıklamaya başladım. “Saçım sıkışmıştı onu kurtardım ama tekrar takamadım.” Gözlerime kondurabildiğim en masum bakışı kondurdum.
Karşıma gelmek için adım attı ve durmadı. Adım attıkça başımı daha çok kaldırmak zorunda kaldım. Çok uzun boyluydu. Yakınıma gelene kadar durmadı, aramızda neredeyse mesafe kalmamıştı. Nefesimi tutmuştum. İlk defa yakalanacağım korkusu etrafımda gezinmeye başladı. Ne diyeceğimi düşünmeye çalıştım ama gözleri hapis almıştı beni. Sanki kıpırdarsam tek hamlesiyle boynumu kıracak gibiydi. Yavaşça yutkundum. Gözleri de bu şekilde aşağı doğru indi. En son boynumda kaldı.
“Dön.” Bakakaldım. Çünkü anlayamadım.
“Efendim?” Sesim çatlamıştı. Hafifçe öksürdüm.
Bir şey demeden elini kaldırıp çıplak omzuma koydu ve beni yavaşça döndürdü. Artık sırtım ona doğru bakıyordu. Eli omzumdan çekildi ve arkamda olan saçlarımı yavaşça sırtıma parmak uçları değerek omzuma attı. Bunu o kadar yavaş yaptı ki bütün tüylerim diken diken oldu. Bunu fark etmemesini umdum. Daha da yaklaşmıştı sanırım çünkü verdiği nefes ensemi okşamıştı. Kolyenin iki ucundan tuttu ve geriye doğru çekti. Nefessiz kalmış gibi dudaklarım aralandı ve bütün havayı içime çektim. Etkisi bir anda bütün odayı karanlığa boğdu. Gözlerimi kapatmamak için kendimi zor tutuyordum.
Kolyeyi takmış olmalıydı ki bir adım geri çekildiğini hissettim. Omzumdan arkaya baktım. Aramızda mesafe bırakmış, ellerini önünde bağlamıştı. Bende ona doğru döndüm. “Teşekkürler.” Sesim çok cılız çıkmıştı.
Beni cevapsız bıraktı. Gözleri hala boynumdaki kolyedeydi. Hazırlandığım aynalı masaya yöneldim. Son kez makyajıma ve saçlarıma baktım oyalanmak için. Her şey hazırdı. Sadece çıkıp, yürüyüp gösteriyi tamamlayıp buradan çıkacaktım.
Sessiz geçen on beş dakika ardından odaya bir görevli kadın geldi. “Hazırsın.” Diyerek beni süzdü. “Gidelim, sıran geldi.”
Kafamı sallayarak onu onayladım.
Korumanın yanından geçerek kapıya yöneldim. O da arkamdan gelmeye başladı. Uzun koridorun sonuna gelip asansöre bindik. Sekizinci kata çıktık. Koruma hala arada boynuma bakıyordu. O yanımdayken çalamazdım zaten bakmasına gerek yoktu. Geriyordu beni.
Davetin olduğu yere geldiğimizde sahneye çıkacağım yeri gösterdi görevli kadın. Onun her dediğine “Tamam.” Deyip geçtim.
Sahnedeki model inip sıra bana geldiğinde yavaşça önümdeki merdivenden çıktım ve sahneye yöneldim. Yürümeye başladığımda yüzüme bir gülümseme yerleştirdim. Işıklar gözümü alıyordu ama bozmamaya çalıştım. Geniş ve uzun sahnede yürüyüp masalarda duran davetlilere boynumu daha da açtım. Bence elbisemin kötülüğünden kimse kolyemi fark etmezdi.
Kimsenin yüzü görünmüyordu yüzüme vuran ışıklardan dolayı. Ucuna geldiğimde podyumun durdum ve omuzlarımı biraz oynattım. Müzik kısıldı ve kolyenin tasarımcısı yanıma geldi. Alkış seslerinin bitmesinin ardından elindeki mikrofona doğru kolyeyi anlatan kısa bir konuşma yaptı.
Açıklaması bittiğinde yavaşça arkamı döndüm ve tekrar yürüyerek sahneden çıktım.
Görevli ve koruma beni bekliyordu. Kadın diğer modeli yönlendirirken koruma bana yaklaştı. “Gidelim.” Bana bakmıyordu. Etrafa bakarak konuşmuştu. Sanırım odaya geri gitmemiz gerekiyordu. Kolyeyi o zaman teslim edecektim. Sahte kolyeyi.
Tekrar geldiğimiz yönden odaya döndük. Odaya adımımı atar atmaz koruma arkamdan kapıyı kapattı ve kolumu tutarak ona çevirdi. “Ne oluyor?” Şok olmuştum, beni bir anda durdurunca.
“Kolyeyi bana veriyorsun.”
“Neden?” O bir korumaydı. Görevli dışında kimseye veremezdim.
“Çünkü ben öyle istiyorum.” Geri adım attım bu sözleriyle. Burada ters giden bir şeyler vardı. Gözlerimi kıstım. “Soyuluyor muyum şu an?”
“Akıllı bir kız ol ve ben boynunu kırıp senden o kolyeyi almadan, sen bana ver.” Evet soyuluyordum. Kolumu çekmeye çalıştım ama daha da sıkı tuttu. Normal bir senaryoda bu sözlerinden korkar ve ona kolyeyi verirdim ama normal bir şey yoktu ortada. Ne diyecektim ki şimdi?
Önce ben çaldım beyefendi mi?
Hem boynumdaki sahteydi hem de kolyeyi versem ve gitse bana kimse inanmazdı. O korumaydı ben model. Bir de işin içine polis girecekti ve benim sahte kimliğim ortaya çıkacaktı. Artık o zaman iyice başım belaya girecekti. Düzgün düşünüp, doğru bir karar vermem gerekiyordu.
Tam ağzımı açmıştım cevap verecektim ki kapı tıklatıldı. Karşımda ki koruma bir anda beni kendisine çekerek eliyle ağzımı kapattı. Dudaklarını oynatarak “Sessiz ol.” Dedi.
Beni kapının arkasına çekiştirdi ve önüme geçti. Eli o kadar büyüktü ki sayesinde suratımın yarısından fazlasını kapatmıştı. Gözlerim açıktaydı ve onun gözlerine bakar haldeydi. Düşünme yetimi kaybetmiştim çünkü beklenmedik şeyler oluyordu. Aptal adam bu kadar mücevherin arasında en ucuz olanı almaya çalışıyordu.
Kapı açıldı ve adım sesleri duyuldu. “Sena Hanım. Kolyeyi teslim almaya geldim.” Bir kadının sesi yankılandı oda da. Karşımda ki adam elini daha da bastırdı ağzıma. Kapının arkasında olduğumuz için alanımızda daralmıştı hem daha da yakınlaşmıştı. Gözleri ise tehdit eder gibi susmamı istiyordu.
Kadın sanırım odanın içerisine biraz daha girdi. Adım sesleri gelmişti. Tekrar seslendi. “Sena hanım.” Gözlerimi kapının arkasına çevirdim ve kadının vücudunun yarısını gördüm.
Kadına baktığımı fark edince adam beni daha da çekiştirdi. Sadece kolyeye bakıyordu. Kolumdaki elini yavaşça boynuma uzattı ve kolyeye dokundu. Kaskatı kesilmiştim. Hep bir planım olmazdı kabul ama şansım bu zamanlarda yardım ederdi.
“Sahte bu?” Fısıldayarak konuştu koruma. Kolyenin ucunu ters çevirmişti ve arkasına bakıyordu.
Gözlerim sonuna kadar açıldı. Nasıl anlamıştı bilmiyordum. Bir şey yapmam gerekiyordu.
Onun dalgınlığından yararlanarak ve artık kolumu tutmadığı için onun verdiği rahatlıkla son gücümle ittim. Kapıya doğru sendeledi ve çarptı. Çıkan sesle yarı şekilde içeri girmiş kadın bize döndü.
“Ne yapıyorsunuz? Size sesleniyorum.”
Üzerimi düzeltmeye çalıştım. “Ben… Yani biz… Aslında elbise sıkışmışta, yani fermuar sıkışmış. Ona yardım ediyordu.” Dünyanın en aptal yalanı.
Kadına yaklaştım ve ellerim kolyenin ucuna gitti. Hemen açtım klipsi ve kadına uzattım. “Kusura bakmayın.” Dedim sessizce.
Kadın bir bana bir de arkamda ki adama baktı ve kolyeye döndü.
Lütfen anlama, lütfen anlama.
Elinde tuttuğu siyah mücevher kutusunu açtı ve kolyeyi yerleştirdi. “Tamamdır, işiniz bitti. Kıyafetinizi yatağın üzerine bırakıp, çıkabilirsiniz.” Mırıldanarak kapıya döndü. Bende çakma korumayla yalnız kalmamak adına hemen kadının arkasından çıkıyordum ki suratıma kapanan kapıyla bakıştım.
Arkamı dönmeden ve zaman kaybetmeden dirseğimle karnına vurdum. Beklemeden biraz yan dönüp topuklu ayakkabının sivri kısmını bacağına geçirdim. O sırada kapıyı tutan eli düşmüştü ve boşluktan yararlanıp kapıyı açıp koşarak koridora çıktım.
O kolyeyi kadına vermeliydim. Vermek zorundaydım. Adam ise sahte olduğunu anladığı için zaten kolyeyi değil beni umursayacaktı. En azından burada bir karmaşa çıkarmamak adına kolyeyi teslim etmeliydim. Her halükarda çakma koruma adam bana kolyenin hesabını soracaktı.
Koşarak asansöre yöneldim ama arkamı döndüğümde hemen peşimde olduğu gördüm. “Dur!” Sesi boş koridorda yankılandı. Etrafıma baktım ve yangın merdivenlerinin olduğu tarafa yöneldim. Kaçmalıydım.
Koştum var gücümle. Merdivenlerden ikişer ikişer iniyordum ama ayakkabılar beni yavaşlatıyordu. Durup çıkarmak için zamanımda yoktu. Hala arkamdan bağırıyordu. “Dur dedim sana!”
Yorulduğum ve topuklular yüzünden yavaşladığım için merdiven arasında durdum ve hemen bir ayağımdaki ayakkabıyı çıkardım. Diğer ayağımdakini de çıkarıp yere atıyordum ki maalesef çakma koruma bana yetişmişti bile ve birden kolumdan tutup beni çekti. “Kaçabileceğini mi sanıyorsun?” Gözleri alev alıyordu. “Kolye nerede?”
Gergince gülümsedim. “Verdim ya görevliye, koruma bey.” Kolumu daha da sert tuttu ve çekti. Daha da yakınlaştık. Elimdeki topuklu ayakkabıyı düşürmemek için sıkı tuttum.
“Gerçek kolye nerede?” Bağırmamıştı ama kelimeleri öyle sert söylemişti ki olduğum yerde titredim.
“Ben, bilmiyorum cidden.” İyi yalan söyleyemiyordum ama rol yapabiliyordum. Gözlerimi yaş ile doldurdum ve gözlerimi yavru kedi gibi açarak ona alttan bir bakış attım.
“İyi o zaman. Benimle geliyorsun.” Beni çekiştirmeye başladı. Son kata gelmiştik zaten ve arka tarafa çıkan demir bir kapı vardı. Biraz düşündüm. Ne dersem deyim beni bırakmayacaktı.
Bu yüzden bende kapıyı açana kadar bekledim. Açtığı anda elimdeki ayakkabının topuğunu kafasına geçirdim. Kolumu tutan eli gevşedi bende hemen ondan çekildim ve koşmaya başladım. “Kaçma!”
Arkamı dönüp ona baktım hala aynı yerinde duruyordu. O kadar sert vurmuştum ki alnı kanıyordu ve eliyle alnını tutuyordu. Ben koşuyordum, o yürüyordu ama yine de aramızda fazla mesafe yoktu. Hatta gittikçe yaklaşıyordu. Bu duruma sinir olup orta parmağımı ona kaldırdım ve yapayca gülümsedim.
Bu sırada koşmaya devam ediyordum. Elimi indirdim ve suratımdaki gülümsemeyle önüme dönecektim ki ayağım bir şeye takıldı. Düşme hissiyle ne olduğunu çözmeye çalıştım.
Kendimi suyun içinde buldum.
Şansım beni korurdu değil mi?
Kendime gelip doğrulduğumda süs havuzunun içinde olduğumu gördüm. Yukarı doğru su fışkırtan bir süs havuzu. Her şey çok güzeldi. İğrenç elbise yetmiyormuş gibi birde baştan aşağı ıslanmıştım. Elimle yüzümdeki suları silerek havuzdan çıkmaya çalıştım ama çok zordu çünkü elbise ağırlaşmıştı. Yorulmuştum ve nefes nefese kalmıştım.
“Kaçmaya çalışma.” Havuzun kenarına kadar gelmişti. Alnından hala kan damlıyordu yüzüne. “Kimsin ve kolyeye ne yaptın?” Ellerini takım elbisenin ceketinin altından beline koymuş bana bakıyordu.
Ben ise ıslak bir sıçan gibi dikiliyordum. “Benim hiçbir şeyden haberim yok. Ne diyorsun anlamıyorum.” Sonuna kadar inkâr.
Kafasını yana doğru eğdi. Gözlerini kapatıp derin bir nefes aldı. “Sabrımı zorlama.” Bana doğru bir adım attı. Kaçmam çok zordu. Zaten aptal havuzda bu elbiseyle adım dahi atmak çok zordu.
Yavaşça geriye çekildim. “Yaklaşma. Bağırırım sapık var diye.”
“Bağır lan!”
“İmdat! Sapık var!” Etrafta kimse yoktu.
Bana bakmaya devam etti ve tekrar adım attı. Bende eğilip elimle suyu ona doğru fırlattım. “Yaklaşma diyorum ya!”
Beni o kadar savunma kurslarına götüren babam bu halimi görseydi kalp krizi geçirirdi.
Daha fazla su sıçratmaya başladım çünkü iyice yaklaşmıştı. Bir an durduğunu görünce bende durdum. Bir süre birbirimize baktık ama aniden ayağını havuzun içine atınca çığlık atarak geriye kaçmaya çalıştım. “Uzak dur artık! Bende bir şey yok diyorum!”
“Sen beni aptal mı sanıyorsun? O kolyeyi sen aldın biliyorum.” Artık tamamen havuzun içindeydi. Su ayak bileklerini biraz geçiyordu. Ben ise aptal elbise yüzünden ayağımı bile kaldıramıyordum.
“Bak çakma koruma, yeter artık. Anlamıyorum seni. Git başımdan.” Küçük adımlarla yuvarlak havuzda geriye doğru yürüyordum. O da yavaşça bana yaklaşıyordu.
“Saçın mı takılmıştı kolyeye? Tabi ya. Kesin öyle olmuştur.” Alayla söylediğim yalanı hatırlatıyordu.
Yanımda olsaydı kolyeyi verirdim artık o kadar yorulmuştum. Ama Salih abideydi ve şu an ne ona ulaşabilirdim ne de bu adama onun yerini söyleyebilirdim. Salih abiyi tehlikeye atamazdım. Yani tek bir yolum vardı. Sonuna kadar inkâr, sonuna kadar kaçış.
Elbisemi yavaşça topladım. “Bak bir anlaşma yapalım.” Kendimi hazırladım. Nefesimi düzene sokmaya çalıştım. İki elimle elbisenin uçlarını sıkıca tuttum.
Anlaşma kelimesini duyunca durdu. “Söyle.”
Derin bir nefes aldım. Atağa geçmeyi bekledim. “Ben kaçacağım!” Diyerek hızla havuzdan atlıyordum ki ayağım kayarak kenara takıldı ve bu sefer yere doğru düşmeye başladım. Ellerimle tutunmaya çalışsam da artık her şey için çok geçti.
Kafam yere hızla değdi.
Gözlerim kapandı.
Bugün ben dolandıramadım.
Çakma koruma dolandıramadı.
Bugün hayat bizi dolandırdı.
BÖLÜM SONU