Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@melisasev


Bir insanın hayatı nasıl tepe taklak olur? Farkında olmadan Masal bu hayata adım adım sürükleniyordu.

Masıl'ın hayatı kardeşinin hastalığını öğrendiği gün zorlanırken onun iyileşmesi için her şeyi yapmaya hazırdı. Bir umut ışığı vardı kardeşi için ama birde bu ışığın karanlık tarafı vardı Masal'ı hapseden.

☆★☆★

O kadar duru bi güzelliğe sahipti ki Masal; mahallede umursamadan salına salına yürüdüğünde bile bakan bir daha dönüp bakardı. 18 yaşındaydı Masal okulun bitmesine son bi ay kalmış, hayallerine biraz daha yaklaştıgını düşünüyordu ama kardeşini o hasta haliyle bırak içine hiç sinmiyordu.

Can; Masal'ın tek kardeşiydi on yaşındayken yakanlandıgı lösemiyle bir senedir savaşıyordu. Annesi ve babası çalıştığı için her gün hastanede onunla vakit geçiyor ve ilğileniyordu.

Masıl'ın hayatı bi masaldan ibaret değildi.​​​​​​​

☆★☆★

Bir kule düşünün tepesinde hapsedilen bir prenses. İste bu aile binası benim gözümde bu kuleden farkı yoktu ama ben, beni kurtarıcak olan beyaz atlı pres hiç beklemedim. Beni kurtarıcak olan bilgim ve zekamdı. Üniversiteyi başka şehirde okumak demek kurtuluşumdu. Belki çok saçma, belki aptalca bunu düşünmek insan evinden kaçmak ister mi? Ben isterim hem de çok isterim..........

Annemi okula gitmek için zor ikna ederken babamın da doktorluk okumam tek şartıydı. Her şeyin bi bedeli olmak zorundamı bu hayatta, hayalerimden vazgeçmek gibi. Ahçılık okumak tek hayalimdi, bir sihir gibiydi her baharatı kokusundan tanımam.

Yaptıgım her yemeği her tatlıyı ailem severek yerken onlar mutlu olsun diye mutfağa daha çok girer olmuştum ama annem zamanla bunada kızar olmuştu. Kendim için bir şey yapıp mutlu oldugum anımı gözlüyordu sanki kızmak için anlamıyorum.

Annem her zaman derki; güzel olabilirsin ama çok safsın kızıl cadım, babamda anneme karşılık benim deniz gözlüm o derdi. Bizim evede en nefret edilen soru benim kime benzediğimdi. Çünkü turuncuya çalan kızıl saçlarım deniz mavisini aratmayan gözlerim, beyaz tenimin güzelligini gölğeliyen yüzümdeki çillerdi.

Yengem çok uğraşırdı benimle çillerin olmasa fıstık gibisin derdi. Annem böyle şakalaşmamıza şahit oldugu gün eve yeni kurallar getirmişti. Özellikle babam yokken uymam gereken kurallar, babam uzun yol şöförüydü ve her zaman evde olmuyordu.

Bu kuralların ağırlığı altında bazen eziliyor hissediyorum. Hava karardımı dışarı çıkma, ben yokken eve kimse girmesin, arkadaşlarınla dışarıda buluşma, telefonun ben aradıgımda ilk çalmada aç dersteyim diye bahane üretme, ders çalışmak için odana kapanma, evi her zaman temiz tut, kardeşini aç bırakma gibi bir dizi kurallar vardı, uymam gereken. Her anne evlatları için kurallar koyabilrdi anlamaya çalışıyordum ama annem bu konuda çok katıydı.

Dedim ya ben Masal benim küçük hapishanem burası ama benimde dostlarım vardı. Binbir çabayla aldıgım kitaplarım okurken her sayfasında kendimi bulduğum ve kapağını kapattıgımda gerçek dünya dödüğüm yerdi ev. Bir de Asya vardı; tek arkadaşım, belkide tek dostum. Bizi birbirimize yaklaştıran yanlız oluşumuzdu aslında onun bir tek dedesi vardı hayatta, benimse varlığını kuralları çinediğimde hissetiğim ailem.

                        •°•°

Otobüste yorgunluktan uyumamak için kendimi zor tutarken ineceğim durağa geldimi fark ettiğimde zorlada olsa oturduğum yerden kalıp düğmeye baştım. Otobüsten inip ağır ağır yürürken bizim evin sokağına girdiğimde beni ilk fark eden Mert abi olmuştu.

"Preses, yine tam vaktinde evdesin. Can bu gün nasıldı?" diye sorarken tamir etmekle uğraştığı arabayı bırakıp yanıma gelmişti.

"Her zaman ki gibiydi abi." dediğimde kaşkarını çatmış bana bakarken motor yağı olan elini yanağıma sürmüştü.

Bıkmıyor hep bunu yapmaktan, ben inatla abi demeye devam ettiğim sürece oda bundan vazgeçmiyor. Aramızda altı yaş var nasıl abi demeyim ben bu adama...

"Of abi zor çıkıyo bu." diye söylenerek yanağımı temizlemeye çalışsam da daha bulaştırmıştım.

"Vazgeç kızım sende abi demekten."

"Hadi abi hadi. Amcam sana kızmadan sen işine, ben evime." diyip onu dükkanın önünde bırakıp evin önüne geçtiğimde arkamdan bağırmasıyla bir kaç adım geri attım.

"Preses, akşam balkonda oturur muyuz?"

"Abi, bağırma sana Sevim teyze naklen yayın yapıyorsun şuan." diye olabildiğince sessiz söyleyip yan tarafımda duran binayı göstermiştim. Kendisi mahallenin ayaklı gazetesidir, ya balkondan ya da gizli gizli pencerenin önümde perdenin altından izler, kim ne yapıyor diye.

"Mert! Lan nereye kayboldun?"

"Akşam görüşürüz preses."

Amcam Mert abime kürercesine bağrınca hemen gitmek zorunda kalmıştı. Dış kapıyı açıp binaya girdiğimde merdivenleri çıkabilmek için demirlerine asılmıştım. İkinci katta oturuyorduk biz alt katta amcamlar otururken giriş katı oto tamirci olarak açmışlardı. Babam tamirden çok anlamadığı için söför olarak çalışıyordu. Evin kapısına yaklaştığımda son basamakları hiç yorumamışım gibi hızlıca çıkıp eve girdim. Annemin işten gelmesine tam bi saat vardı ve ben daha yemek bile yapmıştım. Mert abimin yüzüme yaptıgı lekeyi bi kaç kere sabunla yıkayıp çıkardıktan sonra odama girip üzerimi değiştirdiğimde saçlarımı ensemde toplayıp mutfağa girdim. Dolaba ne pirşem diye bakırken bu sıcaklarda en iyi soğuk çorba gider diye düşünüp malzemeleri çıkarırken biraz olsun rahatlamak için kendime müzik açtım. Salata malzemelerini çıkarıp yıkarken sarkıyıda söylemeye başlamıştım.

"Tut elimi buradan gidelim

Olmaz demeden dinle beni bi'

Rüzgarım söndü, dindi ateşim

Ah bebeğim ben hala deliyim

Sen yokken ne gece ne de gündüz

Ne ay var ne tek bir yıldız

Her yer karanlık ve ıssız

Göremiyorum." 

Aynı şarkıyı defeca dinleyip işlerimi bitirdiğimde tam müziği kapatıcagım sırada annem içeri bağırarak girmişti.

İşte yine kıyametin koptugu anlardan birini tekrar yaşıyorum......

"Masal! Sana bu evde müzik dinlenmicek diye kaç kere söyledim!!"

"Tam kapatıyodum." diye kendimi savunmaya çalışıp müziği hemen kapatmıştım.

"Bana bak kızıl cadı, seni son kez uyarıyorum! Kardeşin iyileşip şu kapıdan girene kadar bu evde müzik dinlemiceksin! İçerdeki televizyon açıkmıcaksın! Oğlum o hastanede yatarken sende burda keyif yapamıcaksın!" diyip bağırarak üzerime yürüdüğünde korkudan mutfak tezgahına iyice yaşlanmıştım.

"Sofrayı kur, hemen hastaneye gidicem." dediğinde mutfaktan çıkarken ağlamamak için tuttuğum göz yaşlarım yanaklarımdan süzmeye başlamıştı.

Can'ın hastanede yatmasına tek o üzülüyormuş gibi davranmak zordamıydı, ben de elimden gelini yapıyorum. Bu evin her şeyiyle ilğilenirken, yeri geliyor okuluma gitmiyorum. Her kemoterapide Can'ın yanında oluyorum, gerçekten onu iyileştirmek benim elimde olsa bi saniye düşünmem zaten ama annemin sanki her şeyin sebebi benmişim gibi davranması artık beni çok yoruyordu.

Sofrayı kurduğumda sessizce yemeğimizi yesekte her lokma artık boğazımdan zor geçiyordu. Annem hızlıca yiyip sofradan kalktığında ben onu takip etmiştim. Hastaneye gitmek için hazırlanırken beni yine aynı konularda tembihleyip duyordu.

Binlerce kez dinlediğim kuralları bir kez daha dinliyordum.....

"Ben çıkınca arkamdan hemen kapıyı kitle." dediğinde çantasını takıp eline hırkasını almıştı.

"Tamam anne." dedim dışarı çıkıp ayakkabısını giyerken ben başında dikiliyordum.

"Sofrayı topla, bulaşıkları hallet, geç saate kadar da test çözme." diyip karşımda dikilip bana bakmıştı.

"Ne bakıyorsun kızım kitlesene kapıyı." diye birden çıkınca kapıyı hemen kapatıp attan ve üsten kitledikten sonra annemin merdivenlerden adım seslerini duymuştum.

Yalnız geçireceğim bir geceye daha başlıyordum, her günümü her saatimi aynı geçirdim gün gibi...

Mutfaktağa gidip işlerimi bitirdiğimde biraz olsun dinlenmek için salonda koltuğa uzandım. Yorgunluktan gözüm kapanırken kapının çalmasıyla yattığım yerden kalktım

"Kim o?" diye bağırarak kapının önüne gittiğimde gelen kişinin Mert abi olduğunu anlayınca kilitleri tek tek açıp kapıyı açtım.

"Kale kapısı mübarek." diye şakayla karışık söylenip içeri gireceği sırada izin vermemiştim.

"Tuba nerde?" diye sormuştum ilk olarak, benimle aynı yaşta olan kardeşiydi. Biz böyle dört kuzen yaz akşamları bir araya gelir kapının önümde geç saate kadar oturduk takii Can ne zaman hasta oldu bu evin kuralları kökünden değişti.

"Preses, izin ver içeri geçeyim."

"Abi annemin huyunu biliyorsun, bekle Tuba gelsin." dedim kapıyı yarı açık tutup merdivenlerde Tuba'yı bekliyorduk aslında bu saate, bu eve hiç gelmemeleri gerekirdi ama bu da bizim küçük sırrımızdı işte

"Geldim geldim." diyip merdivenleri hızla çıkan Tuba'yı gördüğümde Mert abinin girmesine izin vermiştim.

Mert abi arka balkona yönelirken elinde poşetleri bana verdiğinde biz Tuba'la mutfağa geçmiştim. Cips ve çekirdek için tabak çıkartırken oda her zaman yaptıgı gibi mağazin haberine bakıp bana anlatıyordu.

"Merve boluğur boşanmış."

"O kimdi?" diye sorup bi anlık ona baksamda hâlâ telefonunda haberi incedigini görünce, dolaptan bardakları alıp tepsiye koydum. "Bardaklarla kolayı alda gel "

Tuba'nın anlattığı her ünlüyü hatırlıcak değilim ya, günlük başka birinden bahsediyor hiç derdim onu mu aklımda tutucam...

"Prenses saçını açalım." dediğinde saçımdaki tokayı tutup çekerkem elimdeki tapakları hemen masaya bıraktım.

"Abi, ver şu tokamı ya." diyip elindeki tokayı almaya çalıştığımda elini hava kaldırıp mermere yaşlanmıştı.

"Kuzey güney bi dizide oynuyordu. Siyah saç yakışmadı demiştin." diye konuşarak içerden sesi gelince Mert abiyle uğraşmayı bırakıp saçlarımı önüme almıştım. "Rapunzel açılmış saçlar.

"Of Tuba, dersleri tut aklında bu kadar." diye sitem ederken sandelyeye oturduğumda saçlarımı dolayıp kucağıma koydum. Belimi biraz aşağısına kadar uzunluğu vardı ve babam izin vermediği için kesemiyordum. Bazen o fark etmeden ucundan kestiğim çok olmuştur.

Tuba'da saçını uzaymayı hiç sevmediği için kısa kulanırdı ama ne zaman saçlarımı açık görse aynı tepkiyi verirmekten vazgeçmezdi

"Bize bundan hayır yok preses, bardakları uzat kolayı dolduruyum." dediğinde tepsiyi onun öne bırakıp ayağı kalktım.

"Tokamı vermediğine göre, gidip yenisini alıyım." diye imâyla söylerek odama gidip çekmeceden kendime yeni toka alarak saçımı topladım.

"Tokamı vermediğine göre, gidip yenisini alıyım." diye imâyla söylerek odama gidip çekmeden kendime yeni toka alarak saçımı topladım.

Tekrar yanlarına gidip oturduğumda aynı konuları konuşup durduk yine. Canın tedavisinin nasıl gittiğini konuşurken okulumu ne yapıcağım konusunda fikir vermeye çalışmışlardı. Mert abi uykumun geldiğini fark edince balkonda kirlettimiz yeri temizlememe yardım ettikten sonra onlar evine giderken kapıyı tekrar kitleyip odama girdim.

Telefonuma bildiririm gelince yatağa girip gelen mesajı okudum.

Asya'm: Yarın sıvav var, okula geliyormusun?

Ben: Ben onu unutmuşum tamamen, gelmeye çalışıcam.

Asya'ya cevap verdikten sonra matematik sınav notlarımı alıp yatağın üstüde uzanarak çalışmaya başlamıştım.

   •°•°

"Masal!! Kız kalk sana! Uyuyormusun sen hâlâ!" diye bağrarak odaya giren annemin sesine gözlerimi zor açmıştım. Bir daha söylemesin diye uykulu halimle hızla kalkmaya çalıştım.

"Kız sen yine kitaplarla mı uyyuya kaldın?" diye yatağımın üstünde ki her şeyi yere attı.

"Göz atarken uyuya kalmışım." dedim attıklarını hemen yerden toplamaya başlamıştım.

"Hiç heveslenme! Şuan seni okula göndericek durumumuz da yok. Hastaneden bu gün erken gel. Akşam üstü baban gelicek, sevdiği yemeklerden yap." diye söylenerek odamdan çıkmıştı.

Babamı bir aydır görmediğim için o kadar çok özlemiştim ki, gelicegine sevinsem de bu gün bana yapıcak bir sürü iş çıkmıştı. Okulu araya sakıştırıp gitmem gerek ama hastaneye gitmemde gerek.

"Anne bu gün bi saatde olsa okula uğramam gerek" diye arkasından korkarak seslenmiştim.

"Masal sen hâlâ okul mu diyosun?" diyip elinde terlikle odaya girdiginde korkudan hemen yatagın diğer tarafına kaçtım.

"Tamam tamam bişey demedim."dediğimde terliği attıcağını fark ettiğimde kendimi korumak için elimle yüzümü kapatırken koluma gelmişti.Canımın acısından kolumu ovarken annem kızmaya devam ediyordu.

"Senin yüzünden işe geç kalıcam, dediklerimi unutma." diyip odadan çıktığında bir süre sonra dış kapıyı çaptıgını duymuştum.

Telefonumu alıp saatte baktığımda sekize gelmek üzeydi. Yatakları topluyup eve göz gezdikten sonra çantamı alıp ayakkabılarımı giydim.

Okula yetişmek için acele ederken Mert abiyi fark etmediğim için arkadam seslenmesiyle durmuştum.

"Prenses, günaydın yok mu?"

"Abi acelem var, geç kaldım." diyip koşmaya devam ederken bu sefer bağırdığı için durmuştum.

"Prenses! Bekle motorla bırakıcam." dediğinde dönüp baktığımda elindeki işi bırakıp içeri girmişti.

Dükkanın önüne geri yürüdüğümde Mert abi üzerini değiştirip gelmişti.

"Saçlarını düzelt de kaskı takalım." diyip elinde kaskla beklerken saçlarımı açıp biraz aşağıdan bağladığında takmama yardım etmişti. Kendide kaskı taktığında motoru çalıştırıp binmemi beklemişti.

"Bak yavaş sür, alışık değilim!" diye uyarıp binerken, kenarlardan tutunmak için yer bakınıyordum.

"Hareket etmem için sarılman lazım."

Mert abinin lafı üzerine istemsizce sarılırken motoru çalıştırdığında korkudan daha sıkı sarıldım. Umarım annem Mert abiyle okula girdimi öğrenmezdi. Okula girdimizde motordan indiğimde Mert abide inip kaskı çıkarma yardım etmeye çalıştı.

"Güzelim dur, yardım edicem." dedi ikimiz aynı anda uğraşırken sonunda kaskı çıkardım.

"Abi benimle konuşma biri duysa yanlış anlayacak." diye uyardığında Mert abi kaşkarını çatmıştı. "Teşekkür ederim." dedim yanından ayrılıp okula doğru yürümeye başladım.


Loading...
0%