@melodikitapsever
|
Zihnimin karanlık sularından gelen bir ses "Mare."dedi, umursamadım. "Mare." "Mare." "Mare." Zihnimin derlinliklerinden gelen bu ses her defasında zihinime çizikler atarken ben tepki vermek için ne konuşabiliyor ne haraket edebiliyordum. Korkmaya başlamıştım, sanki üstüme biri yatmış gibiydi, kılımı kıpırdatamıyordum.
"Mare.Karanlık geliyor. Uyan."dediği nefesimi bir anda çektim.Biri beni bu karanlıktan kurtarsın artık. Gözümden yaşlar geldi.
"Mare." diye gelen ses bu sefer zihnimi deşen ses değil de kalbimin içindeki çiçekleri sulayan annemin sesiydi. Bu ses beni karanlıktan kurtarıp gözlerimi açmamı sağladı.Nefesim yavaşlarken odamın ışıkları gözümü aldığında gözlerimi kıstım. Kolumu kaldırıp gözlerimin üstüne koydum. Bu kadar gelen ışığın sebebi annemin güzel ellerinin açtığı perdeydi.
Annem başımda dikilirken kızıl saçları sabah güneşi ile parıldıyordu. Kızıl saçlarımı annemden almıştım. Tek kaşı yukarı kalkmış, şaşkın şekilde bana bakıp "Kaç defadır sesleniyorum ve sende bir şeyler mıırıldanıp duruyorsun.Noldu güzel kızım?Rüya mı gördün?"
Yatakta doğrulup oturur pozisyona geldim. Hareket edebilmek ne güzel şeydi. Elimi yüzüme götürdüm. Yüzümdeki göz yaşları ya kayboldu ya da rüyamda kalmıştı çünkü gözlerim kuruydu.
Ellerimi yüzümden çektim."Sadece bir rüyaydı anne , muhtemelen yanlış pozisyonda yatıp hava alamadım.Ondan karabasan oldu sanırım." Kalkıp lavaboya yöneldim, annemde aşağı kata yani mutfağa yöneldi.
İşlerimi halledip aşağı indim. Nefis bir kahvaltı bana kötü rüyamın ardından bana göz kırpıyor , beni sakinleştiriyordu.
Babamın kısa sarı saçları bahar rüzgarının hafif esintisle sallanırken "Günaydın prenses"dedi ve dudağının kenarı kıvrıldı.
Başımla selam verip "Günaydın." derken mırıldandım hala tam kendime gelememiştim.
Tam güzel kahvaltıya yumuluyordum ki kapı çaldı. Üçümüz kapının kimin bakacağını bir birimize bakışlar atarak enerji vermeye çalışıyordık. Babam pes edip kapıya gitti. Kapıya gidene kadar kapı gümbür gümbür çalıyordu.
Babam"Geldim , geldim." Dedi ve kapıyı açtı. İçeriye biri insan biri elf asker girdi.
İkisi de kahve rengi saçlıydı, aynı boy ,aynı kahve gözler... Birbirilerinden tek farkı kulaklarıydı. Elf olan"Komutanım , borcunuzu almaya geldik." Daha geçen vermemişmiydik?(Aru vergisi İmparatorluğun insanları koruma karşığı aldığı vergi.) Babam da benimle aynı düşünerek "Daha geçen ay vermedik mi?" "Komutanım , büyücüler sınırları ne kadar geçemeselerde. Ormanda onların izine rastladık. Kuvvetleri arttırıp orduyu güçlendirmeyi hedefliyoruz bu yüzden aruyu iki ayda bir değil de bir ayda bir almaya başladık." Babamın kaşları çatıldı.Homurdanarak üst kata, yatak odasına gitti ve küçük bir keseyle homurdanarak geri geldi. Keseyi verirken"Madem orduyu güçlendirmeyi hedefliyorsunuz bari emekli askerleride biraz önemsesiniz ya." Babam emeklilere verilen paradan mutsuz olsada sesini çıkarmazdı normalde ama canına tak etmiş olmalı ki söyleme gereği duydu.
Elf çok umursamadı, omuz silkti.Diğer insan biraz üzülmüş gibiydi.Babam"Neyse gidin artık da bari karnımızı doyuralım."Askerler mesajı alıp çıktılar. Babam ise ağır ağır masaya döndü ve oturdu. Masada çıt çıkmadan yemeğimizi yedik. Ortalığı toplamaya yardım ettim ve bitirince annem evimizin diğer tarafındaki çiçekci dükkanımıza gitti. Babam da ona eşlik etti.
Bu fırsatı kaçırmadan odama hızla çıktım. Yay , okumu , kılıcımı ve çantamı aldım.Anlaşılan Mare'nin biraz para avlaması gerekiyordu.Bahar ayında küçük bir tavşan bile yaklasam aileme parasal katkıda bulunurdum.Bütün gün çiçekçide oturmak sadece bir aile üyesinin ihtiyaçlarına karşılayacak kadar yetiyordu.Babam işe dönmek istiyordu ama askerinde dediği gibi sınırların ilerisi sıkıntılıydı babamın yaşını umursamadan aptal elf komutanlar onu sıkıntılı bölgelere gönderebilirdi.
Sessizce aşağı inip çıktım, kimse bana seslenmediğine göre kimse beni duymadı. Beni duymalarından korkuyorum çünkü avlanmama izin vermezlerdi, aslında... Sınırdan çıkmama izin yok ama sınırlar içinde az hayvan vardı ve vakit yoktu. Sınırın dışına çıkmalıydım.
***
Askerler sınır boyunca duvarların üstüne cirit atıyordu.Buna sevinsem mi üzülsem mi bilemedim
Heh
Ama çabuk pes edemezdim. Sınırını boylu boyunca takip ettim, açık nokta yoktu. Fazla yakınlaşamıyordum çünkü askerlerin ilgisini çekmek istemiyordum. Sınır etrafında iki üç turlayıp biraz yaklaştığımda sınırdan dışarı doğru akan bir nehir gördüm.Kızıl ırmak. Toprak kırmızı olduğundan suda kırmızı gözüküyordu.
Nehire yaklaştıkça nehiri çevreleyen ağaçlar beni askerlerin görüş açısından gizliyor olmalıydı. Çünkü ben onları görüş açımdan kaybetmiştim. Umarım deve kuşunun kafasını toprağa gömüp görünmediğini zannetiği gibi değilimdir.
Çocukluğumdan beri yüzmeyi biliyordum çünkü sınırlar kapanmadan önce ailemle denize çok giderdik. Yüzmeyi özlemiştim. Güzel oldu. Nehirin içinde ne olduğunu bilmeden atlamak ne kadar doğruydu tartışılır tabii. Ama ben bunca yolu gelmişken (bir saatlik yürüyüş). Fazla yürümeyi sevmiyorum.Galiba önceki hayatımda prensesmişim.
Aklımdaki düşünceleri savuşturdum. Prenses olmanın vakti değil.Vakit avcı olma vakti.
Atladım ve soğuk suyun beni titretmesi beni bir an nefes alamayacakmışım gibi hissettirsede suyun içine dalarak duvarın altından yüzmeye başladım. Yanlış zamanlama ile yukarı çıkarsam kafamı duvara çarpabilir hatta bayılabilirdim. Neyse ki bu düşünceler çok uzun sürmedi çünkü çoktan sudan çıkmıştım. Diğer tarafa çıkdığımda askerler hala bu tarafı göremiyor olmalıydılar çünkü nehirin etrafında hala ağaçlar vardı. Biraz ilerledikten sonra sudan çıkıp harebe evlere gire gire askerin görüş açısından çıktım.
Evet...Ben hızım.Kaçauv. Pardon pardon yanlış replik.
Evet sonunda sınırı başarılı bir şekilde geçtim. Dışarısının içerisinden pek farkı yoktu. Sadece daha fazla tavşanlar, geyikler ve daha bir çok hayvan türlerini görebiliyordum. Kendimi oruçmuşumda iftar vakti için önüme harika bir sofra serilmiş gibi hissettim.
Yayımı gerdirip biraz yaklaştım. Hayvanlar yayla vuramayacağım kadar uzaktaydı ama onlara yaklaşmak namına korkutmak istemedim. Neyse ki çantamda arbalet ok almıştım. Hedeflerim benden ne kadar uzak olsada ben yine yavaş ve dikkatli hareketle arbeletimi çıkardım. Kalbim hızlandı. Nefesimi yavaşlattım ve arbeletimi kaldırdım. Gözüme nehirden su içen ceylanı kestirdim. Çok güzeldi, yansıması nehirde bulanık şekilde gözüküyordu.
Üzgünüm. Göz , gez , arpacık.
Hedefin tam kafasına odaklandım.Ona yavaş yavaş acılı bir ölüm yerine hızlı bir ölüm vermeye çalıştım.
Nefes al Nefes ver.
Tetiği elim ile ezdim ve sınıra kadar geldim. Ve tetiğe bastım. Bir çığlık yükseldi.
Aman tanrım dedim içimden. AN*** S***
***Bölüm sonu***
Umarım beğendiniz.Parmaklarım ve gözlerim yoruldu.Öptümm~♡♡ |
0% |