@melodikitapsever
|
Dünyamın kararmasının ardından yeni yeni kendime geliyordum. Sanki boşluktan gelmişim gibi anılarım yavaş yavaş geri hatırlıyordum. En son balodaydık, İmparator'un kanlı tahtı, birçok misafir ve siyah kanatlı büyücü... Agiel! Pardon Kael, bize ihanet etmişti. Hemen gözlerimi açtım ve hışımla kalkmaya çalıştım. Gözlerim karardı kalkamadım ellerimi yere yığılmamak için yere koydum.
Nefesimi düzenlemeye çalışırken biri sırtıma deyip "Mare." dedi kibarca. İrkilip bacağımdaki bıçağa ulaşmaya çalıştım, ses "Mare sakin ol, benim." diye tanıdık bir ses gelince bakışlarımı bacaklarımdan alıp kafamı kaldırdım. Bu tanıdık ses içinde kaybolabileceğiniz okyanus gözlü Victor'du, yanıma çökmüş sırtımı sıvazlıyordu.
"Neler oluyor? Neredeyiz?" etrafıma hızla bakınınca güneş tepede duvarlara yakın bir ormandaydık, duvarları görüyorsak hala İmparatorluk sınırları içinde olmalıydık. Endişeli bakışlarla bakınca ne düşündüğümü anladı. Elini sırtımdan alıp yanağıma koyup parmağı ile yanağımı okşadı. "Sorun yok, yerimizi bulamaz. Saray'dan epey uzakta olan bir ormandayız, bu mesafeden en güçlü büyücü bile izimizi süremez. Ayrıca.." ağaçları gösterdi "Burada birçok yırtıcı kuşlar yaşadığı için büyücülerin ulakları olan kargalar gelemez. Kargalar yırtıcı kuşlardan korkarlar ama şanslıyız ki bu yırtıcı kuşlar bizim etimizi pek sevmiyor."
Zonklayan başımı tuttum. "Bana ne oldu böyle?" Kafam allak bullaktı. Sanki günlerce su içmemişim de vücudum bana isyan ediyor gibiydi. Yanağımı okşayan ellerin çekilince sıcaklığın kaybolması ile bu sıcakta nasıl soğuk hissettirebilirdi, kafam karışmıştı. Yüzüm düştü, dudak bükme isteğimi görmezden geldim.
Victor bu davranışa anlam veremez gibi başını sağa yatırdı ama sonra asıl konuya döndü " Bir büyücü muhtemelen elektrik verip seni bayılttı, aptal büyücü Kael ile boğuşuyor olmasaydım onu orda gebertirdim. Neyse seni oradan oraya buraya ışınladım. Burayı bilirim, genelde sessiz sakin olur." Bu sözler beni biraz da olsa rahatlatmıştı, rahat bir nefes verdim.
Victor cebinde bir yaprak çıkarıp bana uzattı "Sen baygınken sana ağrı kesici yapraklar buldum, al çiğne. Dün geceden öğlene kadar baygındın." uzattığı yaprağı elinden kapıp keçi gibi çiğnemeye başladım. "Beni nasıl kurtardın? En son maalesef ki büyücüler elfleri eziyordu. Ben bayıldıktan sonra neler oldu."
Victor dudak büküp otlara uzandı, ayaklarını uzatıp kolları ile arkadan destek verdi, derin bir nefes aldı sanki söylemek istedikleri ağır geliyor, kalbi acıyor gibiydi "Sen bayıldıktan sonra Kael'i bırakıp sana koşmak istedim ama Kael üstüme atladı, bende ona ne kadar zarar vermek istemesem de sırtımdaki bıçağı karnının sağ tarafına soktum. Biliyorum bize ihanet etti, amacım onu zarar vermeden etkisiz hale getirmekti. Çünkü o biliyorsun o benim çocukluk arkadaşımdı. Sonra seni baygınken götürmeye çalışan büyücüleri leydi gizemle saldırdık. Bana seni kurtarmamı söyledi, bende maalesef ki onu orada bırakıp" yutkundu ve devam etti "Seni kurtardım. En son çıkarken askerlerimizin çoğu yerdeydi." nefesini verdiğinde duvarların ötesinde bir yere bakıyordu, arkadaşının ihanet etmesine rağmen onu hala seviyordu.
Bu sefer sırtı sıvazlama sırası bendeydi, sırtını sıvazlarken sesimi en yumuşak tondan çıkarmaya çalışarak "Victor...Sen doğru olanı yaptın. Sen onu bıçaklayınca sorun var ama o seni arkadan bıçaklayınca sorun yok yani?" güldüm ve gözlerimi duvarın ilerisindeki yeşil manzaraya odakladım.
Aklımı kurcalayan bir çok soru vardı ama kafamda dolanan ve en merak ettiğim soruyu yapıştırdım "Baban ve zindanda ki kız nerede?"
Maviler yeşillerimi bulunca koyulaştı ve " Babam nerede bilmiyorum, umurumda da değil. Zindanda ki kız hakkında bilgim yok."
"Neden sarayın yanında durmadın da beni kurtardın? Herhalde sadece Leydi söyledi diye değildir? Saray düşmüş."
Bunu söylememle Victor şaşırdı sonra da kaşları çatıldı "Seni o şerefsizin yanında bırakamazdım. Zaten Ay sarayı ayakta. Güneş Sarayı'nın bazı birlikleri abimle beraber. Abimin büyük bir filosu da onlarla birlikte yolda, ondan şuan stres yapıp yanlış karar vermenin lüzumu yok."
Güldüm bu erkekler çok tuhaftı "Hani çocukluk arkadaşındı?"
Vi mavi gözlerini kaçırdı "Orası öyle de ona zarar vermek başka sana zarar verecek olması başka."
Omuz silkip başımı olumsuz biçimde salladım "Bence Kael'in bana zarar vermeyi aklından bile geçirmez."
Vi omuzlarımdan tutup beni gözlerinin derin okyanusuna sürükledi "Onu yıllardır tanıyorum, savaşlarda hep beraberdik, onu ailesinden daha tanırım. İyi birisi ama söz konusu amaçları olduğunda gözleri kimseyi görmüyor."
Konu beni yormuştu, bu konuyu daha fazla zorlamak istemedim ve derin bir nefes verdim "Peki şimdi ne yapacağız?"
"Önce abimle buluşmamız gerek, şuan yalnız dolaşmamalıyız. Dün gece onla baykuşum aracılığı ile haberleştim, duvarların dışında bir günlük yol mesafesinde. Duvarlara doğru gitmeliyiz. Böylece yan kapılardan birine ulaşıp büyücü askerleri indirirsek abimin birliği ve yanında gelenler içeri girer ve bizde sarayı geri alırız. yan kapı diyorum çünkü en küçük kapılar onlar, Kael oradan saldıracağımızı düşünmez. Daha yavaş ama sessiz bir sızma olur."
İçimde ki ses kendi saraylarına sızmaya çalışmalarına gülmek istedi, ironikti "Abinin yanına neden ışınlanmıyorsun?"
Dudağını ucu kıvrıldı "Beni gözünde fazla büyütme, nadir olarak elflerde ışınlanma yetisi olur. İstediğim zaman ışınlanamıyorum ve çok gücümü tüketiyor."
Başımı salladım ve ayaklanmaya başladım. "Şimdi biraz daha kafamda bazı şeyler oturdu. Artık hareket etmeliyiz." ayaklandım, Vi başıyla onayladı ve oda ayaklandı. Yerden çantasından keseye sarılmış sandviç olduğunu düşündüğüm keseyi verdi. "Aç olmalısın, yumul bakalım. Kaçarken saray çalışanlarından biri bana çanta verdi. Şanslıyız." Bir anda gözlerim büyüdü "Elisa'ya ne oldu?" O bana buraya geldiğimde çok yardımcı olmuş, bana büyücü gözüyle bakmamıştı. Acaba neredeydi ve ne yapıyordu?
Victor sol elini beline koydu, sağ eli hala havada keseyi almamı bekliyordu ve dudağının ucu kıvrıldı "Sen elfleri umursar mıydın?" dedi. Kaşlarım çatıldı ve elindeki keseyi hışımla alırken "Şaka yapıyor olmalısın. Önceden bize değer verilmediği için biraz sinirli olabilirim ama Elisa benim için önemli. Ayrıca... " dedim. Derin bir nefes alıp verdim "Ben cidden... dün ki yerde kanlı yatan elfleri görünce içim parçalandı. Keşke daha güçlü olsaydım da hepsini kurtarabilseydim. "diye cümlemi bitirince sevindim çünkü söylerken çok zorlanmıştım.
Victor anlayışla başıyla salladı ve kafasını ilerideki sınır duvarlarına çevirdi, yürümeye başladı bende onu takip ettim. Yürürken ileriye bakıp düşündüğünden uzun süre bir sessizlik oldu. Sonra yürürken bende dalmış olmalıyım ki Victor tekrar konuşmaya başlayınca irkildim ve dikkatimi ona verdim. "Senin açından rahat gözüküyor olabilirim ama bazen stres yapmak durumu iyileştirmekten çok zarar verir. Bu nedenle sadece olan oldu şimdi ne yapabilirime odaklanıyorum."
Başımla onayladım haklısın, aklıma bu konuyla alakalı küçüklüğümden bir anı gelince bende geride durmadım anlatmaya başladım "Küçüklüğümde ailem evde yoktu ve mutfağın kapısı bozulmuştu ve içeri kilitli kalmıştım. O an oturup ağlamak istedim ama ağlamanın kapıyı açmayacağını anladım ve tezgahtan bıçak aldım. Kapının diline bıçak sokup ittirdim ve böylece kapı açılmıştı." anıyı bitirince gülerken Victor'un pür dikkat beni dinleyip izlediğini fark ettim. Yine o okyanus gözleri beni içinde kaybolmaya davet ediyor, beni heyecanlandırıyordu. Hemen gözlerimi kaçırıp önüme baktığımda midem açlık sinyalleri vermeye başladı. Elimdeki keseyi açtım, tel peynirli salamlı ve marullu sandviçin leziz kollarına atıldım. Victor da benim gibi sandviçine yumuldu. Sandviçimi yerken içimi kemiren soruyu ortaya attım "Darquesse umarım saldırmaz."
"İki seçenek var ya şimdi Kraliçe kızı ile beraber oturuyor çay içiyor ya da kızı babam kaçırmış olabilir. Yani iki türlüde saldırmaz. Onun bize boyun eğdirme gibi bir gayesi yok. Asıl savaşı babamla."
Kuşların cıvıltısı ile hareket ederken güldüm ve "Şu dünyada babanla sorunu olmayan biri var mıdır ki? Neyse bu kanıya nerden vardın?"
Konuşmadan sandviçin son lokmasını aldı ve çiğneyip yutuna kadar söze başlamadı"Bu olaylar olmadan önce babamın ağzından zorla aldım. Üzgünüm bu konudan sana bahsetmeye pek vakit olmadı."
Omuz silktim "Özür dilenecek bir şey yok. Her şeyi bana anında söylemek ve her şeyi söylemek zorunda değilsin."
Uzun bir sessizlikten sonra ayağımla yerde ki taşı fırlattım. Ne yaptığımı inceleyen meraklı gözleri güldü ve oda benim gibi taş sektirmeye başladı. Birinin saray düşmüş birinin ise kendini savaş içinde bulmuş birilerine göre iyi eğlenebiliyorduk. Belki de hayat buydu, karanlığın ardından binaların arasından yükselen güneşi görmekti. Eğer ortalık karardı diye üzgün üzgün ayaklarına baksaydık binaların arasından yükselen güneşi göremezdik.
Beş saatlik yolun mola vere vere gelmiş olsak da artık yorulmuştuk ama en azından duvara çok yaklaşmıştık. Daha fazla ilerlemeyecektik çünkü Victor'un abisi yarın gelecekti, şuan duvarı ele geçirmek mantıksız olurdu. Burada bir yere kamp kurmalıydık. Ağaçların arasında bir yere göz kestirdim "Buraya yatabiliriz. Zaten yaz olduğun içinde üstümüze bir şey örtmemize gerek yok."
Vi çalıların arkasına çömeldi ve duvarlardaki gözcü kulelerini inceledi üfleyerek lafa başladı "Buraya yatamayız, Agiel'i pardon...Kael'İ azda olsa tanıyorsam bizi yakalamak için bütün askerleri seferber etmiştir. Şuan en mantıklı şey bu duvarlardan dışarı çıkmak ama öyle yaparsak abim burayı gelemez. Bir kaleyi dıştan fethetmek zordur ama içten fethetmek daha kolaydır."
"O zaman daha ilgi çekmeyen bir yere bakmalıyız." etrafa bakındım ve sağ tarafta ileride küçük yıkı dökük bir ev vardı. "Şurası nasıl olur?" elimle bitkilerin etrafını sarmasından dolayı çok ilgi çekmeyen evi gösterdim.
Vi bizi izleyen var mı diye etrafına bakındı sonra çöktüğü yerden kalkıp başıyla onayladı oraya yöneldik. Eve yaklaştıkça ev o kadarda yıkık dökük gözükmüyordu, bu iyiye işaretti. Evin yanında eski bir kuyu bile vardı "Umarım buradan su alabiliriz."
Victor" Olabilir, önce içeri temiz mi ona bakayım. Burada adını dahi bilmediğimiz varlıklar yaşıyor olabilir." Kapıyı ittirirken eline sırtında ki kılıç yerine belinde ki hançeri aldı. Anlaşılan küçük yerde kılıcını savurmanın zorlayacağını biliyordu. Hançerinde ki siyah alev detaylarını içeri girmeden az bir bakış atabilmiştim.
Victor'un içeri girmesinden beş dakika geçmiş canım sıkılmıştı. Eve arkamı dönüp kuyuya bakmaya gittim. Kuyuya yaklaştığımda ilginç bir şekilde çıkrıkta kova da sağlamdı. Su ihtiyacımızı giderebilecek olmamız güzeldi. Omzumda bir nefes hissettim. Bu nefesin Victor'dan geldiğini düşünerek "İçeriye bakman bittiyse niye söylemiyorsun da beni korkutuyorsun?" deyip sinirle arkamı döndüm. Arkamı döndüğümde ise önümde gördüğüm görüntü karşısında irkildim ve bağırmamak için elimi ağzıma götürdüm.
Önümde saçlarımı koparmış çiğneyen bir koyu mor renkli alicorn görmüştüm (hem boynuzlu hem de kanatlı atlara alicorn denir). Aman tanrım, hayatımda bir kaç tane unicorn görmüştüm ama alicornların eski efsanelerden ibaret olduğunu sanırdım. "Hey! Saçlarımı kemir me hakkını sana kim verdi?" diyip atın ağzından çoktan kopmuş olan saçlarımı alma yeltendim ama o kişneyip kafasını başka taraf çevirip elimden kaçtı."
Kaşlarımı çattım "O senin yiyebileceğin bir şey değil." Yerlere bakıp ot aradım ve bulduğum yerden yolup ona uzattım. Bana usul usul yaklaştı ve ağzındaki saçlarımı bıraktı. Bana bir adım kala durdu. " Hadi gel gel, ye işte." dedim ve bekledim. Alicorn sonunda bana güvenip elimden otları yemeye başladı.
Alicorn elimi yalarken yıkık evin oradan ses geldi "Aman tanrım! Bu... Bu bir alicorn mu?" diyen Victor yanımıza gelirken ağzı açıktı. "Bu nasıl olabilir?"
"Saray çok büyük demek ki burada bir yerde saklanarak geçirmiş."
"Belki de iyi bir çocuk olduğumuz için onu görüyoruzdur." diye espri patlattı Victor. Elimi ağzıma götürdüm ve gülümserken gözlerim kısıldı. Victor gülümseme karşılık verdi ama ot yemeyi bırakan hayvanın yelesini sevmeye yeltenince ama alicorn geri çekildi, Victor'un gülümsemesi soldu.
Bende sevmeye yeltendim, Alicorn kaçmadı ve aksine bana yaklaştı. Victor'a p*ç gülümsememi gönderirken galibiyetimi onurlandırdım. "Hahaha. Gördün mü? Ben seçilmiş kişiyim."
Victor " Öylesin." derken en iç ısıtıcı gülümsemesini gönderince yanaklarımda yanma oldu.
"Ben... Luna'ya su getireyim."
Dudağının ucu kıvrıldı "Ooo isimde koyulmuş mükemmel."
Kuyuya gidip çıkrığa asıldım ve kovayı görüş seviyesine çıkardığımda kuyunun kenarında bulduğum tası kovanın içine daldırdım ve Luna'ya götürdüm.
At su içerken güneşin batmasını izledik.
***
Bölüm sonukee bölümü daha uzun tutmak adına meraklı son bırakmadım hadi iyisiniz. Bakalım Vi ve Mare Kael'e karşı ne yapacaklar. Diğer bölümde görüşmek üzere. Sizleri seviyore öpüyore tatlış okurlarım <3 Lütfen kitabımın basılması için bol bol oy atın ♡ |
0% |