@melodikitapsever
|
Victor "Sarayımı bana geri ver lanet karga." diye bağırırken ona kuduz köpek gibi Kael'e baktı. Kael ise kahkalara boğulurken ben dalıp kaldım. Yanlış duymuş olmalıydım. Kocaman gözlere Victor’a baktım.
Lord Victor bana bakmıyor Kael’e bakıyordu. Kael’se sırıtrarak ona baktı. “Ben sözümün eriyim.” omuz silkti ve bana yöneldi.
Kael yanıma gelip durdu. Aşağıdan Kael’e bakarken yutkundum. Kael yerdeki zincirlerimden tutup beni çıkışa doğru sürüklemeye başladı. “Victor!” dedim o ise zincirli eli ile az önce yere kemik gibi atılan tacı aldı. Ağzım açık kaldı. Beni sürükleyen Kael’e baktım. Sonra başına tacını koyan Victor’a baktım ciddi ciddi anlaşmayı kabul etmişti. ve kapıdan çıkışına geldiğimizde kapı kapandı. Erkekler... Kesinlikle güvenilmezdi. Bana önceden söylemişlerdi ama inanmamıştım.
Sürüklenmeye devam ederken kalbim öyle bir acıyla sızladı ki bir an öleceğimi sandım. Bu acıya rağmen gözümden yaş akmaması için büyük savaş verdim. Kael elinin tersiyle havayı süpürünce odasının kapısı açıldı sonra da içeri girdiğimizde beni bıraktı ve yatağa oturdu.
Ben ise yere bakıyordum. Hani ailemizle tartışmışızdır da halının desenini izlediğimiz iğrenç bir an vardır ya şuan onu yaşıyordum. Halının desenleri siyah ve kırmızının tonlarından oluşan halı aynı zeytin ağacı dallarına benziyordu.
Kafamı kaldırdım zincirlerimi umursamadan kalıp ona saldırdım beni durdurmadı “Bunu bana nasıl yaparsın? Nasıl arkadaşımın babasını öldürürsün?” dedim ve ona elimdeki zincirlerle vurdum. Yüzüne öyle sert vurmuş olmalıyım ki yüzünden kan akmaya başladı. Akan kan aynı saçlarım kadar kızıldı. Bir yanım ona üzüldü bir yanım ise hala alev alevdi. Arkadaşımın babasını öldürmüştü bu da yetmezmiş gibi beni cinli kraliçeye satmıştı. Bunu bana nasıl yapardı? Her şey bir yalan mıydı? Olayların şokunda olduğum için mantıklı düşünemiyordum.
Kael bana bakmadan kalktı, yüzünde akan kanı silmeye tenezzül etmedi ve yüzünde akan kan gömleğinden siyah gömleğine aktı. Konuşmasını bekledim ama konuşmadı
Bana bakarak şarkı söylediği zaman aklıma geldi. “Hani peri masalına aşıktın sen?” umutla gözlerine baktım, beni sevdiğine dair bir umut aradım.
Kael bana baktı yanıma gelip çöktü bana öylece baktı. Gözleri içime işlerken yüzümü sevdi. Gözlerim doldu ama akmasına izin vermedim. Nefes alamıyor gibi hissetim.
“Seni seviyorum. Söz veriyorum senin kılına zarar gelmeyecek.”
Kaşlarımı çattım ve kırmızı gözlerine baktım “Nasıl gelmeyecek Kael? Kendin söyledin ya!”
Kafasını olumsuz biçimde salladı ve ayağı kalktı. Eli yukarı kaldırması ile odamın kapıları açıldı. Sonra Kael’in arkasını dönmesi ile odama sürüklendim, odaya sürüklenirken “Kael!” diye bağırdım. Ama çoktan kapılar suratıma kapanmıştı. Derin bir nefes aldım, göz yaşlarım ve içimdeki öfke içimden çıkmak için resmen bana yalvarıyordu. Ağlamamak için kendimi tutmaya devam ettim ama göğüsümdeki ağrı buna daha fazla izin vermedi ve göz yaşlarım damla damla yüzümden yere süzülmeye başladı. Güçlü insanlar ağlamaz derlerdi. Ama bu bir yalandı, insanlar içindeki öfkeyi ve üzüntüyü uzun süre içinde barındırmamalıydı. Eğer öfke ve üzüntü içinde kalmaya devam ederse bu dışarıdan sağlam gözüken ama içten fetih edilen bir kaleye benzerdi.
***
Uyandığımda yatağımdaydım. Ağlamaktan feleğim şaşmıştı ne ara yatağıma geçtim haberim yoktu. Gözlerim ağlamaktan o kadar şişmişti ki etrafı net göremiyordum. Lavaboya gidip yüzümü soğuk su ile yıkadım. Sonra havluyu soğuk suya soktum ve geri yatağa yatıp gözlerimin üstüne koydum. Soğuk şişkinliklere ve insanı kendine getirmeye gelirdi benimde buna ihtiyacım vardı.
Kapım çalındı gel demeye mecalim yoktu ama zaten benim gelin dememi beklemeden hizmetçiler geldi. Donuk donuk onlara bakarken getirdikleri kahvaltıyı yedirdiler, duşa soktular sonrada beni her zaman ki kıyafetlerimden giydirdiler. Ben ise film gibi izledim. Sonra eşyalarımı bavula koydular. Koluma girip beni aşağıya götürdüler. Etrfaı onu aradım. O kırmızı gözleri... Bana yaptığı onca şeyden sonra bile gözlerimin onu aramasından nefret ettim. Arabaya bindirilirken de son defa etrafıma bakındım ama kırmızı gözleri ararken kapıda eskiden içinde kaybolduğum denizi gördüm. Bana öylece elleri arkasında ve kafasında tacı ile baktı . Tacı batsın.
Arabanın içine bindim. Önceden de düşmanın eline düşmüştüm, Kael gibi düşmana ama şimdi kötülerin kraliçesinin elindeydim. Arabadayken kaçmalıyım yoksa bana ne olacağını geçtim büyücüler hala saraya saldırabilirdi. Kız hala sarayda olmalıydı. Tam arabacı arabaya çıkıyordu ki Victor’un yanına bir asker geldi, selam verdi ve “ İmparator’um.” dedi askerin suratında büyük bşr ciddilik vardı. Victor onun konuşmasını bekledi ama askerin suratı gergindi, alnından ter akıp imparatorluk zırhına damladı. Victor “Ne oldu? Çıkar ağzında ki baklayı” Asker derin bir nefes aldı. Birkaç dakika sonra sonunda konuşmaya karar verdi “Büyücülerin kraliçesi Darquesse’nin kızı kayıp.” Gözleri fal taşı gibi açılan Victor güçlü duruşunu kaybedip birkaç adım geri sendeledi. Yanında duran diğer korumaları onun kolundan tuttu. Sarayı bunca yıl büyücülerin gazabından koruyan zindandaki kızdı. Kraliçenin değerli küçük kızı. Acaba kız nereye gitmişti, nasıl gitmişti, biri onu götürmüş müydü? Buna şuan kafa yoramazdım çünkü müdahale edebileceğim bir şey değildi. Şuan iyi yerde veya iyi ellerde olmasını ummaktan başka çarem yoktu. Bakalım kız yokken Solmayan İmparatorluk hüküm sürmesini daha ne kadar devam edecekti?
Araba harekete geçerken aşırı kötü hissetmeme rağmen güldüm. “Hadi bakalım şimdi kraliçe tacını g*tune sokmaz mı?” diye fısıldadım. *** Bölüm sonu ke burası 1. Kitabın sonu olabilir diye düşünüyorum yoksa sizce daha uzasın mı? |
0% |