@melodikitapsever
|
Arabanın bir taşın üstünden geçmesi yüzünden oluşan takırdıya uyandım. Uyku sersemi sağ sola bakındım. İki tarafamızda ormanla çevriliydi ve tam karşıma baktığımda hayatımda gördüğüm en tuhaf ve büyük saray ile göz göze geldim. Saray kara bulutların üstünde duruyordu ve en az iki yüz insanın üst üste koyulması ulaşılcak mesafedeydi. Bu büyücülerin neden manyak olduğu belli olmuştu. Bu kadar yüksekte yaşamaktan kafasına kuş çarpar dururdu. Kendi kendime içimden konulurken espirime gülecektim ki sürekli uyutulmak vücudumu sersemlediğinden gülmekte biraz zorlandım. Derin bir nefes aldım. Kodumun uyutucusu. Derin bir nefes aldım ve kendime gelmek için çabaladım. Uyandığımı fark eden Lark arabanın ön kısmında kş camdan bana bakan gözleri kurdun gözleri aksine yavru kedi gibiydi. Süt dökmüş kedi gibi üzgün üzgün bana bakıyordu. İç çekip gözlerimş devirdim. Bir saraya bşr bana baktı, saraya tahminş beş dakika kalmıştı.
Arabanın sürücü koltuğu ile yolcu koltuğu ike arasında ki iletişimi sağlayan küçük camını açtı ve elini uzatıp beklenti ile bana baktı. Bu mavi gözlerden nefret etmeye başlamıştım. Çünkü okyanusunda kaybolduğum mavş gözlerde bana iyi davranıyormuş gibi yapıp bana ihanet etmişti.
Bakışlarımı sağımda ki aynaya sabitledim. Lark ise "Hadi ama Leydi Mare lütfen. Sizi tamamen ayıltmama müsade edin."
Göz devirerek ona baktım ve kolumu uzattım "Tükürdüğünü yala bakalım köpek." bu söyledikten sonra Lark'ın yüzü düştü ve kalbinin çıt sesi kulaklarımdan kalbime kadar duyuldu ve bu ses aynı şekilde canımı yaktı.
Dudağımı ısırdım "Özür dilerim. Ağır oldu."
Lark'ın düşem yüzü biraz düzeldi ama yerini ifadesizlik aldı. Kırılan kalpler kemikler kadar kısa sürede iyileşmiyordu. Elimi tuttu ve büyüsünün damarlarıma aktığını hissettim. Artık kendimi daha dinç hissediyordum. Yaslandığım koltukta doğruldum ve o kolunu çekerken ona "Teşekkür ederim, Lark. Tekrardan özür dilerim." dedim oda başıyla onayladı ve arabanın ön camını kapattı. Bir kaç dakika sonra durduk ve askerler direk yukarıda ki sarayın altına doğru gittiler. Lark ise beni arabadan indirip koluma girdi ve koca bulutların altına yürümeye başladık. Yürürken ne kadar çenemi kastığımı yeni yeni fark ettim çünkü çenem ağrımaya başladı. Lark yan gözle baktı ve "Sorun yok." dedi. Ben ise yukarıya nasıl çıkacağımızı sormak yerine kendi kendime çözüm yolları hayal ettim. Kendi kafamda çözüm yollarını tartışırken önüme baktım. Bir anda her şey normalken yürüyen askerlere gürültülü mor yıldırımlar çarptı ve kayboldular. Yerimde kala kaldım. Küçüklüğümden beridir gök gürültüsğnden korkardım hala korkuyordum ve şimdi gözümün önünde olması beni çok korkuttu.
Daha saraya varmadan evvel yıldırımların mor tonu çok güzeldi ama şuan o mor ton ölümüm olabileceği gerçeği beni şoka uğrattı.
Önümde benimle birlikte duran Lark" Sorun yok. Bu yıldımrımlar sadece Kraliçe'nin istemediği kişilere zarar verir." Kolumu bırakıp elimi güven verircesine sıktı ve beni çekiştirmeye başladı. Çekiştirmese muhtemelen haraket etmeyeceğini biliyordu. Yanında sürüklenirken aklıma olab tüm duaları okudum. Az önce askerlerin kül olması gereken yere gelmeden evvel bir gümbğrtğ duyuldu gözlerimi kapatıp ellerimi yukarı kaldırdım sanki bir işe yararmış gibi.
Lark" Mare." dediğinde ürkek bir şekilde gözlerimş açtım ellerim hala havada ve sıkılmış biçimdeydi. Etrafa hızlı bir bakış attığımda fil dişi mermer duvarlar ve yeşil halı bizi karşıladı. Güvende olduğuma şükür duları okurken Lark onu takip etmem için işaret verdi. İşaretini onaylayıp onu takip etmeye başladım ve geniş koridorlara yürümeye başladık.
Sarayın dıştan görünümü kasvetli ve gri olasa içi çok aydınlık ve güzeldi. Her yerde bir sürğ tablolar ve cinleri temsil eden tablolar vardı. Bazılarında karanlık ormanda sadefe gözleri gözüken bir tablo ve bazılarında ise insanların üstüne dadanan cinler vardı ürperdim ve hızla bakışlarımı kaçırdım. Bir tabloda kocaman bembeyaz kanatlı bir melek ve altında kayanın üstünde baygın elf vardı. Bir anda durdum. Bu bir melek değildi. O bir periydi ve ışıl ışıldı. O bir periydi. Benim soyumdan. Diye kendi kendime aklıma dank edene dek tekrar ettim.
Lark yanıma geldi ve "Peri olduğunu duyduğumda bu kadar güzel olacağınu biliyordum Mare."
Bu beklenmedik iltifat karşısında ne yapacağımı bilemedim ve aval aval bakmayı bırakıp teşekkür ettim. Tekrar tabloya baktım. Işık saçan perinin aurası tabloya öyle bir yanstılmıştı ki öylece bakakaldım. Adeta güneş gibiydi ama güneş değildi çünkü güneş bir gün solacaktı. Ama bu perinin aydınlığı ise ebediyen sürecek gibi duruyordu.
Lark'ın dudağı kıvrıldı ama bir boğaz temizleme sesi ile o oluşan tatlı an kaybolup gitti. Sesin sahibine döndüğümde ona karşı nefretim kadar kırmızı olan gözleri ile Kael beş kişiden olan askerlerle burda duruyordu. Acaba ona nefretimden halisyon mu görüyordum? Elimi küçük çocuk gibi Kael'e doğru uzatıp Lark'a "Sende benim gördüğümğ görüyor musun? İnsan yüzlü şeytanı?"
Lark güldü "Evet tamda tarif ettiğin şeyi görüyorum." Lark muhtemelen dalga geçtiğimi sandı ama ben gayet ciddiydim. Delici bakışlarımı Kael'e gönderdim. Anlık sinirle üstüne koşarken elimde ne zaman bir alev belirdiğini fark etmeden onun suratına alevli elime yumruk savurdum. O ise kaçmaya yeltenmişti ama öfkemden kudurduğum için çok hızlıydım, alevli yumuruğumu suratına geçirdiğimde Lark şoka girmişti. Asker hızla koluma girip beni Kael'den uzaklaştırdılar. Kael ise yanıklarında elini gezdirdi ve en son eli kanayan dudağına deydi. Bana bakarken o kanı yaladı ve eğik başını kaldırdı. "Kraliçe bizi bekliyor. Gidelim." dedi ve direk ileriye yöneldi askerlerde itaat ettiler. Ben sürüklenirken Lark bir bana bir Kael'e baktı sonra o da bizi takip etti.
Taht odasına geldiğimizi tahmin ettiğim kapıya geldik Kael elleriyle havayı iteklemesş ile kapı açıldı. İçeriye girdiğimizde pencerelerden gelen ışık yüzünden gözlerimi kırpıştırdım. Ortama alışmam bir kaç saniyr aldı ve sonra tahta onu gördüm. Herkesin söylemeye bile korktuğu, büyücülerin Kraliçesi Darquesse. O kesinlikle bir insan değildi. Enerjisi gümbür gümbür duyuluyordu sanki. Kael eliyle revarans hareketi yapıp eğildi ve sonra "Kraliçe'm nasılsınız?"
Darquesse gözlerini yavaşça açıyıp kapattı. Tahtı kuru kafalardan oluşuyordu ve kuru kafaların içinden siyah dumanlar içeriye süzülüyordu. O kuru kafaların insan mı, elf mi yoksa peri mi olduğuny düşünmek içimi ürpertmişti. "Sana İmparatorluk sarayını al dedim, çök demedim Kael." derken sesi oldukça sakindi ama öfkesini bir şekilde belli ediyordu. Kael'in yerine ben gerildim, Kael ise gayet rahattı. "Özürüm için size bir hediyem var." Dedi ve önümüzden çekilip eli ike beni gösterdi. "İsmi Mare ve kendisi bir peri."
Kraliçe pek umursamadı, buna sevinsem mi üzülsem mş bilemedim. "Sana İmparatorluk'u niye ele geçir dedim sanıyorsun?" Öfke daha arttı ve kraliçe ayağı kalktı. Onun ayağı kalkması herkesi diz çöktürdü Kael hariç. Ortam aşırı gerilirken iç sesim Kael'in diz çöktürme fantazisinin nerden geldiğini şimdi anladım dşye espiri patlattı.
Kraliçe bir adımla gölge yürüyüşğ yaptı ve Kael'in yanına ışınladı burnun dibindeyken "Sana kızımı getirmeni söyledim!" Kael'in üniformasını tuttu ve devam etti "Onu bul." Dedi ve onu bıraktı ve sonra mor gözleri beni buldu. Şimşekler gibi bana öldürücü bakış attı.
"Sen kızım saraydayken onun zindanda kalmasına müsade mi ettin?" Yanıma gelmeye yeltendi ki Kael onun önüne çıktı "Onu yardım etmek istedi ama biliyorsun ki saraya yeni gelmişti ve saray çok sağlamdı."
Kraliçe gözlerini kıstı ve askerlerine doğru "İmparatorluk'tan kim varsa hepsini öldürün." Gözlerim faş taşı gibi açıldı ailem. Annem, babam ve arkadaşlarım. Dizlerimin üstünde askerlerin elinde çırpınarak "Sayın Darqusse lütfen yapmayın. Orada yaşayanların kızınızdan haberi bile yok."
Darqusse gelip boğazımı tuttu ve beni yukarı kaldırdı. Askerler beni bıraktı zaten bu halde kaçamazdım Kraliçe çok güçlüydü. "Umrumda değil! Senelerce kızımı bekledim. Onu ellerimden aldılar. Bana acımadılar." Ellerim onun elleirn) tutarken çırpındım, başım dönmeye başlamıştı. "Bende onlara acımayacağım. SIıçanlar." Dedi ve beni daha çok sıktı artık görme yetim gidip geliyordu. Larj "Kraliçe'm." Diye yalvardı. Ona cevap bile vermedi ve tek eliyle beni daha çok yukarı kaldırdı. Ölümle bir kaç defa göz göze gelmiştim ama hiç bu kadar yersiz olmamıştı. Gözüm yavaş yavaş kapanırken yanımda sim siyah kanatlar gördüm, her şey çok hızlı gelişti Kael Kraliçesi'nin elini tutup beni kurtardı ve sonra beni tuttu. Tutmasaydı yere yığılabilirdim, uzun süre oksijensiz kaldım. Boğazım aşırı ağrıyır nefeslenme çalışıyordum.
Kraliçe yan gözle ona bakarken dünyamız bir simsiyah olup gözlerle çevrildi bir normale döndü sanki biri ışık kapatıp açıyor. Her kapadığında içeride bir sürü çift göz oluyor, ışığı açtığında ise normal dünyaya dönüyordu. Kraliçe "Sen bana baş mı kaldırdın?" derken kraliçenin sesi sanki ondan değilde bir sürü boyut dışı canlıdan geliyor gibiydi ya da baygınlıktan bana öyle geliyordu. Kael"Verilen hediyeye böyle davranılmaz." dedi salak herif beni eşya olarak mı görüyor. Kraliçe bir şey söylemesine kalmadan askerler geldi ve bizim kollarımızdan tutup ellerimize büyü engelleyici taktılar. Kael baş kaldırmadı. Askerler bizi zindana sürüklemeye başladı. *** Bölüm sonukee artık ünivesite dönemim başladı çok yazamaycağım maaelsef. Kitabımı kitapçılarda görme dileği ile sizi öpüyorum. Saplıklı kalın ♡
|
0% |