@melodikitapsever
|
Gün batalı daha bir saat olmuş ilk defa gördüğümüz alicorn (kanatlı ve boynuzlu at) Luna ormanın derinliklerine gitmişti. Umarım onu bir daha görme şansı yakalardım.
Terk edilmiş ev dışı kadar yıkık dökük değildi, içeride mutfağı ve bir yatak odası olduğunu tahmin ettiğim bir oda daha vardı. Mutfakta bir kaç dolap, tahtadan masa, bir kırık sandalye ve aynı modelden eskimiş bir sandalye vardı. Tahmin ettiğimden daha küçük bir evdi ama yinede gece devriye gezen askerlerden ve ya gölge kurtlardan bizi korurlardı. Gölge kurtlar kısa mesafeli zamanı büküp sıçrayabilen hayvanlardı. Eğer simsiyah kürklü, beyaz gözlü, kürkünden duman gibi gölge tüten bir kurt görürseniz uzak durmanızda fayda var çünkü ona saldırına kadar sizi öldürebilir. Neyse ki bu canlılar bizim prda çok yok böyle kuytu köşe, duvura yakın yerlerde yaşarlar.
Luna'nın gitmesinden sonra Victor gün batana kadar evin kırık kapısını onarmıştı, bende küçük dallarla ve yıkık evden bulduğum eşyalarla tuzak yapmıştım. Tabii etrafı sürekli kolaçan ediyor askerlere dikkat ediyordum. Neyse ki bu asker stresine çok katlanmamıza gerek kalmadı kapanıma küçük bir tavuk yakalamıştım, umarım başkasının değildirde öyle gezen bir tavuktur diye dua ederek tavuğu yoldum.
Bu ev terk edileli daha bir hafta olmuş ki mutfak dolapların birinde azcıkta olsa kömür ve çıra vardı bulmuştum. Mutfaki küçük şömineye önce çırayı sonra kömürü yerleştirdim ve etrafta kibrit aradım. Ararken bir anda gözlerim ellerime takıldı, kibriti bulamamıştım ama alevi bulmuştum. Hemen şöminenin yanına çöktüm, Victor'un derslerini hatırladım ve enerjiyi hissettim. Enerji vardan yok olmazdı, yoktan var olmazdı. Havada ki oksijeni ve kendi enerjimi düşündüm. Parmağımı şıklattım ve elimde küçük bir alev belirdi. İçim öyle bir mutlu oldu ki gözümden mutluluk yaşı gelicekti. Ne güzel çöktüğüm yerden saçlarım kadar kızıl alevi incelerken kafamın bir santim yanında Victor yanımda eğilmiş parmaklarım arasında dans eden alevi seyrediyordu. Hızlı bir soluk aldım ve anlık ürkme ile geri çekilmek istedim ama ayağım kaydı geriye doğru düşecektim ki Victor kocaman açılmış gözlerle beni sırtımdan yakaladı. Bir birimize aval aval bakarken elimdeki alev söndü ve dumanlar çıkmaya başladı. Victor'unda benimde ağzım açıktı. Victor nefeslerimizi hissedene kadar yaklaştı, kalbim çıkacak kadar atmaya başladı. Gözleri her bir detayımı hafızasına kazımak istercesine yüzümü inceliyordu, gözleri beni karanlık okyanusa sürükledi. Tehlikeli sularda yüzüyordum hemen Victor'un kollarından kurtulup kalktım. Vi ise sanki hala kollarundaymışım gibi öylece eli yukarıda duruyordu. Boğazımı temizlemem ile Victor sağa sola bakındı sonra bana baktı ve oda boğazını temizleyip kalktı "Ben en iyisi yatak odasına bakıp yatacak yerlerimizi ayarlayayım." Diyip bu odaya bağlı olan tek odaya gitti.
Başımı hafifçe sağa sola sallayıp gülümsedim. Koca İmparatorluk'un ikinci varisi ve emekli bir askerin hangi tür olduğu belli olmayan kızı beraber eski bir evde beraber, ilginç cidden. Düşüncelerimi savuşturup tekrar odaklandım ve tavuğun altındaki çırayı gözlerimle alev aldırdım. Birileri ortalıkta olmayınca yağtığım işte daha başarılıydım, sessizlik ve odaklanma büyük bir başarı kaynağıydı.
Yaktığım ateşin çıtırdamasını izledim. Alevler dans ederken çıtırdama seslerine daha çok çıtırtı sesi geldi kulaklarım köpeklerin ki gibi diklendi. Hızla ateşi söndürmek için ayağımı ateşe bastırdım. Sön lütfen, sön lütfen, nolur. Adım sesleri ve fısıltı sesleri geliyordu. Yerimiz belşi mi olmuştu? Kalbim sıkıştı, ateşin üstüne pelerinimi çıkardım ve üstüne attım. Alev oksijensiz bid hiçti hemen söndü ama tavuk oracıkta duruyordu. Victor sessiz adımlarla yanımda bitti, dışarıda ki adım sesleri artmasına rağmen konuşma sesleri azalmıştı. Yerimizi bulmuşlardı, artık bitmiştik.
Victor önce ağzımı kapattı sonra beni çatıyı tutan odunların üstüne ışınladı çekip beni kendine bastıdı. Çatıya sırtımızı vermiş, birbirimize yapışmıştık. Birinin kapıyı kırması ile içeri meşaleli askerler üşüştü. Meşalelerini duvardaki demirlere koydular, içerisi bu sayede baya aydınlaşmıştı aöa bu aleyhimizeydi. Victor bana daha sıkı sarıldı. Kısa kısa nefesler aldım sanki derin nefes alırsam beni duyarlarmış gibi.
Askerler küçücük klübeyi çoktan kolaçan etmeye başlamışlardı hatta benim daha içeri bile girmediğim yatak odasını çoktan bir kaç kişi araştırmaya başlamıştı, her şey saniyeler içinde gerçekleşiyordu.
Dışarıdan gölgeler ile birlikte kırmızı yeleği dışında simsiyah giyinmiş Kael içeri girdi. "Nerde o!" Dedi herhangi bir askere değildi bu soru geneldi.
Büyücü asklerin yanında zırhının omuzlarunda imparatorluk sembolü olan vardı. Hainler. Victor da sessizce burnundan soluyunca onunda aynı şeyi fark ettiğini anladım.
Elli saniye içinde ona yakın asker dip dipe sıra oldu, yer zaten küçüktü bu kadar kişi iyi sığmıştı buraya. Siyah pelerinli boynunda dövme olan bir adam öne çıktı ve dizlerinin üstüne çöktü. Sonra herkes dizlerinin üstüne çöktü. Önde olan asker başını kaldırmadan "Burada yoklar Lord'um."
Kael'in çatık kaşları ta yukarıdan gözüküyordu. "Nasıl yoklar? Koku alıyorum. Büyünün kokusu" burnu haraketlendi, bir kaç adım içeride dolaştı şöminenin önünde durup baktı. Kael'in arkası bize dönük olduğu için suratını göremiyorduk. Eyvah tavuk!
Alnımdan ter akıp saçıma geldi. Aynı şekilde saçımın içindende terlerim aktığını hissediyordum. Şimdiden bu terler sayesinde bir kilo vermişimdir ya da korkudan kıçımı sıkmaktanda bir kilo vermiş olabilirim.
Kael'in durduğu yerden çekildi ve ortada çöken askerin yanına gittiğinde sağımızda duran şöminenin içinde tavuk öylece duruyordu, Kael tavuğu görüp neden hiç tepki vermemişti?
Kael "Gidelim." dedi ve askerlerle çıktılar. Acaba bize çıkalım diye yem mi atıyorlardı?
Cidden tüm askerler meşalelerini alıp çıktılar ve adım sesleri hızla uzaklaşmaya başladılar, ortalık karardı, göz gözü görmezken ortalık sessizleşene kadar on beş yirmi dakika bekledik. Sonra Victor bizi aşağı ışınladı ve sonra arkamdan patırt diye ses geldi. Victor yere çökmüş alnından terler akıyordu.
"Victor! İyi misin? Noldu?" bende hemen yanına çöktüm omzunu tuttum.
Ağır ağır nefes aldı "Üzgünüm bu ışınlanma ve gizleme büyüsü beni çok yordu."
Kaşlarım çatıldı "Gizlenme büyüsü mü?" Kafamda bir fikir çaktı. Tavuğu, tavuğun kokusunu ve bizi saklamıştı. Tavuğu bana gizleme gereği görmemiş o kadar kişiye bizi ve tavuğu saklamıştı. Helal olsun.
Victor öne doğru çökmüşken sol kolunun altına girdim, sağ elimi beline koydum. Ağırdı ama yinede bacaklarıma yük bindirerek onu kaldırdım. Onu yatak odasına yavaş yavaş götürdüm. İçeri girdiğimizde yatağın ayakları kırılmış ama yatağın her bir ayağı kırıldığı için düzgün bir şekilde yere çökmüştü. Bu yatağı nasıl kırdıkları hakkındaki düşüncelerimi kafamdan uzaklaştırdım. Vücudum Victor'un ağırlığı altında sızlarken sol elimle yatağın üstündeki tozlu örtüyü çekerken her yer toz oldu. Onu yatağa bırakırken çıkan toz yüzünden öksürüp yüzümü buruşturdum. Victor'u sağ salim yatırdıktan sonra sol elimdeki örtüyü diğer elimele alıp çırptım. Çırpmanın etkisi ile burnumda içinde sanki biri tüyle burnumu gıdıkladı. Hapşırasım geldi ama fazla ses çıkarmak istemediğim için yüzümü koluma gömdüm ve kendimi sıkarak sesi minimuma indirdim.
Güzel.
Hava soğuk değildi ama yinede Victor'un üstüne örtüyü örttüm ve ana odaya çıktım. Pencelere çok gözükmeden etrafı kolaçan ettim ve kulak kabarttım. Bir müddet bekledikten sonra gittiklerine kanaat getirdim. Gaz lambası bulup loş odayı biraz olsun aydınlattı.
Victor'un büyüsü onun enerjisini çok azaltmıştı, acilen yemeği ısıtıp onu kendine getirmeliydim. Hızla şömineye yöneldim pelerinim pislenmişti ama ateşi hızla söndürmüştü. Pelerinimi silkeledim ve kenara koydum. Kömürlerin altında hala biraz çıra vardı, çıraları yaktım.
Allah'ım lütfen askerler bizden uzak olsun.
Tavuğu güzelce pişirdim. İçeride ki tabaklar çok pis geldiği için dışarıya sessizce çıkıp geniş yapraklı bir ağacın dalından iki tane yaprak kopardım. Kuyu suyu çekip yaprakları yıkadım, yanımda Victor'un kaçarken aldığı çantalardan şişelere kuyudan su aldım ve etrafımı sürekli kolaçan ederek içeri girdim. Tavuğu elimi yaka yaka ikiye ayırdım. Victor'un yanına geldiğimde gözünü ağır ağır açtığında sevindim, yemek yemek içinde olsa onu uyandırmak istemezdim.
Önüne yemeğini ve suyu koyduğumda sevindi, bende içeriden sağlam sandalyeyi, kendi yemeğimi ve suyumu aldım. Yanına saldalyeyi çekip oturdum. "Normalde yatakta yemek yenmez ama şuan enerjin yok, o yüzden sana izin var." Victor eliyle tavuğu yerken güldü. Bir kaç lokma yediği tavuk ona birazda olsa güç vermişti. Sevindim.
"Tavuk güzel olmuş, ellerine sağlık.Hem tavuğu yakaladın hemde pişirdin. Eğer kaleyi sağ salim alırsak seni araştırılma hükmünden azad edicem."
Tek kaşım kalktı "Beni sen saraya tıktın, Saray'dan sen mi azaad ediceksin. Komik"
Victor göz devirdi "Hadi ama Mare. Enerjim yok tartışmayalım." Başımla onayladım ve hızlıca yemeklerimizi bitirdik. Ortalığı topladım ve geri Victor'un yanına geldiğimde aval aval Victor'a baktım. "Ee burda tek yatak var?"
Victor'un rengi ve enerjisi kendine azar azar gelmişti, yerinde kıpırdandı "Ne yapsam diye düşündüm ama sonra askerler geldi zaten. Ben yerde yatarım. Sen yatakta yatabilirsin."
"Yerler beton, buz gibi ve sen yeni yeni iyileşiyorsun. Sen yatakta yatcaksın."
Vi ayağı kalktı ama sonra eliyle yatağın kırık başlığına tutundu.
Ofladım ve "Yat!" Diye onu ittirdim. Kırık dolabın üstünde kalın bir yorgan buldum ve onu yere attım. Yorgan iki kişilikti, kelebek kozası gibi sarılıp bunda uyayabilirdim.
Tam elimi belime koymuş yorgana bakıyordum ki Victor arkamda belirdi, kolumdan tuttu ve beni kendine çevirdi "Ben bir varisim, ben ne diyorsam o" dedi ve itiraz edemeden beni yatağa sürükledi.
Ben ağzımı açıcaktım ki çoktan yerdeki yorgandan kendine koza yapmıştı. Bu görüntü karşınsında gülmemek için kendimi zor tuttum. Omuz silktim "O beton soğundan çok gaz çıkarmada zehirlenmeyelim."
Yorganın içinden homurtu sesleri yükseldi güldüm ve ana odadaki gaz lambasını hissederek söndürdüm. Yoğun bir gündü dinlenmeyi hak etmiştik.
Sabah burnumu çeke çeke uyandım. Toza olan alerjimden burnum akıyordu muhtemelen. Oturur poziyona gelince Victor'u dün ki komik pozisyonunda görmeyi bekledim ama yorgan yerde değil bulduğumuz vakitteki gibi dolabın üstünde toplanmış vaziyetteydi. Ayaklandım ana odaya baktım ortada yoktu. Hafif panik oldum, ama o beni bırakmazdı biliyordum. Dışarı hışımla çıktım kapı yüz seksen derece açılıp duvara çarpınca dışarıdan ses geldi "Yavaş, kırdın kırdın."
Sesin sahibi elinde poşetle eve yaklaşan Victor'du. Hızla yanına gittim "Deli misin her yerde bizi arıyorlar, nasıl çarşıya çıkarsın?
"Pelerin takmıştım merak etme ve kendi halkım beni asla satmaz. Abim kadar sorumluluğum olmadığı için halkla çok ilgilenirdim."
Elinde ki poşeti alıp içine baktım, nefis iki tane açma vardı. Midem guruldadı. Victor'un dudağının ucu kıvrıldı "Eşyalarımızı topladım, içeriden eşyalarımızı alıp çıkalım, abim kapıya yaklaşmış olmalı."
Kafamla onayladım, eşyalarımızı aldık ve çıktık. Duvara gidene kadar elimizdekileri yedik. Dün kaldığımız evin boyutları kadar kapının oraya gelmiştik. Sabahın erken saatleri olduğu için kapının yukarısında ki askerler uyukluyordu bu sayede rahatça yukarı çıkan merdivenlerin dibine geldik. Yukarı doğru kıvrılan merdivenler çıkmaya başladık. Yukarı bakınca baş döndüren bir merdivendi ve küçük pencelerinden dışarısı gözüküyordu. Bu açıdan köyler , ırmaklar ve yemyeşil doğa çok güzel gözüküyordu. Ağzım açık bir şekilde yürümeyi durduğumu fark etmemiştim ta ki Victor beni dürtüne kadar.
Gülümsedim ve yanaklarım kızardı "Pardon devam edelim."
Sonunda merdivenleri bitirdik ama göz ucuyla nerede ne kadar asker olduğuna baktık. Sağda bir asker uyuyor solda duran diğeri küçük gitarı ile şarkı söylüyordu. "What color is the sky? Ay, mi amor! Ay, mi amor! You tell me that it's red Ay, mi amour! Ay, mi amor!" Bu askerler İmparatorluk askeriydi, ya Kael'e çalışıyorlar ya da sadece kısa süreliğine ölmemek için Kael'in tarafına geçmişlerdi.
Solda duranın bize arkası dönük şarkı söylemeye devam ediyor gitarı ile çoşuyordu. Sağda duran direk bize bakıyordu ama uyuyordu.Victor'a elimle soldaki benim sağdaki senin işaret yaptım. Başıyla onayladım. Sessizce çıkıp çömelerek avlarımıza gittik. Sağdaki asker daha yakın olduğu için Victor sessizce uyuyan askeri bayılttı
Benim avıma sessizce yaklaşırken o gitarı ile şarkı söyleme devam ediyordu"Where should I put my shoes? Ay, mi amor! Ay, mi amor! You say, Put them on your head! Ay, mi amor! Ay, mi amor!"
Bende sonunda avımın arkasında bittiğimde gölgemi gördü, bana yavaşça döndü ve kocaman gözlerle bana bakarken elindeki gitarı bir çırpıda alıp "You make me un poco loco" dedim ve kafasına gitarını geçirdim.
Victor'a baktığımda kapıyı açmak için kolu iterken çok ses çıkardığım için kafasını olumsuz biçimde salladı. Kapı açılırken ona kaçamak bir gülücük atıp yanına geldim. Aşağıda akın akın içeriye doğru gelen İmparatorluk flamalı askerleri görünce mutluluktan gözlerimden yaşlar akmaya başadı Victor'a sarıldım. Sırtımı sıvazladı.
"Ay ne kadar da bir romantik an!" diyen ses Kael'in sesinden başka bir ses değildi...
***
Bölüm sonukee. Kitabımı beğendiyseniz lütfen arkadaşlarınızda önerin ♡ Sizi seviyore Öptümm <33 Sizi seviyore |
0% |