@melody.nora
|
İnsanlar işlerini kolaylaştırmak için robotları icat ettiler. 🌒 "Bir şey mi dediniz bayan Walles?" dedi Bay Collins. Bu adamı tanıyordum, kendisiyle hem iyi hem kötü bir geçmişimiz vardı. Soğuk yüz ifademi bozmayarak gözlerim David Collins'i buldu. "Hayır, siz yanlış duydunuz." Kafasını salladı. Luther ile bir ara evlenmek zorunda kalmıştım. Sözde babam olacak olan adam beni yıllar sonra bulup, işlerini ilerletmek için beni evlendirmişti. O zamanlar gerçekten salaktım galiba babamın teklifini hevesle kabul etmiştim, çünkü babamın beni sevdiğini sanmıştım. Üzgünüm 18 yaşım, ama sen bir aptaldın. Luther benim ani tepkimden dolayı baştan aşağı gözleriyle beni süzüyordu. Belki tanıyabilirdi ama ben çok iyi gizlenmiştim. Telefonum çalmaya başlayınca herkes dikkatini bana verdi. Telefona baktığımda sistem arıyordu. "Benim gitmem gerekiyor, önemli bir durum olmalı. Size iyi günler" dedim. "Toplantıyı erteleyecek misiniz?" Bayan Collins'in tehditkar sözleri dikkatimi çekmişti. Sakinlikle cevaplayacaktım. Zaten başım da ağrıyordu. "Toplantı başka günde olur bayan Collins. Benimle tehditkar sözler ile konuşmayı acilen kesmeniz gerekiyor. Karşınızda kimin olduğunu bazen unutuyor gibisiniz? Bir daha sizi uyarmayacağım" "Kim varmış karşımda, hem uyarırsam ne olurmuş?" Kollarını göğsünün altında birleştirdi. Kızgın yüz ifadesiyle bana bakıyordu. Kocasına çok güveniyordu, boş bir güven. "Yarın istifa dilekçem masanızda olur. Size tekrardan iyi günler." dediğimde şaşırmıştı. Kapıya doğru ilerledim. Dışarı çıktığımda, asansörün olduğu koridora gidiyordum. Asansörün önüne geldiğinde düğmesine bastım ve beklemeye başladım. Arkamda birinin olduğunu hissettim. Kokusu burnuma gelmişti. Kahve ve çikolata karışımı olan kokuyu tanımıştım. Luther... "Bayan Walles'dı değil mi?" Arkamı döndüm. "Evet." Bir yandan cevap verip bir yandan yüzünü inceliyordum. Yeşil gözleri fazlasıyla güzeldi her zamanki gibi. "Siz bayan Collins'in dediklerini boş verin, sizin gibileri buralarda bulmak zor." Dediğinde asansör gelmişti. "Çok da önemli değil, zaten çıkmayı düşünüyordum. Yarın istifa dilekçem masanızda olacaktır." Deyip asansöre bindim. Bu adamla aynı ortamda kalmak beni her zaman germiştir. ☀️ "Bayan Walles!" Arkamı döndüğümde bana doğru koşan bir Luther vardı. Bu adam beni takip mi etmişti? İyi ki eve giderken görmemişti. "Tamam, ne istiyorsunuz? Bu iki oldu beni rahatsız etmeyi bırakın. Sizinle uğraşıcak vaktim yok benim!" Diye bağırdım. Bu adamla aynı ortamda olmayı sevmiyordum. "Gerçekten, işinizi bırakacak mısınız?" "Evet! Tek ve son kararım!" Kendimi kesmeme az kaldı yemin ediyorum ki. Ne diye durmadan bu soruyu soruyordu? Normal bir üst üye idim. "Size bir teklif sunmak istiyorum. Bizim için önemli olan bir teklif." Tamam bu dikkatimi çekmişti. Bir kaşımı kaldırıp neymiş o teklif der gibi baktım. "Elanore glare. Kendisi bizim için önemli biri. Kendisini uzun zamandır Bilim binasında çalışması için uğraşıyoruz ve takip ediyoruz. Ama takip cihazlarımızı etkisiz hale getirecek bir icat yapmış. 2 gündür ortalıkta yok. En son robotunu ele geçirmiştik ama ondanda bir şekilde kurtuldu." Tahmin ettiğim gibi! Robotuma onlar zarar vermişti ve bana saldırması için içine çip yerleştirmişlerdi. Piçler. Kollarımı göğsümün altında birleştirdim. "Peki, hadi ben bunu kabul ettim diyelim. Bunun bir karşılığı olmalı -ki benim bu işte bir çıkarım yoksa asla bir şey yapmam." "Tabii ki bir karşılığı olacaktır. Duyduğuma göre uzun zamandır bilim robotların dan istiyormuşsunuz." Kafamı onaylarcasına salladım. "Ee, o zaman kabul mü ediyorsunuz?" "Üzgünüm ama birini izleyecek kadar şerefsiz olmadım, ki o izleyeceğim kişi hemcinsim." Ne yapacaktı beni izletip? Yoksa hâlâ beni seviyor muydu? Tabi ki seviyordu, yada kullanmak istiyordu. Ara ara bana mesaj atmışlığı vardı, her zamanki gibi zekâmı kullanmak istiyordu. Bu adamın her şeyden çıkar isteği vardı. Sistem tekrardan beni aramaya başlayınca konuşmanın burada bitmesi gerekiyordu. "İyi günler." Diyip hızla Bilim binasının sınırlarından çıktım. Az önce adam kendini mi takip etmeni istedi? Yoksa bana mı öyle geldi? Sus be adam! Zaten senin yüzünden geldi bunların hepsi başıma! Ne vardı da gittim siktimin binasına. Çok ayıp Ateş, küfür etmek çok kötü bir şeydir. Öğretmediler mi sana? Pezevenk! 🌩️ "Aynen öyle oldu Sally. Ben bu adamdan kurtulmuşken, tekrar karşıma çıkması büyük trajedi." "Anlıyorum sevgili Nora. Sinirlerine hakim olmalısın. Papatya çayı ister misin?" "Sende mi benimle dalga geçmeye başladın! Söyle, bunu sistem mi öğretti?" Dediğimde kendi çapında gülmüştü. Arabayla yada ev ile konuşmak dışardan şizofreni yada deli gibi görünebilir di. Zaten benimde deliden bir farkım olmadığı için çokta umursamıyorum. "Hadi Sally bu kadar şamata yeter. Evde bizi küçük bir çocuk bekliyor." 🧙♀️ Eve girdiğimde Agnes bir oraya bir buraya koşturuyor du. Beni fark ettiğinde yanıma gelip boyu yetmediği için bacaklarıma sarıldı. Gülümseyip kucağıma aldım. "Elanore! Biliyor musun? bu konuşan ev bana senin harika yemek yaptığını söyledi!" Bu sistemin çok mu çenesi düşmüş ne? Agnes'ın meraklı gözlerle bana baktığını görünce bakışları kardeşimi hatırlattı. Fiziksel olarak benzemiyorlardı belki ama huyları ve hareketleri benziyordu. Belkide bu yüzden Agnes'a bu kısa zamandan bağlanmıştım. Onu da kaybetmeyi göze alamazdım. "Güzel yemek yapamam. Ama seninle pasta yapabilirim. Ne dersin?" Dedim. Kollarını iki yana açıp yukarı kaldırdı. Cidden, sırf çocuk istedi diye pasta mi yapacaksın Ateş? Başkalarına yemek yapmaktan nefret ettiğini sanıyordum. "Başkalarına" yerini vurgulamak isterim. O çocuk benim için bir hediye, başkası değil. Kafamın içinde sahte bir iğrenme Sesi geldi. Cidden bu adam zihnimi bozmuştu. Agnes'ı yere indirdiğimde mutfağa giderken peşimden geliyordu. Agnes'ı tezgaha oturtup malzemeleri çıkardım. "Bence harika bir pasta yapacağız Agnes."
30 dakika sonra Agnes tekrardan yüzüme un serptiğinde, tekrardan yüzümü sildim. Çocuğun kafasını un kasesinin içine sokup çıkarmamak için zor duruyordum. Tamam çocuk zekiydi ama ne de olsa o bir çocuktu! "Agnes eğer bir daha o unu bana serpersen seni ayaklarından tutup un'a kafanı çıkarıp sokarım!" dediğimde Agnes kıkırdamıştı. Gözleriyle beni süzdükten sonra ellerini ağzına koyup kahkaha atarak güldü. Şuan dış görüntümün komik olduğunu bende biliyordum. Bende Agnes'ı baştan aşağı inceledim. Kendisininde benden kalır bir farkı yoktu. Sarı saçlarının yarısı beyazlamıştı ve üstündeki unicorn'lu elbisesi de ful un olmuştu. İkimizinde güzel bir duşa ihtiyacı vardı. "Hadi biz duş alalım ve uyuyalım Agnescım. Pastayı da yarın konuşan ev yaparmış. Kendisi çok bilir de bu konuları." Agnes esneyerek başını salladı. Çocuklar uzun zamandır bu kadar tatlı gelmemişti. Senin için çocuk olabilirim Ateş? Tabi olursun ama ilk önce karşıma çık siktimin adamı! Bu adamla konuşurken kendimi şizofren veya deli gibi hissediyorum. Acaba gerçekten sizofrenim de benim mi haberim yok? Buna bir ara bakmalıyım. Agnesla elimizde kıyafetlerle banyoya geldiğimizde küveti doldurdum. Agnes'ın üstünü soyup küvete oturttum. Biraz eğlenmekten zarar gelmez diyip lavabonun altındaki dolaptan banyo bombasını aldım. Bende üstümü çıkarıp küvete oturdum. Agnes elimdeki rengârenk olan topa bakıyordu. Gülümseyip topun jelatinini çıkardım. Suyun içine bıraktığımda su yavaş yavaş renk alıyordu. Agnes'ın kafasına şampuan döküyordum ki Agnes'ın yüzüme su sıçratmasıyla banyonun uzun süreceğini anladım. Ne bekliyordum ki o daha çocuktu.
"Bak Elanore, tam sen oldum!" Agnes'ın sesinden mutluluk akıyordu resmen. Bu kadar sevineceğini bilseydim önceden kendi kıyafetlerimden giydirirdim. "Evet, tam bensin Agnes." dedim. Üstüne kendi t-shirt'lerimden biri vardı ve bu ona elbise gibi olmuştu. Altına ise şort giydirmiştim o da ayak bileklerinin biraz üstünde bitiyordu. Eh en azından üşümeyecekti. Bu çocuğa acilen kıyafet almalıydım. Agnes'ın elini tutup yatak odasına götürdüm. Bu çocuğu ayrı bir odada uyutmak tehlikeli olabilirdi. İhtimalleri görmezden gelemeyiz. Belki Bilim binası yerimi bulacak ve çocuğu kaçırıp beni tehdit edecek ya da çocukla beraber beni alacaklar kim bilir? O yüzden çocuğun yanımda kalması en mantıklısıydı. "Yatağa geç bakalım Agnes geliyorum hemen." Agnes kafasını sallayıp yatağa tırmandı. Bu çocuğun boyu bu kadar kısa mıydı? Agnes'ı yatak odasında bırakarak salona şöminenin önüne geldim. siyah at biblosunun kafasını çıkarıp üstündeki kırmızı düğmeye bastım ve kontrol panelini açtım. Biblolar şöminenin üstünden yok olurken, kontrol paneli yerini aldı. Yatak odasına gökyüzü şeklinde ışıklar yakıp çocuğun rahat uyumasını istiyordum. Ne de olsa her çocuk onun gibi şanslı olmayacaktı, çünkü Agnes'ın en iyi şekilde büyümesini sağlayacaktım. Kendim ne kadar zor dönemlerden geçmiş olsam da şuan durumum gayet iyiydi. Işıkları ayarladıktan sonra kontrol etmek için yatak odasına doğru ilerledim. Merdivenlerden çıkarken içime kötü bir his düşmüştü. Kalbim çarpmaya başladığında elimi sağ göğsümün üstüne getirip baskı yaptım. Yere yığıldığımda duvara yaslandım. Hızlı hızlı nefes alıp veriyordum ve bu durumu daha kötüye çekiyordu. En sonunda ağzımdan bir inilti döküldü. Terlemeye başlamıştım bile! İlaçlarını almazsan olacağı buydu Ateş. Şuan bu sesi düşünecek kadar vaktim yoktu. Nefesimi biraz düzene soktuktan sonra trabzanlardan tutunup ayağa kalktım. Elim hala kalbimin üzerinde duruyordu. Merdivenlerden çıktığımda yakınımda olan ilk kapıyı açtım. Acil durum kutusunu açıp, iğnenin paketini dişimle yırtıp açtım. Yere oturup sırtımı duvara yasladım. Nefes alışlarım tekrardan hızlanmaya başladığında iğneyi kabın içindeki sıvıya batırıp içine çektim. Kolumu açıp sakinleştiriciyi enjekte ettim. Bu biraz iyi gelebilirdi... Nefesim düzene girdiğinde kalbimdeki sızı geçmeye başlamıştı. Elimi üstünden çekip serbest bıraktım. Sadece odayı kontrol edip yaptığım değişikliği kaydedecektim ama bu olayı hesaba katmamıştım. Tamamen sakinleştiğimde yavaşça ayağı kalktım. Neden bir anda bu kadar kötü bir kriz geçirmiştim ki? Evet ilaçlarımı almadığımda krizler geçiriyorum fakat öyle yerlere, duvarlara yatacak kadar değil. Belki de Bilim binasında yediğin bir şey yüzünden olmuştur Ateş? Hayır, Bilim binasında hiçbir şey yememiştimki! Düşüncelerimden ayrılıp yatak odasına girdim. Duvarlarda yıldızlar ve gezegenler çok güzel duruyordu, hele ki hilal şeklindeki Ay harikuladeydi. Yatağa baktığımda Agnes çoktan uyumuştu. Odadan geri çıkıp kapıyı kapattım. Siktir, paneli kapatmayı unutmuştum! Merdivenlerin başına geldiğimde duraksadım. Kapı mı çalmıştı yoksa bana mı öyle geliyordu? Basamakları bitirdikten sonra ilk başta panelin başına geçmiştim ki tekrar kapı çalmıştı. Neler oluyordu? Ev görünmez modunda değil miydi? ''Merhaba, kimse yok mu?'' dedi ince bir kadın sesi. Kameralara girdim ve ön kapıya baktım. Sarı saçlı, benim boylarımda bir kadın ve yanında siyah saçlı cüsseli bir adam vardı. Ayrıca ikisinin üstünde de Bilim binasındaki çalışanlara özel olan önlükler vardı. Hay sikeyim! bunlar beni nasıl buldu? Ama dur bir dakika beni bulsalardı iki kişi gelecek değillerdi ya? Paneli kapatıp at kafasını yerine taktım. Bodruma inip hızlıca kamuflajımı giyindim. Hemen yukarı çıkıp kapıyı açtım. ''Merhaba, üzgünüm mutfaktaydım kapının sesini duymadım.'' dedim minik bir tebessümle. Kadın bana bakıp gülümsedi. ''Siz Julia Walles olmalısınız. Ben Melody Wilson üst düzey bilim üyelerinden biriyim," yanındaki adamı işaret etti. "O da benim eşim Taylor Wilson. Kendisi kurucumuzun ortağıdır. Aynı zamanda kardeşi." Ne? Ne dedi o az önce? Kardeşi mi? Soyisimleri uymuyordu daha, ne kardeşi? "Anlamadım, kardeşi mi?" Dedim şaşkınlığımı gizleyemeden. Kadın tekrardan gülümsedi. "Evet, kardeşi." dedi sonra ayakta beklemekten yorulmuş olmalıydı ki kocasına tutunmaya başlamıştı. Bunu görünce kendimi toparlayıp elimle salonu işaret ettim. "İçeri geçin lütfen." dedim. Kadın yeniden samimiyetle gülümsedi. Bu kadın bu işte nasıl bu kadar mutlu olabiliyordu ki? Kocası kadının tam tersiydi. Onu gördüğümden beri somurtkan bir tiple ve attığı küçümseyici bakışlarla etrafı inceliyordu. Dikkatimi çeken tek bir şey vardı, sadece karısını dinliyordu. Sanki kendisi konuşmak istemiyor gibiydi. Neyse bundan bana ne ki? Kapıyı kapat ve yanlarına git Ateş. Kapıyı kapattım. Bu aralar ne çok düşünüyordum böyle? Salonu işaret ederek, ''Salona geçebiliriz.'' dedim. Salona geçtiğimizde kadın merakla etrafı inceliyordu. Tekli koltuklardan birine oturdum. ''Neden gecenin bu saatinde geldiğinizi öğrenebilir miyim?'' dedim sakin bir tavırla. Merak'ım olmasaydı onları çoktan kapı dışarı etmiştim. ''Aslında sizin diyeceğimiz şeyi kabul etmeyeceğinizi biliyoruz ama bir daha düşünmenizi öneriyoruz. Teklifimiz Luther Wind hakkında olan bütün bilgileri yani işe yarayacak bilgileri istiyoruz.'' dedi Melody. Aynı yerde çalışmıyor muyduk? Neden Luther hakkında bilgi istiyorlardı? ''Öncelikle bende sizin gibi bir çalışanım, yani çalışandım. Yarın istifa dilekçemi vereceğim. Anladığım kadarıyla kardeşler arasında bir huzursuzluk var ve siz yaptığı icatlar ya da buluşlar hakkında bilgi edinmek istiyorsunuz. Üzgünüm ama çıkarım olmayan bir şeyde benim işim olmaz.'' dedim bir yandan kısık gözlerle Melody'ye bakarken. Acaba doğru mu tespit etmiştim? ''Doğru bir tespit yaptın Elanore. Tabi ki bu işten senin de bir çıkarın olacak. Ne de olsa seni rahat bırakmalarını istemiyor muydun? Bizde sana bunu sunuyoruz eğer bizimle bir olursan istediğini elde edeceksin ya da daha fazlasını?'' sabahtan beri konuşmayan adam bir anda bülbül gibi şakımıştı. Dur bir dakika, o az önce 'Elanore' mu dedi yoksa ben mi yanlış duydum? Elim tam koltuğun arkasında bulunan silaha gidecekken Taylor bir anda nerden çıkardığını bilmediğim silahını bana doğrulttu. ''Deneme bile Elanore.'' dedi kaşları çatık bir şekilde. Elimi geri çektim. Melody, ayağa kalkarak kocasının silah tutan kolunu tutup aşağı indirdi. Taylor'ın bakışları ona döndü. Bakışları normal haline dönerken silahı cebine geri koydu. Melody'nin bakışları hala onun üzerindeydi yavaşça bakışlarını bana çevirdi. ''Buraya insan yaralamaya falan gelmedik Elanore. Biz bir Bilim Binası çalışanı değiliz. Tam tersi onları yok etmeye çalışan Koyu zümrüt örgütünün kurucularıyız. Belki duymuşsundur, biz en başından beri Bilim binasının yaptığı robotlara ve deneylere karşıydık. Aslında sana bir teklif bile göndermiştik ama sonradan öğrendiğimize göre Bilim binası bir şekilde buna engel olmuş.'' dedi ciddiyetle. Bilim binası engel mi olmuştu? Koyu Zümrüt örgütü de neydi böyle? ''Deney derken ne demek istediğinizi anlayamadım?'' dedim. Melody gülümsedi ve elini uzattı. ''Bu bizimle çalışacağın anlamına mı geliyor?'' dedi. Ayağa kalkıp elini tuttum. Bende aynı şekilde ona gülümsedim. Merdivenlerin olduğu taraftan bir ağlama sesi yükselince üçümüzün birden kafası o tarafa döndü. Elinde büyük ihtimalle yatağımın başından aldığı ayıcıkla salya sülük ağlayan ve bana doğru koşan bir Agnes ile karşılaştım. Agnes koşarak bacağıma sarılıp ağlamasına devam ediyordu. Tamda zamanını bulmuştu, ya Melody ve Taylor yerine Bilim binasından birileri olsaydı o zaman nasıl bir açıklama yapardım? Yavaşça eğilip Agnes'ı kucağıma aldım. Melody şaşırmış şekilde bir Agnes'a bir bana bakıyordu. ''Senin... Senin çocuğun mu vardı?'' dedi. Ne diyeceğimi bilmiyordum. Gerçekten kaybolmanın zamanı mıydı ses? Bana akıl vermen gerekirken neredesin? ''Evet.'' dedim sakinlikle. ''Biz artık gidelim. Eğer örgütümüzün olduğu yere gelmek istersen bu adrese gelip altındaki şifreyi söylemen yeterli.'' dedi. Elinden çıkardığı kağıdı masaya koyup kocasıyla beraber çıkıp gittiler. Agnes ile baş başa kalmıştım. Tekli koltuğa oturup Agnes'ı bacağıma oturttum. Yüzüne gelen saçlarını kulaklarının arkasına itekledim. Yanağına öpücük koyup göğsüme doğru yatırdım. Gerçekten ne tuhaf bir geceydi?
|
0% |