Yeni Üyelik
1.
Bölüm

1. Bölüm

@meloskitapyaziyorr

YENİ BAŞLANGIÇLAR

 

 

 

 

 

Selam, ben Venüs. 18 yaşındayım ve bu eylülde üniversiteye başlayacağım. Zengin bir ailede doğup büyüdüm, bir kardeşim bile var. Ancak kardeşimle aramın pek iyi olduğu söylenemez. Ailem zenginliği ile övünen ailelere kıyasla oldukça mütevazi. Bizi de bu şekilde yetiştiriyorlar. Annem bir fizik öğretmeni ve çocuklara bayılır. Babam ise bir emniyet amiri ve bu hayatta en nefret ettiği şey suç işlenmesi. Zaten polis olmasından belli. Kardeşim ise çok içe kapanık bir kız. Odasından çıkmaz ve her zaman kulaklıkla gezer. Basket oynamayı çok sever. 15 yaşında bir ergen, bizlerle vakit geçirmeyi sevmez. Bu yüzden pek anlaşamayız. Babam ile annem kardeşimi her ne kadar prenses gibi yaşatmaya çalışsa da kardeşim hep kafasına estiği şeyi yapmaktan vazgeçmez. Sıra geldi bana, tenis oynamayı ve kitap okumayı oldukça severim. Arkadaş edinmekte üstün sayılırım. Beş kişilik bir arkadaş grubumuz var. Çocukları çok severim ve bir çocuğa zarar gelmesi en nefret ettiğim şeylerden biridir. Bu yüzden bir çocuk doktoru olup çocukları koruyacağım. Beni daha mı yakından tanımak istiyorsunuz? O zaman başlayalım.

*

Telefonumu yatak başlığıma sabitledim ve gardırobumun iki kapağını da açıp boş boş bakınmaya başladım. Telefondan büyük bir ses duyunca başımı hızlıca telefona çevirdim. Seranın ekranı simsiyahtı ve ne olduğunu anlayamamıştım. Miray mutfağa bardağı bırakmaya gittiği için duymamıştı. Parla ise benim gibi bavulunu çıkarmış ve bir kaç kıyafeti yatağa atmıştı ve şimdi de kocaman gözlerle bize bakıyordu. Elay ise yatağında yatmış görünütüsü duraklatılmış bir şekilde duruyordu. Büyük ihtimalle ev sahibi ile yazışıyordu.
"Sera iyi misin?" diye sordu Elay. Bizde arkasından onu onayladık. Sera, Parla, Elay ve Miray ile liseden beri çok yakın arkadaşız ve beş kişilik bir arkadaş grubumuz var. 6 gün sonra üniversite hayatımız başlayacak ve bu yüzden İstanbul'a gideceğim. Kızlarla aynı yeri kazandığımız için Sera ile ev arkadaşlığı yapacağız. Sera ailesi ile pek anlaşamadığı için ailesi Seraya bir ev tuttu ve o günden beri Sera yalnız yaşıyor. Ben Antalya'da yaşıyordum. Sera ile Miray İstanbul'da yaşıyor. Parla Adana, Elay İzmir'de yaşıyor. Yani hepimiz ayrı şehirlerdeyiz ancak lisede yatılı olarak İzmir'e okumaya gitmiştik ve orada tanışıp yakınlaşmıştık. Ancak yaz geldiğinde hepimiz tekrardan dağılıp evlerimize döndük. Fakat hepimiz İstanbul üniversitesini kazanınca Sera onunla yaşayabileceğimizi ve ev arkadaşı olursak hep bir arada yaşayabileceğimizi söylemişti. Bizde kabul edip ev sahibi ile görüşmeler yapmıştık. Ev sahibi komşuları rahatsız edecek durumlarda bulunmamamız şartıyla kabul etmiş ve kira bedelini bölüştürmüştü. Şimdi ise iki gün sonra İstanbul'a gideceğim için bavulumu hazırlıyorum. Sera telefonu kendine çevirip sesini açtı.
"Kızlar Mete telefonu düşürdü ve seste kapanmış, bir şey olmadı." dedi Sera telefonu tekrardan bir yere sabitledi. Mete Seranın 7 yaşındaki küçük kardeşiydi. Arada bir Seraya kalmaya gelirdi. Bu yüzden de genellikle bir şeyler kırılıp dökülürdü. Buna alışmıştık ama yine de bir şey olmasından korkuyorduk.
"Korkuttun bizi ya." dedi Parla. O sırada Miray geldi ve ne olduğunu sordu.
"Bir şey olmadı, Mete telefonu düşürmüş." dedim ve güldüm. Kızlar da arkadan gülmeye başladığında gülüşmelerimizi kesen kapımın açılma sesi oldu.
"Venüs, annecim ben kuaföre gidiyorum baban birazdan seni tenise götürecek hazırlanmaya başla." diyerek içeri girdi annem.
"Tamam bebeğim hazırlanmaya başlarım dikkatli ol." dedim ve yanına giderek onu yanağından öptüm. Annem kızlara da el sallayarak odadan çıktı. Tekrardan telefona döndüğümde Sera hariç herkes bavullarını hazırlamaya koyulmuştu.
"Kızlar ben kapatıyorum sonra size yazarım gruptan, görüşürüz." dedim ve aramadan ayrıldım. Bavulumu bir kenara doğru itekledim ve dolabımdan beyaz tenisçi eteğimi alıp giymeye başladım.
Eteğimi giydikten sonra çalışma masamın üzerinde katlı bir şekilde duran v yaka cropumu giydim. Vizör şapkamı da kafama geçirdikten sonra telefonumu ve raket çantamı alıp odamdan çıktım. Babam salonda koltukta oturmuş bir şekilde telefona bakıyordu. Üzerinde her zamanki gibi üniforması vardı. Benim geldiğimi görünce telefonunu kapatıp cebine koydu ve gülümsedi.
"Hazır mısın kızım?" diye sordu.
"Hazırım babişkom, hadi çıkalım." dedim ve kapıya doğru ilerledim.
"Bir saniye kızım kardeşine haber verip geliyorum." deyip yukarı kata çıktı. Babamı beklerken çok susadığım için hemen mutfağa koştum ve kendime bir bardak soğuk su doldurdum. Suyumu içtikten sonra salona doğru ilerlemeye başladım, o sırada babam da merdivenlerden iniyordu.
Babamla beraber dışarı çıkıp arabaya doğru ilerledik. Lacivert renkte son model Mercedes arabamız üstü açık bir şekilde kapıda duruyordu. Babam ehliyetimi aldığımda bana istediğim arabayı alacağını söylemişti ama motorlar benim dikkatimi daha çok çekiyordu. Ancak ailem motorun tehlikeli olduğunu söylüyor ve motor sürmemi yasaklıyordu. Açıkçası ne kadar üzülsem de motorun gerçekten tehlikeli olduğunun farkındaydım. Bu yüzden ısrar etmek yerine kabulleniyordum.
Sonunda arabanın önüne geldiğimizde yolcu koltuğuna geçtim ve oturdum. Arabanın üstü açık olduğundan dolayı koltuk yanmıştı. Oturunca kalçamda büyük bir sıcaklık hissettim ve yerimden sıçradım. Babam gülerek elinde iki tane örtüyle geldi. Örtüleri koltuklara yerleştirip sürücü koltuğuna oturdu. Bende yerime oturduğumda arabayı çalıştırdı ve aynayı düzeltti.
"Eee Dolunaya söyledin mi yoksa hala uyuyor mu?" diye sordum.
"Bu sefer uyumuyordu ve müzik dinliyordu. Her zamanki Dolunay işte yine beni tersledi ama yeni uyandığından kaynaklıdır." dedi babam. Aslında Dolunay babamı bilerek tersliyor ama babam bunun farkında değil. Bazen benim de babamı terslediğimin farkındayım ama bu durum yeni uyandığımdan ya da bir işle meşgul olduğumdan kaynaklanıyor. Babam da benden alıştığı için Dolunay onu terslediğinde de bu sebepleri ortaya koyuyor. Ah canım babam benim, keşke Dolunayın onu umursamadığının farkında olabilse belki o zaman tatlı yaklaşmaya çalışarak kalbini daha çok kırmak yerine Dolunaya iyi bir ders verebilir.
Sonunda korta geldiğimizde babamı öpüp arabadan indim. Korta doğru ilerlediğimde daha herkes gelmemişti. Bu yüzden çantamı tribünlerin kenarına koyup ısınmaya başladım. Bugün bildiğim kadarıyla maç yapacaktık. Bu yüzden iyi ısınmam gerekiyordu. Yanıma biri geldiğinde kafamı çevirip kim olduğuna baktım. Gelen Giraydı. Giray tenisten tanışıp anlaştığım tatlı bir çocuktu. Ancak son zamanlarda bana karşı olan hareketleri değişmeye başladı. Daha samimi ve rahat davranıyordu. Girayı severdim ama şu aralar bana karşı olan rahatlığı ve tavrı hiç hoşuma gitmiyordu.
"Selam Venüs, İstanbul'a gidecekmişsin." dedi dibime gelerek. Ondan biraz uzaklaştıktan sonra üstümü başımı düzelttim.
"Evet, üniversiteyi orada kazandım." dedim. Giray bana biraz daha yaklaşıp sırıtınca rahatsız oldum ve geri çekildim.
"Giray, lütfen kusura bakma ama biraz antrenman yapmam gerekiyor. Bugün maç yapacağız diye biliyorum." dedim ve tribüne doğru ilerledim. Ben çantamı alıp içinden raketlerimi ve yedek topumu alırken Giray da arkamdan geliyordu.
"O zaman beraber yapalım mı? Ne dersin?" Sinirlerim bozulmuştu ve dayanamayıp korta doğru ilerledim. Giraya elimle gelmesini işaret ettim.
"İyi bir maç olsun." dedim yanıma geldiğinde. Giray sırıtarak raketlerini almaya gitti. Onu beklerken güneş yüzünden başımın açık kalan kısmı yanmıştı.
Giray nihayet raketlerini alıp karşıma geçtiğinde raketi bir kenara bırakıp elimi taş yaptım. İlk başlayacak kişiyi belirlemek için taş, kağıt, makas oynayacaktık. Giray bu hareketimi anlayarak karşıma geçti ve elini elimin karşısına koydu. Taş, kağıt, makas yaptıktan sonra yenen o olmuştu. Ellerimi esnetip raketimi aldım ve pozisyonumu alarak beklemeye başladım.
İlk hamlesini çok sert yapmamıştı bu yüzden buna karşılık olarak ilk hamleden sert bir vuruş yapmadım. Sırıtıp topu yan hizama attı ancak plana dahil etmediği bir şey vardı. Benim yıllardır bu sporu yaptığım için bu hareketlerde usta olduğumdu. Bu yüzden yandan gelen topu hemen kurtardım ve sert bir vuruş yaparak topun çizgi içine düşmesini izledim. Giray şaşırmış görünüyordu. Daha çok hırslandığını biliyordum. Topu alıp bana gönderdi ve pozisyon aldı. Benim tenis oynarken koyduğum bazı kurallar vardır. Bu kuralların arasında ise rakibe asla acımamak vardır. Bu yüzden topu olabildiğince sert bir şekilde Giraya gönderdim. Giray topu kurtarıp bana attığında biraz gerilemişti. Yavaş gelen topa tüm gücümle vurduktan sonra Girayın hamlesini tahmin etmeye çalıştım. Top ayak hizasına gittiği için yere yatıp kurtaracaktı bu yüzden top bana yukardan gelecekti. Benim yapmam gereken ise Giray yerden kalkamadan topu raketinden uzak ancak çizgi içinde bir yere göndermeliydim. Tam tahmin ettiğim gibi oldu ve Giray topu kurtarmak için yere yattı. Topu zar zor kurtardığı için top bana yavaş gelmişti ve bu yüzden işim daha da kolaylaşıyordu. Topa var gücümle vurmadan önce raketimi Girayın raketinin ters köşesine çevirdim. Top vuruşumla birlikte hız alarak çizgi içine düştü ve Giray şaşkınlıkla kalkıp bana baktı. Sinirlerimle oynamayacaktın Giray efendi.
Sonunda hoca geldiği için Giraya göz kırpıp raketlerimi çantama koydum ve sıraya geçtim. Bugün bu kulüpte son günümdü çünkü İstanbul'a gideceğim için orada bir kulüp bulmuştum ve başvurumu da yapmıştım. Bu yüzden bugün öğretmenimle ve arkadaşlarımla vedalaşacaktım.
Tahmin ettiğim gibi hoca maç yapacağımızı söyledi ve eşleşmeleri yaptı. Pozisyonumu almış maçın başlamasını beklerken hoca beni yanına çağırdı. Ne olduğunu anlamamış bir şekilde hocanın yanına doğru ilerledim.
"Venüs tatlım bir şu kenara gelir misin?" dedi ve ilerlemeye başladı. Arkama dönüp arkadaşlarıma baktığımda onlar da anlamamış bir şekilde bize bakıyordu. Sonunda onları göremeyeceğim yere geldiğimde Esma hocaya döndüm ve merakla ona baktım.
"Tatlım, İstanbul'a gideceğini duydum ve bu yüzden sana bir veda hediyesi almak istedim. Maçlarda ve antrenmanlar da hep en iyi oyuncum olmayı başardın. Bugüne kadar kazandığın bütün madalya ve kupaları hakkediyorsun. Takımımdan en iyi oyuncumun ayrılması beni biraz üzse de hep bu takımda kalıp oynamanı değil daha iyi yerlere gelmeni isterim." dedi. Esma hocayı hep çok sevmişimdir. Bana söylediği bu sözler ise duygulanmama sebep oldu. Esma hoca gördüğüm en iyi hocalardan biri ve hep öyle kalacak, kimseyi ayrıştırmaz ve yerine göre davranmasını bilir. Bu yüzden beni kenara çekip bunları söylemesini anlıyorum. Eğer takım arkadaşlarımın yanında söyleseydi oyuncularını ayrıştırmış olacaktı.
"Teşekkür ederim hocam, bu takımı her zaman özlemeye devam edeceğim ve ben buradaki bütün arkadaşlarımın iyi yerlere geleceğine eminim. Emekleriniz için çok teşekkürler." dedim ve hediyeyi aldım.
"Venüs, hediyeni evde açmanı istiyorum eğer burada açarsan taşıması zor olabilir kırılacak bir eşya." dedi ve göz kırpıp yanımdan ayrıldı.
Esma hocanın ne aldığını gerçekten çok merak etmiştim. Ancak kırılacak bir şey ise burada açmam sıkıntı çıkarabilirdi. Bu yüzden hediyeyi arkama doğru tutup Esma hocanın arkasından ilerledim. Herkes başlamak için Esma hocayı bekliyordu. Kimseye göstermemeye dikkat ederek çantama ilerledim ve hediyeyi hızlıca çantama koydum.
Yerime geçtiğimde Esma hoca maçı başlattı. İlk vuruşu ben yapmıştım. Karşıdan gelen sert topu kurtarmak için adım attığımda ayağım takıldı ve sendeleyerek yere düştüm. Ben yere düşerken topta benle beraber yere düştü. Esma hoca "Dikkat istiyorum." deyip topu rakibime verdi. Tekrardan pozisyonlarımızı aldık ve gelen topa karşılık verdim.
Maç bu şekilde devam etti ve çok az fark ile ben kazandım.
Sularımızı içip sıraya geçtik. Hoca karşımıza geçip ellerini arkasında bağladı.
"Evet çocuklar antrenman bitti ama dağılmadan önce Venüs arkadaşımız üniversitesi nedeniyle takımımızdan ayrıldığı için bize veda edecek." dedi. Gülümseyerek hocanın yanına geçtim.
"Arkadaşlar öncelikle ne kadar bu takımdan ayrılmak istemesem de yapmak zorundayım. Sizleri çok seviyorum ve birlikte geçirdiğimiz onca güzel vakitler için hepinize teşekkür ederim. Sizleri özleyeceğim." dedim ve sıranın başından başlayarak herkese teker teker sarıldım.
Sarılmalarım bittiğinde Esma hocanın karşısına geçtim.
"Emekleriniz için en içten dileklerim ile teşekkür ederim. Bu yerlere sizin sayenizde geldim ve kazandığım her bir ödül de sizi hatırlayacağım." dedim ve takım selamımızı verdim.
Arkamı döndüğümde herkesin gözü yaşlıydı. Esma hocaya döndüğümden gözümden akan yaşı umursamadan ona sarıldım. Ardından herkes teker teker gelip arkamdan sarılmaya başladı. Hep birlikte kocaman bir sarılma gerçekleştirdikten sonra Esma hoca antrenmanı bitirdi ve herkes dağılmaya başladı. 7 yaşımdan beri bu kulüpteydim ve artık bir aile gibi olmuştuk. Buradan ayrılmak bedenen kolay olsa da ruhen kolay değildi. Buraya alışmıştım ve burası benim ikinci ailem gibiydi. Kim derdi ki bir gün bu kulüpten ayrılacaksın diye. Liseye gittiğimde bile oradaki takıma kış antrenmanları üzerine katılmıştım ve yazın buraya geldiğimde yine bu takımda oynamaya devam etmiştim. Çantamı bir koluma geçirip raketlerin arasından telefonumu çıkardım ve dolmuş durağına doğru yürümeye başladım. Bu sırada da babama çıktığımla ilgili bir mesaj gönderiyordum. Babama mesajı gönderdikten sonra kızlarla kurduğumuz kutsal deliler isimli gruba girdim ve gelen 500 küsur mesajın özetini istedim. Parla ses kaydı ile özetini atarken bende dolmuş durağına varmıştım. Bulduğum boş yere oturup dolmuşu beklemeye başladım. Bu sırada da telefonu kulağıma dayamış ses kaydını dinliyordum. Gelen dolmuş sesiyle telefonu kapatıp ayağa kalktım. Dolmuşta her yer tıka basa doluydu. Yanıma yedek çanta almayı unuttuğumdan kartımı telefon kılıfımın içine koymuştum. Telefon kılıfım şeffaf olduğundan kartı çıkarmama gerek kalmadan okutabiliyordum.
Kartı okuttuktan sonra tutunacak bir yer buldum.
Sıradaki durakta durduğumuzda bir çok kişi inmişti ve bir kaç koltuk boşalmıştı. Hemen boş koltuklardan birine oturup telefonumu açtım ve biriken mesajları okumaya başladım. Babam yazdığım mesaja onay işareti bırakmıştı. Annemin hala kuaförde olabileceğini varsayıyordum. Bu yüzden evde tek sayılırdım. Dolunay evdeydi ama odasından temel ihtiyaçları ve akşam yemeği haricinde çıkmadığı için onu saymıyordum. İneceğim durağa geldiğimde kızlara ineceğimi söyledim ve telefonu kapatıp dolmuştan indim.
Eve doğru yürürken telefonuma bildirimler gelip duruyordu. Gruptan geldiğini bildiğimden dolayı aldırış etmedim.
Evin önüne geldiğimde sürgülü kapının açık olduğunu gördüm. Annem gelmiş olmalıydı ve benim geleceğimi bildiğinden sürgülü kapıyı açık bırakmıştı. Sürgülü kapıyı kapattıktan sonra kilitledim ve eve doğru ilerledim. Kapıya geldiğimde bir erkek ayakkabısı ile annemin ayakkabılarını gördüm. Erkek ayakkabılarının kime ait olduğunu çözememiştim. Zile basıp beklemeye başladım. Kapıyı her zamanki gibi annem açtı. Ayakkabılarımı çıkarıp içeri geçtim ve tenis çantamı bir kenara bıraktım. Gözlerim etrafta bir erkek arıyordu ancak kimse yoktu. Evimizin iki salonu vardı. Ana salon ve büyük salon. Büyük salonu misafir geldiğinde kullanıyorduk bu yüzden belki orada birinin olabileceğini düşündüm ve annemi hızlıca öpüp büyük salona doğru ilerledim. Büyük salonun kapısını açtığımda içeride oturmuş kahve içen bir adam gördüm. Daha doğrusu adam diyebilir miydim bilmiyorum. Çünkü çocuk benim ile aynı yaşlarda olabilir. Annemin arkamdan geldiğini duyuyordum. Ben çocuğu incelerken annem de arkamdan gelip kapıyı kapattı ve karşıma geçti.
"Anne bu çocukta kim?" diye sordum.
"Kızım hiç öyle denir mi hem önce bir nefes al bir merhaba de annene." dedi. Bu sözüyle anneme döndüm ve annemin saçlarını omuz hizasında kestirdiğini gördüm.
"Merhaba annecim, saçların çok güzel olmuş ve yakışmış. Evimizde olan bu çocuk kim?" dedim yavaşça. Eve girdiğimden beri doğru düzgün nefes almadığımı o zaman fark ettim.
"Teşekkür ederim bebeğim ve bu çocuk yan eve taşınan ailenin oğlu, ailesi merhaba demek için bize geldi ve sonrasında acil bir işleri çıktığı için oğullarını bize bırakıp gittiler." diye yanıtladı annem sakince.
"Bir aile çocuğunu tanımadığı bir aileye neden bıraksın ki Allah aşkına." dedim ve kendimi tekli koltuklardan birine attım.
"Kızım çocuğun saatinde acil durum tuşu varmış yani herhangi bir şey olduğunda çocuk saatine basıp ailesini çağırabilir." diye açıkladı annem. Gözlerimi tekrardan çocuğa çevirdiğimde çocuğun gülümseyerek bize baktığını gördüm.
"Selam ben Venüs tanıştığıma memnun oldum. Ancak beni görebilirsen sadece 2 gün daha göreceksin çünkü üniversitem nedeniyle İstanbul'a yerleşeceğim." deyip elimi uzattım.
"Selam bende Berke, tanıştığıma memnun oldum. Bende üniversite nedeniyle İzmir'e yerleşeceğim bu yüzden beni sadece yarın sabah görebilirsin." dedi ve elimi sıktı.
"Güzelmiş." dedim ve elimi çektim.
"Anne ben üstümü değişip geleyim." dedim ve kapıya doğru ilerledim. Kapıyı açıp kendimi dışarıya doğru attım ve hemen bu durumu kızlara yazmak için telefonu açtım. Kızlardan gelen mesajların özetini istedikten sonra olayı anlatmaya başladım bu sırada da odama doğru ilerliyordum. Kızlara yazmayı bitirince gruptan çıkıp başka mesaj gelmiş mi diye baktım. Bir mesaj daha gelmişti ve isim kayıtlıydı. Mesaj Giraydan gelmişti ve güzel olan moralim düşmeye başlamıştı. Mesajda bugün bana önemli bir şey söyleyeceğini bu yüzden benimle bir akşam yemeğine çıkmak istediğini belirtmişti. Ona müsait olmadığımı yazıp konuyu kapatmak isterdim ama ne söyleyeceğini merak ettiğimden dolayı kabul ettim. Ne söyleyeceği ile ilgili bir tahminim vardı aslında ama yine de bugün ona olan sinirim çok yüksekti bu yüzden ona daha çok laf sokmak istiyordum ve öyle de yapacaktım. Akşam için basit bir şort, tişört kombini yapacaktım. Odama ne ara geldiğimi dahi hatırlamıyordum.
Dolabımdan hemen rahat bir şort seçtim ve altıma geçirdim. Çıkardığım eteğimi odamdaki kirli sepetine attım ve telefonumu da alarak odadan çıktım. Büyük salona doğru ilerlerken aynı zamanda da kızlara mesaj atıyordum. Akşam birbirimizi arayıp bavul hazırlayacaktık. Süslenmeyi seven biriydim bu yüzden iki bavul bir çanta götürecektim. Büyük salona geldiğimde telefonumu kapattım ve kapıyı açarak içeriye geçtim. Berke'nin karşısındaki tekli koltuğa oturdum ve anneme döndüm.
"Anne ben akşam arkadaşımla bir akşam yemeğine çıkacağım." dedim.
"Öyle mi tatlım kimmiş bu arkadaş?" diye sordu annem.
"Bizim tenisten Giray, herhalde veda yemeği olarak çağırdı." dedim bozuntuya vermeden. Aslında beni çağırma amacı farklıydı ve bunu biliyordum. Annemden fazla bir şey saklamazdım bu yüzden Giray'ın benden hoşlanıyor olabileceğini annemle konuşmuştuk ve üstüne bir de dedikodusunu yapmıştık. Annemin bununla ilgili bir tahmini olabileceğini varsayıyordum.
"Peki kızım dikkatli ol da." dedi ve konuyu kapattı.
"Venüs, belli ki üniversite nedeniyle pek görüşemeyeceğiz istersen telefon numaranı ver belki iyi arkadaş oluruz." diyerek araya girdi Berke. Anneme baktığımda annem onaylarmış gibi gözlerini açıp kapadı.
"Tamam yaz o zaman." dedim ve numaramı söylemeye başladım. Bu kadar hızlı gelişeceğini tahmin etmemiştim ancak burada pek arkadaşım yoktu ve yaz tatillerinde buraya gelince vakit geçirebileceğim bir arkadaş fena olmazdı.
"Tamam o zaman sonra görüşürüz." dedi ve ayağa kalktı.
"Teşekkür ederim Melek teyze ben evime gideyim arkadaşlarla bir kaç planımız var da." dedi anneme dönerek.
"Rica ederim yavrum yine bekleriz, bir de ben o kadar yaşlı mıyım Allah aşkına, teyze deme bana." dedi annem gülerek. Berke de hafifçe gülerek başını salladı ve salondan çıktı. Annem Berke'yi uğurlamaya gittiğinde bende telefonumu alıp kızlarla yazıştım. Kapı açılma sesi duyduğumda başımı kapıya çevirdim. Gelen annemdi.
"Anlat bakayım şu Giray olayını veda yemeği için çağırmadı değil mi?" dedi yanıma oturarak.
"E anne ne bekliyorduk ki zaten, açılacak bugün bana ama ben kabul etmeyi düşünmüyorum." dedim.
"İyi iyi kabul etme zaten hiç sevmiyorum o çocuğu." diyerek yüzünü buruşturdu.
"Anne ya." diyerek gülmeye başladım. Ardımdan annem de gülmeye başladı ve birkaç dakika büyük salonda öylece oturup sohbet ettik.

*

Üstüme siyah renk cropumu, altıma da beyaz renk kot şortumu giymiş dişlerimi fırçalıyordum. Giray ile yapacağım akşam yemeğine 1 saat vardı ve ben neredeyse hazırdım. Gideceğimiz yer biraz uzak olduğu için beni erken alacağını söylemişti.
Dişlerimi fırçalamayı bitirdikten sonra saçımı açtım ve saç spreyimi alıp sıktım. Saç spreyimi yerine koyup tarağımı aldım ve saçımı taramaya başladım. Saçlarımı hafif bir topuz yaparak bağladım ve ışığı kapatıp banyodan çıktım. Odama geçtiğimde her yer darmadağınıktı ve çok sıkılmıştım. Bu yüzden hemen hızlıca odamı toparladım.
Dışarıdan korna sesi duyduğumda katladığım tişörtü dolabıma koyup rujumu çantama attım ve odadan çıktım.
"Ben çıkıyorum anne görüşürüz." diye seslendim anneme.
"Tamam kızım dikkatli ol." diye bağırdı annem mutfaktan. Dış kapının yanındaki aynada hızlıca rujumu sürüp dışarıya çıktım. Dışarıda son model arabasıyla beni bekleyen Giray'ı gördüm. Aklı sıra beni parasıyla etkilemeye çalışacaktı. Ancak ben bunlara kanan ve paraya çok fazla önem gösteren kızlardan değildim. Yapmacık bir gülümseme takınarak arabaya doğru ilerledim. Giray benim için kapıyı açtığında hafif bir gülümsemeyle başımı salladım ve oturdum. Giray da kapımı kapattıktan sonra hızlıca arabanın diğer tarafına geçti ve yanıma oturdu.
"Bugün seni özel bir yere götüreceğim." dedi ve gaza bastı. Nereye gideceğimizi bilmiyordum ancak ne amaçla götürdüğünü biliyordum.
Yol boyunca hiç konuşmadık. Işık ve balonlarla süslenmiş bir restorandın önünde durduğumuzda arabadan inmek için bir hamle yaptım. Fakat Giray beni durdurup arabadan indi ve kapımı açtı. Gülümseyip arabadan indiğimde restoran görevlileri hemen yanıma geldi ve çantamı aldılar. Giray benim aksime çok daha rahat ve şık görünüyordu. Kapıdan içeri girdiğimizde çok hoş karşılandık ve bir kırmızı halı üzerinde yürüyerek içeriye geçtik. Bir garson bize yerimize kadar eşlik ettiğinde aynı zamanda bana çantamı da verdi. Teşekkür edip sandalyeme oturdum ve çantamı masaya koydum. Bu şekilde yerlere alışıktım ancak burayı ilk defa görüyordum. Giray'ın ayırttığı yer bir akvaryum yanında mumlarla süslenmiş sadece bizim olduğumuz bir yerdi. Bir oda denemezdi ama oda gibi bir havası vardı. Giray karşıma oturdu. Garsonlar bize yemekleri servis ederken bizde onları izliyorduk. Böyle yerlere ailem nedeniyle alışığım. Babam bir emniyet amiri ve onun yanı sıra annem dedemden kalan bir holdingi işletiyor. Bu yüzden sık sık böyle yerlere davet ediliyoruz. Zengin olmayı seviyorum ancak zenginliği ile övünen insanlardan nefret ederim ve o şekilde davranmayı da sevmem. Giray ise nefret ettiğim tiplerden. Bu yönünü bana karşı tavırlarını değiştirmeye başladığında öğrendim. Giray garsonlara gülümsemiyordu bile.
Garsonlar yemekleri servis ettikten sonra yanımızdan ayrıldılar ve Giray ile baş başa kaldım. Kendimi fazlasıyla rahatsız hissediyordum. Giraya baktığımda bana bakıyordu ve sırıtıyordu.

"Sanırım fazla şaşırdın prenses, yemeğe başlamalısın yoksa aç kalabilirsin." dedi ve sırıtarak yemeğine odaklandı. PRENSES Mİ? Kusacağım şimdi. Tiksinerek ona baktım. Neyseki yemeğine odaklandığından fark etmedi. Yemeğe başlamadan önce belli etmemeye çalışarak hafifçe eğildim ve kokladım. Malum, ne yapacağı belli olmayan bir kişinin yanında bulunmaktayım. İlaç katmış olabilir. Giray fark etmeden tekrar doğruldum ve kaşığımı elime alıp hafifçe domates çorbasına batırdım. Kaşığıma çok az çorba aldıktan sonra ucundan hafifçe tatım. Biraz bekledikten sonra yemeğime başladım. Çorbanın tadı gayet güzeldi. Restorantın şefini tebrik ediyordum. Domates çorbasının tonunu ayarlamak biraz zordur ve her aşçı yapamaz. Ancak buranın şefi çok güzel bir tabak çıkarmıştı. Çıkışta bizzat kendisini tebrik etmek istiyordum.

Domates çorbalarımızı bitirdikten sonra garsonlar geldi ve tabakları aldı. Tabakları alan garson yanında duran garsona tabakları verdikten sonra yemek servis arabasından ara sıcakları aldı ve önümüze koydu. Başını sallayarak yanımızdan ayrıldığıda yemeklere baktım. Ara sıcakta mantar graten vardı. Mantar sevmediğimden dolayı yemeğe öylece baktım. Mantar grateni Dolunay seviyor diye yapan annemden dolayı artık ezberlemiştim. Ders programında hiç son ders olmadığı için okuldan erken ayrılır ve hemen mutfağa girerdi. Annemin mutfağa erken girmesinin nedeni ise Dolunay ile zevklerimizin arasında dünyalar kadar fark olmasıydı.

Giray yemeği yemediğimi fark etmiş olmalı ki tek kaşını kaldırarak bana baktı.

"Şey, mantar yemek pek tercihim değil, tadını beğenmiyorum, bu yüzden ben yemesem olur mu?" diye sordum.

"Tabi ki, sevmediğini bilmiyordum, eğer bilseydim başka bir ara sıcak söylerdim." dedi Giray. Anlayışla karşıladığı için hafif bir tebessüm ile karşılık verdim yanıtına. Giray olabildiğince hızlı ancak saygısını bozmadan yemeğini bitirdi. Nedenini sormak istierdim ancak bu sorunun doğru olup olmayacağı konusunda pek bir bilgiye varamadım.

Garsonlar tekrardan yanımıza geldiğinde bu sefer börekleri servis etti. Su böreği sevdiğim bir yemekti bu yüzden yiyebileceğimi düşünüyordum.

Garsonlar yanımızdan ayrıldığında çatalımı hemen böreğe batırdım ve bıçakla kesme zahmetine girmeden direk ısırdım. Son anda aklıma yanımda Giarayın da olduğu aklıma gelince böreği hafifçe tabağa bıraktım ve peçete ile kibarca ağzımı silip boğazımı temizledim. Giray gülmeye başladığında dayanamayarak bende gülmeye başladım.

"Sevdiğin bir yemek sanırım?" diye sordu Giray.

"Evet oldukça severim, az önce için özür dileri bir an unuttum." dedim ve yüzümü çok az astım.

"Hiç önemli değil lütfen rahat ol." dedi ve oda benim gibi yemeye başladı. Gülümseyip böreğe saplanmış çatalı elime aldım ve ısırarak yemeye başladım. Yemekler azar azar olduğundan ana yemeği yemeye yerim vardı. Giraya biraz önyargılı davrandım sanırım. Gayet tatlı ve kibar bir çocuk. Bunun farkındayım da. Ancak bazı şeyler onun kişiliğine yeni bir şey katarak davranışlarının değişmesine sebep oluyor. Örnek verecek olursam benden hoşlanmaya başladığında değişen tavırlarını ortaya koyabilirim. İnsanlarda sevmediğim bir özellikte budur aslında. Bir olay yaşandığında bir insanın davranışları değişmemelidir.

*

Sonunda karnımızı doyurup restoranttan çıkabilmiştik. Önemli şeyin ne olduğunu söyleyeceğini ve dışarıda onunla beraber yürümemi istedğini söyledi. İstağini kabul ettim ve onunla beraber arabaya bindim. Bizi bir sahil kenarına getirmişti. Sahil kenarında hafif esinti nedeniyle dalgalanan denizin sesi ve gün batımı eşliğinde yürüyorduk. Bir anda durunca bende durdum ve ona döndüm. Ellerimi tuttu ve derin bir nefes aldı.

"Venüs, cevabının getireceği sonuçları kafamda çok kez düşündüm ve artık hazırım. Tenis grubunda tanıştığımızdan beri sana karşı bir şeyler oluşmuştu kalbimde. Ancak bunun farkına varmam biraz zaman aldı. Seninle geçirdiğim vakitlerin daha eğleneceli ve güzel olduğunu fark ettim. Benimle daha çok vakit geçirmeni isterim. Bu yüzden hangi cevabı verirsen ver her zaman seni destekleyeceğim. Venüs, senden hoşlanıyorum, benimle çıkar mısın?" Ağzım açık kalmıştı. Çok iç açıcı ve güzel bir konuşma yapmıştı. Giraya karı bir şeyler hissetmiyordum ancak sözleri beni derinden etkilemişti. Cevabımı değiştirmeyecektim. Ancak ona bu konuşma üzerine onu kıracak bir cevap vermek istemiyordum. Konuşma için uğraşmıştı. Bu yüzden cevabımı onu kırmamak adına biraz daha yumuşatacaktım.

"Giray, söylediğin her söz beni derinden etkiledi. Dugularını anlıyorum, her insan bu duyguları en az bir kez yaşamıştır. Sana karşı bir şeyler hissetmiyorum ancak arkadaş olarak kalmak istersen her zaman buradayım. Sözlerin enim için gerçekten özel ve etkileyiciydi. Seni kırmak istemiyorum, kırıldıysan şimdiden gereçkten çok özür dilerim. Seni kırmamak için sözlerimi özenle seçmeye çalışıyorum. Teklifini kabul edemem çünkü bir duygu beslemediğim ve arkadaş olarak gördüğüm biri ile çıkamam. Özür dilerim, tekrardan söylüyorum arkadaş kalmak istersen her zaman buradayım." dedim ve ellerimi çekip ona baktım. Gözleri dolmuştu ve bana gülümseyerek bakıyordu.

"Seni anlıyorum. Vereceğin cevaba kendimi hazırlamıştım. Sözlerin değer taşıyor ve inan ki beni kırmadın. Sana dürüst olacağım. Aslında üzüldüm çünkü duygularım yoğundu. Ancak seninle arkadaş kalmayı kabul edemem. Özür dilerim ama hoşlandığım kişi ile arkadaş kalırsam düzgün bir çevrem olmaz. Aşık olacağım binlerce kişi varken seninle arkadaş olduğumdan dolayı aklım hep sende olur. Lütfen özürlerimi kabul et ve beni anla." dedi ve akan bir gözyaşını sildi. Onu elbette anlıyordum ve haklıydı da. Yıllarca arkadaş kaldığım birinden ayrılmak beni oldukça üzüyordu. Başka seçeneğimiz olaydı keşke. Ancak kitabı baştan okumak bize bir şey katmayacaktı. Çünkü zaten sahneleri biliyorduk. Bu yüzden kitapta geriye doğru gitmek yerine sayfa değiştirip yeni bir bölüme geçmeyi tercih ederdim.


                                          

Loading...
0%