@meltemyaman
|
Acının tarifi nedir? Elimde dökülen çorbanın sızısı var. Bacaklarımda da. Ama kalbimin cendere de olduğu kadar acı vermiyor bana. Karşımda hala bana şaşkınlıkla bakan genç kız, hızla kapıdan ayrılarak yanıma geldi çıplak ayaklarıyla. Ben boş kalan kapıya bakıyordum. Anıl'ın kokusu vardı ama kendisi kuş olup uçmuş gibiydi. Kolumda bir el sıcaklığı hissettim. Kolumdan tutup gözlerimin içine bakıyordu. -İyi misiniz? Kendinize gelin. Ne oluyor? Cevap verecek mecalim kalmamıştı. Gözlerimi açık kalan kapıdan çekip kıza baktım. İsmi Hüma idi. Tıpkı isminin anlamı gibi çok zarif ve bir o kadar da güçlü duruyordu karşımda. Ağlamaklı gözlerimi çektim üstünden. Yere uzandım. döktüğüm parçaladığım tabak çanağı toplamak istercesine. Ağzımı bi açabilsem, siz kimsiniz diyebilsem, ama yapamıyorum. Belki de yapmak istemiyorumdur. Belki de duyacağım cevaptan çok korkuyorumdur. Kırık tabağın parçalarının her biri göğsüme batıyor sanki. Şimdi hüngür hüngür ağlamak, tam da şu an ölmek geliyor içimden. Oysa dün gece sonsuza dek yaşamak istiyordum. -Bade ne oluyor yavrum. İyi misin? O sesler neydi öyle? Cevap vermezsem işler daha da kötüye gidecek. Hemen titreyen sesimle ağzımı açıp cevap verdim; -Şengül teyze iyiyim. Elimde bir kaç birşey vardı onları düşürdüm. -Ha iyi tamam kızım. Eee hadi gelmiyor musun bize Melisa geldi çoktan. Ben konuşmaya bile güç bulamıyorum. Adım nasıl atayım? Hüma bana baktı. Sonra evin içine doğru döndü, ben ise hala Anıl'ın nerede olduğunu anlamaya çalışıyorum. Bir türlü göremiyorum. Gelmiyor. Sesi çıkmıyor. -Bade sen misin? -Hüma. Kızım nereye kayboldun iki dakika da? Ve üzerinde ki bornozuyla kendini gösterdi Anıl. Saçları ıslak. Bornozunun arasından gözüken göğsü. Dün gece uyuduğum, kendimi en güvende hissettiğim yer. Başa bela olacak kadar yakışıklı. Acı çektiğim şu dakikalarda bile onun ne kadar yakışıklı olduğunu düşünecek kadar aşığım ben bu adama. -Ne oluyor, neden içeri girmedin? Buranın hali ne böyle? Kafam iyice allak bullak olmuştu. Gözlerinin içine baktım. Konuşamıyordum hala. -Bade konuşsana. İyi misin ne oldu sana? Ben yere bıraktığı tepsiye baktım. O ise ellerime dökülen çorbanın verdiği kızarıklıklara? Dehşete düşmüş gibi bir hali vardı. Arkasını dönüp Hüma'ya baktı; -Hüma ne oldu güzelim burda? Güzelim? Artık kendimi tutamıyorum. Artık kendime engel olamıyorum ben. Gözlerimde ki yaşları durduramıyorum artık. Gözlerimden hızlıca dökülen yaşlar dudaklarıma temas etmeye başlamıştı. Kuruyan ruhu çekilen dudaklarıma değen tuzlu yaşlar biraz olsun kendime getirdi beni. Hüma ağzını açıp cevap verecekti ki araya girdim; -Kusura bakmayın. Ben sizi rahatsız ettim galiba. Hasta zannettim sizi. Çorba yapıp getirdim. Ama tanımadığım bu hanımefendi açtı kapıyı. Benimle dalga geçiyor hala. İçimden tam suratının ortasına yapıştırmak geliyor. Her ikisini de şu camdan aşağı fırlatmak istiyorum. Şiddete son derece karşıyım ama dayanmak çok güç geliyor şu an da. Anıl; -Bade her tarafına çorba dökülmüş. Yanmış. Bu nasıl tepsi taşımak. Konuşsana artık. -Ben anladım galiba. Bir saniye müsade et bana. Anıl'ın kolundan tutup kenara çekti. Bana yaklaşıp gözlerimin içine baktı tekrar. Elimi tanışmak istercesine uzattı bana; -Tekrar merhaba. Ben Hüma. Anıl'ın kız kardeşiyim. Sende Abim'in resimlerini her yere yapıştırdığı Bade'sin öyle değil mi? Allahım ben ne kadar salağım. Ben ne kadar düşüncesiz, ne kadar aptalım. Kız kardeşiymiş. Allahım şükürler olsun. Az önce beş dakika da kafam da kurdum, yaşadım. Asıl şimdi yerin dibine girmem gerekiyor. Asıl şimdi kendime bir tane çarpmam gerekiyor. Anıl'dan şüphe ettim. Hayatımın en büyük hatasını yaptım şu beş dakika da. Anıl da Hüma da bana bakıyor. Eminim içlerinden ne kadar aptal olduğumu, ne kadar salak olduğumu geçiriyorlardır. Hayretle ikisine birden baktım. Ne diyeceğimi nasıl tepki vereceğimi bilmiyorum. Benim hatam olmamalıydı bu. Gördüğüm manzara, duyduğum" Hayatım" kelimesi benim hatam değildi. İnsan sevdiği adamın evinde tanımadığı bilmediği, ilk defa gördüğü birine karşı ne tepki verebilirdi. Ne düşünebilirdi başka. Sevdiğim, aşık olduğum, canımın parçası bildiğim insanı kıskanmak, onun elinden kayıp gittiğini sanmak, bunlar benim suçum değil. -Yok ben... -Abi ben bi su getireyim en iyisi. -Ne sandın? -Anıl sana ulaşmaya çalışıyorum sabahtan beri. -Sen delirdin mi? Nasıl böyle birşey düşünürsün? -Bade sus lütfen. Gerçekten. Duymak istemiyorum. Elinde ki bardakla bize doğru yaklaşan Hüma, abisinin yüzüne bakarak; -Abi, dur bi kız kendine gelsin. Elime aldığım bardağı tek seferde içtim. Anıl arkasına bile bakmadan içeri girdi. Çok kırmıştım onu. Gerçekten şüphe etmiş olmanın verdiği utançla Hüma'ya baktım. Elini omzuma koyarak; -Kusura bakma. Ben de hata. Ama seni tanıyamadım ilk bakışta. Sende öyle kalakalınca ne diyeceğimi şaşırdım. -Ben konuşurum onunla. -Az önce sana öldürecek gibi baktığım için. -Bilmem bana anlattığına göre nefesi kesiliyormuş sensizken. Utanmıştım. Benden bu şekilde bahseden insanı kırmıştım. İçeri bakıyordum hala ama geri dönmüyordu Anıl. Gerçekten küsmüş olmalıydı bana. -Bade sen geç içeri istersen. Yalnız konuşun. Uzattığım anahtarı alıp kapıyı açtı. Çok içten bir kızdı Hüma. Bu hemen anlaşılacak derece de belliydi. Kapıyı kapatmadan tekrar bana döndü; -Hadi ne bekliyorsun. Gir içeri. Gülümseyerek göz kırptı. Kapıyı usulca kapattı sonra. Yavaş adımlarla Anıl'ın dairesine girdim. Mutfak ve salonda değildi. Üzerini değiştirmek için odasına gitmiş olamlıydı. Yine yavaş yavaş ses çıkarmadan odasının kapısına kadar ilerledim. Elimle kapının kulpunu tuttum. İçeri girdiğimde gördüğüm manzara beni daha da fazla utandırmıştı. Anıl üzerine sadece şort giyebilmişti. Üzeri tamamen çıplaktı. Adeleli kolları, yapılı göğsü, ve hala dağınık olan saçlarıyla çok yakışıklı görünüyordu. Onu daha önce iki kez bu şekilde görmüştüm. Biri rüyamda, ikincisi ise kampta denize girerken. Ama bu kez farklıydı. Bu kez sevgilisiydim ve aklımdan başka şeyler geçmesi içten bile değildi. Ardına dönüp yüzüme baktı. Bende bir elimle gözlerimi kapatıp, derin bir nefes alarak yutkundum. -Çok pardon. Giyindiğini düşünmüştüm. Hala elimle gözlerimi kapatıyordum. O ise hiç utanmamıştı. Serseri. -Efendim. -Ne eee Anıl çıplaksın işte. O yüzden kapatıyorum. Ağır adımlarla bana doğru yaklaştı. Eliyle gözlerimi kapadığım elimi aşağı indirdi. Gözlerimi sımsıkı yummuştum. -Aç gözlerini. -Hayır. -Bade gözlerini aç. -Üzerini giyin. -Anıl niye zorluyorsun açmak istemiyorum. -Niyr giyindim demiyorsun. İyice dudaklarıma yaklaşmıştı. Titreyen sesimle cevap verdim. -Biraz uzak dursak olmaz mı? -Konsantre olamıyorum. Ani bir hareketle benden uzaklaşıp yatağının üzerine oturdu. Eliyle yanını işaret etti. Gel otur demek istercesine. -Anıl. -Küstün mü bana? -Çirkin mi gözüküyorum? -Hayır. Çok güzel görünüyorsun. -Evet. Çünkü brnim gözlerim sana çirkin bakmayı bilmiyor. -O zaman affet beni. Milyon kere özür dilerim senden. Hınzırca cümlemi bitirdikten sonra ayağa kalktım. Kapıya doğru ilerledim. Elimle saçıma yerleştirdiğim kalemi çıkardım. Geriye dönüp masanın üzerine bırakacaktım. Biliyordum Anıl dayanamayacaktı. Kafamı geri çevirirken; -Kalemini de bırakıyorum merak etme. Kafamı tekrar döndürdüğüm de Anıl yine burnumun dibinde bitmişti. Elimde ki kalemi alarak beni belinden kavradı. Kendine doğru çekmişti iyice. Gözlerimin içine bakıyordu. Ellerimle kollarının arasından kurtulmaya çalıştım. Fakat başaramıyordum. Öyle sıkı sarılıyordu ki. Burnunu burnuma değdirip, -Her hatanda hemen kaçacak mısın? Dedi kısık ses tonuyla. -Evet. -Bu kadar yakın olmak zorunda mısın. -Evet dersem çekilecek misin? -Daha fazla yaklaşacağım. Dudakları son söylediğimle birlikte dudaklarımı buldu. Bir iki dakika yarınlar yokmuşçasına öptü beni. Bende onu tabi ki. Koklayarak öpmek ne demek bilir misiniz? İçinize işleyen o kokuyla bütünleşmek? Hayatınızda duyduğunuz en güzel kokuyla boğulmak istediniz mi hiç? Ben istedim. Şu anda da istiyorum. Elimi göğsüne koydum. Beni öperken hızlanan kalbini hissettim. Gözlerimi kapatıp kendimi tamamen onun girdabına bıraktım. Beni gitgide içine çeken o sevda girdabına. Dudaklarını ayırdı dudaklarımdan. Alnımdan öpüp beni kendine doğru çekti bir hışımla. Göğsüne bastırdı kafamı. Sımsıkı sarıldı bana. Ellerimi kollarının altından uzatıp, sarabildiğim kadar sardım çıplak vücudunu. Dakikalarca öyle bekledik. Sessizlik hakimdi. İkimizde konuşmuyorduk. Aslında konuşuyorduk. Bilirsiniz biz kelimelerden çok bakışlarımızla, dokunuşlarımızla, susmalarımızla konuşuyorduk birbirimizle. Aramızda ki muhabbet ilelebet böyle devam edebilecek kadar derindi. Sevgimiz kelimelerin anlatamayacağı kadar derindi. Az önce ondan şüphe ettiğim için binpişman olmuştum. Yüzüne bakmaya utanıyordum. Ama kendime en büyük sözü veriyorum. Bir daha Anıl'dan şüphe duyarsam, bir daha Anıl'ı anlamadan dinlemeden üzersem, bir daha Anıl'a böyle kötü bir yakıştırma yaparsam kendimi asla ama asla affetmeyeceğim. Sessizliği bozan Anıl olmuştu. -Hüma nerede? -Benim evimde. -Gerçekten deli olduğumu. Abisine deli olduğumu. Beni göğsünden uzaklaştırarak eliyle yüzümü okşadı. -Ben ne yapacağım senle. -Kardeşine ayıp oldu çıkalım artık. -Sen beğen yeter. -Ben gidiyim artık. Hüma bekliyordur. Gül ablada. Sonra görüşürüz olur mu? Koşar adımlarla kapıya yanaştım. Kapıyı açtığım da Hüma'da evden çıkmış bana doğru yaklaşıyordu. Yüzüne bakıp gülümsedim. -Teşekkür ederim. İkimizde birbirimize gülümseyerek kendi evlerimize girdik. -Hoşgeldin Bade. Gelemeyeceksin sandık valla. -Siz neler yaptınız. Melisa geldi mi? -Melisa geleli bir saat oldu. Sen iyi misin rengin solmuş. İçeri girdiğimde mükellef bir sofra karşıladı beni. Kafayı toparlayacak gün sofrası derler ya ha işte aynen öyle. Hızlıca Şengül teyzeyi ve Melisayı öpüp masaya oturdum. Havadan sudan sohbet etmeye başladık. Gül abla hala konuşacağı konuyla alakalı birşey söylememişti. İyice merak etmeye başlamıştım. Bu sofra boşuna olmamalıydı. -Eee abla sen neden çağırmıştın bizi, ne konuşacağız? -Valla ben de çok merak ediyorum. -Kızlar. Biliyorsunuz, iki ay sonra düğünüm var. Dedi Melisa gerçekten heyecanlı sesiyle. -Talha abi nerede olsun istiyor ki? Dedi Melisa. -Düğün salonu tutalım okul bahçesi ne alaka diyor. -Bırakır mıyız abla. Bade de bende her anında yanında olacağız. Öyle değil mi Bade? Gül ablanın pekte önemi olmayan, boşuna canını sıktığı konuyu tekrar tekrar konuştuk. Oturduğumuz masa da üçüncü saatimizdi. Sıkılmıştım gerçekten saat 9 olmak üzereydi bile. Anıl'ı özlemiştim. Telefonum yanımda değildi. Şarja taktığım gibi duruyordu aynı yerde. Bade ve arkadaşları aralarında hararetle konuştukları güzel ve bir o kadar da eğlenceli konuşmalar esnasında Anıl'da aylardır görmediği kardeşiyle sohbet ediyordu. Ama onların sohbeti Badeler gibi heyecanlı ve eğlenceli değildi maalesef. Hatta gayet ciddi ve ciddi olduğu kadarda anlaşılamayacak cinstendi. -Abi -Hmm -Çok mu seviyorsun Bade'yi? -Çok seviyorum Hüma. İnan bana çok seviyorum. Anıl uzandığı yatağından doğruldu. Elimde ki kumandayla tavanda ki resmi yok etti tek tuşuyla. Hümanın yanına yaklaştı. Artık abi kardeş dip dibe oturuyorlardı. Anıl kafasını kaldırıp Hüma'ya baktı. Endişeli gözlerle ona bakan, abisinin ve Bade'nin acı çekmesini istemeyen bu tedirgin genç kadın çok şey söylemek istiyor gibiydi. -Hüma engel olmak şöyle dursun, ben onu ilk gördüğüm günden beri kendime gelemedim. Kendimi unuttum. Az daha canından olacaktı, ondan önce ben gömüldüm diri diri soğuk toprağa sanki. Şimdi sen bana onu bırakmamı istiyor gibi bakıyorsun. -Abi en azından şu bir sene boyunca yaşadığın herşeyi içinde tutmanı dilerdim. En azından 1 sene boyunca sana bu kadar bağlanmasına izin vermemen gerektiğini anlatmaya çalışıyorum sana. -Sus alma adını ağzına. Lütfen duymak bile istemiyorum. -Hiçbirşey bilmeyecek. Sende söyledin. Şu 1 seneyi atlatalım sonra herkes kendi hayatına bakacak zaten. -Öyle mi dersin? Belki annem de istemezdi. Abi-kardeş birbirlerinden aldıkları kuvvetle, birbirlerine olan inançla ayakta kalabilmişlerdi bu güne kadar. İkisi de her zaman birbirlerinin en büyük destekçisi oldular. Hüma evin en küçüğüydü. Abisi onun için dünyanın en iyi, en mükemmel insanıydı. Hep öyle kalacaktı. Onun üzülmesi dünya da isteyeceği en son şey olmuştu hep. Şimdi ikisi de yüreklerinde ki endişeyle birbirlerinin yüzüne tebessümle bakıyorlardı. Hüma oturduğu yataktan kalkıp; -Eee hadi acıktım. Yemek yapmıyor muyuz? -Eee kız neye uğradığını şaşırdı. Çağırsana Bade'yi de gelsin birlikte yiyelim. -Hadi sen ara ben makarna için su kaynatacağım. Hüma mutfağa gitmek için ayrıldı odadan. Anıl ise hemen telefonunu eline aldı. Bade'yi aradı. Fakat çalıyor ama açılmıyordu telefon. Sessizde olduğunu düşünüp kalktı oda yatağın üzerinden. Kardeşine yardım etmek için mutfağa yöneldi. Bade ve Melisa henüz çıkıyorlardı Gül hanımlardan. İkisi de Şengül hanım ve Gül ile vedalaşıp ayrıldılar. Melisa'yla birlikte Bade'de çıktı binadan. Kapının önüne vardıklarında Melisa hemen Bade'nin koluna girip; -Anlat bakalım ne oldu sana? -Ne? Ne olmuş bana? -Bade hadi uzatma işte. Apartman da bişeyler devirdin, eve geldin yüzün kireç gibi noldu? Anıl'la mı tartıştınız? Hayretle Melisa'nın yüzüne baktım. Gerçekten söyledikleri karşısında şok geçiriyordum. Bir insan diğer bir insanı ancak bu kadar iyi tanıyabilirdi. Arada yaşanan 15 yıl boşa değilmiş meğer. Meğer yaşadığımız yıllar sahiden bize verilen en büyük nimetmiş. Bugün iyi bir dost, arkadaş bulmak zor ama ben tüm şansımı Melisa'dan yana kullanmış gibiyim. Elhamdülillah. -Kızım ne yaşamışsın akşam akşam. Vallahi başta Anıl'ı öldürmemek için zor tuttum kendimi. Sen iyi sadece tepsiyi düşürmekle yetinmişsin. -Ona güvenmediğimi düşündüğü için. "Beni dinlemeden kafanda şerefsiz damgasını yapıştırmışsın" dedi bana. -Bir kaç dakika özel anlar yaşamış olabiliriz. Bade de Melisa'nın ardından hızlıca içeri girdi. Anıl'ı görecek olmanın heyecanıyla eve çıktı. Şarjda bıraktığı telefonu alıp kontrol etti. Anıl üç kez aramıştı. Hemen üzerini değiştirdi. Geceliklerini giyindi. Saçlarını at kuyruğu yaptı. Üzerine en sevdiği parfümden bir iki fıs sıktı. Telefonu tekrar eline alıp Anıl'ı aradı. Bu kez de Anıl açmıyordu telefonu. İki kez aramıştı ama cevap yoktu. Bu adam telefonu açmayınca çok sinirleniyorum ben diye geçiriyordu içinden. Gidip ziline basmayı düşündü. Hüma'nın burada olduğu aklına geldi. Belki birlikte vakit geçirmek isterler diye düşünerek bu düşüncesinden vazgeçmişti. Birlikte uyuyacaklardı ama belki de Anıl çoktan uyumuştu bile. Eline aldığı romanı yatağının içine geçerek okumaya başladı. Tam o sıra da Anıl'ın mesaj attığını gördü. Kitabı kapatıp telefonunu aldı eline. -Kapıdayım. Bade yatağından fırlayıp kapıya koşturdu. Yavaşça açtığı kapı da tüm yakışıklılığıyla Anıl dikiliyordu. Anıl buğulu bakan gözleriyle beni baştan aşağı süzdü. Elimi uzattım. Uzattığım elimi fazla bekletmeden tuttu. İçeri doğru adım attı. Ardından kapıyı kapatıp Anıl'a doğru döndüm. Tuttuğu elimden çekerek kendi vücuduna yapıştırdı beni. Eliyle yanağıma dokundu. Parmak ucu dudağıma değiyordu. Eğilip boynumdan küçük bir buse çaldı. -Bu nasıl bir koludur böyle. Aklımı yitirebilirim şu an. -Bende seni özledim. Gelmek bilmedin bir türlü. Sardığım kollarımı geri çekip yüzüne baktım. Sonra elinden tutup salona geçtik. Koltuğa oturdu. Ben ise dizlerine uzandım. Üzerime küçük bir battaniye örttüm. Dünyanın en rahat yeri Anıl'ın göğsü ve dizleriydi. Bunu bir kez daha anladım. Yüzüne dönük bir şekilde yatıyordum. Parmaklarını saçlarımın arasında dolaştırıyordu. Birbirimize bakıl gülümsüyorduk. -Sahi Hüma ne yapıyor. Tek kalmasaydı. Sözünü tamamlamasına izin vermeden araya girdim; -Eğer birgün evlenirsen biliyorum ki bu seninle olacak o yüzden içim rahat. -Seninle evlenmek, birgün seni gelinlikle görürmüyüm bilmiyorum ama inan eğer görürsem, şu kısacık dünyadan başka hiçbirşey istemem. -Çok isterdim. Dünya da en çok istediğim ikinci şey. İnan bana. -Düşünsene evliyiz. Yine aynı şekilde diz dize oturuyoruz. Etrafta koşuşturan çocuklarımız. Evimizin içi cennet gibi cıvıl cıvıl. -İki çocuk biri erkek diğeri kız. Allah nasip ederse tabi. -Yani şöyle benim ve iki çocuğumuz isimlerimizin baş hafrleri senin ismini çıkaracak ortaya. -Ha yazarak göstereceksin yani? -Ee hadi. Yerimden fırlayıp elime aldığım ilk kalemi ve kağıdı getirdim tekrar aynı yere oturup Anıl'ı izlemeye başladım. Kağı da alt alta şunları yazıyordu; Bade Anıl Derin Ediz Kağıdı bana doğru dönderdi. -Bu isimlerin sadece baş harflerini oku. Hayretle okudum bir bir. Gerçekten de başta bizim isimlerimiz olmak üzere yazdığı diğer isimlerin baş harfleriyle birlikte yine benim adım çıkıyordu ortaya. Ağzım açık kalmıştı zekasına. Bunu hangi ara düşünmüş karar vermişti bilmiyorum ama önore olmuştum. Hiç olmadığım kadar. Açık ağzımla birlikte Anıl'a döndüm yine. Elini uzatıp çenemin altından parmağıyla itti. Açık kalmış ağzımı kapatmıştı. Gülümsüyordu. -Evet bundan sonra bende beğendiğim şiirleri ezberleyip senin için okuyacağım. Yine dizlerine uzandım. Dakikalarca kahlkahalarla sohbet ettik. Saatlerin nasıl geçtiğini anlamıyorduk bile. Sanki saatler değil dakikalar gibi geliyordu bize. Gece yarısını çoktan geçmişti bile. -Artık uyuyalım mı? -Olur. Yarın okul var. Hiç kalkmak istemiyorum senin olduğun yataktan. Dedim göz kırparak. Elinden tutup yayıldığımız koltuktan zor da olsa kalktık. Yatak odasına gidip hemen uzandık ikimizde. Ben yine Anıl'ın göğsüne yatmıştım. İkimizde odaya sızan sokak lambalarının cılız ışığına doğru bakıyorduk. Hiç konuşmuyorduk. Anıl'ın durduk yere canı sıkılmış gibiydi. Bugün ki meseleye takılmış olabileceğini düşünerek; -Hala kızgın mısın bana? -Ne için sevgilim? -Bugğn için işte. Çok kırdım değil mi seni? -Olan oldu bitanem. Niye tekrar tekrar düşünüp canını sıkıyorsun ki? -Moralin bozuk gibi hala o meseleyi düşünüyorsundur diye söylüyorum. -Bade. -Efendim? -Bugğn çok mu üzüldün? Yani üzüldün ama içinden ne geçti gerçekten? Yastıktan kafasını kaldırdı. Üzerime doğruldu. Eliyle önüme gelen saçlarımı arkaya attı. Alnımdan öptü, defalarca kez öptü alnımdan. Sonra yine sıkıca bastırdı göğsüne. Koklayarak öptü saçlarımdan. Elimi tutup kalbinin üzerine koydu sonra. -Gönül hanemin tek sahibi sensin. Değil başkasını gönlüme almak, misafir dahi etmem kimseyi. Kafamı göğsünden kaldırdım. Bu kezde ben onun üzerine doğrulmuştum. Tekrar göğsüne koydum başımı. Yüzümüzde herşeyi değecek olan gülğmsemeyle uykunun ellerine bıraktık kendimizi. Anıl uyumadan hemen önce bir kaç dize mırıldandı kulağıma; Boşuna değil .... Ümit Yaşar Oğuzcan. Her seferinde bir diğerinden daha güzel şiirler okuyordu sanki. Sanki her şiiri farklı duygularla okuyordu. Sanki her okuduğu şiir diğerinden daha duygu yüklüydü. Belki de bizim duygularımız hergün artıyordu. Her duyduğumuzu, söylediğimizi bu yüzden farklı algılıyorduk bir öncekinden. Ah be adam sen benim karşıma nereden çıktın bilmiyorum ama iyi ki çıktın. İyi ki şu kısacık ömrümde bana da aşk denilen duyguyu dolu dizgin yaşatıp, tadına vardırdın. Seni seviyorum Anıl. Seni kendimden bile çok seviyorum. Var gerisini sen düşün. Sımsıkı sarılıp uykuya teslim oldu ikisi de. Uyurken duydukları koku, birbirlerinin kokusu onları daha da birbirlerine bağlıyordu. Uyurken bile yüzlerinden tebessüm eksik olmuyordu. Birbirlerine çok aşıklardı. Bu aşk onlara hayaller kurdurup, yüreklerinde ki geçmişten kalan izleri yavaşça sildiriyordu. Önlerinde ki engellerin bir kaçından haberdarlardı. Ama geçeceği günleri iple çekiyordu ikisi de. Geçecek elbet ama tam olarak nasıl geçecekti. Bu engeller ya teğet geçecekti ya da üzerlerinden geçecekti. Ya en mutlu çift olacaklardı ya da çift olmak için bile fırsatları olmayacaktı. Zaman çoğu şeyin ilacıydı. Ve bir çok şey içinde zehirden farksızdı. Saatler yine dakikalar gibi geçmişti. Güneş çoktan doğmuştu. Etraf cıvıl cıvıl olmaya başlamıştı bile. Kuş sesleri tüm Muğlayı sarıyordu. İlk gözlerini açan Anıl olmuştu bu kez. Saat yedi buçuk olmuştu çoktan ikisi de okula yetişmeliydi. Uyuyan Bade'nin Alnından öptü. Eliyle saçlarını okşadı. Uyanması için fısıltı şeklinde seslenmeye başladı. -Sevgilim uyan. Sabah olmuş bile. Bade hiç sesini çıkarmıyordu. Bebek gibi uyuyordu sevdiği adamın kollarında. Anıl bir kaç kez daha seslendi. Sonunda zor da olsa gözlerini araladı. Kafasını çevirip saate baktı. Geç kalacağını düşünerek fırladı yataktan -Geç kalacağız. Kalk hadi. -Ne eeeee? Parmağıyla yanağını işaret etti. Öp demek istiyordu. Tam serseriydi bu adam. Hızlıca yatağa atladım. Yanağından kocaman öpüp; -Günaydın sevgilim. Seninle uyuyup uyanmak çok güzel. Bade koşarak banyoya gitti. Anıl ise yataktan istemeyerektr olsa kopabilmişti. Bade'nin söylediği gibi yavaşça kapıyı açıp, yine yavaşça çekti ardından. O da hızlıca hazırlanıp aşağıya indi. Bade'yi beklemeye koyuldu. Bir yandan da telefonuyla uğraşıyordu. -Sen, ben, Anıl hoca. Söylediğiyle yüreğimi korku kaplamıştı. Anıl'ı çıkarken görmüş olabilir miydi? Endişeyle yüzüne bakıyordum. -Ne? -Hiç abla. Evet dün uyuyamadım çok. Uyanamadım haliyle. İyice endişelenmiştim. Ne demek istiyordu algılayamıyordum. Hızlıca arkasından yürümeye başladım. Korkuyla atıyordum tüm adımlarımı. Anıl'ın arabasına yaklaşıp camına tıklattı. Anıl da şaşırmıştı. Yavaşça camı indirdi. Rahatlamıştım sonunda. Gül abla öne ben ise arkata oturdum bu kez. Okula doğru yola koyulduk. Gül abla bana dönerek; -Okuldan sonra bekle beni bahçe de. -Neden? -Melisa da gelecek. Gelinlik bakmaya gideceğiz. -Yok sadece üçümüz gideceğiz. İşi varmış. Bekle yarın gideriz dedi. Sinirlendim. Bugğn gideceğim illa. Hemde düğüne kadar da göstermeyeceğim gelinliği. -Alemsin abla. İkimizde kahkaha atıyorduk. Anıl da bizimle birlikte gülümsüyordu. Okula gelmiştik bile. Hızlıca indik araçtan. Gül abla hızlıca ayrıldı yanımızdan. Anıl da bana göz kırpıp; -İyi dersler Anıl'ın Bade'si Dedi Gülümseyerek bizde içeri geçtik. -Özleştik. -Ayyy tamam otur Anıl. Sakın ha kalkma ama. Gözlerimi tekrar telefonuma indirdim. Seslenen Gül ablanın sesiyle irkildik ikimizde. Neredeyse yanımıza kadar gelmişti. -Oturuyoruz Gül hocam. Siz? -Ben çok yoruldum hocam. Kolumu kaldıracak mecalim yok. Hadi Bade Melisa çarşı da bizi bekliyor. -Olur hocam. Yani sıkıntı değil benim için. Hep birlikte yine arabaya bindik. Gül abla yine önde ben ise arkada oturuyordum. Anıl aynadan ara sıra bana bakıyordu. Ben ise telefondan kaldırmıyordum başımı. On dakika sürmedi, geleceğimiz yere ulaşmıştık. Arabadan indik birlikte. Gül abla önümde ilerlemeye başlamıştı. Yarı açık camdan adımı seslenen Anıl'a doğru döndüm. Kafamı cama yaklaştırdım. Anıl gülümseyen gözleriyle bana bakıyordu. -Birgün seni yine gelinlikçiye getireceğim. Ama bu kez deneyen sen olacaksın. Yüzüme oturan tebessümle baktım gözlerinin içine. -Birgün yine seninle gelinlikçiye geleceğim. Ben gelinliğimi denerken beni izleyeceksin. Gözlerim dolmuştu. Dokunsalar ağlayacak kıvama gelmiştim neredeyse. Daha önce de söylediğim gibi, sevmek güzel şey. Ama sevdiğin adam tarafından sevilmek daha güzel. Sevgi kelimesi söylerken bile ağır geliyor. Peki ya bu eylemin hakkını vermek öyle kolay mı olacak sanıyoruz. Seviyorum, sevdiğimden eminim. Peki ya sevildiğimden ne kadar emin olabilirim? Anıl bana her baktığında bundan kendi sevgimden olmadığı kadar emin oluyorum. Bana ilk karşılarştığımız günden beri hep sevgiyle baktı. Onu kırdığımda bile gözünde ki sevgi bir milim bile oynamadı. Ben artık eminim. Hiç olmadığım kadar eminim. Sevdiğimden de, sevildiğimden de. Daim olmasını dilerim. Gül ablanın seslenişiyle birlikte gözlerimi Anıl'dan çektim. Dolan gözlerimin o da farkında olmalı ki aynı şekildr gözlerini doldurmuştu. -Ben gidiyim. Arabanın yanından koşar adımlarla uzaklarştım. Gül abla epey yürümüştü. Melisa ise mağazanın önünde bizi bekliyordu. Gül ablaya yaklaşıp koluna girdim. Duraksayıp yüzüme baktı önce, sonra; -Ne diyordu? -Önemli bişey değil. Sabah kitabımı düşürmüşüm arabada da onu verdi. Son cümlesi şüpheci ve bir o kadar da sesinin tınısı tehditkârdı. Yüzünden çektim gözlerimi hemen. Kaçamak bir kaç bakış attım. Sağolsun bu şüpheci havayı yine Melisa dağıtmıştı. Yanımıza yaklaşıp sitemle; -Neredesiniz Allah aşkına ağaç oldum. Aramızda kikirdeyerek sohbet ede ede girdik mağazadan içeri. Bembeyaz bir rüya da gibiydik. Her yer bembeyaz, ışıl ışıldı. Binbir çeşit model vardı. İnsan bir kaç kez giyeceği kıyafeti bile hemen seçemiyor. Peki ömrün de bir kez giyeceği, belki de hayatında giyeceği en önemli giysiyi nasıl seçebilir ki? Bu kadar seçenek arasından nasıl seçilecek en güzel günümüzün kıyafeti. Yanımıza gelen mağaza sorumluları bizimle ilgilenmeye başladılar. Gül ablanın vücut tipine göre gelinlikleri göstermeye başladılar sırayla. Balık etli, bembeyaz bir kadındı Gül abla. Açık kahverengi saçları vardı. Her ne kadar kabarık modellere bakmak istese de ikna edip A kesim gelinlikleri denettirmeye başlamıştık. Sırayla giyinip çıkıyordu. Bembeyaz gelinlik içinde tıpkı bir meleğe benziyordu. Bizim için melekler kadar iyi bi kalbi vardı. Şimdi ise tam anlamıyla melek olmuştu. Melisa'yla oturduğumuz koltuktan zıplıyorduk her yeni modelle çıkışında. İlk bir kaçını ikimiz de beğenmemiştik. Gül ablanın da içine sinmemişti. Farklı farklı tam sekiz gelinlik denemişti. Ama "işte bu" diyeceğimiz olmamıştı aralarında. Sonunda ışıl ışıl olmasından ziyade, saten hem sade hem de çok şık bir model getirdiler. Görür görmez aşık olmuştum. Bir an önce içeri girip denedi Gül abla da. O sıra da Melisa bana doğru döndü; -Siz neler yapıyorsunuz Bade hanım. Görümcenizle aranız nasıl? Melisa'nın sözlerine karşın oturduğum koltuktan vücudumu ona doğru döndürerek ufak bir kahkaha attım. -Ne diyorsunnn, sussana. Hahaaha -Ne yanlış mı söyledim. Baldız mı diyecektim. Melisa koluma vurdu hafifçe; -Ha kabul ediyorsun görümcen olduğunu. Hahahaah -Melisa lütfen konuşuruz sonra. Sus. Hem daha ben bile doğru düzgün tanışmadım. Biz aramızda sohbet ederken Gül abla kabinden çıktı yavaşça. İkimizde ayağa kalktık. Gözlerimiz fal taşı gibi açılmıştı adeta. Çünkü o kadar yakışmış, o kadar güzel olmuştu ki. Denediği hiç biri bu kadar yakışmamıştı. Elim ağzıma gitmişti çoktan. O kadar beğenmiştim. Gelinliğin nasıl olacağını daha ilk görüşümde anlamıştım zaten. Gördüğüm en harika gelinlikti. Belki de sahiden evlensem giyeceğim şey bu olurdu. Gelinlik kalp yaka, göğüs çatalı gözükecek kadar dekolteli. Kol kısımları omuz üzerinde duruyor. Sırtı yarıya kadar açık. Üzerine fikir olsun diye taktıkları duvak baştan aşağı aralıklı incilerle bezeli. Tablo gibi. Melisa da ben de gözlerimizden akan bir iki damla mutluluk gözyaşlarını birlikte Gül ablaya doğru yürüdük. Melisa titreyen sesiyle lafa girdi; -Çok güzel olmuşsun. İnan bana çok yakışmış. -Harika -Harika. İkimizinde hem fikir olduğunu anlayınca Gül abla da karar verme aşamasına geçmişti. Tek sıkıntı bahar başında olacağı için düğün üşür müydü diye düşünüyordu. Fakat son karar değişiklikleri geldi aklına. Düğün salon da olacaktı. Hiçbirimiz çok üşüyeceğini düşünmüyorduk. -Gül abla keşke çıkarmadan Talha abiyi görüntülü arasaydık. Ya da fotoğrafını çekip gösterseydik. -Hayır Bade. Düğün günü görsün beyefendi. Dedi Melisa kendinden emin bir şekilde. İstemsizce kahkaha atmaya başladım. -Evet. -Bade, bak kızdırma beni.
Gülmemi durduramıyordum bir türlü. Bana kötü kötü bakıyordu ikisi de. Arkamı dönüp yanlarından uzaklaştım. Hala gülmeye devam ediyordum. Gül abla düğün tarihini verdi. Gelinliği kiraladıkları için ne zaman alabileceklerini danışıyordu; -Düğün tarihimiz 14 Mart. Gelinliği ne zaman teslim alabiliriz. -Aaa öyle mi götürme şansımız var yani. Gelinliği hazırlamaya başladılar. Biz ise Hala Melisa'yla sohbet ediyor gülüşüyorduk. Gül abla dışardan bir taksi çevirmemizi istedi. Koca gelinliği taşıyamazdık neticede. Melisa hızla dışarı çıktı. Ben Gül ablayı bekliyordum. Beş dakika geçmeden taksi yanaşmıştı kapının önüne. Tüm işlerimiz bittikten sonra gelinliği de alıp çıktık mağazadan. Taksiye zor sığıyordu gelinlik. Umarım bunu taşıyan Gül abla fıtık olmaz diye geçirdim içimden. Gerçekten çok ağırdı. Önce oturmuştum bu kez. Arkamı dönüp Birbirine bakıp sohbet ederek gülümseyen Gül ve Melisa'o seyrettim. Dudaklarım kıvrıldı. Gülümsüyordum. İkisi de bana baktı. İçimde anlayamadığım bir burukluk vardı. Nedenini bilmiyordum. Belki de günün birinden birbirimizden sahiden uzaklara gideceğimiz gelmiştir aklıma. Şimdiye kadar en fazla 3 ay ayrı kalmıştık birbirimizden. Gül abla bizden sadece altı yaş büyüktü Anıl gibi yani. O yüzden birbirimizle büyümüştük. Ablaydı evet ama herşeyden önce iyi bi arkadaştı. Hele Melisa onu söylemiyorum bile. İkimizde aynı şehirleri tercih edeceğiz üniversite için. O kadar ayrılmak istemiyoruz. Ben şanslı bir insanım. Annem babam cennettiler belki ama yanımda beni çok seven bir adam var, sonra beni kendi kardeşlerinden ayırmayan arkadaşlarım. Şükürler olsun....
Taksiden inmiştik. Eşyalarımızı alıp binaya doğru ilerledik. O sıra da dışarı çıkan Anıl ve Hüma karşıladı bizi. Üç saat olmuştu Anıl'dan ayrılalı. Gözlerine baktım. Aslında herkes birbirine bakıyordu biz hariç. Biz sadece birbirimize bakıyorduk. Anıl; -Hanımlar Merhaba. Hüma elimizde ki kocaman torbaya bakarak; -Aaa o nedir öyle? -Gelinlik. Dedim -Öyle mi kim için? Ay yoksa... Anıl kardeşinin pot kıracağını anlamış gibi sözünü kesti; -Gül hanım için Hümacım. -Ay bende ne sandım. Gül abla Hümayı görmemiş olmalı ki baştan aşağı süzdü önce; -Bu hanımefendi kim hocam? -Kardeşim Hüma. Hüma Okulumuzun müdür yardımcı Gül hanımla tanış. Ha birde Melisa, Bade'nin yakın arkadaşı. Bade'yi tanıyorsun zaten. -Aaa öyle mi tanışıyor musunuz Bade? -Ben yarından sonra ki gün gideceğim. Sizlerle yakından tanışmak isterim. Sizde isterseniz tabi. -Aaa neden olmasın. Yarın okuldan sonra görüşebiliriz. Melisa kolumu dürttü önce sonra araya girerek; -Yarın okuldan sonra Bade de buluşalım olmaz mı? Orası daha uygun gibi. Malum bizim ailelerimiz var çokta rahat olamıyoruz. -Niye Bade'nin ailesi nerede ki? Herkes dönüp bana baktı. Anıl'ın yutkunma sesi bana kadar gelmişti. Önceden bu soru sorulunca canım yanardı. Fark ettim de şimdi canım yanmadı. Yani kabullenmişim artık. Yüzümde ki hafif tebessümle Hüma'ya döndüm; -Benim ailem vefat etti. Ben tekim yani evde. O yüzden yarın akşam beklerim. Hümasöylediğime inanamamış gibi abisine baktı önce. Sonra sırayla herkesin yüzüne. Hepsinin benzi solmuştu bir anda. Gerginlerdi. Anıl ise utanmış gibi mahçup bakıyordu yüzüme. Hüma yutkunarak kısık bir sesle önüne bakarak; -Ben çok özür dilerim. Bilmiyordum. -Önemli değil. Gerçekten. Dedi Anıl'a göz kırparak. Anıl ne demek istediğimi anlamıştı. En son o kırmıştı bu konuda kalbimi. Gözlerini devirdi hemen. Konuyu dağıtmak istercesine; -Siz nereye böyle ? -Bizde abimle dolaşalım biraz dedi. Çok sevdiği bi iskele varmış beni oraya götürecekmiş. Yüzüme imayla gülümsedi. Bizim iskelemiz olduğunu anladım hemen. Anıl da gülümsemişti. Melisa ve Gül abla " iyi günler yarın görüşürüz" diyerek kapıya doğru yöneldiler. Ben ise arkalarında kalmıştım. Hüma koluma dokunarak; -Bade gerçekten özür dilerim, Eğer seni kırdıysam. Kulağına eğildim fısıldayarak; -Annem ve babamın yerine dolduramaz belki ama Anıl'ın varlığı birazda olsun teselli ediyor artık beni. Şşştt aramızda kalsın. -Ya bu kadar büyütmeyin şöyle yapalım, abla gelinliği bizim evde ki kilitli odaya asalım kılıfıyla birlikte. Hem kimse de görmez orada bişeyde olmaz. Ne dersiniz. Melisa beni desteklercesine; -Evet bakın ne güzel söyledi. Hadi Gül abla al gelinliği. Badelere gidelim. Hem Şengül teyze de kötü bişey söylemedi. Doğru söylüyor. Evde çok yer kaplayacak bu. -Tamam Bade çok teşekkür ederim. Şengül Teyze Gül ablaya dönerek gülümsedi; -Yok yok bu evlenmeden önce iyi bi anne dayağı istiyor anlaşıldı.
Hepbirlikte yukarı çıktık. Gelinliği odanın en güzel köşesine astık. Karşısına geçip baktık bir süre. Hepimiz mutluyduk, bir yandan da hüzünlü. Biricik ablamız gelin oluyordu ne de olsa. Biraz duygusallaşmıştık. Odadan zorda olsa çıktık. Gül ablayı uğurlayıp Melisa'yla bizde yemek yedik. Çok acıkmışız ikimizde. Masayı topladık. Ben bulaşıklarla uğraşırken Melisa da yanımda kahve yapıyordu. Güzel vakit geçiriyorduk birlikte. Kahveleri fincanlara doldurup; -Battaniye alıp balkonda otursak ya. -Olsun ya o kadar da soğuk değil. Anıl ve Hüma eve döner dönmez dışarda yaşadıkları tartışmanın uzamaması için çabaladılar. Anıl kendini balkona attı. Hüma'nın "Ona yaptığını duyunca senden hiç olmadığı kadar uzak duracak. Canı yana yana, seni ne kadar severse sevsin nefret edecek, bir kez bile dinlemeyecek seni. Abi özür dilemeye bile fırsatın olmayacak belki." Sözleri beyninde yankılanıyordu. Tek bildiğim, tek öğrendiğim şu ki kısacık zaman da "Kalbimin en ince yerinde şimdi bu imtihan." Halil Cibran diyor ki; "Başka bir insanın hakikati, onun sana açıkladığı şey değil, açıklayamadığı şeydir. Bu yüzden onu anlamak istersen söylediğine değil, söyleyemediğine kulak ver." İnsan sustuğu şeyler kadardır. Ve insan insanı anlatamadığı yerden anlıyorsa yakındır... (Alıntı)
|
0% |