@menesaselcuk
|
KAYBOLAN AŞKIN KALINTILARI Bölüm bir: Kaybolan ruhlar Serra, cama vuran yağmur damlalarını izlerken derin bir nefes aldı. İstanbul’un gri gökyüzü, içindeki karmaşayla uyumlu gibiydi. Parmaklarını sıcak kahve fincanının etrafına doladı. Üzerindeki ince hırka soğuk havayı geçirmese de, içinde bir boşluk vardı. Sabah saatlerinden beri içindeki sıkıntıyı atamamıştı. Zihni sürekli Melih'e kayıyordu.
Melih’le son konuşmalarını hatırladı. Sözler boğazında düğümlenmiş, hiçbirini tam anlamıyla ifade edememişti. Aslında, uzun zamandır birbirlerine bir şeyler anlatmayı bırakmışlardı. Aralarındaki duvarlar gittikçe yükselmiş, her tartışma daha da uzaklaştırmıştı onları. Serra, bir şeylerin kopacağını hissediyordu ama bu gerçeği kabullenmek için hazır değildi.
Kapı zili çaldığında irkildi. Düşüncelerinden kopmuş bir şekilde ayağa kalktı ve kapıya yöneldi. Beklemediği bir şekilde, kapıda Melih duruyordu. Üzerinde hafifçe ıslanmış bir ceket, yüzünde ise hafif bir gerginlik vardı.
“Serra, konuşmamız lazım,” dedi Melih, sesi alçak ama kararlıydı.
Serra bir an duraksadı, kapıyı açıp açmama konusunda kararsız kaldı. İçinde bir yerlerde, bu konuşmanın sonun başlangıcı olabileceğini hissediyordu. Ama aynı zamanda, belki de her şeyi düzeltebilecek bir fırsat olduğunu düşünmek istiyordu.
“Gel,” dedi sonunda ve bir adım geri çekildi.
Melih içeri girip kapıyı kapattı. Sessizlik, aralarındaki gerilimi daha da arttırıyordu. Serra, onu karşısına alıp oturmak için salona geçti. Melih yavaşça koltuğa oturdu, gözlerini yere dikmişti.
“Seninle ilgili ne hissettiğimi, son zamanlarda nasıl bir durumda olduğumuzu anlamaya çalışıyorum,” dedi Melih, zorlanarak.
Serra bir an derin bir nefes aldı. Onunla aynı yerde olduklarını hissetti, ama aynı zamanda farklı noktalara savrulduklarını da.
"Ne anladın peki?" diye sordu, gözlerini Melih'e dikerek.
Melih, gözlerini ona çevirdi. Bu bakış, aralarındaki mesafeyi iyice ortaya koyuyordu.
"Biz, Serra... Biz kaybolduk. Seninle ne zaman bu hale geldik bilmiyorum. Ama birbirimizi kırmaktan başka bir şey yapmıyoruz. Sana her baktığımda içimde bir şeyler eksiliyor," dedi, sesi titredi.
Serra, içindeki öfkeyi zor bastırdı. “Bunu şimdi mi söylüyorsun? Biz kaybolduk mu? Neden daha önce bir şey söylemedin? Neden beni hep bu kadar uzak tuttun?" Sesi giderek yükseldi.
Melih, ellerini dizlerinin üzerine koyup sıkıca kavradı. "Seninle konuşmak istedim ama hep bir şeyler engel oldu. Sen... sen de hiç açılmadın bana. Biz konuşmayı unuttuk."
Serra gözlerini kaçırdı, boğazında bir düğüm hissetti. Melih haklıydı, konuşmayı bırakmışlardı. Ama bu noktaya nasıl geldiklerini bile tam anlamıyla kavrayamıyordu. Birbirlerinden ne kadar uzaklaştıklarını hissettikçe, içinde bir şeyler paramparça oluyordu.
"Ne yapacağız peki?" diye sordu Serra, sesi artık daha yumuşak ve çaresizdi.
Melih başını hafifçe öne eğdi. "Bilmiyorum," dedi fısıldarcasına. "Ama bir yerden başlamamız lazım. Böyle devam edemeyiz."
Serra, gözyaşlarını tutmaya çalışarak derin bir nefes aldı. Melih'in gözlerine bakarken, içinde ona olan sevgisini hâlâ hissediyordu, ama aynı zamanda bu sevginin altında yatan acıyı da.
"Ben seni kaybetmek istemiyorum," dedi titrek bir sesle.
Melih ona doğru biraz daha yaklaştı. "Ben de istemiyorum," dedi, sesi bu kez daha yumuşak ve samimiydi. "Ama kendimizi kaybettik Serra. Önce kendimizi bulmamız gerek. Birbirimizi anlamadan, bu ilişkiyi devam ettirmek sadece bizi daha fazla yıpratır."
Serra bir süre sessiz kaldı, kalbi hızla atıyordu. Melih'in söyledikleri doğruydu. Ama içindeki boşluk, onunla yaşadığı anılar, bu ilişkiyi nasıl bırakabileceği fikri... Hepsi birbirine karışmıştı. Ama belki de haklıydı, önce kendi yollarını bulmaları gerekiyordu.
"Buna nereden başlarız bilmiyorum," dedi fısıldayarak. "Ama denemeye değer."
Melih, hafifçe gülümsedi. "Denemek bile bir şeydir."
Yağmurun sesi, dışarıda daha da şiddetlenmişti. İkisi de aynı anda pencereden dışarı baktı. İçlerindeki fırtına, belki de dışarıdaki kadar büyüktü. Ama en azından artık konuşuyorlardı, ve bu bile bir adımdı.
Serra yavaşça Melih'e yaklaştı. "Hadi," dedi, "birlikte bir şeyler yapalım. Belki konuşmak yerine, bir süre sadece beraber olsak daha iyi gelir."
Melih, onun elini tuttu. Bu basit dokunuş, aralarındaki tüm o karmaşaya rağmen hala bir bağın var olduğunu hissettirdi. Birlikte yavaşça pencerenin önüne yürüdüler. Yağmur damlaları cama vururken, içlerindeki sessizlik bile artık daha az ürkütücüydü.
Belki de bu, yeniden başlamanın ilk adımıydı.
|
0% |