@merakli_1okur
|
Olduğum yerde rahatsızca kıpırdanarak gözlerimi açtım, etrafıma bakındığımda Deryanın evinde olduğumu hatırladım. Yattığım yerden doğrulduğuma günün daha yeni aymaya başladığı fark ettim. Mutfaktan sesler geliyordu, saate baktığımda daha 7 olduğunu fark ettim. Yataktan kalkıp banyoya ilerleyip ilk elimi yüzümü yıkadım, ardından mutfağa gittiğimde Deryayı kahvaltı hazırlarken gördüm. Bu kız nasıl herseferinde erken kalkabiliyordu?. Elindeki tabağı masaya bırakmak için döndüğünde, kapının yanında sessiz sedasız bekleyen beni gördü. Gülümseyerek "Günaydın" dedi sesini kısık tutmaya çalışıyordu. Aynı şekilde gülümseyerek "Günaydın. Erkencisin"dedim. Derya tezgâha geri dönerek "Ayaz yazmış bu gün ikimizinde Tugaya gitmesi gerekiyormuş" deyip ocağı kapatıp bana döndü "Sen birşey biliyomusun?" Diye sordu. Kafamı iki yana sallayarak "Hayır ama dün akşam eve gelmeden önce abimle konuştuğumda oda dedi Yarın Tugaya geliyorsun Demir Albay çağırdı dedi. Niye? Diye sorduğumda bende bilmiyorum işimiz varmış dedi" dedim. "Neyse hadi sen üstünü değiş gel" dedi aynı ses tonuyla. " aklıma gelen şey ile Deryaya dönerek "Efsun abla gittimi?" Diye sordum.
"Yok uyuyo dün dükkan kalabalıktı zaten baya yorulmuş"dedi. Kafamı onaylar bir şekilde sallayarak mutfaktan çıkıp odaya ilerledim.
Babasından bahsetmedim bile akıla esince gelen, esmeyince gelmeye. Biriydi. Derya ile babasının arası sorunluydu birbirlerine pek katlandıkları söylenemezdi, zaten pek evde olmuyordu'da. Ara ara eve gelirdi bildiğim kadarıyla, o gelincede Derya evde durmazdı. Ben burdayken ya bize gelir O gece bizde kalır yada dışarı çıkardık. Ben yokken gene beni arardı ya gecenin bi saatine kadar dışarda olurdu yada bize yollardım. Ama uzun bir süre babası hakkında hiç konuşmazdı çünkü sevmiyordu Derya ise sadece annesi için katlanmaya çalışıyordu.
Kafamdaki düşünceleri bir kenara atıp odaya gidip üstümü değiştirdim, yemeğe giydiğim kıyafeylerim burdaydı. Temiz oldukları için onları tekrar giydim, elbiseyi ise özenle katlayıp poşete koydum. Ardından makyaj masasına oturup, ağır olmıycak türden bi makyaj yaptım. Saçlarımı ise taradım, dağınık bi topuz yapıp odadan ayrılıp Mutfağa, Deryanın yanına gittiğimde Derya kahvaltıyı hazırlamıştı bile. "Bekleseydin birlikte hazırlardık" dedim. "Bidahakine de sen hazırlarsın o zaman" diyerek göz kırparak masaya oturdu, bende karşısına oturdum. Yarım saatlik bir kahvaltının ardından mutfağı sessiz bir şekilde toparlayıp evden çıktık tam asansörün önüne girdiğimizde aklıma gelen şey ile durdum " Ben abimi aramayı unuttum kim gelip alıcak?" Diye sordum. Derya kolumdan tutarak beni asansörün içine doğru çekti "Ayaz geldi" dedi. Yüzünün sürekli gülmesinin sebebi belli olmuştu, acaba Yunusta gelirmiydi? Asansörden dışarı çıktığımızda binanın kapısı açık olduğu için Ayazın askeri kamuflajları ile arabaya yaslanmış bizi beklediğini gördük. Bizi görünce yaslandığı yerden doğruldu, kapıya yaklaştığımızda Derya koşar adım kapıya ilerledi. Kapıdan çıkıp anında Ayaza sarıldı, Ayazda kollarını beline iyice doladı. Gülümseyerek kapıdan çıktım, etrafa kısaca göz gezdirdim Ayaz tekti. Onlara gülümseyerek baktığım sırada arakadan iki el belime ilerleyip önden karnımın üstünde birleşince ilk irkildim ama tanıdık parfüm kokusu ile gülümsedim. Beni kendine yaslandırıp, boynuma minik bir öpücük bıraktı. Kimse bilmiyecek demiştik ama Ayazın yanında rahat davrandığına göre o biliyordu, Ayazla kardeş gibiydiler. Pek birbirlerinden gizlileri yok gibiydi, karnımdaki ellerinden tutarak, güler bir yüzle Yunusa döndüm. Eğilip alnımdan öptü. Geri çekildiğinde bakışlarının hedefinde Ayaz vardı "Hadi gidelim, görev var" dedi. "Nasıl?" Diye sordum. Yunus bana dönerek "Göreve giden bi ekip baskın yemiş, buraya gelirken haberimiz oldu" dedi. Derya sesini normal tutmaya çalışarak "Peki ne zaman geri dönersiniz?" Diye sordu Ayaza.
"Bilmiyoruz" dedi. "Hadi" diyerek Yunus benimle birlikte arabaya ilerledi. Ayaz zaten arabanın yanında olduğu için Derya ile ayrılıp, sürücü koltuğuna geçti. Derya ile arkaya bindik, Yunus ise sağ koltuğa oturudu. Yolculuk sessiz geçti 10-15 dakikalık bir yolun ardından Tugaya ulaştık, Yunus ile Ayaz Timin yanına gitti benle Derya ise Demir amcanın odasına ilerledik. Kapıyı tıklattığımızda gelen Gir komutu ile içeri girdiğimizde, abim ve Demir amca oturmuş konuşuyolardı. Her ne konuşuyorlar ise biz gelince sustular. "Hoşgeldiniz kızlar" dedi abim, aynı şekilde Demir amcayada selam verip sandalyelere oturduk. "Evet, lafı uzatmayacağım. Vera senin doktorluk okuduğunu biliyoruz. Tugayın revirinde doktor yok, bu yüzden bi yaralanma olduğunda askerler olabildiğince kendileri halletmeye çalışıyor ama oda bir yere kadar. Senin revirde çalışmanı istiyorum. Tabi kabul edersen" dedi Demir amca. "Yaani bilemedim. Bunun için atama gerkiyor bildiğim kadarıyla" dedim. "Evet ama geçen sene içerisinde yaşanan olay sonrası dışardan kimseye pek güvenemiyoruz" dedi abim. "Nasıl yani?" Diye sordu Derya, anlaşılan onunda haberi yoktu. "Geçen sene yeni bir doktor geldi, özgeçmişi herşeyi incelendi ve çalışması için bir sorun görülmedi ama ilerleyen zamanlarda örgüt tarafından alıkonulmuş muhbir olduğunu öğrendik. Bu yüzden pek kimseye güvenemiyoruz" dedi Demir amca "Sadece Tugayda olmayacaksın yeri geldiğinde ise sahada görev yapacaksın" diye ekledi ellerini masanın üzerine koyarak. "Bak kızım illa gel katıl demiyorum, düşün aklına yatarsa gel. Tamamen senin kararın" dedi. İlk abime baktım Karar senin der gibi bakıyordu, Deryaya döndüğümde oda aynı şekilde bakıyordu. Derin bir nefes alarak Demir amcaya döndüm "Biraz düşünebilirmiyim, zaman verimisiniz ?" Diye sordum. Demir amca gülümseyerk "Yarın akşama kadar düşün kızım, ama sakın kendini illa kabul etmek zorundaymışsın gibi düşünme" dedi. O sırada telefonuma bildirim geldi, Deryanınkinede gelmişti ama onunki sessizde olduğu için sadece ekranı açılmıştı, bunlara eş zamanlı olarak odanın kapısı tıklatıldı. Demir amcanın Gir emri ile tanımadığım bi asker içeri girdi. Asker selamı verip "Tim 5 dakikaya hazır komutanım!" Dedi. Demir amca kafasını onaylar bir şekilde sallayarak "Tamam çıkabilirsin" diyince asker çıktı. Telefonuma gelen bildirime baktığımda Yunustandı, o sırada Deryada telefonuna baktı. -Yanıma gelebilirmisin. Göreve gitmeden göreyim seni Yazmıştı, başka zaman olsa yanıma gelebilirdi ama Demir amcanın odasında olduğumuz için gelemezdi. Derya'nın konulu kolum ile abim ve Demir amcaya fark ettirmeden dürttü, ona baktığımda gözleri ile kapıyı işaret ederek Çıkmalıyız der gibi baktı. Abim dönüp "Biz bi lavaboya gidip gelicez, arkada görüşürüz" deyip ayağa kalktım, Deryada peşimden kalktı. Abim kafasını onaylar bi şekilde sallayıp "Tamam abim"dedi. Derya ile odadan çıktı kapının önündeyken aynı anda telefonların ekranlarını birbirimize tuttuk, Ayazda Derya'ya yazmıştı gitmeden önce derya ile görüşmek istiyodu. Ayaz Deryayı çalıştıkları odaya çağırdığı için yolları ayırıp ben Yunusun odasına doğru giderken oda çalışma odasına doğru ilerledi. Bir kaç saniye sonra Yunusun odasının önüne geldim. İçerde sadece Yunus olduğunu bildiğim için direkt içeri girdim. İçeri girdiğimde ayakta beklediğini gördüm, beni görünce, büyük adımlarla yanıma geldi. Bende kapıyı kapatıp onda doğru ilerledim. Yanıma gelirgelmez anında elleri belimi buldu, beni kendine çekip kollarını belime doladı. Aynı şekilde bende ona sarıldım, saçlarıma ve boynuma minik öpücükler kondurdu. Kafamı göğsüne yasladım en fazla bir kaç saniye öyle kaldık çünkü gitmesi gerekiyordu. Benden ayrıldı ama ellerimi tuyuyordu hâlâ, "Dikkat et, tek parça dönücen söz ver" dedim. Eğilip alnımdan öptü "Söz" dedi. Istemeyerekte olsa geri çekildim, masanın üzerinde olan askeri çantasını aldı. Önden ilerlemem için elini öne doğru uzattı. Birlikte odadan çıktığımızda Derya ve Ayazda geliyordu. Herkes arka bahçeye toparlanmıştı, Derya ve Ayaz yanımıza geldiği anda diğer koridordan Abim ve Demir macayı gördüm, yanımıza gelince "Hadi çocuklar" diyerek ilerledi. Bizde peşinden ilerledik. Arka tarafa ulaştığımızda kalabalık bir tim vardı, Yunus ve Ayaz hızlıca timin yanına gitti. Abim ise ilk bana baktı gülmseyince timin başına geçti. "Hadi Çocuklar gidin kardeşlerinizi o itlerin ellerinden kurtarın" dedi Demir amca. Emir ile birlikte pistte bekleyen 2 helikoptere hızlı bir şekilde binmeye başladılar. Saniyeler içinde helikopter havalandı ve gözden kayboldu, içimden Allahım onları koru diye dualar ediyordum. Demir amcanın kontrol/kumanda odasına gideceğini bildiğimiz için bizde peşinden gittik. Normalde sivil birinin girmesi yasaktı, Derya işi sebebiyle girebiliyordu. Demir amca benimde girmemi sorun etmiyordu.
*** Şanlıurfanın ilçe köylerinden birinde ihbar alınmıştı ama ihbar sahte ihbar olduğu için giden tim pusuya düşmüştü. Köye yakın boş bir arazide helikopterler iniş yaptı. Tim seri bir şekilde köye ilerlediler, oldukça sessiz hareket ediyorlardı. Bi kaç kilometre ilerledikten sonra köy görüş alanlarına girmişti. Operasyonu Arda yönettiği için ondan gelicek emiri bekliyorlardı. Arda kulağındaki kulaklığa doğru "3 koldan ilerleyeceğiz. Pusat, Ateş, Fatih, Serkan, Yiğit, Oğuz, sağ taraf sizde. Yunus, Ayaz, Emre ,Buğra, Ozan, Yusuf sol taraf sizde. Diğerleri benimle" dedi. "Emredersiniz" diyerek herkes görünmeden, sessiz bir şekilde ilerledi. Herkes yerine dağılınca "İlk nerde kaç terörist var onu tespit edicez, ardından sivillere zarar vermeden askerlerimizi sıkıştıkları yerden çıkmasını sağlayacağız" dedi. "Yunus içeridekiler ile iletişime geçmeye çalış" diyerek emir verdi. "Komutanım geldiğimizden haberdar olmalılar, kalabalıklar ve her yere nöbetçi dikmişler" dedi Pusat elindeki dürbün ile etrafa bakarken. Arda burnundan soluyarak "İstedikleri kadar nöbetçi diksinler, bu gün burası onların mezarı olacak!" Dedi. Yunus elindeki telsiz ile içerdekilerle irtibat kurmaya çalışıyordu. "Kılıç dan Ankaya, Anka duyuyor musun?"deyip bir iki saniye bekledi cevap gelmeyince tekrarladı "Kılıç dan Ankaya, Anka duyuyormusun?" Dedi. "Kılıç, Anka dinlemede"dedi telsizden gelen ses. "Ne durumdasınız?" Diye sordu. Bir kaç saniye sonra "Dayanmaya çalışıyoruz, çok fazla yaralımız var ve-" deyip sustu. Yunus bu suskunluğu biliyordu, "ve şehitlerimiz var" diyerek cümlesini tamamladığı an Yunus burnundan soludu. Tekrardan telsize doğru "Biraz daha dayanın, geldik. Sizi çıkarıcaz ordan" deyip bu sefer kulağındaki kulaklığa yöneldi "Komutanım, irtibatı sağladım." Dedi. Ardanın bakışları silahın dürbününde, kulağı Yunusta bir şekilde "Evet, durum ne? Yaralımız veya Şehidimiz varmı?" Diye sordu. Yunus derin bir nefes alıp "Dayanmaya çalışıyorlar ama en kısa sürede içeri girmemiz gerek, daha fazla dayanamazlar" dedi. "Şehidimiz yada yaralımız varmı?" Diye sorunca Yunus sessiz kaldı buda Ardaya yetmişti. "Acaba bizede nasip olurmu?" Diye gelen soru ile Yunus sağ tarafındaki Ayaza döndü, ilk anlamaz gözlerle baktı. "Şehadet şerbetini içmek" dedi Ayaz silahın dürbünü ile köyü incelerken. "Başka zaman olsaydı en kısa zamanda derdim, ama şimdi bekleyen Yarenlerimiz var. Söz verdik" dedi son cümleleri sadece Ayazın duyabileceği bir tonda söylemişti. Vatan için can fedaydı Yunus için, ama arkasında ona güvenen, umutları olan bir kadın vardı. Ailesi zaten biliyordu bu uğurda şehit olmayı istediğini, ama artık onun için Vera vardı. O gün orda çekip gidebilirdi Vera ama kaldı, asker Yarenliği zordur. Vera bunu iyi biliyordu, ama buna rağmen kabul etmişti. Yunusta sözünü tutacaktı sağ salim geri dönecekti. Ayaz hafif bir gülümseme ile "Tam gaz devam yani" dedi. Yunusta gülümseyerek "Aynen" dedi. Yunusun Tugayda en yakınlarından biriydi Ayaz kardeş gibiydiler. Burdan önce askeri okulda karşılaşmışlardı ama farklı şehirlerde askerlik çıkınca yolları ayrılmıştı. Ama hatayda 4 sene önce yeniden kesişmişti. Hep birbirinin yardımına koştular. Bu yüzden hep Ayaz ile dertleşirdiler. Kulaklıktan gelen ses ile ikiside dikkat kesildi "Komutanım napıyoruz" diyen Ateşin sesi duyuldu. Arda bir iki saniye sessiz kaldı ardından "Susturucuları takın bu işi sessiz hallediyoruz" dedi. Tim anında susturucuları silahlarına taktı. "İlk nöbetçiler, tekte vuramayan gözüme görünmesin" dedi Arda sert bi sesle. Tim anında "EMREDERSİNİZ KOMUTANIM" dedi. Herkes nişan aldı, "Ateş serbest" diyen ses ile hepsi bir el ateş etti ve nöbetçilerin hepsinin leşi yere serildi, hızlı hareket etmeliydiler. Her an anlaşılabilirdi. Bi iki saniye sonra nöbetçileri kontrol için gelen 3-5 teröristi daha indirler. "Kılıç! İlerliyoruz" diye emir verdi Arda "Önümüze çıkanı temizliyoruz"dedi. Her önlerine çıkana sıkıp geçtiler, bir an bile olsun ne geriye baktılar nede elleri titredi. Köyde hareketlilik başlamıştı, Tim köyün çevresini sarmıştı nerdeyse. Onlara doğru bir iki el ateş edilince anında siper aldılar, "Buğra 3 yönü" dedi Yunus gelen emir ile Buğra o yöne dönüp, kendini saklandı sanan ama saklanamayan terörü anında etkisiz hale getirdi. "Komutanım, köyün etrafını sardık" Dedi Fatih. "Esirleri çıkarın ve askeleri sıkıştıranları temizleyin" dedi.
"Eğlence başlasın" diyen Sinanın sesi duyuldu kulaklıktan. Hepsinin yüzünde sinsi bir gülüş ortay çıktı, üstlerine gelenleri kolaylıkla temizlemişlerdi. "Galiba acemi birliğini önden yolluyorlar"dedi Kaan. Barış keyifli bir şekilde "Ne güzel işte oğlum ısınmış olduk, fenamı. Hem antreman oldu, silahı temizlemek harici pek elimize almadık" dedi. "Barış" dedi Arda gözüne kestirdiği adamı tan alnının çatından vurarak. "Hatırlat, Tugaya gidince eğitimde iki tur fazla işin var" diyince Timdekiler gülmüştü. Barış ise bozulmuş bir şekilde "Emredersiniz komutanm" dedi. "Pusat durum ne?" Diyerek sordu Arda. "Esirlerin çoğunu çıkardık, burdaki Timin nerde olduğunu bulduk ama ilk esirleri çıkarmaya çalışıyoruz" dedi. "Kaç kişi var" diye sordu Yunus. "Ben 20 saydım" dedi Fatih. "Bi o kadarı hatta daha fazlası öldü nerden geliyor bunlar. Bu kadar adamı nerden buldular?" Diye sordu Ayaz. "13 yaşından tut 18-19 yaşında çocuklar var" dedi Yiğit. "Çocukların akıllarına girip, ellerine silah veriyorlar" dedi Serkan. Bunu duyunca Timdekiler daha sert ve hırslılı sıkmaya başladı. "Çocukları öldürmeyin! Teslim olmaya ikna edip rehin alıcaz" dedi Arda. Bunun üzerine Yunus üzerlerine gelen eli silahlı çocuklara baktı "BİZ TÜRK ASKERİYİZ, ATIN SİLAHLARI TESLİM OLUN. SİZİ AİLELERİNİZE TESLİM EDELİM" diyerek uyarıda bulundu. Bir iki tanesi silahları indirir gibi oldu ama diğerleri onlara hırsla birşeyler söyleyince tekrardan silahını doğrultup sıkmaya başladı. "Anlaşıldı bunlar durmayacak" dedi Atakan. Kulaklıkta Ardanın derin nefes alma sesi duyuldu ardından "Atış serbest" dedi. Tekradan Ateş altında tuttular. Yavaş yavaş ilediler, bu sefer köyün meydanına yaklaşmışlardı. Silâh sesleri gelmeye başlamıştı, pusat gili fark etmişlerdi. Herkes bir tarafdan sıkmaya başladı, Yunus kolunda hissettiği sızı ile koluna baktığında, kolunun kanadığını gördü. Kurşun sekmiş olmalıydı, sıyırmıştı ama dikiş atılacak kadar da derindi. Ayaz, Yunusa baktığında kolunu görünce bi iki saniye baktı. Yunus sadece "Kurşun sekti" deyip kamuflajın üstündeki kemeri söküp yaranın bir iki santim üstünden bağladı. Ardından silahını alıp devam etti. Sayıları gittikçe azalmıştı, "Komutanım, timi bulduk" diyen Ateşin sesi ile karşıdan gelen silah sesleri arttı, Arda kontrol amaçlı yanındaki kişilere baktı sadece birtanesinin hafif yarası vardı. Her önlerine çıkanı vurmaya devam ederek ilerlediler en sonunda silah sesleri kesildi, dikkatli bir şekilde evlere bakarak ilerlediler.
"Komutanım burası temiz" diyen Pusatın sesi geldi ardından Ayaz "Temiz" dedi ve son olarak Arda "Temiz" dedi. Timin yanına çıkarken Arda ve Yunusun olduğu grup ortada bir araya gelmişti. Arda, Yunsun kolunu görünce "Yunus noldu Aslanım?" Diye sordu. Çünkü Yunusun bu tarz bir çatışmada vurulmasını beklemiyordu. Yunus koluna kısa bir bakış atıp "Kurşun sekti komutanım" dedi. "Tugay ile irtibata geç helikopter ve araç yönlendirsinler" dedi diğerlerinin yanına giderken. *** 5 saat, tamı tamına 5 saattir Tugayda haber bekliyoduk. Asker yakınları bilirdi, sadece kendi askerimiz için değil diğer askerler içinde endişelenirdik, ruhumuzda vardı. Asker kardeşiydim, abim askerliğe başladığından belli her an herşeye hazırlıklı bekliyorduk, her operasyona gittiğinde annemin, benim yada babamın telefonu çaldığında aklımıza bir sürü şey geliyordu. Zamanında ise babam içindi Şimdi ise asker yareni olmuştum, asker yarenliği daha zordu. Bu yüzden ayrılan çok görmüştüm. Bi kadın ona asker yarenliği şerefini ona verirken eliyle itenler "Ben bekleyemem, ya şehit olursa ortada kalırım" diyenlere bile şahit olmuştum. Ama ben itmedim ve itmeyecektimde. Sonuna kadar buna tutunacaktım, söz vermişti, dönücekti. Bir ileri bir geri hareket ediyordum stresten. Haber bekliyorduk ve bekledikçe'de endişelerim artıyordu. O sırada "Komutanım irtibat sağlandı" diyen asker ile Deryayla birlikte bir iki adımla Demir albayın yanına geçtik. Demir Albay anında "Bağlayın" dedi. Bir iki saniye içinde o sesi duydum "Üsteğmen Yunus Çelik". Derin bir nefes vermek istiyordum ama Yunusun sesi sıkıntılı gibiydi. Demir amca otoriter sesi ile "Yunus durum ne?" Diye sordu. Yunusun derin bir nefes aldığını duydum "Köyü temizledik sivillerden yaralanan yada ölen kimse yok" dedi. "Yaralımız yada Şehidimiz varmı?" Diye sordu Demir amca. "Bizle gelenlerde ufak tefek sıyrıklar var. İlk timde çok sayıda yaralı ve Şehidimiz var" dedi. Kim bilir kaç ailenin ocağına ateş düşmütü, isimlerini bilmesem bile abimden öğrendiğim kadarıyla bazıları nişanlı bazıları veli, bazılarının eşlerinin karnı burnunda çokcuk beklediklerini söylemişti. "Helikopter ve araçlar yolda. Yarası ağır olanları hastanelere sevk edin, şehitlerimiz ve yarası hafif olanları Tugaya getirin" dedi. O anın ortasında Bir anda "Kabul ediyorum" dedim. Deryanın sorgulayıcı bakışlarının bende olduğunu hissedebiliyordum. "Burda revirde doktor olarak çalışmayı kabul ediyorum. Gelen yaralılar ile ben ilgilenicem" dedim. Derya bu karımı duyunca "Ani olmadımı? Hani düşünecektin" dedi kararımdan tam emin olmamı ister gibi. Kararlı bir şekilde "Yeterince düşündüm ve kabul ediyorum"dedim. Demir amca bilgisayar başında oturan adamalara "Siz dediklerimi yapın, 5 dakikaya geliyorum" deyip bize döndü. "Gelin benimle" diyerek kapıya doğru ilerleyince bizde peşinden ilerledik. Kendi odasına yönelince bizde gittik. Odaya girip masasına ilerledi, çekmeceden bir dosya alıp bana uzattı "Burda bütün herşey yazıyo sadece imza atıp onaylattırman gerek. Oku , eyer eklemek istediğin birşey varsa söyle ekleriz" dedi Demir amca. Bi elimdeki dosyaya, bi Demir amcaya bakıyordum. "Bu kadar hızlımı?" Diye sordum bi anda. Gülümseyerek baktı bu halime "Abinle konuştuğumuz zaman kabul edeceğinden emindik, o yüzden önceden hazılattırmıştım." Dedi. İmzalamak için masanın başına gidip dosyayı açtım, küçük bir göz gezdirme sonrası imza atılıcak yerleri imzaladım. Doğrulup yanlarına gittiğimde Demir amca telefonla birini aradı "Alptekin, şimdi sana bi dosay gelicek... kiminse o. Senden bunu hızlı bir şekilde hem sistem üzeri hemde kağıt üzeri onaylatmanı istiyorum... Evet... Tamam 2 dakkaya gelir." Deyip telefonu kapattı. Bana dönüp "Üst katta bi oda var, Derya biliyor. Oraya gidiceksiniz, dosyanda fotoğraf eksik olduğu için onuda orda çekip çıkarıcaklar. Hem sistem üzerinde hemde kağıt üzerinde olucak. Ordan veriler kağıdı bana getiriceksin" dedi. Sesimi çıkarmadan sadece kafamla onyaladım. Odadan çıktığımızda karşımızda beklemediğim birini beklemediğim bir şekilde görünce duraksadım. Aslında beklediğim bir haldeydi. Karşımda sol gözünde morluk olan Bir adet samet duruyordu. Demir amca onu bu halde görünce "Oğlum! Noldu sana?" Diye sordu. Ah be Demir amca oğlunun nasıl biri olduğunu bilseydin gene böyle yaklaşakcamıydın acaba? Deryanın dediği gibi küçük bi uyarı hatırası bırakmıştı, Samet ilk bana sonra Deryaya baktı ardından tekrar Demir amcaya döndü "Yok baba önemli bişiy değil, duvara çarptım" dedi, sesi imalı gibiydi. Derya kulağıma doğru "Bence Yunusa çarptı, yada Pusata. Emreyede olabilir bilemiyorum" dedi. Gülmemek için kafamı başka tarafa çevirdim. "E noldu bişiymi oldu" diye sordu Demir amca. "Yok baba üniversite için bi iki belge çıkarmam gerekiyoduda onun için geldim" dedi. "Tamam sen işini hallet eve dön, eve gidince annene söyle beni arasın. Aradım ulaşamadım" dedi Demir amca ardından bize dönerek "Sizde dosyayı onaylatıp gelin, kumanda odasından bekliyorum"deyip ilerleyince orda 3'ümüz yalnız kalmıştık. Samet sorgular bi ses tonuyla " Ne dosyası? Noluyo?" Diye sorunca muhattap dahi olmadan üst kata giden merdivenelere ilerledik. "Neden bi anda böyle bi karar aldın" diye sordu Derya. "Benim için en iyi seçenek buydu" dedim. "Nasıl" diye sordu merakla. Derin bir nefes alıp "Biliyosun doktorluk okudum ve mezun oldum. Hedefim çocuk doktorluğuna geçiş yapmak ama artık çocuklarla aynı ortamda fazla kalamıyorum. Normal doktor olsam gene zorlayacaktı, tüm gün evde boş boş da oturamazdım. En iyisi bu" dedim. Verdiğim cevap Deryanın aklına yattığı için daha bişiy sormadı. Bir üst kata çıktığımızda bizi yemekhane karşılamıştı, evet Kantin ve yemek hane ayrıydı. Hemen sağ koridora girdiğimizde odalar vardı, Derya ilerleyince bende ilerledim. Her kapının yanında farklı isimler vardı, 4. Kapıya geldiğimizde isimliğe baktım Mert Alptekin yazıyordu. Derya kapıyı tıklatıp kapıyı açıp içeri girince peşinden ilerledim. Oda fazla büyük değildi, 2 kişi vardı ve ikiside bilgisayarlarla ilgileniyorlardı. Bizi görünce biri ayağa kalkıp bize döndü. "Derya hoşgeldin" dedi ilk sonra bana dönüp "Sizde hoşgeldiniz" dedi. Karşımızda hemen hemen abimle aynı boyda, sarıya yakın kumral saçlı, kahve gözlü, 30'larında bi adam vardı. Derya gülümseyerek "Hoşbulduk" deyip konuya girdi. "Bi dosya vardı, onaylanması gerekiyodu" dedi. Adam gülümseyerek "Haberim var" diyip elini öne uzatınca dosyayı eline bırakdım. Bi iki dakika dosyayı inceledi "Demek Ardanın kardeşisin, vay be senide burda görmek varmış" deyince anlamaz gözlerle baktım. Tanışıyomuyduk? "Tanıyamadım?" Diyince adama hafif güldü. "Sen tanımazsın zaten. Arda ile görevdeyken konuşmuştuk, senden bahsetmişti, ama çocuk doktoru olma hayalin olduğunu söylenmişti" dedi. "Bazen elimizde olmayan nedenler yüzünden insanlar hayallerinden vazgeçilebiliyo" dedim. Adam tatsız bi olay olduğunu anlayınca konuyu değiştirdi, "Dosya için fotoğrafın çekilicek, sen şöyle geç" diyerek beyaz duvarın önünü işaret etti. İşaret ettiği yere geçtim, çekmeceden fotoğraf makinesi çıkarıp karşıma geçti "Düz bak sadece" dedi. Bi iki defa flaş patladı, ilk kameranın ekranına baktı ardından arkasında bilgisayarla uğraşan adama dönerek "Fotoğrafı hem sisteme yükle hemde dosyaya ekle" dedi. Adam anında denileni yaptı 2 dakika bile olmadan dosyanın çıktısı ve yanında bir kağıdın daha çıktısını çıkardılar. "Gel, bu kağıdada imza atman lazım" deyince ilerleyip kağıdada imza attım. "Herşey tamam" diyince dosya ve kağıdı alıp odadan çıktık. "Acaba naptılar?" Diyen Deryanın sesi ile ona döndüm, kafamı iki yana sallayarak "Bilmiyorum, Asıl soru şimdi ne yapacaklar şehitlerimiz var ve en zoruda bunu ailelerine bildirmek" dedim. Derya söylediğim şeye iç çekerek karşılık verdi. Bi alt kata inip Kontrol/kumanda odasına gittik. Demir amca bizi fark edince bize doğru döndü. "Hallettinzmi?" Diye sorunca kafamı onaylar bir şekilde sallayarak elimdekileri öne doğru uzattığımda beklemeden aldı. Demir amca kâğıda göz gezdirdi "Artık resmi olarak burda çalısıyorsun. Hayırlı olsun kızım" dedi. Arkadaki askerlerden biri "Komutanım, yarım saat içinde burda olacaklar" dedi. Bunun üzerine Demir amca bana dönerek " Revire git eksik ne varsa bana bildir eksikleri tamamlıyalım" dedi. "Tamam" dedim, "Bende senle geleyim, en son revir biraz işin içinden çıkılmayacak durumdaydı. Yardım ederim" dedi Derya. " Bu daha iyi ne kadar hızlı hazır olursa o kadar iyi" dedi Demir amca. "Tamam" diyip odadan çıktık. Revire ulaştığımızda herşey heryerdeydi. İlk sağda solda olan şeyleri topladık, ardından çöpe atılması gereken şeyleri toplayıp attık. Temiz bez ve kantinden aldığımız, detarjanlı su ile iyice sildik, hızlı bir şekilde yaptığımız için 15-20 dakika arsında bir süre içinde halletmiştik. Sıra ihtiyaç listesindeydi. İğne, yara bandı, sargı bandı, eldiven, boyunluk, vb. şeyler eksikti. Hepsini listeleyip bir kağıda yazdık, o sırada revirin kapısı açıldı. Kumanda odasında olan askerlerden biri gelmişti "Geldiler" diyince ilk Deryayla birbirimize baktık ardından hızlıca revirden çıkıp arka tarafa ilerledik. Demir amaca ve bir kaç asker ile birlikte havadan inen helikopterleri bekliyorlardı. 3 tane helikopter geniş piste iniş yaptı, kapılar açıldı. İçerde yatan al bayrak altındaki şetihleri gördüm, ilk abim ve tim indi ardından şehitleri indirler. İlk ailelere haber verileceği için Tugayın arka tarafında bulunan morg kısmına götürdüler. Bu görüntüyü görmek boğazıma birşey takılmış gibi hissettirmişti, yutkunamamıştım. Abim bize doğru geldi, ilk rapor vermesi gerekiyordu. Demir amcanın önüne gelince asker selamı verdi. "Durum nedir?"Diye sordu Demir amca. "12 tane şehidimiz var komutanım, 20'ye yakında ağır yaralı. Yaralıları hastanelere sevk ettik" diyip durum bilgisi verdi abim. "Rahat, asker" diyince abim hazır ol konumunda çıktı. "Komutanım bu gün ailelere haber vermemiz gerekiyor" dedi Yunus. Sesini duyunca bakışlarım anında ona döndü, kısa bir bakış atıp tekrar önüne döndü. "Komutanım, ayrıca aralarında yeni nişanlı, evli hatta bebek bekleyenler bile var. Onlarla onları anlayabilicek birilerinin konuşması gerek. Nasıl olucak?" Diye sordu Ayaz. Demir Albay derin bir nefes alıp bir anlığına bize bakınca öylece kaldık. Bizmi söyleyecektik... ***
Buraya kadargeldin bi oyla ama yani o kadar yazdım ama dimiiiiğğğğğğğğğğ Her neyse bölüm geldi şu an taslakta bölüm yok o yüzden bölümleri buraya alıp düzenlemem gerek o yüzden bir kaç gün bölüm yok |
0% |