Yeni Üyelik
2.
Bölüm

1. Bölüm

@mercanesila

Rüzgarının etkisiyle dalgalanan ve bozulan saçlarımı ellerimle düzelttim, bunları yaparken gözlerimi bir an olsun dalgalanan denizden çekmemiştim. Uzun zaman sonra bakışlarımı denizden çekerek elimdeki telefonun ekranına çevirdim gözlerimi ve saate baktım.

17.45 

Gelen mesajların hepsini görmezden geldim ve bulunduğum yerden uzaklaşıp yürümeye başladım, gideceğim yer çok uzakta değildi, biraz yürümek istiyordum. ‘’Biraz uzaklaş buralardan.’’ demişti Hazal birkaç gün önce. ‘’Tatile çık, kafanı dinle.’’ diye de tamamlamıştı cümlesini. Oysaki ben kafam dinlemek değil kafamdaki düşünceleri susturmak istiyordum. Buradan uzaklaşmaya, tatile gitmeye ihtiyacım yoktu ki benim. Bir deniz kenarına gidip kumların üstüne otursam, denizin dalgalarını izlesem yeterdi bana.

Kendimi ne zaman kötü hissetsem buraya gelirdim, saat ya da mevsim fark etmezdi o kumların üstüne oturur dalgalanan denizi izler, sesini dinlerdim ve bu benim için terapi gibiydi.

Derin bir nefes alıp oturduğum yerden kalkıp uzaklaştım ve caddeye çıkıp bir taksiye bindim. Üç katlı beyaz evin bahçesinin önüne geldiği zaman taksiden indim, evin demir kapısını açtım ve önümdeki kısa, uzayan çimenlerden dolayı taşları görünmemeye başlayan patika yolda ilerledim, kısa sürede evin kapısının önüne geldim. Buraya üç gündür gelmiyordum, günlerdir evde ablamla vakit geçiriyordum. Bir şeyler olduğunun farkındaydı ama sorgulamıyordu sadece anlatmamı bekliyordu.

Eve girdiğim zaman evdeki sessizlik dikkatimi çekti ya aşağıda ya da bahçedeydiler belki de herkes odasına çekilmişti. Önümdeki düz koridorda ilerlerken mutfakta hissettiğim hareketlilikle bakışlarımı oraya çevirdim. Hazal kahve yapıyordu. Turuncu saçlarını topuz yapmış telefondan açtığı şarkıya eşlik ederek yemek yapıyordu. ‘’Mayıs!’’ dedi kısa bir süre sonra beni fark ettiğinde ve telefona uzanıp şarkıyı durdurdu. ‘’Üç gündür ne buralara uğruyorsun ne de telefonları açıyorsun! Nerelerdesin sen?’’ dedi bana sarılırken.

‘’Buradayım işte.’’ dedim o benden ayrıldığında ve gülümsedim. ‘’Tek parça halindeyim yetmez mi?’’

‘’Aramalarımı açsaydın keşke.’’

‘’Birkaç gün dinlenmek istedim sadece.’’ dedim. ‘’Herkes nerede? Ev çok sessiz.’’

‘’Mirza ve Eren aşağıda, Aras kız arkadaşıyla buluşmaya gitti.’’ dedi yüzündeki büyük gülümsemeyle. ‘’Aç mısın? Yemek hazır olur birazdan. Bu akşam burada mı kalacaksın yoksa eve mi geçeceksin? Kalacaksan şimdiden ablana haber ver de kadıncağız arayıp durmasın, telaşlandırıyorsun onu.’’ dedi, ablama bazen haber vermeyi unutuyordum ve merak edip beni arıyordu genelde telefonumu odada bıraktığım için de aramalarını göremiyordum en sonunda ise Hazal’ı arıyordu.

‘’Biraz sakin mi olsan acaba?’’ dedim yanımdaki tezgaha yaslanıp. ‘’Bilmiyorum, kalıp kalmayacağım belli değil, gidersem de geç giderim sanırım.’’

‘’Peki.’’ dedi ve telefonuna uzandı. ‘’Şu Aras’a mesaj atayım ne zaman gelecekmiş beyefendi ona göre yeriz.’’

‘’Tamam, ben yukarıdayım birazdan yardıma gelirim.’’ dedim ve mutfaktan çıktım, fakat kendisi arkamdan, ‘’Yardıma falan gelme!’’ diye seslendi yemek yaparken birinin ona yardım etmesinden nefret ederdi ve ne zaman ona yardım edecek olsam ‘’Ayak altında dolaşma.’’ diyerek küçük bir çocukmuşum gibi beni kovardı.

Odaya çıktığım zaman çantayı çift kişilik yatağın üstüne koymuş ve ardından yatağa oturmuştum. Telefonumu çantadan çıkarmış şarja takmış ve ardından siyah, uzun saçlarımı komodinin üzerindeki siyah lastik tokayla topamıştım. Yatağımın tam karşısında duvara yaslı bir şekilde duran beyaz masanın yanına gittim ve ardından masanın üstünde öylece dağınık bir şekilde bıraktığım dosyalara yorgunca baktım. Biraz dosyalarla ilgilenirim diye düşünüyordum ama kağıtlara bakar bakmaz üstüme büyük bir yorgunluk çökmüştü o yüzden bu fikirden vazgeçmiş ve dosyaları toparlayıp çekmeceye koymuştum.

Bu evde beş kişiydik daha doğrusu onlar dört kişiydi, ben ablamla beraber yaşıyordum burası iş yeri gibiydi benim için bazen burada kalırdım ama yine de odam, odamda eşyalarım vardı.

Aşağıya indikten sonra her ne kadar ayak altında dolanmamı istemese Hazal’a yardım etmiştim, çalan kapıyla elimdeki tabakları masaya bırakmıştım, ‘’Ben bakarım.’’ dedim Hazal’a ve mutfaktan çıktım. Kapıyı açtığımda Aras’ın geldiğini gördüm. ‘’Hoş geldin.’’

‘’Mayıs, nerelerdesin sen?’’ dedi, kenara çekilip içeri girmesi için yol verdim.

‘’Buradayım işte.’’ dedim ve uzattığı ekmek poşetini aldım. ‘’Hadi geç içeriye.’’

‘’Herkes evde mi?’’ İçeri girdiği zaman kapıyı kapatmıştım.

‘’Hazal mutfakta, diğerleri aşağıda geldiğimden beri görmedim onları.’’ dedim mutfağa gireceğim zaman, ‘’Mayıs.’’ demesiyle durdum ve bakışlarımı ona çevirdim.

‘’Efendim?’’ dedim o etrafına bakarken ben merakla söyleyeceği şeyi bekliyordum.

‘’Arıyor musun?’’ dediğinde yutkundum, üç gündür oktum ve ilgilenmemiştim. Belki de vazgeçtiğimi düşünmüştü, bunu düşünmek için uzaklaştığımı ama öyle değildi, içimde anlam veremediğim bir huzursuzluk vardı ve böyle zamanlardAa kendi köşeme çekilip nedenini anlamayaçalışır, anlayamasam bile o sıkıntı geçene kadar bana iyi gelecek şeyleri yapmaya çalışırdım. Ablamla vakit geçirmek, denize gidip kumların üstüne oturmak gibi.

‘’Evet, sadece üç gündür yoktum bu yüzden hiç bakamadım.’’ dedim.

‘’Ben sen yokken biraz dosyaları inceledim fazla kurcalamadım ama bazı şeyler buldum istersen akşam bakarız.’’ dediğinde gülümsedim.

‘’Olur.’’ dedim gülümserken ve ekledim, ‘’Teşekkür ederim.’’ O gün mezarlıktan çıkar çıkmaz ilk işim ona aramak olmuştu, saat geçti ama onun için bunun önemi yoktu yanıma gelmiş ve beni dinlemiş ardından eve bırakmıştı. Annemin katilini bulmak istediğimi sadece ona söylemiştim ve o da bana yardımcı olmak istediğini söylemişti. Bu ikimiz arasında bir sırdı, bu konudan kimseye bahsetmemesini ben istemiştim.

‘’Mayıs.’’ diyen uykusundan yeni uyandığını belli eden sesi kulağıma doldu. ‘’Bir şey mi oldu?’’ diye sordu bu saatte onu aramış olmam onu endişelendirmiş gibiydi.

‘’Yanıma gelebilir misin?’’ diye sordum gözyaşları içinde, kimi arayacağımı bilememiştim. Rehberde ilk onun numarasına gitmişti elim.

‘’Gelirim.’’ dedi endişeli çıkan sesiyle. ‘’Neredesin sen?’’

‘’Mezarlığın önündeyim.’’ demiştim ona, hiçbir yere gidememiş orada öylece durmuştum.

‘’Tamam geliyorum, bir yere ayrılma.’’ demişti. O an onun için saatin önemi yoktu, hiçbir zaman olmamıştı ne zaman ihtiyacım olsa yanımda olmuştu, o benim hiç sahip olamadığım abim gibiydi. Bir saate yakın bir süreden sonra ise siyah arabasıyla önümde durmuştu. Arabadan inip hızlı bir şekilde yanıma gelmişti. ‘’Bu yağmurda, bu saatte burada ne işin var?’ diye sordu. ‘’Gel, bin arabaya ısın.’’ dedi ve kapıyı açtı. Kapıyı açtığı zaman hızlı bir şekilde arabaya binmiştim.

Kapımı kapattıktan sonra arabanın önünden dolanıp şoför koltuğuna geçmişti. ‘’Isıtıcılar çalışıyor ısınırsın şimdi.’’ Arka koltuğa uzandı ve küçük bir havlu verdi. ‘’Al saçlarını kurut bununla, hasta olma bünyen zayıf senin.’’ dedi, havluyu elinden aldım. ‘’İyi misin?’’ diye sordu, onaylarcasına başımı salladım. Konuşacak halim yoktu.

Bir şey demedi, bir süre sonra açık bir kahvecinin önünde durduğu zaman arabadan indi ve dükkana girdi, kısa bir süre sonra arabaya bindiği zaman elindeki kahveyi bana verdi. ‘’Al, için ısınır.’’ dedi, kahveyi elinden aldığım zaman iki elimle kahve bardağını sardığımda ellerim ısınmıştı.

‘’Teşekkür ederim.’’ diye mırıldandım, güneş yavaş yavaş etrafı aydınlatmaya başlarken yağan yağmur durmuştu.

‘’Annemin katilini bulmak istiyorum.’’ demiştim dakikalar sonra ilk kez konuştuğumda sahildeydik, dalgalanan denizi izlerken arabaya yaslanmış kahvemden içiyordum.

‘’O nerden çıktı?’’ diye sordu, bakışları bendeyken.

‘’Anneme bunu borçluyum.’’ dedim, üstümde bagajdan çıkardığı bana oldukça büyük gelen bir ceket vardı. ‘’O benim doktor olmamı istedi, olamadım.’’

‘’Olamadın değil, olmadın.’’ dedi, bakışlarımı ona çevirdim. ‘’Neden kendi seçimlerin yüzünden kendini suçluyorsun? Memnun değil misin?’’

‘’Memnun olunacak bir yanı mı var sence?’’ diye sordum çatık kaşlarımla. ‘’Adam öldürüyoruz.’’ dedim kısık bir sesle.

‘’Bu senin seçimin hem madem memnun değilsin neden bırakmıyorsun?’’ diye sordu, bakışlarımı denize çevirdim. ‘’Neden hâlâ şansın varken gidip de doktor olmuyorsun?’’

‘’Sorun da bu ya.’’ diye mırıldandım. ‘’Bırakıp da gidemiyorum.’’

‘’Bunca sene sonra bulmak zor olmaz mı?’’ diye konuyu değiştirdi çünkü üzerine konuşulacak bir konu olmadığını o da biliyordu.

‘’Zor ama imkansız değil.’’ dedim ve kahvemden bir yudum aldım. ‘’Hem ne kadar zor olabilir ki?’’

‘’Hiç tahminin var mı?’’ diye sordu kafamı hayır anlamında iki yana salladım.

‘’Yok ama bulacağım elimdeki imkanları kullanarak yapabilirim bunu.’’ dedim.

‘’Mirza-’’

‘’Sakın o cümlenin devamını getirme.’’ dedim ve yaslandığı yerden doğrulup kahve bardağını arabanın üstüne koyduktan sonra konuşmaya başladım. ‘’O adam yardım eder mi sence? Karşı çıkacaktır, diyeceği şey ne biliyor musun? Saçmalama kaç sene geçmiş bizi bunlarla uğraştırma ve işine bak. Kendi işimi kendim halledebilirim kimseye ihtiyacım yok.’’

‘’Sana yardım edeceğim.’’ dediğinde ona bakıp kaşlarımı çattım. ‘’Hem sisteme senden daha hakimim.”

‘’Bunu yapmak zorunda değilsin.’’ dedim ona bakarken, bana acıyıp da kendisini buna zorunda hissetmesini istemiyordum.

‘’Zorunda olduğum için demiyorum, kardeşime yardım etmek istiyorum.’’ dediğinde dudaklarımda küçük bir tebessüm oluştu. ‘’Hem sen o sistemden anlamıyorsun, eline ilk defa telefon alan babaanneler gibi bakıyorsun bilgisayar ekranına.’’ dediğinde güldüm, haklıydı o sistemi hiçbir zaman çözememiştim ve çözebileceğimi de düşünmüyordum.

‘’Mayıs hanımlar sonunda gelebilmiş’’ Duyduğum tanıdık sesle daldığım düşüncelerden uzaklaştım ve bakışlarımı sesin sahibine çevirdim. ‘’Hiç zahmet etmeseydiniz efendim, biz sizin adresinizi bulup işleri ayağınıza getirirdik zahmet etmişsiniz. Buralara kadar gelip de kendinizi yormanıza ne gerek vardı?’’

‘’Tüh, bilseydim buralara kadar gelip de kendimizi yormazdım.’’ dedim yapmacık bir üzüntüyle. ‘’Bir dahakine öyle yapalım ama tamam mı?’’

‘’Neredesin sen üç gündür? Telefonlarımızı da açmıyorsun.’’ diyen Eren’in sesini duymamla bakışlarımı Mirza’dan çekip ona çevirdim.

‘’Sadece üç gündür yokum, bu kadar büyütecek bir konu yok. Ablama vakit geçirmek istedim sadece hepsi bu.’’ dedim aynı açıklamayı kaçıncı kez yapıyordum acaba? Ben hep giderdim, kafama estiği zaman çekip giderdim ve bu zamana kadar hiç sorgulamamışlardı. Günler sonra geldiğimde sanki hiç gitmemişim gibi davranmış hiç soru sormamışlardı şimdi bu endişenin sebebi neydi?

‘’Ablan nasıl?’’ Mirza’nın sorusuyla duraksadım ve ona baktım. ‘’Ne bakıyorsun öle? Normal bir soru sordum, üç gündür onun yanındaydım diyen sensin ablana bir şey mi oldu?’’

‘’Hayır, ablam gayet iyi.’’ dedim, bugüne kadar hiç ablamı sormamıştı şimdi birden böyle bir soru sormasını ister istemez garipsemiştim.

‘’Güzel.’’ dedi ve bakışlarını bahçeye çevirdi, bense bir süre daha ona bakmıştım fakat yüz ifadesi her zamanki gibi dümdüz olduğu için ne düşündüğünü, hissettiğini anlayamamıştım. Bazen öyle düz, öyle duygusuz bakıyordu ki etrafa ne hissettiğini çözmek tıpkı şuan olduğu gibi zor oluyordu.

Buradaki herkesle aramda farklı bir ilişki vardı aslında. Mesela Mirza, aramızda garip bir mesafe vardı ne çok yakındık ne de çok uzak. İş ilişkisi fazla resmi, arkadaşlık ilişkisi de fazla samimi kalıyordu bizim için.

Hazal 'ne oluyor der' gibi baktığında 'bilmem' dercesine bir işaret yaptım. ‘’Hadi yemeğe.’’ dedi Hazal ve bana baktı. ‘’Aras nerede? Onunla en son sen konuştun.’’

‘’Gelir şimdi.’’ dedim. Yemekten sonra Hazal’la beraber bahçeye geçip oturmuş bir süre sohbet etmiştik, gece odama çıktığım zaman ablama Hazal’da kalacağımı söylediğim kısa bir mesaj çekmiştim. Ablam burada çalıştığımı, bu işleri yaptığımı bilmiyordu.

Ablam bir katil olduğumu, onlarca insanı öldürdüğümü bilmiyordu ve bilmesini de asla istemiyordum. Ben onun gözlerinde o masum kişi olarak kalmaya devam etmek istiyordum, ona yalan söylediğimi bilmesini istiyordum. Ben bir zamanlar doktordum, annemi için doktor olmuştum. Önceden doktorken bir anda böyle bir işe bulaşmam onu büyük ihtimalle öfkelendirirdi. Bana öfkelemesini, o öfkeli, kırgın gözlerle bakmasını ve hayal kırıklığına uğramasını istemiyordum. Şuan doktor olmadığımı biliyordu ve bu yeterdi.

Ertesi sabah hep beraber kahvaltı yapmıştık herkes farklı bir yere dağılırken ben sessizce odama kapanmış ve dosyalara bakıp biraz daha inceleme yapmıştım. ‘’Bu kağıt nerede ya.’’ diye mırıldandım dağınık bir şekilde duran kağıtların arasına bakarken ve ardından ayağa kalktım. Odamdan çıktıktan sonra aşağıya indim ve salona girdim. ‘’Aras.’’ dedim salonda oturmuş telefona bakan Aras’a. Benim konuşmamla hem Hazal’ın hem de Aras’ın bakışları bir anlığına bana döndü.

‘’Efendim.’’ dedi ve bakışları ekrana döndü, yine oyun oynuyordu.

‘’Masada bir dosya eksik arasındaki kağıt önemliydi, sen de mi?’’ diye sordum kapıda dikilirken. Dosyaları yardımcı almak için inceliyordu almış ve unutmu olabilirdi ya da inceliyor da olabilirdi.

‘’Hayır, dosyalardan almadım hiç orası çok karışıktı arada kaynamıştır dikkatli bak.’’ Bütün dikkati ekrandayken benimle konuşmaya devam ediyordu. Hazal’ın da dikkatli bakışları ekrandaydı büyük ihtimalle beraber oyuna girmişlerdi.

Salonun önünden ayrılıp mutfağa ilerlerken duyduğum zil sesiyle adımlarımı kapıya yönlendirdim. Kapıyı açtığım zaman karşımda ablamı görmeyi elbette beklemiyordum, yüz ifadesine bakılırsa o da beklemiyordu. ‘’Abla.’’ Tuttuğum kapı kolunu sıktım ve yutkundum. ‘’Senin ne işin var burada?’’

Neden buradaydı? Neden gelmişti buraya? Burada olduğumu bilmediği yüz ifadesinden belliydi yani benim için gelmemişti. Neden gelmişti o halde?

"Asıl senin burada ne işin var? İşe gitmemiş miydin?" diye sordu sert sesiye. Yüz ifadesi dümdüzdü, tıpkı sesi gibi ama gözlerindeki o hayal kırıklığını gördüm.

"İşlerim erken bitti, Hazal beni merak etmiş onu görmeye geldim." diyerek yanıtladım onu. Yalan söylemiştim, ona yalan söylemekten nefret ediyordum belki de şuan yalan söylediğimin farkındaydı. "Sen neden geldin?"

"Hazal'da mı burada?" Ablam sadece Hazal'ı tanıyordu, işyerinden tanıştığım yakın arkadaşım sanıyordu ve yakından tanıyordu Hazal’ın bizim evde yatıya kaldığı zamanlar bile vardı.

Hayal kırıklığı. Gözlerinde gördüğüm tek duygu buydu.

"Geleceğini düşünmemiştim." duyduğum tanıdık ses ile bakışlarım arkama döndü. Mirza. Ablamı tanıyor muydu? BU tavrına bakılacak olursa tanıyordu ama nereden?

"Konuşmak istedin ben de geldim."

"Her konuşmak istediğimde gelecek misin? Eğer geleceksen ben hep seninle konuşmak isterim." dedi Mirza.

"Ne konuşacaksan hemen konuşalım bu evde fazla durmak istemiyorum." dedi ablam, neden karşısında düşmanı varmış gibi davranıyordu? Bakışları duvardaki tuvale döndü, biri mavi biri yeşil iki tane el izi vardı, el izlerinden birkaç damla boya akmıştı. Üstünde iki tane harf, el izlerinin altında ise tarih vardı.

M&M

10.04.2021

Bu tuvalin anlamını hiçbir zaman çözememiştim, hep görmüştüm bazen sorgulamıştım ama kimseye sormamıştım belirli bir zamandan sonra ise pek umursamamıştım açıkçası.

Ablam bakışlarını tuvalden çekti ve bana döndü, "Sen de hazırlan, işim bittikten sonra çıkacağız." dedi sert sesiyle ve Mirza'ya döndü. "Konuşalım."

"Geç, yolu biliyorsun." dedi ve ablamın önce geçmesi için kenara çekildi, bense onların arkasından öylece baktım. Birbirlerini nereden tanıyorlardı ve bu adam ablamı neden buraya çağırmıştı? Bakışlarım bir süre tabloda gezindi.

M&M

Meyra ve Mirza

2021 diyordu ablam o sırada şehir dışındaydı, en azından bize öyle söylemişti. O zamanlar annemle konuşmuyordu ve altındaki tarihe bakılırsa bu resim annemin ölümünden iki ay öncesine aitti.

10 Nisan 2021

Annem aynı yıl 21 Haziran tarihinde ölmüştü ve ablam annemin ölümünden bir buçuk ay sonra gelmişti eve ve bir daha gitmemişti, ben de ona bir şey sormamıştım. Nereye gittiğin, neden gittiğini ve neden geldiğini sormamıştım. Sevdiğim adama gidiyorum demişti giderken, geldiğinde ise hiçbir şey dememişti o günden bu yana hayatına kimseyi de almamıştı. Sevdiği adam Mirza mıydı? Ne olmuştu da ayrılmışlardı?

Bu sorunun tek cevabı ondaydı ve biliyordum ki bu soruları cevaplamayacaktı.

 

---

Umarım bölümü beğenmişsinizdir, oy vermeyi unutmayın!

Instagram: mercanesiila

Tiktok: mercanmiss

 

 

 

 

Loading...
0%