@merceklihikaye
|
"belki de sana da lazımdır bir tutsaklık ama farkında değilsindir."
Ne kadar çalışırsan çalış en son elinde kalan küçük hatıralar. Şuan karşımdaki çerçeve gibi. O zaman çok mutluyken şuan o anı düşünmek "ben gerçekten mutlu muydum?" Diye düşündürtüyor. Fotoğrafların hatıra gücü vardır ama ya onlarda yok edilirse? O zaman geriye kalan kesik kesik hatıralar olmaz mıydı?..
Çerçeveyi elime alıp içindeki resmi çıkardım. Çerçevesini de koltuğa bırakıp arabadan indim. Yanımda her ihtimale karşı kibrit taşırdım hep. Bir tane çıkarıp kutusuna sürtüp yaktım. Sonra yere eğilip resmin yavaş yavaş tutuşmasını ve yok olmasını izledim. Evet,bir anıyı yok etmek kolaydır. Peki ya hayal edilenler? Onlar da bu kadar kolay yok olur muydu?..
Neden buradayım bilmiyorum. İki gün önce telefonuma gelen farklı bir mesaj ve atılan konum burayı gösteriyordu. Gelirken tedirgin olmuştum. Evet, ama en kötü ne olabilirdi ki? Fakat ne kadar düşünürsem düşüneyim ben buraya sırf konum atıldı diye gelmemiştim. O mesajda onun adı geçiyordu.
Ayağa kalktım, önce etrafıma baktım ama burası ormanlık bir yola gidiyordu. Kim, neden buranın konumunu atar? Belki bir yer vardır diye düşündüm. O yüzden arabayı orada bırakıp kendi kendime gitmeye başladım. Etrafıma bakmak bir kenara dursun ben havanın karardığını bile anlamamışım. Ne kadar yürüdüm bilmiyorum ama kendimde değildim sanırım. Yürürken ayağım taşa çarptı onun acısıyla kendime gelmiştim ama hava zaten çoktan kararmıştı. Ne ara bu kadar kendimden geçmiştim? Telefonun fenerini açtım.
"Hay böyle işin ya! Şarja neden takmadım bunu!" Şarjım çok az kalmıştı. Şimdi feneri açsaydım geriye nasıl dönücektim?
"Hangi Allah'ın akıllısı çağırdıysa yeter,tamam. Geri dönüyorum." Diye kendi kendime konuştum ama ne çare? Geriye nasıl dönücektim? Yolu bilmiyordum. Her yerde ağaç başka da bir şey yoktu. Telefonun fenerini tekrar açtım. Araba yolu veya bisiklet yolu var mı diye baktım. Biraz ilerde gözüküyordu. Oraya kadar gittim ama burası ürkütücü olmaya başlamıştı. Korkusuz biri değildim ben.
Yola gittiğimde feneri kapatmadan önce havaya baktım,mavi dolunay vardı ve ben bunu ilk defa görüyordum. Hayatımda ilk defa mavi dolunay'a şahit olmuştum. Çok güzeldi. Çekmek istedim ama şarjım cidden çok azdı. Bunun için kullanamazdım.
Normalde insanlar telefon çekiyor mu diye bakıp birini arardı değil mi? Ya arayacak kimsesi yoksa? Belki de olduğum yerde kalmak daha mantıklıydı. Hava açana kadar burada beklersem geri dönüşüm de daha kolay olurdu belkide ama çok korkuyordum. Ben gerçekten sırf o isim geçti diye mi buraya gelmiştim? Kafamı gerçekten..
Geçmişi düşünüp kendimi suçlamanın herhangi bir anlamı yoktu. Adım sesleri gelmeye başlamıştı. Hayır, korkuyorum zaten lütfen ya lütfen.
Gelen ses daha da yakından gelmeye başlayınca koşmaya başladım. Nereye koştuğumu bile bilmiyordum. Telefonum çoktan kapanmıştı. Nefes nefese kalmıştım. Önümü de göremeyince yere düştüm. Allah kahretsin!
Ayağa kalkmaya çalıştım ama düşerken ayağımı burktum sanırım. Çok acıyordu. Arka arkaya gitmeye çalıştım ama ormanda nereye kadar gidebilirsin ki? Sırtım bir ağaca çarptı.
Gözüme doğru bir ışık gelmeye başlayınca son çare olduğum yerde gözlerimi kapattım. Ölmiyecek miydim zaten?
"Korkma, en azından şu Saniye değil."
'...'
Yaklaşıyordu. Gözüme tutulan ışık gözüm kapalı olsada rahatsız etmeye başlıyordu.
"Konuş, o ismi gördün diye geldin değil mi?"
'...' asla konuşmak istemiyordum. Olduğum yerde gözlerim kapalı ellerimi sıkmış biçimde duruyordum. Ağlamamak için zor dururken sesimi çıkarsam titrediğim belli olurdu. Anlamasını istemiyordum.
Dibimdesin resmen! Sesimi duysan ne?
"Ne gözünü açıyorsun, ne sesini çıkarıyorsun. Belki biraz sonra öleceksin son duan bile yok mu?"
'neden?' ağzımdan bir kelime çıkmıştı sadece. Farkında olmadan konuşmuştum.
"Neden mi? Sen buraya neden geldiğini kendine sorguladın mı hiç?"
'sen bana neden konum attığını düşündün mü hiç?' tutamıyorum zaten kendimi ne oluyorsa olsun ama sesim titreyerek çıkmıştı ve göz yaşım artık tutulabilecek derecede değildi.
"Sesini duymak güzel ama burada soruları ben sorarım."
Arkaya gitmeye çalıştım. Nereye kaçabilceksem? Belki bir işe yarardı. Acır bırakırdı. Gidebileceğim kadar gittim. Bir anda belimden tutup kendine çekti. Nefesini duyuyordum. Kokusu burnumun dibindeydi.
"Gözünü açsan aradığın kişinin ben olduğunu görürsün ama açmadın, konuşsan merak ettiklerini sorabilirsin ama sormadın."
'anlamad-'
Sözümü kesti.
"Özür dilerim."
'neden?' gözlerimi açmıştım. Nefesini duyduğum kişiyi görmek istemiştim. Bir elinde fener tutup diğer eliyle belimi tutuyordu. Uzun boyluydu sanırım yüzüne bakmak için kafamı kaldırmam gerekiyordu.
"Öldürmek değil korumak isterdim."
Işık gitmişti. Yine karanlık olmuştu. Fener tutan elini karnımda hissediyordum ama bir şey vardı. Bu şey el değil çünkü. Karnımda bir sızı hissettim. Çok acımaya başlıyordu.
'ne yaptın sen?'
Biraz önce konuşmamı isteyen oyken şimdi sesini çıkarmamıştı. Beni öylece araba yolunun olduğu yere götürüp yavaşça yere yatırdı.
Ve gitti.
Elimi karnıma götürmeye çalıştım. Çok acıyordu. Bağırsam kim duyardı? Ağlasam kim sustururdu? Hep kurduğum hayaller bugüne kadar mıydı? Gökyüzüne baktım. En azından öldüğüm gün hep görmek istediğim bir manzarayla oluyordu. Gözlerimi daha fazla açık tutamadım...
Ne kadar geçtiğini bilmiyorum ama ambulans sesleri,her taraftan bağırış sesleri gelmeye başlamıştı.
"Kızım bizi duyuyor musun?" Her taraftan gelen bu ses. Ne ağzımı ne gözümü açabiliyordum.
Yavaş yavaş duyduğum sesler de kesik kesik olmaya başlamıştı. Karnımın üstündeki elim kontrolümden çıkmış şekilde yere geldi,duyduğum sızı ve acıdan eser kalmadı, sesler bulanıklaştı ve yok oldu.
Hayallerim yarım kalmak içinmiş, yalnızlığım yalnız ölmek içinmiş. Buraya kadarmış, neden hep masal gibi oldu; çünkü masallar sadece mutlu biterdi. İnat etmeyi severdim halbuki.
...
"Nabzı atmıyor, kurtaramadık."
'ölüm saati kaç?'
"16.00"
...
DİĞER BÖLÜMDE GÖRÜŞÜRÜZ🌌
|
0% |