@merceklihikaye
|
7 yıl önce,
"Yağız, bilmem farkında mısın ama bugün doğum günüm."
'Eee'
" Ne işimiz var burada?"
'Önce arabadan inelim. Sonra anlatırım.'
Arabayı park edince inmiştik ama burada ne işimiz vardı hiç anlamamıştım. Hava kararmıştı, telefonumdan saate baktığımda 21.00'di.
"Yağız?"
'Bekle biraz ben gelirim birazdan ama korkar mısın?'
"Neden, korkak mıyım ben?" Aslında korkuyordum ama benle dalga geçmesinden korkmuştum.
Gülümseyip gitmişti. Yağız hızlı gel lütfen. 15 dakika sonra Yağız hâlâ gelmeyince telefonun fenerini açıp gittiği yoldan ilerledim. Her yer sadece ağaç Allah kahretsin! Keşke yerimde dursaydım. Sadece gittiğim yere bakıp önüme bakmayınca taşa takılıp düştüm.
"Senin gibi taşın ben.." zaten korkuyordum. Bir de düşmem eksikti. Olduğum yerde kalıp telefon çekiyor mu diye baktım. Az da olsa çekiyordu. Yağız'ı aradım. Açmadı ne? Mesaj attım.
"Nerdesin?" Mesaj iletilmiyordu. Ormandan değişik sesler gelmeye başlamıştı,Ödüm patlıyordu. Yağız nerdesin çok korkuyorum? Rüzgar estikçe daha çok titremeye başlıyordum. Sakin olmaya çalıştım.
"Tamam. Kızım korkma." Ama ya beni bulamazsa? Neden yerinde duramazsın ki?!
Ağlamaya da başlamıştım. Yeter ya Yağız bunu unutmıyacağım.
Bir yerden ışık gözüküyordu. Yağız mi yoksa başkası mı vardı? Göz yaşımı silip kalkmaya çalıştım ama kalkmaya çalışırken tekrar düştüm. Olduğum yerden gelene bakmaya çalıştım.
Bir anda gelince farkında olmadan çığlık atmıştım.
'Şşşt, kızım sakin.'
Yağız? Yağız gelmişti. Ağladım sadece, konuşamadım bile..
'Tamam. Ağlama, hadi tut elimi.' Elindeki feneri yere koymuştu.
Dolu gözlerimle ayakta olan neredeyse tanışalı 3 sene olan çocuğa bakıyordum. Elini uzatmış tutmami bekliyordu. Neden bilmiyorum ama ona çok güveniyordum. Sinirlenmistim ama geçmişti. Uzun boyu sağ olsun yüzüne bakmak için kafamı baya kaldırmam gerekiyordu. Elini tuttuğum gibi beni ayağa kaldırıp bir eliyle elimi tutarken diğer eliyle belimden tutup kendine çekmişti. Elimdeki telefonu yere düşürmüştüm ama ekran tarafı yere gelmiş feneri onunkiyke birlikte bize yetiyordu.
Kalbim çok hızlı atmaya başlamıştı. Onun nefes alışını,kokusunu duyuyordum.
'Bir söz verelim mi?' fısıldar gibi konuşuyordu.
"Ne sözü?"
'İster 7 ister 10 yıl geçsin ama hep birbirimizin yanında olup koruyacağız.'
Önce yine dolan gözlerimle ona baktım. Sonra gülümsedim.
"Ben mi seni koruyacağım. İnandın mı buna?"
'Sen kumsal'sın. Yanımda olman korumaya yeter.'
Bir şey diyememiştim. Sadece sarılmıştım.
'Şşt dolu göz, Önce bir cevap alayım.'
"Söz."
'Söz.'
21.01.2025
' bu arada dolu gözüm, sen titriyor musun?' Dedikten sonra bana bakmıştı, cidden çok titriyordum.
"Biraz üşüyorum sadece."
'biraz mı? Ayakta bile duramıyorsun.'
"Ayağım acıyor,ondan."
Daha bir şey söylemeden beni kucağına almıştı.
"Yürürdüm ben." Kalbim durmuyordu, gittikçe hızlı atıyordu. Yavaşlasana!
'bana bak dolu göz, madem ayakta duramıyorsun arabaya kadar sesin çıkmasın.'
Doğum günümde emir veriyordu ama onun dışında bu ormanın her tarafı ürkütücü geliyordu. Başımı göğsüne yasladım ama o an farkettim ki tek kalbi hızlı atan ben değildim. O an içimden gülmek geldi ama kendimi tuttum.
Sonunda arabaya gelmiştik. Beni bırakınca ben üşüdüğüm için direk koşarak arabaya bindim. Çok soğuktu. O da binince daha yol boyunca bir şey konuşmadık çünkü zaten o şekilde üşüdüğümü görünce gülümseyip önüne bakıyordu. Sen de komik halde olunca bende sana gülerim Yağız bey.
Yarım saat sonra evime gelmiştik.
'Şimdi sana çocuk gibisin mi desem, dolu göz mü desem, çok çabuk üşüyorsun mu desem? Sen seç. Geldik çünkü.'
"Mesela doğum günüm ya hani iyi ki doğdun diyebilirsin veya ormanda ne işin oldugunu"
'İşim vardi sorgulama. Seni merak etmişlerdir. Git hadi.'
Pisliksin. Çok kötüsün. Arabadan inip sert şekilde kapıyı kapattım. Umarım kırılmıştır. Şaka gibi doğum günümde ormandaydım.
İndiğim gibi gitti. İnsan bir eve girmemi beklerdi! Pislik...
Eve ilerledim. Evimiz dublex şeklindeydi fakat kapı açıktı. Ne olduğunu anlamadım ama seslendim,ailemle kalıyordum.
"Anne,baba, evde misiniz?"
Bir kaç defa bu şekilde seslendim ama ses çıkmadı. Ayakkabımı çıkarıp eve girmiştim. Alt katta bir oda dışındaki evin bütün ışıkları açıktı. Önce ışığı açık olan odalara baktım ama evden asla ses çıkmıyordu. Kimsede yoktu. Hepsi bir yere mi gitmişti ama haber verirlerdi,illaki.
Tam anlamamıştım ama annemi ve babamı sürekli aramaya başladım ama telefonları mi kapalıydı? Mesaj atınca da gitmiyordu. Ya cidden merak edeceğimi hiç mi düşünmediniz? Anlamıyorum şuan ailem tarafından mi dışlandım?
Işığı kapalı olan odaya geçtim. Gerçi korktuğum için çok yavaş gidiyordum. Telefonun da fenerini açmıştım. Kapıyı açtığım gibi direk kapının yanındaki ışığa bastım. Şimdi derin nefes alabilirdim işte çünkü bir şey yoktu. Yani öyle sanmıştım 2 saniyeliğine..
Burası benim odamdı ve sadece yatağın üstünde bir not ve bir kimlik vardı. Önce kimliğe baktım "Kumsal ataş'a" aitti. Kumsal'mı? Bana hep Yağız,Kumsal derdi. Adım Kumsal değil Öykü olmasına rağmen. Ne bu tesadüf mü?
Nota baktım. "19. Yaş gününde ölmek,terk edilmek nasıl bir şey prenses? Allah rahmet eylesin Öykü Yılmaz, iyi ki doğdun Kumsal Ataş."
Ne? Kendimden geçmiş şekilde öylece kalakaldım. Ne demek öldü? Kim öldü? Neden? Ailem nerde? Ailem beni terk mi etti?..
Aklımdan tonlarca soru geçiyordu. Anlamıyorum ne oluyor? Korkmaya başladım ben. Kaçmak istedim ama nereye kaçıcaktım? Doğduğumdan beri yanımda olan insanlar beni tek kalemde sildi mi yani?
Ne olduğunu anlamıyordum. Telefondan yanımda olacağına inandığım tek insanı aradım, açar sanmıştım. Mesaj atmıştım, döner sanmıştım. Yağız, sen değil miydin bana söz veren? Sende yoksan ben kime yaslanacaktım?
Ağlıyordum ama çaresizce ağlıyordum. Kendimi ayakta tutamıyordum. Yere oturdum, sesim çıkmadan ağlamaya başlamıştım. Rüya olamaz mıydı? Telefona mesaj gelmişti. Yağız sanmıştım..
Kayıtlı bir numaradan değildi. Mesaja girip baktığımda ne okuduğumu anlamayıp tekrar tekrar okumuştum. Neydi şimdi bu? Mesajda,
"Ev yarım saate imha edilicek. Yani kendine veda edip yeni karakterine geçmen için sadece yarım saatin var."
Ne diyordu? Bu neydi doğum günüm için farklı bir kutlama şekli felan mı yapıyorlardı? Belki öyledir ha? Kendi kendimi kandırmak istedim ama çok da uzun sürmedi. Bir mesaj daha gelmişti.
"Salonda masanın üstünde bir kutu var. Bu evden aldığın tek şey o kutu olucak ve yatağın üstündeki yeni kimliğin. Dışarda seni bekleyen siyah arabaya binip gidiyorsun."
Bu sefer dayanamadım,ben yazdım. Bana emir veriyordu ama ben bunu yapmak zorunda neden olayım?
'ben bunu neden yapayım?'
"Cama bak ama yaklaşmanı tavsiye etmem güzelim."
Odam büyük değildi. Kapı sağda kalıyordu. Sol tarafında dolabımı koymuştum. Zaten suan dolabın önünde oturuyordum. yatağım, çekmecem bir de çalışma masam vardı. Çalışma masamı da güneş gelsin diye hemen camın önüne koyuyordum. Cam ise yatağımın tam karşısındaydı.
Anında çığlık atıp başımı kollarımın arasına almıştım. Nefesim kesik kesik çıkmaya başlamıştı. Çünkü o an bir silah sesi arkasından kırılan hatta yok edilen bir cam ve her yerde cam parçası...
Sakin olmaya çalıştım. Titriyordum ama bu sefer soğuktan değil korkudan titriyordum. Bu adam ciddiydi. Ailem beni terk etmişti. Onu dinlemekten başka çarem de yoktu çünkü bir gecede her şeyimi kaybetmiştim.
Önce nefesimi düzeltmek için derin derin nefes alıp verdim. Sonra kalkıp yerdeki camlara dikkat ederek dışarıya baktım. Orada gerçekten siyah bir araba vardı.
Odam, sadece yarım saat daha benim olucak odam. Yatağımın üstüne yattım ama buraya ne zaman yatsam hep hayal kurardım. Ne kadar kötü olursam olayım hayal kurmadan yattığım gün olmazdı. Son kez gözlerimi kapattım ve hayal kurdum. Çok kısaydı ve çok basitti, "yaşamak istiyorum."
Doğrulup yatağımın yanındaki çekmeceden günlüğünü aldım. Bir sürü sey yazmışım ama içimden tek bir şey geçirdim. "Tek kalemde silinicek anılarmışsın."
Günlüğü sert şekilde yere fırlattım. Göz yaşlarımı daha fazla tutamıyordum. Yatağımdan kalktım ve kimliği de alıp odaya son kez bakıp çıktım. Kalbim sızlıyordu. Bunca zaman boyunca tutunacak bir dalım var sanıyordum..
Bir süre ayakta öylece dikildim. Daha da bir şey yapmak istemiyordum. Ağlamamı kesip yaşlarımı sildim. Salona gittim ve dediği gibi masanın üstünde bir kutu duruyordu. Elime aldım ve onun dışında eski kimliğim,telefonum ne varsa masanın üstüne bıraktım. Güçlü olucaktım. Bundan sonra tek başımaydım.
Son olarak cebimde anahtar duruyordu. Hep astığımız yere astım. "Son kez." Son kez derin nefes alıp zaten açık olan kapıdan çıktım ama bu sefer kapıyı son kez kapatan ben olucaktım. Doğduğumdan beri yaşadığım yere şuan veda ediyordum.. Hoşçakal. Hoşçakal Öykü yılmaz ve bütün hayatı.
Elimdeki kutuyla beni bekleyen arabaya bindim. Tek soru dahi sormadım. Kutuyu da yanıma koydum. Arkaya oturmuştum. Araba ben bindiğim gibi sürmeye başlamışlardı.
Kutuyu açtım. İçinde telefon,kulaklık gördüm. Diğerlerini umursamadan o ikisini alıp direk telefonu kulaklığa bağladım. Tek isteğim şarkı dinleyip biraz uzaklaşmak..
Telefonu açtığımda önüme çıkan ilk şarkı "hatamı dansa kaldırdım" olmuştu. Halimi şuan tanımlayan tek şarkı bu değil miydi? Bu şarkıyı indirip sürekli sadece bu şarkıyı dinledim.
"Geçecek geçecek bunlarda geçecek, bu çocuk bu akşam birazcık içecek.."
Gözlerimi kapattım. Bir kaç zaman sonra uykuyakalmıştım. Uyandığımda İstanbul tabelası ile karşı karşıya kalmıştım. Ne İstanbul'u ben Ankara'da yaşıyordum. Kaç saattir yoldaydık? Kulaklıkta hâlâ şarkı çalıyordu. Allah kahretsin şarjım da biticekti.
Bir 15 dakika sonra araba durmuştu. Sanırım artık inmem gerekiyordu. Kutuyu alıp arabadan indim. Gözüme aşırı lüx gelen bir yerde inmiştim. Kutunun içinde ev anahtarı da vardı. Alıp kapıyı açtım.
Gerçekten ev çok büyüktü. Benim ailemle kaldığım ev bile daha küçükken burada tek başıma ne yapacaktım. Kapıyı kapatıp içeriye girdim. Salona giriyordu direk. Biraz ilerledikten sonra salona girmeden uzun 3 basamak vardı. Onlardan birine oturdum. Bundan sonra ne olacaktı? Bu evin içinde kendi kendime tıkılıp kalmış miydim?
İstanbul'a ilk defa gelmiştim. Yapayalnız ve kimsesiz hissediyordum. Biraz nefes aldım. Kendime gelmem lazımdı. Telefondan saate baktım. 17.00'idi. Hava birazdan kararırdı. Kalkıp evdeki bütün ışıkları buldum. Karanlıktan korkuyordum. Zaten evin her tarafına ışık döşenmişti ve dikkat edince her yer benim zevkime göre tasarlanmıştı sanki.
Koltuklar açık mavi ve l şekli rahat koltuklardandı. Salon oldukça büyük ve her tarafına daha çok tatlı denebilecek bir şekilde dizayn edilmişti. Mesela koltuğun hemen yanındaki en az boyum kadar olan oyuncak ayı gibi. Beyaz ve çok yumuşaktı. Koltuğun hemen karşısında TV ve ünitesi, halıları yumuşak ve uzundu. Evi fazla gezmedim ama ışık ararken odalara biraz bakmıştım. 3 katlıydı. sanırım evde 3 tane yatak odası tasarlanmıştı. Üstündeki yorgan ve yastığı alıp bulduğum ışıklarla birlikte aşağıya indim.
Yorganla yastığı koltuğun üstüne serdim. Biraz uyumak belki iyi gelirdi ha?
Uyumaya çalıştım ama yapamayınca telefonumu alıp yeni adım üzerine sosyal medya hesapları açtım. Birazda haberleri inceleyince dünden beri gündemden düşmeyen bir habere tıkladım.
"Küle dönen ev."

Küle dönen ev,
Ankara'da Yılmaz ailesinin ikamet ettiği bilinen ev dün gece saatlerinde nedeni bilinmeyen bir patlamadan dolayı küle döndü. Icinde birinin olup olmadığı ise hâlâ araştırılıyor.
...
Haberi okuyunca nefes alamamıştım. İki gün öncesine kadar kaldığım ev şuan karşımda haber olmuştu. Nefes alamıyordum,kalbim sıkışıyordu. Burası değil miydi benim evim? Burası değil miydi doğduğumdan beri kaldığım ev? Şuan ben..
Cümlelerim bile tamamlanmıyordu. Sürekli açıp habere bakıyordum. Belki de terk eden onlar değil bendim olamaz mı? Belki ben onları bulamadım..
Ne fark ederdi? Yalnız olmam mı değişirdi? Gözlerimi kapattım. Tek isteğim uyumaktı.
1 hafta sonra,
1 haftadır yaşıyordum ama ölü gibiydim. Bazen uyuyordum bazı günler hiç uyumuyordum. Hiç uyanmadan uyuduğum gün de oluyordu. O haberi her gün okuyordum. Defalarca kez okuyup ezberlemiştim. Gelişme var mı diye defalarca bakmıştım. Tek bulunan benim bıraktığım eşyalarımdı. Cesedim bulunmasa da ölü olarak geçmiştim...
Dışarı da hiç çıkmamıştım. Sadece telefondan hiç tanımadığım kişilerle sohbet ediyor,video izleyerek zaman geçiriyordum. Ve yine akşamdı. Saat 22.00 olmuştu. Saati artık önemsemiyordum. Telefonu bırakıp mutfakta sanırım benim için depolanan çikolatalardan bir tane aldım,bir bardak da su almıştım. Doymam için bu yetiyordu.
Bildirim sesi gelmişti. Herkesi sessize almamış mıydım? Ne bu? Çikolatamı bitirip içeri geçtim. Telefonu aldığımda bir hafta önceki kayıtsız numaradan yine mesaj gelmişti. Bir haftadır nerdeydin? Mesajda,
"Işığı kapatmaktan korkma. Belki karanlık tarafı aydınlık yönünden daha güzeldir." Yazıyordu.
Karanlıktan korktuğumu da mı biliyordu? Ama haklı değil miydi? Ben karanlığı bilmeden aydınlığın tadını nerden bilecektim? Direk açtığım bütün ışıkları kapattım fakat sonuncusunu kapatırken titremiştim ve gözlerimi kapatmıştım.
Hadi kumsal,yaparsın sen! Güven kendine hadi kızım.
Sakinleşip gözlerimi açtığımda her yer masmaviydi. Yıldızlar vardı her tarafta, gökyüzü gibi..
Duygulanmıştım. Uzun zaman sonra korkudan değil mutluluktan duygulanmıştım.
Yere yattım, gökyüzümu seyretmek için. gülümsüyordum farkında olmadan..
Onun sayesinde yaptığım için bunu ona mesaj attım. Ne kadar kim olduğunu bilmesem de gizemli de olsa onun sayesinde gülümsedim.
'iyi geceler.'
"Yıldızlı geceler.*"
Gülümsemiştim. Gecem gerçekten de yıldızlıydı. Tam sohbetten çıkıcakken bir mesaj daha geldi.
"Unutmadan söyliyeyim,yeni kimliğine alış. Yakında başlıyorsun."
Sorgulamadım. Şuan da o benim için korkulacak biri değildi.
'tamam,gizemli adam.'
...
|
0% |