Yeni Üyelik
16.
Bölüm

10. Bölüm

@merida_xx

Zidar bizi gördüğü gibi kaçmaya başladığında Zaşer "Ne olu-" diyemeden Polat tarafından paketlenip arabaya tıkıştırdı tabi. "Hilal bin!" Diye konuştuğunda arabaya bindim. Polat arabayı hızla sürerken arada bir arkaya bakıyordum. "Zidarla ne alakası var?" Diye ortaya soru attım ama Zaşer ağzı bağlı olduğundan susmuştu. Polat ise sadece yola bakıyordu.


"Sizde mi söylemeyeceksiniz?" Diye kulağımdakilere sorduğumda takılırkenki ses yine duyuldu ki bu da kapattıklarının habercisiydi. Madem öyleydi o zaman tamam. Bende sessizliğe gömüldüğümde askeriyeye girmiştik ve arabadan indik. Arkamızdan bir araç daha geldiğinde her halde timin kalanıydı.


Zaşeri içeriye götürürlerken ben "Bana gerek kaldı mı?" Diye sordum. Sonra aklıma gelenle boynumdaki fularla beraber cihazları Polata uzattım. Nasıl sıkıştırdıysa ayrılmamıştı. Polat uzattıklarımı alınca "Aciliyeti yok ama ifadene başvurabilirim" diye beni yanıtladı. "Haber verirsiniz" dedim ve "İyi geceler" diye arkamı dönüp gidiyordum ki "Biraz bekle Hilal" diye elindekileri Eylüle verdi.


Tim bana iyi geceler dileyip içeriye girdiğinde Polat "Bu akşam için teşekkür ederiz, yapmak zorunda değildin." Diye konuştu. "Bir şey kaybetmedim, rica ederim" dedim. Bir şeyler demek istiyor gibiydi ama susuyordu. "Bir şey mi söyleyeceksin Polat?" Diye onu teşvik ettim ama yine susmuştu. "Anlayabiliyorsundur?" Diye gözlerimizi buluşturduğunda kafamı salladım.


Adam askerdi sonuçta, bana kalkıpta görevi anlatması saçma olurdu. O yüzden ona saçma saçma triplenecek halim yoktu. "Anlıyorum Polat ve bu çok normal. Sadece merak ettiğimden bir anda sordum düşünecek zamanım olsaydı sormazdım zaten" diye küçük bir açıklama girişimine girdim.


Yüzü belli etmesede gözleri ufak bir rahatladığında gülümsedim. "Şimdi gidebilir miyim peki?" Diye sordum. "O da olmaz maalesef" diye eliyle arabasını işaret etti. Bu bir teklifse kabuldü. Çünkü üşümeye başladım! "İşin yok mu?" Diye bende askeriyeyi işaret ettim. Hafifçe gülüp "Gece hala bitmedi ve bizde hala bir çiftiz. Aldığım gibi bırakabilirim" dedi.


Bu hali bana inandırıcı gelmezsek kıkırdadım ve "Zidar dışarıda, bana ulaşabilir ve bunu engellemek istiyorsun? Ya da şey onu yakalamak istiyorsun?" Diye işaret parmağımı ona doğrulttum. Gözlerimdeki o şaşkınlığı hızla yok ettiğinde gülümsemem büyüdü. Haklıydım. "Eee hayatım hadi bırak beni" diye arabaya ilerledim.


Benim ardımdan Polatta bindiğinde "Bazen bir Akabey olduğunu unutuyorum" diye mırıldandı. Ona cevap vermedim ve camdan dışarıya baktım. Kısa sürede evime gelince ona teşekkür edip arabadan indim. Apartmandan içeri girene kadar kapıda da beklemişti ki Zidardan emin olmuş olup gitti. Bende evime girince önce güzel bir duş aldım ve yatağa girdim.


.....................................................................................................................................


"Komutanım götürdü vallahi komutanım. Yemin billah!" Diye karşısındaki Demir komutanını ikna etmeye çalışan Yakup, adeta çırpınıyordu. Demir ise görev olduğunu bildiği için bütün gece ne olur ne olmaz diye karargahda beklemişti. Şimdi ise karşısındaki askerden kardeşiyle ilgili bilgi almaya bakıyordu ama askerin ağzını bıçak açmıyordu.


"Lan oğlum bak, ben görevi anlat demiyorum. Sadece Hilal iyi mi onu de bana" diye tekrar sordu. Yakup hala hazırolda beklerken "Komutanıma sorun komutanım" diye yine sessizliğe gömülen askere sadece baktı. "Yıkıl karşımdan Yakup" diye çenesini kaşıdığında Yakup "Emredersiniz komutanım!" Diye koşar adım oradan uzaklaştı.


Hilali bıraktıktan sonra tekrar karargaha dönen Polat koridorda askerini sorguya çeken arkadaşına gülmüştü. "Hayırdır, sen niye buradasın? Görev mi var?" Diye yanına yaklaştı. Demir sonunda Polatı görmenin sevinciyle "Şükür lan. Hilal iyi mi?" Diye direk sordu. Polat kafasını sallayıp "İyi. Evine bıraktım az önce" diye meraktan kudurmuş olan arkadaşını rahatlattı.


Demir nefesini rahatlıkla verirken "Bunu diyecekti alt tarafı işte. İyi diyecekti bitti gitti." Diye giden Yakupun yoluna baktı. "Askerimden uzak dur Demir." Diye güldü ve "O işini yapıyor" diye ekledi. Demir de kafasını salladıktan sonra "İyi o zaman size iyi rapor yazmalar" diye son derece eğlenen yüzüyle Polatın yanından geçiyordu ki "Demir bir şey diyeceğim" diye Polat onu durdurmuştu.


Demir, Polata dönüp ne oldu anlamında kafa salladı. "Zidar hala yakalanmamış?" Diye sordu. Bildiği kadarıyla bir timi onu yakalamak için yollamışlardı ama şerefsiz bugün karşılarına çıkmıştı. Yani onu dağda arıyorlarsa yol sanki yanlıştı. Demir de ondan farksız bir şey bilmiyordu. "En son arıyorlardı iti!" Diye yanıtladı.


Polat görevde onu gördüğünden bahsetse mi bahsetmese mi diye kendi içinde savaşırken Demir "Zidar ne alaka şimdi?" Diye sordu. Polat ise üstü kapalı bir şekilde söyleyebilirdi sanki. "Hilale koruma falan tuttunuz mu?" Diye sordu. Demir ise zaten konunun Zidara girilmesiyle bir şeyler döndüğünü anlamıştı. Polatın yüzünü bir süre inceledikten sonra "Hilale yaklaşmaya çalışıyor it, geçende etrafında görünmüş?" Diye gözlerine odaklandı.


Polat "O zaman koruma tutun ya da yanınıza gelmesini sağlayın Demir. Yakınında da göründüyse sıkıntı" dediğinde Demir artık alması gereken mesajı almıştı. Kafasını salladıktan sonra kardeşini için ne yapabileceğini düşünmeye başladı. O inadını bir şekilde kırmalıydı.


Polat, Demiri arkasında bırakıp timinin yanına gitti. Aldığı cihazları temize çekmeye başlayan Akın, kapıya dönüp komutanını görünce ayaklandı. Polat eliyle onu engelleyince tekrar işine odaklandı. Yakup, komutanını görünce "Komutanım, Demir yüzbaşım sizi görmek istiyordu" diye söyleyince Polat "Biliyorum konuştuk az önce" diye yanıtladı.


Safa doldurduğu karton bardakları masaya bırakıp "Haydi herkes içsin, içimiz ısınsın" diye sıcak çayın yarısını kafaya dikti. Emir, Safa komutanına bakıp "Komutanım yanlış anlamayın ama hiç mi canınız yanmıyor?" Diye dumanı üstündeki bardağa baktı. Safa ise derin bir nefes verip "Benim içim zaten yanmış oğlum çay bir şey yapmaz" diye kalan çayını da dikledi.


Farukta bardağı eline alıp "Hala bir haber yok mu abi?" Diye sordu. Safa kafasını olumsuz anlamda sallayıp "Yok be. Keşke bir şey dese de ona göre bir şey yapsam" diye iç çekti. Aylardır kalbini takla attıran bir kadın vardı. Canan. Hastanede görmüştü o ceylan bakışları. O gün bu gündür de bir ceylan bakışla kendini yakıyordu.


"Abi çık karşısına söyle işte" diye kafasını işinden kaldırdı Akın. "Olmaz lan öyle. İnsan gibi yemeğe davet edeceğim" diye kafasında yine planlar kurmaya çalıştı. "Geçen de öyle dedin be abi. Görev çıktı olmadı. Aslında varya, benim aklımda bir fikir var" diye ayaklandı Emir. İlgi onda toplanırken en çok ilgi Safadandı.


"Bence Hilale söyleyelim. Kadın iş bitirici, hopp yapar sizi" diye kalktığı yere geri oturdu. Neredeyse hepsi kafasını salladığında "Ayıp lan olmaz." Diye onu onaylamadı. "Abi niye ya? Görmedik mi bugün, kadın tak tak tak hallediyor her şeyi. Maşallah. Bunu da halleder, en azından yardım eder" diye ikna etmeye çalıştı.


"Öyle şey olmaz lan. Ne diyeceğim kadına? Beni Cananla ayarlar mısın mı?" Diye kendine bir çay daha doldurdu Safa. Akın yine söze girip "Yok be öyle de değil. Akıl alabiliriz sanki" dedi. Polat ise sessizliğini bozup "İnsan gibi çık karşısına konuş işte. Ne diye nazlanıyorsun ki?" Dedi. Eylül, komutanının dediğiyle güldükten sonra "Bencede abi. Biraz cesur ol" diye onu gaza getirdi.


Safa ise geldiği anlık gazla "Olayım dimi? Olmalıyım yani! Gidiyorum ben!" Diye yeni koyduğu çayı kafasına dikti ve ceketini almak için askıya yöneldi. Eli cekete giderken kafasını komutanına çevirdi ve "Gidebilirim mi komutanım?" Diye sordu. Polat küçük bir gülüşle "Yürü git hadi" diye onu yolladı.


Safa adımlarını hızlı hızlı hastaneye yöneltti. On dakikada vardığı hastanenin önü oldukça kalabalıktı. Saatine baktığında sabah üçe geliyordu. Kaza mı olmuştu acaba? Hastaneden içeriye girdiğinde ilk önce etrafı küçük bir taradı ama kalabalığın arasında ceylan gözlüsünü göremedi. Etrafta bir oraya bir buraya koşuşturan hemşirelere engel olmamaya çalışarak ilerlemeye başladı.


"Anlamıyorum teyze, karnın mı kalbin mi?" Diye tanıdık sesi duyduğunda oraya döndü. Hilal? Komutanı en son eve bırakmamış mıydı? Hilal kendi vücudunda karnı ve kalbini göstererek karşısındaki kadını anlamaya çalışıyordu. Haluk yanına gelip "Hocam karnıymış!" Diye söyledikten sonra diğer hastalara yöneldi.


Hilal hastayı bir yere götürürken bakışları Safaya takıldı. Burada ne işi vardı ki? Hastasını sedyeye yatırıp muayenesini ettikten sonra hemşireye bir kaç test yapmasını söyledi ve tülün arkasından çıkıp Safayı bulmayı amaçladı. Safa yine aynı şekilde etrafı tararken Hilal ona doğru adımladı. "Safa her şey yolunda mı?" Diye sordu. Safa, Hilale dönüp "Sorun yok Hilal. Ben birine bakınmıştım da göremedim" diye burukça bir gülümseme bıraktı Safa.


Hilal içinde oluşan merakla "Kimi arıyorsun?" Diye sordu. Safa ona bakıp ensesini kaşıdı ve bir şey olmaz diyerek "Canan. Canana baktım ben ama göremedim" dedi. Hilal, Safanın biraz çekinik haline bakıp "Canan? Hangi Canan? Bizim acilde çalışan Canan hanım mı?" Diye sordu. Safa ise biraz düşündü ve "Valla bilmiyorum ki, adı Canan ve doktor. He bir de ceylan gözlü" diye gülümsedi.


Hilal karşısındaki aptal aşık adama sırıttı. Demek bu duygusuz görünen insanı böyle kedi gibi mırıldatan birisi varmış. "Ceylan gözlü diyorsun bir de?" Diye gülümsediğinde Safa yüzündeki ifadeyi hemen toplayıp "Ha yok ya. Şey ben gideyim artık. Sana kolay gelsin" diye yanından geçerken Hilal "Dışarıya hava almaya çıktı az önce. Sana da kolay gelsin" diye gülümsedi ve hastasına ilerledi.


Safa onun arkasından bakıp biraz düşündü. Aslında yardım da alabilirdi sanki. "Hilal vaktin var mı?" Diye bir anda soruverdi. Hilal ona dönüp "Pek sayılmaz. Neden?" Diye sordu ama nedenini bal gibi de anlamıştı. "İşin varsa sorun değil tutmayayım ben seni" dedi. Hilal ise onun bu halleriyle eğlenirken yanına geri adımladı ve "Dürüst ve cesur ol Safa abi. Bildiğim kadarıyla hayatında biri yok ama oldukça güzel bir kadın. Eğer gecikirsen senden önce başkaları kafasını karıştırabilir" dedi.


Safa, Hilalin dediklerini düşünüp "Nasıl kafa karıştırmak?" Diye sordu. "Şu an sana karşı bir şey hissediyor mu?" Diye sorunca Safa dudaklarını birbirine bastırdı ve  "Bilmiyorum ama sanmıyorum da. Bence farkıma bile varmamıştır" diye konuştu. Hilal aldığı cevapla "Tamam işte abi, söyleyeceksin duygularını onun kafasında kalbinde acabaları yollayacaksın. Seni düşünmeye başlar ve eğer olur görürse hayırlısı olur" diye omuz silkti.


Safa dudağının kenarı kaşıyıp "Yani açılınca kafası karışır? Bu süre de onu etkileyebilirim" diye kendi kendini onayladı. Hilal da kafasını sallayıp "Aynen öyle abi, şimdi benim gitmem gerek. Hayırlısı olsun" diye yeni gelen hastalara ilerledi. Safa bu sefer adımlarını dışarıya yönlendirdiğinde içinden kendini gazlamaya devam ediyordu. Karşısında olduğu yerde büzüşmüş ve ileri geri adımlayan kadını görünce "Hadi bismillah!" diye ona adımladı.


&&&&


Devamı tabiki Part 2 de…


Loading...
0%