Yeni Üyelik
18.
Bölüm

11. Bölüm

@merida_xx

Aysun hanım uyandığında yan tarafındaki boşlukla kaşlarını çattı ve aklından yine neler karıştırıyor diye düşünmeden de edemedi. Evden gelen seslerle yatağından doğruldu ve seslere odaklandı. Tabak çanak sesleri ise onu hemen mutfağa koşturmuştu. Eşi mutfaktaysa büyük bir sıkıntıydı ki buna oğulları da eklenirse faciaya dönüşürdü.


"Demir! Biraz daha ses yaparsan kendini bana dövdürteceksin!" Diyen kocası "Baba ben dedim abimi sokmayalım diye!" Diyen küçük oğlu ve "Bana diyenlere de bakın, önünüzdekinden haberiniz vardır umarım!" Diyen Demir. Aysun hanım kısa süre gözlerini kapattı ve mutfağının yerinde olmasını diledi.


"Mutfağımda ne işiniz var sizin?" Diye mutfağa girdiğinde gözlerini açtı ve karşısındaki manzarayı algılamaya çalıştı. Evet. Cidden rezaletti. Aydın bey önündeki tabağı arkasına saklarken, Demir de yaktığı tavayı çöpe fırlatmıştı. Sanırım annesine yeni bir takım borçluydu. "Günaydın hayatım" diye eşine bakınca Aysun hanım kocasına yaklaşıp arkasında ki tabağı çıkarttı.


Tabakta siyah siyah duran şeye bakıp "Aydın bu ne?" Diye sordu. Alpay elindeki kepçeyi bırakıp "Yanmadan önce akıtmaydı sultanım." Dedi ve abisine baktı. "İçine yanıcı şeyler koymuşsun sen, ben normal pişirdim" diye yanıt alınca eşine bakıp "Senin görevin neydi peki albayım?" Diye tabağı masaya bıraktı. Aydın bey eliyle Alpayı gösterip "Bu bana dedi ki, kazırsam çıkarmış! Ama parçalandı" diye tabağıda çöpteki tavanın yanına attı.


Aysun hanım bir şeyler söyleyecekken çalan telefonuyla odaya koşturdu. Kızı arıyordur belki. Kızının adını görünce "Annecim günaydın" diye telefonu yanıtladı. Hilal de duyduğu enerjik sesle "Günaydın. Uyandınız mı diye aramak istemiştim?" Diye sordu. Aysun hanım mutfağa tekrar girerken eliyle üç adama hadi hadi yaptı ve "Evet evet uyandık annecim. Çıkıyoruz şimdi bir şey şazım mı?" Diye sordu.


Evden çıkan Akabeyler doğruca Hilalin evine doğru ilerlediler. Aysun hanım ne olur ne olmaz diye yanındakilere "İnsan gibi durun tamam mı?" Diye söylendi. Aydın beyin kaşları çatılırken "O ne demek öyle Aysun? Ne biçim konuşuyorsun?" Diye sordu. Aysun hanım onlara dönüp "Bana bakın, dün gece fısır fısır çocuk hakkında konuştuğunuzu biliyorum. Sakın saçma bir şey yapmayın orada" dedi ve yoluna devam etti.


Alpay annesine yetişip kolunu omzuna attı ve "Annem, seni de alsınlar mı bir time? Lakabında hazır bak, yerdeki kulak Aysun" diye güldü. Aydın bey oğlunun ensesine bir sille yapıştırıp "Düzgün konuş lan karımla!" Diye kızdı. Alpay sessizce geri geçildiğinde ise Aydın bey "Haksız sayılmaz" diye fısıldadı.


Kapının açılması beklerlerken içerideki sesleri duymak için oldukça sessizdiler. Sesler çok boğuk geliyordu ama net bir şekilde Hilali duymuşlardı. "Kapıyı açar mısın Oktay!". Üç kafa da Aysun hanıma dönüp "Oktay kim!" Diye soludu. Aysun hanım parmağını kaldırıp "Gelirken konuştuklarımızı unutmayın!" Diye karşı olarak soludu.


Kapı açıldığında avını bulan aslan gibi oraya yönelen bakışlar karşısında ciddi anlamda bir erkek görmüştü. "Merhaba, hoşgeldiniz efendim ben Oktay. Buyurun lütfen" diye yol veren Oktayı çoktan süzgeçlerine almışlardı. Oktay, karşısında beni süzüp duran aileye bakarken biraz gerilmişti bile. Aslında tipi gayet düzgündü. "Oktay bu kadar uzun süren ne?" Diye kapıya gelen Hilal "Niye kapıdasınız, geçsenize" diye gülümsedi.


Süzme işini ilk bitiren Aysun hanım "Merhaba. Şaşırdık kızım sadece, seni bekliyordukta." Diye içeriye adımladı ve kızına sarıldı. "İçeride daha ayrıntılı tanıştırırım zaten sizi. Geçin hadi. Aydın bey?" Diye onu içeriye davet etti. Kızının sesiyle karşısındaki elemanı şimdilik kenara bırakıp ona adımladı. "Günaydın kızım" diye o da kızından küçük bir sarılış çaldı.


Herkes masada otururken Oktay neredeyse boncuk boncuk terleyecek kıvama kadar gelmişti. "Yaseminde birazdan gelir" diye gülümseyen Hilale "Arkadaşın olan?" Diye sordu Aysun hanım. Daha önce aralarında konusu geçmişti. Hilal kafasını sallayıp "Evet o. Markete kadar gitmişti gelir birazdan" dedi.


Alpay ellerini birleştirip "Yani o da burada kaldı?" Diye sordu. Hilal gelen soruyla kaşlarını çatıp "Evet. Neden sordun?" Dedi. Demir boğazını temizleyip karşısında oturan adama "Birader sen kimsin?" Diye göz kırptı. Oktay bir süre Demire bakıp "Yaseminin abisiyim ben. Sende Hilalin abisi olmalısın?" Diye sordu. Demir kafa sallayıp "Aynen. Abisiyim" dedi.


Açılan kapıyla Aydın bey kapıya dönüp "Anahtarını kime verdin sen?" Diye sordu. "Abimde var. O dur muhtemelen. Abiii sen misin?" Diye bağırınca "Evett. Yasemin de benimle" diye karşılık aldı. Demir, hüzünlü bakışlarını kardeşinden çekerken Hilal bunu fark etmişti ama henüz onun için erkendi. Barış içeriye girdiğinde "Günaydın herkese, hoşgeldiniz" diyerek herkesle selamlaştı ve masaya oturdu.


"Hadi afiyet olsun o zaman" diye kahvaltıya başladıklarında Aysun hanım kızının arkadaşına dönüp "Senin mesleğin ne canım?" Diye sordu. Yasemin gayet sevecen bir şekilde gülümseyip "Ben dahiliye doktoruyum efendim." Dedi.


"Aaa sen nerede çalışıyorsun peki?"


"Bana da Şırnak çıktı ama henüz gelemiyorum" diye üzgünce konuştu. Aydın bey bu sefer söze girdi ve "Neden?" Diye sordu. Oktay bardağını sinirle masaya bırakıp "Okuma özelliğini kullanamadığı için" diye konuştu. Yasemin abisinin tepkisiyle yüzünü düşürürken Barış söze girdi "Abartma istersen. Dikkatinden kaçmıştır, hem sizinle beraber döneceğim bende halledip geliriz Yaseminle" dedi.


Yaseminin yüzünde yine güller açarken "Gerçekten mi?" Diye sordu. Hilal, arkadaşının elini tutup "Tabi ki de Yasemin. Ne diye kalktı geldi sanıyorsun?" Diye göz kırptı. Barış kardeşine bakıp "Hilall!" Diye uyarınca Hilal gülümseyerek Aysun hanıma döndü "Yaseminin çalıştığı yer onu dolandırdı. Sözleşme feshi diye imzalattıkları kağıtta bir yıl daha çalışmasını sıkıştırmışlar." Dedi. Yaseminde kafasını sallayıp "Benim dikkatsizliğim yani. Normalde buraya atanmış olarak gözüküyorum ama oradan bağlantımı koparamadım." Dedi.


"Dert etme kızım sen. Barış oğlum savcı değil mi, hallediverir bir şekilde" diye üzülen kıza destek oldu Aysun hanım. Yasemin ona gülümseyip "Siz ev hanımıydınız değil mi?" Diye sordu. "Evet kızım. Eşim Aydın, albaydır. Demir asker ve Alpayda doktor" diye ailesini tanıtttı. Oktay sohbete dahil olacaktı ki Hilal söze girip "Aslında kendisi küçük bir  istihbaratçı sayılır" diye güldü. Aysun hanım hariç hepsi buna gülerken kahvaltılarını yaptılar.


Hilal, ailesiyle beraber arkadaşlarını da yolcu ettikten sonra kendide hazırlanıp hastaneye geçmişti. Atakanla yer değiştirdikten sonra bugünki iş arkadaşı Canana baktı. Onunla ilgili son anılar aklına gelince sırıtarak ona yaklaştı. "Canan, günaydın" dedi. Canan ona dönüp "Günaydın Hilal" diye gülümsedi. "Nasılsın? Safayla nasıl gidiyor?" Diye sordu. Canan, Hilale bakıp "En azından uzatmadan soruyorsun, bu huyunu seviyorum" dedi ve "Şu an için gayet iyi galiba. Yemeğe falan çıktık, oldukça eğlenceli ve bilgili biri" diye ekledi.


Hilal omzunu dolaba yaslayıp "İyidir tabi. Çok tanımıyorum ama ilk görüşte anladım. Gayet kibar birisi" diye Safayı övdü. Canan da gülümseyip "Evet öyle." Dedi. Hilal ona biraz daha yaklaşıp "Ne hissediyorsun peki?" Diye sordu. Cananda omzunu dolaba yaslayıp "Her şey iyi gidiyordu ama bir kaç gündür ulaşamadım, sanırım onun hisleri değişti" dedi. Hilal duyduklarıyla biraz geri çekilip "İnanmam" diye güldü ve "Karşında konuşmayı unutuyor o adam hisleri oldukça ciddidir eminim" dedi.


Canan omuz silkip "Bilmiyorum" dediğinde Hilal "Göreve gitmiştir belki?" Diye sordu. "Hiç yazmadı ama" diye mırıldandı. Hilal de "Acildir" dedi ve sonrasında "Neyse elbet yazar zaten" diye gülümsedi. Canan kafasını eğip "Umarım" dedikten sonra ikisi de işlerinin başına dönmüştü.


....................................................................................


"Dağ başını sis sarmış, senide aşk be abi" diye kırdığı ekmeği gülerek Safaya uzattı Emir. Safa ekmeği alıp ağzına attı "Sen de mi be Emir?" Diye efkarlandı. Eylül, silahını taşa yaslayıp "Sonuçta mutlusun işte abi, niye kendini üzüp duruyorsun ki?" Diye sordu. Akın kafa salladı ve "Çünkü kendisi Canan konusunu baltaladı Eylülcüm" dedi. Safa öne atılıp "Yok lan öyle bir şey! Niye baltalayayım ceylan gözlümü" dedi.


Faruk ağzındaki ekmeği su ile midesine yollarken "Ee aramadın yengeyi. O da habersiz kalınca kıçına tekmeyi basmıştır bile" dedi. Safanın içine bir öküz otururken "Oğlum ararken şarjım bitti diyorum niye öyle diyorsunuz?" Diye ekmeğini kenara bıraktı. Polat konuşulan konudan sıkılıp ayaklandığında "Komutanım yemediniz?" Diyen Yakupa "Siz yiyin ben nöbetteyim" dedi ve taşın üstüne çöküp silahını eline aldı.


Faruk yine azar yiyeceğini bile bile komutanına baktı ve gülümseyerek "Komutanım?" Diye karşılık bekledi. "Yemeğini ye Faruk!" Diye aldığı yanıt yüzünü güldürdü. Yakup, Faruğu işaret edip "İyice arsız oldu artık" dedi. Tim kafa sallayıp onu onayladığında "Komutanım burada en son Hilal hanımlaydınız dimi?" Diye sordu. Polat burnundan bir nefes verip Faruğa baktı. "Yanii?" Diye sordu.


"Hiççç" diye omuz silkti. Telsizden gelen "Gece timi?" Sesiyle Polat bekletmeden "Gece timi dinlemede" dedi. Timde anında hazır vaziyete geldiğinde "Helikopteri konumuza yolluyoruz Gece." Denildiğinde "Tamamdır komutanım beklemedeyiz" diye yanıtladı.


Görevden yeni gelmiş olan Gece timi dinlenmek için yataklara dağıldıklarında Polat evrakları hazırlıyordu. Acelesi yoktu yarın da yapabilirdi ama bir işi tamamen bitirmeden rahatça dinlenemiyordu. Polat evrak işleriyle uğraşırken çalan telefonuna baktı. Bakışları saate ulaştığında kaşları daha da çatılmıştı. Niye arıyordu ki bu saatte?


Telefonu çalmayı bırakınca kendine kızıp Barışı tekrar aradı. Açılan telefonla "Savcı?" Diye konuştuğunda "Polat görevden döndüm mü?" Diye endişeyle konuşan savcı iyi şeylerin habercisi değil gibiydi. "Evet. Konu nedir?" Diye sordu. "Demir orada mı? Ya da Aydın bey? Hiç birine ulaşamadım!" Dediğinde konunun Hilal olduğu anlaşılmıştı.


"Demir göreve gitmiş. Albayı bilmiyorum, sorun ne?" Dedi. Artık iyice meraklanmaya başlamıştı. "Polat müsaitsen Hilale bi gider misin? Ömer aradı beni ama tam bir şey söylemedi. Hilal yaralanmış galiba. Demirleri aradım açan yok. Ben zaten şehir dışındaydım, dönüyorum ama endişendim" dediğinde Polat zaten çoktan ayaklanmış çıkmıştı.


"Tamam sakin ol, gidiyorum şimdi. Haber veririm sana" dedi ve telefonu kapatıp arabaya atladı. Hilalin evinin önüne geldiğinde kapıdaki ambulansı görmesiyle küfür savurup aşağıya indi. Hızlı adımlarla ambulansa yaklaştığında "Ya ben iyiyim diyorum" diyen Hilalle rahat bir nefes aldı. Sedyede oturan Hilal, Polatı görünce ayaklandı ve sargılı kolunu ona uzattı. "Polat yardım et lütfen" dedi.


Polat önce sarılı kola sonra da kaşından akan kanları izledi. Rahatça aldığı nefes boğazında takılı kalırken "Hilal? Ne oldu?" Diye uzatılan eli tuttu. "Anlatırım ama önce beni buradan kurtarır mısın?" Diye ihtiyaçla baktı. Polat onu onaylayıp belinden destekleyip inmesine yardım etti. Ambulansı da gönderdikten sonra birlikte eve çıktılar.


Kapının önünde gördüğü dağınıklık ve kan kavganın kesinliğini gösterdi. Hilal koltuğa oturduğunda Polat "İlk yardım malzemeleri banyoda mı?" Diye sordu. "Evet" diye yanıt alınca banyoya girip dolabı biraz karıştırdı ve çantayı bulup içeriye geçti. Hilalin yanına oturduğunda, Hilal çöken koltukla gözlerini araladı. Polat çantayı açarken "Bakıcı gibi hissettirdiğim için özür dilerim" diye mahçupça baktı.


Polat, eline aldığı pamuğa batikon döküp hedefine yöneldi. "Öyle hissettirmedin" diye konuştu ve "Ama şu olayı anlatsan mı artık?" Diye de ekledi. Hilal bacağını toplayıp "Karşı komşum. Şu sıra zaten çok rahatsız ediyordu. Yine bağırış çağırış olunca gittim kapısına susması için, ama daha fena kavga oldu" dedi. Polat pamuğu kaşından çekince "Dikişlik değil" dedi ve "Susturmak için mi kavga ettin?" Diye sordu.


Hilal hızla kafasını sallayıp "Ya bu şerefsiz varya! Şey pardon ama haklıyım. O şerefsiz karısını dövüyormuş tamam mı? Ben kapıyı çalıp açtığımda kadın ağzı yüzü kan açtı kapıyı. Sonra şerefsiz geldi olanlar oldu." Dedi. Polat sinirli yüzüyle Hilale bakıp "Karısını mı dövüyormuş?" Diye sordu. "Evet aynen öyle. Bende de balatalar koptu sonrasında. Kavga kıyamet oldu" dedi.


"Polisler geldi mi?" Diye sordu sert sesiyle. "Geldiler. Alıp gittiler sonrada. Bende yarın gideceğim ifade için. Kadın allahtan benim tarafımda durdu yoksa hapse kadar yolum vardı" diye gülümsedi. "Seni de bu hale o getirdi o zaman?" Diyerek çantayı masaya bıraktı. "Sadece kaşım evet. Kolum benim halt yemem. Merdivene takıldım" diye açıklamasını yaptı.


Hilal, Polatın yüzünü incelerken sinirlendiği her halinde belli oluyordu. "Ama sen bir de onu gör! Fena benzettim o şerefsizi!" Diye yumruğunu hafifçe kaldırdı. Sonra da "Sen niye yorgun duruyorsun?" Diye sordu. "Aaa gerçi Canan Safaya ulaşamadığını söylemişti. Görevdeydiniz dimi?" Polat kafasıyla onayladıktan sonra "Abin aradığı için geldim. Demir göreve gitmiş, babana da ulaşamamış beni aradı" diye niye geldiğini açıkladı.


Hilal yine mahçup ifadeye bürünüp "Tekrar kusura bakma Polat. Ömere aramamasını söylemiştim ama yine de aramış olmalı" dedi. Polatta hafifçe gülümseyip "Önemli değil Hilal." Dedi. Aralarındaki bakışma sürerken Hilal "İyi misin peki? Yaralanmamışsınızdır umarım" dedi. "Gayet iyiyiz sorun yok" dedi ve ayaklandı. "O zaman ben artık gideyim"


Hilalde ayaklanıp "Kahve yapayım diyecektim ama saat ve yeni görevden gelmiş olman bunu engelledi" dedi. Polat sıcak bir gülümseme bırakıp "Düşüncen için sağol" dedi ve kapıya ilerledi. "Abine haber vermem gerekiyor yalnız" diye çıkmadan ona döndü. Hilal dudaklarını kemirip "Söylemesen olmaz mı? Ben gelince anlatırım ona" diye konuştu. Polat ona bakan gözlere bakıp "Tamam, öyle olsun" dedi ve "Git dinlen hadi, iyi uykular" diye merdivenlere yöneldi.


Hilal, Polatın arkasından "Teşekkürler Polat. Sende güzelce dinlen" dedi. Sonrasında da yatağına geçip kendini uyumaya zorladı.


&&&


Devamı Part 2 de…


Loading...
0%