Yeni Üyelik
19.
Bölüm

11. Bölüm (Part 2)

@merida_xx

Polatta, Barışa sorun yok diye yazıp gönderdikten sonra evraklar için tekrar karargaha sürdü. İçeriye girerken onunla beraber giren Demire baktı. "Göreve gitmedin mi sen?" Diye sordu.


"Sende görevden gelmedin mi?" Diye yanıt alınca gülümsedi. "Sormadım say" dedi ve içeriye ilerledi. Barış tamamdı ama Demire söylemesi gerekir miydi ki? Bence lazımdı ama Hilali ispiklemek gibi olsunda istemiyordu. Yine de ne olur ne olmaz Demire dönüp "Hilale bi uğrasana" dedi. Demir, Polatın Hilal demesiyle oda odaklanıp "Neden?" Diye sordu. O sırada açılan telefonu pik pik bildirim verince kaşlarını çattı.


Polat gelen bildirimleri tahmin edip "Durumu iyi" dedi. Demir kafasını hızla telefonundan çekil "Ne olmuş!" Diye yükseldi. "Karşı komşusuyla kavga etmişler. Ömer sizi aramış ama ulaşamamış o yüzden Barış bana ulaştı. Yanından geliyorum kötü bir durum yok" diye karşısındaki adamı sakinleştirmek istedi. Demir silahını Polata uzatıp "Yerine koyarsın! Ben gidiyorum" diye koşturmaya başladı. Polatta elindeki silahı omzuna atıp içeriye adımladı.


Demir, beş dakikada kardeşine ulaşınca zile abanmaya başladı. Kapı açıldığı gibi de yukarıya koşturdu ve karşısına ilk önce yerdeki kanlar çarptı. "Ulan nasıl bir şey yok!" Diye sinirle kafasını kaldırdığında kardeşini gördü. Kolu sargılı ve kaşında da bant vardı. Kanı kaynamaya çoktan başlamıştı bile. Sakin kalmayı amaçlayıp "Ne oldu bu siktiğimin yerinde!" Dedi ama sesine sahip çıkamamıştı. Hilal ona kaşlarını çatıp "İçeri gir! Bu saatte bağrınma!" Diye kızdı ve kapıyı açık bırakarak eve girdi.


Demir içeriye girdiği gibi hızla Hilalin kolunu tutup yüzüne baktı. Dikiş gerekmiyordu ama biraz şişmişti.  "Sakin ol iyiyim. Ufak bir yara sadece" diye ondan uzaklaşmaya çalıştı ama karşısındaki adam son derece endişeyle yüzünü incelemeyi bırakmamıştı. Hilal biraz düşündükten sonra kaşına ufak ufak dokunan eli tutup "Abi iyiyim dedim" diye fısıldadı.


Demirin eli Hilalin yüzünde donakalırken gözlerini yaradan gözlerine çevirdi. Oldukça masum ve pırıl pırıl bakıyordu. "Abi dediğin için mükemmel hissediyorum ama bu bir şey demeyeceğim anlamına gelmiyor" diye onu koltuğa oturttu. Hilal ona bakıp "Bir şey yapmadım. Sadece dövdüm" diye konuştu. Demir de bozulan sinirinden mi yoksa küçük kız kardeşinin çocuk gibi bakmasından dolayı mı güldüğünü anlamaya çalışıyordu.


"Niye gülüyorsun?" Diye kaşlarını çatan kıza "Hoşuma gitti de o kısmı seni ilgilendirmez. Şimdi bana ne olduğunu anlat" diye ciddi moduna geçti. Hilal kaçamak kaçamak Demire bakıp parmaklarıyla oynarken nereden başlasam diye düşünüyordu ki Demir onu göğsüne çekmişti. "Böyle anlat. Diğer türlü kızamayabilirim" dedi. Hilal de istifini bozmadan olanları anlatmaya başladı.


Son cümlesini söylediğinde de Demir onu kenara bırakıp hızlıca karşı daireye adımladı. Hilal peşinden giderken Demir çoktan kapıyı kırmış içeride adamı arıyordu bile. "Nerdesin lan it!" Diye oda oda gezerken Hilal hızla abisinin koluna yapışmış onu evden çıkarmaya çalışıyordu. "Abi suç bu! Şu an haksızız çık çabuk!" Diye çekiştiriyordu. "Sıçarım öyle suça! O kim de benim kardeşime vurabiliyor! Onu geçtim bir kadına nasıl vuruyor!" Diye deli dana gibi gezinirken sonunda Hilal onu eve sokabilmişti.


"Pezevenge bak ya! Nerde o?" Diye öfkeli bakışlarını kardeşine çevirdi. Hilalde artık sakinliği bırakmış "Yav ne bileyim! Polisler aldı gitti!" Diye yükseldi. Demir kafasını salladı ve "Topla eşyanı falan hemen, bize gidiyoruz" diye telefonuna yöneldi. "Sebep?" Diye karşılık alınca da Demir "Seni burada bırakacağımı düşünmüyorsun her halde?" Diye çıkıştı. Hilal omuz silkip "Ne yapayım yani? Korkup kaçayım mı?" Dedi.


Demir burnundan nefes verip "Bu korkup kaçmak değil abicim. Bu sadece abinin keyfini yapmak" dedi. Hilalde alayla gülüp "Git kendi keyfini kendin yap" diye koltuğa oturduğunda, Demir kardeşine uzun uzun baktı. Bakışmaya başladılar. Uzunca...


"Ya tamam delisin anladık da indir beni be!" Diye abisinin kıçına yumrukları indiriyordu. "Seninle anlaşalım Hilal hanım. Bir, ben ne dersem o! İki, yine ben ne dersem o!" Diye yorgana sardığı kardeşini omuzunda zıplattı. "Ayrıca götüme de vurup vurup durma!" Diye yorgandan çıkardığı ayağını geri sokulturdu.


"Vururum! İndirene kadar da vuracağım! Ne hakla beni böyle paketlersin?" Diye tepinmeye devam etti. Neredeyse beş dakikaları kalmıştı lojmana, iyi iyi o zamana kadar tutabilirdi. "Abin olarak olabilir mi zeka küpü, he?" Dediğinde "İyiki bir abi dedik! Alıyorum geri! Yok abi lafı sana! Benden artık duysan duysan küfür duyarsın!" Diye yumruklarını dizine indirmeye çabaladı ama kolları kısa kalmıştı.


Demir ise yüzündeki gülümsemeyle "Hıhı evet" diye onu onayladı. Hilal yorgana sarılı bir şekilde abisinin omzunda tepinirken Demir kapıdaki askerin şaşkın bakışlarını "Açsana oğlum kapıyı!" Diye böldü. Emre, elini aldığı fındığı havaya atıp yakalarken "Ben yapamıyorum onu komutanım ya" diyen Halile baktı. "Her yiğidin harcı değil oğlum bu" diye de sırıttı. Halil hava girsin diye açtığı camdan Demir komutanını görünce "Tövbe bismillah" diye uzaklaştı.


Yavuz cama yaklaşıp "Oha komutanım kız mı kaçırdı?" Diye bağırdı. Emre duyduklarıyla kalkıp cama baktığında "Ne oluyor lan?" Diye dışarıya yönelmişti. Timde onun peşinde çıkarken koridorda karşılaştıkları Faruk da peşlerine takılmıştı. Demir karşısında dizilen timine bakarken "Yok bir şey" diye gülümsedi. "Bok yok bir şey! Yardım etmezseniz bahçenize kusarım!" Diye bağıran Hilalle, Emre gür bir kahkaha atmıştı.


Halil ise "O Hilal bacım mı komutanım?" Diye kıpraşan yorganı gösterdi. "Halil? Sen misin Halil? Kurtar beni Halil!" Diye doğrulmaya çalışan Hilalle, Halil "Seni allah kurtarsın bacım" diye geride durdu. Faruk ise şaşkınlığını atıp "Ulan alt tarafı çişim geldi diye kalktım, ne oluyor böyle?" Diye sordu. Dışarıdaki gruba Gece timi ve bir kaç asker daha katıldığında su içmeye kalkmış olan Belgin hanım camdan olanları gördü.


Camı açıp "Demir! Kız mı kaçırdın yengem?" Diye korkuyla sordu. Demir ise "He evet yenge. Tövbe yarabbi ya!" Diye homurdandı. "Aaa Hilal? Kız sen misin? Aboo, kız bir tarafların görünecek!" Diye bağırınca Demir, "Ney!" Diyerek Hilali hemen önüne aldı. Hilal sonunda yüz yüze olmanın verdiği zaferle sırıttı. Onları izleyen kesimden sadece bir kelime duyulmuştu. Eyvah...


Hilal, Demire yumruk atınca acıyan eli yüzünden sinirle yere atladı. Demir ise sinek konmuş yüzünü kaşıyıp "Aptal mısın sen acaba? Ne diye yumruk atıyorsun? Ver şu elini!" Diye uzandı. "Kafan da taş mübarek!" Diye elini çekip ovuşturdu. Üstünden düşen yorganla Demir hemen tekrar sarıp bakanlara el salladı. Hilal yan bir şekilde gördüğü kalabalıktan Safayla bakışınca "Böreklerimi getir artık! Canan seni merak ediyordu!" Diye bağırdı ve gözden kayboldu.


Safa ise ilgilendiği tek cümleyi çekip almış "Lan ne oldu? Hani kıçıma tekmeyi koymuştu? Bakın meraklanmış ceylan gözlüm" diye hızlıca hastaneye koşturdu. Akın ise "Biz az önce neye tanık olduk?" Diye sordu. Emir ve Yavuz karınlarını tutarken "Hilal Akabey bir devrimdir!" Diye gülmeye devam ettiler. Yakup şaşkınca bakıp "Resmen komutanıma yumruk attı he" diye başını salladı. Emre ise fındığını cebine koyup "Daha neler yapardı kim bilir" diye gülüp içeriye geçti.


Faruk usul usul komutanına yaklaşıp "Bence size de vurabilir komutanım, o delilik var kanında" dedi ve Polat ona dönmüş tam tekme savuracakken "İşeyeceğim" diye içeriye koşturmuştu. Hala şaşkınca bakan askerleri görümce "Herkes işine!" Diye bağırdı ve kendi de yatakhanesine ilerledi.


Kapıyı çalan Demir niye açılmadığını düşünüyordu ki annesi yarı açık gözleriyle "Demir?" Dedi. Demir boşluktan içeriye sızıp Hilali koltuğa attı. Aysun hanım salonun ışığını açınca karşısındaki manzarayla kalakaldı. "Hilal? Ne oldu kızım sana!" Diye hızlıca yanına gidip onu kontrol etmeye başladı.


"Anne hadi ben görevdeydim, siz niye açmıyorsunuz telefonları!" Diye sorunca Aydın beyde içeriye gelmişti. "Ne olu- Hilal!" Diye o da koşar adım kızının yanına geçince yüzünü avuçlayıp yarasına baktı. "Nasıl oldu bu!" Diye sesini kontrol edemezken kolunuda görünce "Alpayı ara hemen!" Dedi. Hilal üstündeki elleri ve ilgiyi iteleyip "Sakin olun iyiyim ben. Bir şeyim yok" diye ayaklandı.


Aydın beyde ayaklanıp "Ne demek bir şeyim yok! Şu haline bak!" Diye karşılık verdi. Aysun hanım korkmuş gözlerle "Kızım kim yaptı bunu? Doktora gittin mi? Bizi niye aramadın?" Diye sorularını sıralarken Demir herkesi koltuğa oturtu ve her şeyi anlattı.


Birazda olsa durulan Akabey ailesi Hilale yatak yapıp onu yatırmışlardı. Aysun hanım kalbindeki endişeyi az çok dindirsede balkonda olan eşi ve oğluna ilerledi. "Tamam baba" duyduğu son cümle olmuştu. Başını kaçırdığı için üzülürken az çok ne konuştuklarını tahmin ediyordu. Kesin o şerefsizle ilgiliydi.


Bütün aile üyeleri hiçte huzurlu bir uyku çekmezken en huzurlu uykuyu Alpay çekmişti. Hiç bir şeyden haberi yoktu ve dün gece revirde nöbetçiydi. Revirde bahçenin arkasına baktığı için ne bir şey görmüş ne de bir şey duymuştu. Gelen iş arkadaşıyla yer değiştirip eve doğru giderken ona doğru gelen ailesiyle şaşırdı.


Önde Aysun hanım ve Aydın bey, arkalarında birbirine sinirle bakan abisi ve ikizi? Ne olmuştu bir gecede? Hilal dün evden çıkmadan aldığı topuklu ayakkabılarının üzerinde son derece asil dururken "Günaydın Alpay" dedi ve yanından geçip ilerledi. Demir de ters istikamette ilerleyip kız kardeşinin arkasından "Topuğun kırılır umarım" diye söylendi. Hilal hızla arkasını dönüp "Kafanda kırabilirim, ayrıca toplantım var öyle beddualar etme!" Dedi ve yolunda devam etti.


Demir bahçede yeni toplanan timine katılıp sabah antremanına başlamıştı bile. Alpay ise hala şaşkınca etrafa bakıyordu. "Şimdi ne olduğunu anlatsanız mı?" Diye annesine baktı. "Markete gideceğim oğlum, akşam yemekte anlatırım" diye o da yanından geçip gitti. Babasına bakan Alpay ise "Baba?" Diye sordu. "Benimde karakola gitmem lazım oğlum, sende geç dinlen. Akşam konuşuruz" dedi ve o da gitti.


Alpayda kafasını sallayıp eve doğru ilerledi ve gördüklerini unutmayı diledi. Onsuz bir aile tablosu mu? Olamazdı!


Aydın bey karakola girdiği gibi ilgiyi yere yöneldi ve arkadaşı Metin beyin odasına girdi. İki arkadaş kısa bir sohbet ettikten sonra Metin bey söze girdi. "Valla sevinsem mi üzülsem mi bilemedim Aydın." Dedi. Aysın bey kaşlarını çattığında "Neden?" Diye sordu. "Neden diye soruyor musun bir de? Kıza neler yapmışlar şerefsiz köpekler! Dün darp raporu çıkarken gördüm." Diye sinirle soludu.


"Sadece ufak yaraları var ki, korkuttun beni!" Diye Aydın beyde çıkıştı. Metin ise şaşkın gözlerle Aydın beye bakıp "Ne ufak yarası devrem! Kızın böbreğini almışlar şerefsizler! Küçücükmüş bir de o zamanlar, içim gitti vallahi okurken! Daha neler neler! Hepsinin kafasına sıkmak istedim!" Diye sinirle kalkıp camı açtı Metin bey. Aydın bey ise duyduklarını düşündü. "Ne böbreği lan ne diyorsun!" Diye ayaklandı.


&&&&


Diğer bölümde görüşmek üzere...🫶🏻🫶🏻🫶🏻


Loading...
0%